Sırlanmış Camın Laneti

Sırlanmış Camın Laneti

Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini bilemeden öldü. Sonuç: Çok insan öldü,ama bazıları hâlâ aynalara bakıp emirler veriyor ve savaş tekerrür ediyor.

Birbirine paralel aynalarda, iç içe geçmiş ve sonsuza giden görüntüler birbirinin hep aynıdır – aynadaki görüntüler her ne kadar gerçeği yansıtıyormuş gibi görünseler de durduğunuz yer ve ışığın kırılma açısına göre görüntüler değişir ve siz asla yanınızdaki kişinin gördüğü sizi göremezsiniz. Sizin gördüğünüzü öbürü, onun gördüğünü de bir başkası göremez. Sonuçta herkes aynı şeyi gördüğünü zanneder ama herkesin gördüğü sadece bir görüntünün değişken tekerrürüdür. 

AYNA TEORİSİ

 

Bir grup bilim adamı 1950 yılında farelerde problem çözme yeteneğini incelemek için bir deney yaptılar. Labirente konan fareler yemek kokusuna doğru çılgınca ilerlerken yollarını kesen aynada yansımalarını gördüler. Çoğu korktu ve geri döndü, bir iki tanesi aynada kendisini kokladı. Sonuç: Fareler problem çözmüyor, problemden kaçıyor (İnsan beyninin problem çözme kabiliyetinin farelerden daha fazla olduğu aynı yıl yapılan başka bir araştırmada ispatlandı). Aradan on yıl geçti. 60’lı yıllarda değişik bir grup bilimadamı ilk deneyi aynen uyguladılar. Farelerin çoğu aynaya çarpıp sakatlandılar, geri kalanı aynayı koklamakla yetindi. Sonuç: On yıl içinde fareler problem çözmeye yönelir olmuşlardı (Bu yıllarda insanların sosyalleşme ve gelişmeleriyle ilgili deneylerde korkunç bir artış oldu. İnsanlardaki bu müthiş problem çözücülüğün sebeb-i hikmeti neydi?). Aradan bir on yıl daha geçti. Aynı deneyi değişik bir grup bilim adamı tekrarladı. Labirent içinde hızla ilerleyen farelerin çoğu aynadaki görüntüleriyle kavga etmeye başladılar, aynayı itmeye çalıştılar. Aynalar çizik içinde kaldı. Farelerin tırnakları kırıldı. Sonuç: On yıl içinde fareler problemleri güç kullanarak çözmeye başlamışlardı (Aynı yıllarda sosyal psikologlar insandaki saldırganlığı araştıran deneyler yapmaya başladılar. İnsanlardaki güç kullanma ve saldırganlığın nedeni ne olabilirdi?) Sonuç: 30 yılın sonunda hiçbir fare aynayı aşmayı başaramadı. İnsanlar ise bir şeye basarak daha yükseğe zıplamayı öğrendiler.

Parlak çelik parçasında kendisi olduğunu sandığı surete sert bir bakış fırlattı. İçindeki bastırılmış korku gözlerinin derinliklerinde ihtirasla etrafa dehşet saçarak çeliğe yapışmıştı. Dışarı çıktı. Çünkü kendisini seyrettiğinde içerideydi. Şimdi ise dışarıda yüzlerce insan O’nu seyrediyordu. Bu yüce adam da hiç düşündü mü acaba nasıl görünüyorum diye, çeliğe yansıyan gölgeli sureti aklına geldi mi konuşurken bilinmez. Ama kılıcını kaldırdı ve binlerce askere Mısır’ı yerle bir etmelerini buyurdu. Sonuç: Çelikteki görüntü ne olursa olsun Mısır, O’nun oldu. Binlerce insan öldü.

Her aynaya baktığında farklı bir suret gören ve gördüğü suretler mi gerçek yoksa kendisi olduğunu zannettiği mi diye bulabilmek için dünyadaki tüm aynalara bakmak üzere yollara düşen bu insan da her aynaya baktıktan sonra gördüğü farklılıkları dehşet içinde yazdı.

Aradan yüzyıllar geçti. Kaya kristaliyle astarlanmış cam parçasına bakan beyazlar giymiş esmer adam suretdeki şüpheden ürktü. Oysa karşı dağlardaki yüzbin düşman askerinden ürkmediğini zannediyordu. Şüpheyi silmenin bir yolunu aradı. Dua etti. Astarlanmış cama bir daha bakmadı, dışarı çıktı, bir savaşı başlattı. Sonuç: ufak bir ordu koca bir orduyu yendi (Tarihte sık rastlanan oldukça sıradan bir durum). Büyük bir güç sonun başlangıcına ulaştı. Belirsiz sayıda insan öldü.

Aradan yüzyıllar geçti. Yüksek duvarlı, ihtişamlı duvarına asılmış sihirli cam parçasına bakan kısa boylu adam, kazandığı zaferlerin derin bir çizgiyle iz bıraktığı suratına sert sert baktı. Kendisinden korkmamak için aynayı korkuttu önce. Sonra geriye bir adım attı. Ne kadar ufak olduğunu yeniden hatırlamanın verdiği hırsla uzun boylu krala savaş açmaya karar verdi. Sonuç: Tam bir fiyasko. Kısa komutan arkasında zaferler, suratında her bir zafer için derin bir izle tarihe gömüldü. Sonuç: Yüzbinlerce insan öldü.

Aradan yüzyıllar geçti. Aynada öfkeyle gölgelenmiş suratına bakıp daha da sert görünmeye çalışan adam garip bıyıklarını kırmızı elleriyle düzeltti. (Neden bu kadar öfkeli olduğunu yıllar boyunca ne bir sosyolog, ne bir siyasetçi, ne de bir psikolog anlayabildi). Odadan dışarı çıktığında ayağa kalkan adamlarının saygı zannettiği korkularını, çevik bir hareketle selamlayarak ödüllendirdi ve karşısında titreyen insanlara savaş ilan ettiğini muştuladı. Hiç kimse kendi kendisini göremediği için kimse ne hissettiğini anlayamadı. Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini bilemeden öldü. Sonuç: Çok insan öldü, ama bazıları hâlâ aynalara bakıp emirler veriyor ve savaş tekerrür ediyor. Yine de insanlar hala aynalara bakıyorlar. Çünkü kendilerini sadece orada görebiliyorlar.

İlk romanını yazmayı bitirdiğinde beş gün sonra öleceğini bilmiyordu. Beş gün sonra öldüğünde meşhur olacağım bilmiyordu. Bildiği tek şey aynalara bakmaktan nefret ettiğiydi. Bir kere çok küçükken bakmıştı aynaya. Ne olduğunu, neye benzediğini pek anlayamamıştı. Başkalarının hep görebildiği, kendisininse arada bir görebildiği bu sureti en iyisi hiç görmemekti. Zaten yansıması başkaları içindi, kendisi içinse hisleri vardı. O da hislerini kendisine, görünüşünü de başkalarına ayırdı. Kendisine olan merakı hislerini altüst etmeye başladığında aynaya bakabilmek için artık çok geçti. Baksa bile ne olduğunu asla anlayamayacağını biliyordu. O da neler görebileceğini en ufak ayrıntılarına kadar, tüm olasılıkları düşünerek yazdı. Romanını bitirdiğini zannettiğinde 85 yaşındaydı. Roman meşhur olmuştu ama olasılık hesaplarında hata yapmıştı. Bu romandan ve de yazandan habersiz, dünyanın başka bir köşesinde bambaşka biri de bir roman yazdı. Her aynaya baktığında farklı bir suret gören ve gördüğü suretler mi gerçek yoksa kendisi olduğunu zannettiği mi diye bulabilmek için dünyadaki tüm aynalara bakmak üzere yollara düşen bu insan da her aynaya baktıktan sonra gördüğü farklılıkları dehşet içinde yazdı. Ama romanı meşhur olamadı, çünkü bitirmeyi başaramadı. Sonuç: Tüm bunların tekerrürle hiçbir ilgisi yoktur. Tekerrür aynanın kendisidir zaten.

Genel sonuç: Tekerrür değişkendir.

 

Pınar Türen

0
Demokrasi Bayramı Neden Suriyelilere Vatandaşlık Verilmeli?

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın