Bahçelievler Katliamı

Bahçelievler Katliamı

 İçinden geçtiğimiz şu günlerde savaşın en acımasız ve vahşi yüzünü görüyoruz. Gerek Kürdistan’da gerek Türkiye coğrafyasın da devletin en acımasız savaş konsepti onlarca yurttaş’ı, devrimciyi katletmekte daha kundakta ki bebekler bile bu savaşın kurbanı olabilmektedir. Ancak bu katliamlar ne ilk nede son olacak. Yaşadığımız ülkenin tarihi ne yazık ki katliam ve cinayet ile dolu. Bunlardan bir tanesi de Ankara Bahçelievler katliamı.

Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden 39 yıl geçti. 39 yıl önce, 8 Ekim 1978 tarihinde 7 TİP’li öğrenci kaldıkları evde faşistler tarafından hunharca katledildiler. Katliamda üniversite öğrencisi olan Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence yaşamlarını yitirdiler.

Katliamın başrolünde devletin her türlü kirli işi için besleyip büyüttüğü azılı katillerden Abdullah Çatlı vardı. O gün Bahçelievler’deki evde bulunan 5 TİP’li öğrencinin kapı zili çalar. Faşistler kapının açılmasının ardından evde bulunan 5 kişinin ellerini arkadan bağlayarak yere yatırırlar. Katillerden Haluk Kırcı dışarı çıkar ve arabada bekleyen Abdullah Çatlı’ya ne yapmaları gerektiğini sorar. Azılı katil Çatlı ise ona eter ve pamuk verir. Öğrencilerin ilk önce bayıltılmasını söyler. Bu esnada kapı bir kez daha çalar. Bu kez zile basanlar, arkadaşlarını ziyaret için gelen Faruk Ersan ve Salih Gevenci’dir. Faşistler onların da ellerini bağlarlar. Ve dışarı çıkartarak arabaya bindirirler. Eskişehir Yolu’na getirirler. Burada bu 2 öğrencinin kafalarına üçer kurşun sıkarak katleden gözü dönmüş faşistler tekrar eve dönerler. Diğer 5 öğrenci vardır sırada. Faşist katillerden Haluk Kırcı ilk önce Osman Nuri Uzunlar’ı boğarak katleder. Ancak bu şekilde zaman alacağını düşünerek diğer 4 öğrenciyi de kurşunlarla katleder. Hepsinin öldüğünden emin olduktan sonra katliam çetesi evden ayrılır. Ancak öldü zannedilen Serdar Alten hâlâ yaşıyordur. Hemen hastaneye kaldırılır. Burada 7 gün boyunca verdiği mücadelenin ardından hastanede yaşama gözlerini yumar.

Bu katliam bu topraklarda ne ilkti ne de son. Bu coğrafyanın toprakları her daim devlet için tehlike unsuru olarak görülenlerin kanlarıyla sulanmıştır. Devletin mayasında var olan bu zihniyet işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Kürtlere, Ermenilere, Alevilere yönelik sayısız katliamın altına imzasını atmıştır. Bu katliamlar, sayısız faili meçhul cinayetler kimi zaman devletin resmi tetikçileri tarafından kimi zaman da Bahçelievler Katliamı’nda, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da olduğu gibi devletin bizzat besleyip büyüttüğü çeteler eliyle gerçekleştirilmiştir. Bahçelievler Katliamı’nın da başrolünde yer alan Abdullah Çatlı sayısız cinayet işlemiş olmasına rağmen her daim devlet tarafından korunup kollanmıştır. Hatırlanacağı üzere “bürokrasi-polis-çete” arasındaki kirli ilişkiler Susurluk kazasıyla birlikte ortaya saçılmıştı. Faşist çeteci Abdullah Çatlı, dönemin DYP milletvekili ve bir polis şefi aynı araç içerisindeydi.

Bu eli kanlı faşistlerin devlet tarafından korunup kollanması, sırtlarının sıvazlanması göstermelik yapılan yargılama sürecinde de kendini gösterdi. Katliamın faili Abdullah Çatlı ne büyük bir ironi ki hiçbir zaman yakalan(a)madı. Katliamın baş aktörlerinden Haluk Kırcı yedi kere idama mahkum edildi. 1996’da yakalandığı gün emniyetten kaçtı. 1999’da yeniden yakalandı. 18 Mart 2004 tarihinde tahliye edildi. Ekim 2004’te Ukrayna’da yakalandı. 27 Mayıs 2010’da tekrar tahliye edildi. 8 Şubat 2011 tarihinde tekrar tutuklandı ve 4 Şubat 2015 tarihinde tahliye oldu. Katliamda yer alan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı 2012 yılında çıkarılan 3. Yargı Paketi kapsamında tahliye edildiler. Ercüment Gedikli ise 1991 yılında çıkarılan afla salıverildi.

Haluk Kırcı’nın ifadesi

Katliamın en önemli tetikçisi Kırcı, 7 Kasım 1980 günü Ankara Sıkıyönetim savcılığı’na verdiği ifadede olayı şöyle anlatmıştır:

“Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş ‘Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim’ demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah’la konuştum. ‘Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp öldürelim’ dedim. ‘Olur’ dedi. İki kişiyi büyük Reis’in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına üçer el ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah’a verdim.”

0
Zamanınızı İyi Yönetin: Eisenhower Matrisi ve Pomodoro Tekniği Mobbing nedeniyle beyin kanaması geçiren banka emekçisi yaşamını yitirdi

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın