Muhafazakarı Anlama Kılavuzu – 1

Muhafazakarı Anlama Kılavuzu – 1

Muhafazakarlık Nedir ya da Muhafazakar Kimdir?

Kabul edilen tanımıyla muhafazakarlık geleneksel olan sosyal düzenin hayatın içerisinde temel dinamik olarak kalmasını ve bu dinamikleri “mutlak doğru” olarak kabul ederek hayatın bu kabul üzerinden sürdürülmesini öngören görüştür denebilir. Pek tabi ki bu tanım pek çok açıktan muhafazakar ve benim “örtülü muhafazakar” dediğim muhafazakarlıkla karşıtlık üzerinden hayat doktorinini kuran ama aslen kendisi de benzer olan gizli muhafazakarlar için oldukça kullanışlı olduğu da gerçektir.

İlk tip muhafazakar için gelenek kendi geçmişinden gelen ve pek tabi ki kendisini var eden tüm tarihsel birikim,miras ve görevdir. O hayatının her alanında kendi yaşam biçimini tamamen kendi kabul ettiği bir tarihsel dayanak üzerinden şekillendirme gayretindedir. İyi ve kötü kavramı baz aldığı geleneğe (din,ideoloji,ırk vs) göre şekillenirken bunların ayırdı için düşünme gayretinde bulunmaz. Onun parçası olmaktan gurur duyduğu algının tarihsel süreci boyunca pek tabi ki değer mekanizması bir takım “kıymetli insanlar” tarafından düşünülmüştür diye kabul eder. Yaşamında fikirlerin canlılığı ve hareketliliği değil aksine reflekslerin kendiliğindenciliği esastır. Pek tabi ki bu biçimin kendi çelişkileri de kaçınılmazdır. Çağın değişmesi, hayat biçimlerinin farklılaşması, kültürlerin temas imkanlarının çoğalması, siyasi algının değişmesi-iktidar yapılarının ihtiyaçlarına göre bir tip muhafazakarlık seçip gücünü sürekli zinde tutma davranışına rağmen- belkide ilk olarak sayabileceklerimizdir. Belki bunlar kadar hızlıca fark etmediğimizama saydıklarımdan çok daha kritik olan çelişki Ulus Baker’in “Muhafazakar, özellikle modern çağın insanıdır; eski, “geleneksel” denen toplumlarda “muhafazakâr” yoktur. Bunun nedeni ise çok kolay anlatılabilir: gelenek, eğer gerçekten gelenekse, zaten kendini koruyacak güce sahiptir ve insanların onu korumak, muhafaza etmek için beyinlerini zorlamaya çok ender durumlarda ihtiyaçları olur. Muhafazakârlık, ancak gelenek ortadan kalkarak tarihsel bir hayal perdesinin arkasında kaldığı andan itibaren mümkün olan duygusal bir yaşantıdır.” (Türkiye’nin Yerlisi Olmak, Ulus Baker, Hayvan Dergisi , Cilt:7, Sayı: 43, Sayfa: 34) diye ifade ettiği temel çelişkidir. Buradan hareketle geleneksel davranış biçiminin hayatın içine doğrudan karıştığını ve bu davranış biçimini fark etmenin ancak bir başka kültürle karşılaştırıldığında tespit edilebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü gelenekleşmiş davranış biçimleri sosyal yaşamın temel parçası olduğundan onun geçmişe değil bugünü de kapsadığını ve günlük hayat akışı içinde eskimediği için ayırt edilemez olduğunu kabul etmek durumundayız. İkinci olarak da aslında muhafazakarlığın geçmişe değil geleceğe dair olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta bir adım daha götürüp muhafazakar davranış biçiminin kişinin kendi hayat algısının gelecekte de hayatın yön tabelası olması istencinden doğduğunu; çocuğunun,torununun ve tarihsel kök bağları olduğu topluluğun da buna uymak zorunda olduğunun kabulüyle yaşam biçiminin devamlılığını  sağlamak isteği sonucunu da taşıdığı rahatlıkla çıkartılabilir. İşte tam da burada ikinci tip (örtülü) muhafazakarlık kendini yaratır.

Örtülü muhafazakarın kendisini ifade ettiği alan genellikle tarihin kırılma anlarının sonrasıdır. Eski kabul edilenin yıkılıp yenilendiğini kabul ettiği andan sonrası onun için kötülüğün dünyası yıkılmış erdemler dünyası idealleşmiştir. Toplamında birinci tip muhafazakarı çağ dışı olarak nitelendirirken; dünyanın, baktığı perspektifle geleceğe yönelmesine sıkı bir inancı vardır. Onun mutlak doğrusunun daha çağdaş olduğu iddiasını asla terk etmez. O da geleceğe kendi doğrularını dayatmak durumu ile birinci tip muhafazakara benzer. Irk yerine ulus, din yerine bilim gibi farklı iki kurum üzerinden kendisini ifade etmeyi sever. Zizek’in “Her faşizm başarısız bir devrimin sonucudur” (Zizek, İmkansızı İstemek) söyleminde kastettiği faşizm bir noktada da bu muhafazakar tipinin kendisidir.

 

Muhafazakarlığın İlk Şartı- Aynı Düşünüyorsak Yaşasın Demokrasi!

Neo-politik uluslararası literatürümüzün olmazsa olmazı “çok sesli bir demokrasi” söylemidir. Çok seslilik fikri ve sosyal anlamda farklılaşmayı kapsaması ile devletler kültürü ile temel olarak zıt bir yönde ilerlese de demokrasilerin inandırıcılığını ve pazarlamasını arttırdığını da ihmal edemeyiz. Zira farklılıklara rağmen ulus-din-ideoloji çıkarları gereği bunları bir kenara bırakıp ortak davranabilmek övgüsü çok sesliliği aşan bir övgüdür. Bu da zaten çok sesliliğin mikro veya makro iktidar alanları için açık bir “üvey evlat muamelesi” gördüğünü de açıkça belirtir.

Bu sebeple tüm muhafazakarların demokrasi aşığı olmaları gibi de tuhaf  kabul edemeyeceğimiz bir huyları vardır. Hatta her muhafazakar yaşam biçimi bileşenleri bir diğerinden gore çok daha demokrat oldukları inancını taşır. Ortak sınırları ihlal edilmediği sürece de çok fazla anlayışlı olabilirler. Çünkü bu tip kapalı-demokrasi algılarında aynı sınırlar içinde davranabilmek demokrasilerin sürekliliği için zarurettir.  Sınır ihlalleri de paylaşılan demokrasinin ve erdemli yaşam biçiminin karşısında açık bir tehdit olarak algılanır. Bu yüzden farklı olanı aynılaştırmak ve aynı kırmızı çizgiler içinde  tutabilmek muhafazakarlığın örgütlenme metodudur. Bu biçim hem daha “güvenli”, hem daha “demokrasi ve süreklilik dostu” hem de daha “genişlemeci” bir sonucun yoludur.Özet olarak  M. Foucault’un ifadesi ile “Bir yerde herkes birbirine benziyor ise orada kimse yoktur demektir; Bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyor ise orada hiç kimse düşünmüyor demektir” denebilir.

 

Bir Muhafazakar Hastalık Olarak – Haklı Olmak Zorunluluğu

Muhafazakarın kendi hayat biçimi ve kabulleri ile mutlak doğruluğu temsil ettiğine inandığını yukarıda ifade ettiğimi düşünüyorum(detaylandırmak için metnin sonunda ileri okumalar için bir kitap listesi paylaşacağım). Pek tabi ki bu doğruluğu diğer tip muhafazakarlara ispatlama çabası ona haklı olma zorunluluğu getirir. Bunun için de en sık kullandığı biçim ezber-polemikçiliktir. Peygamberin uçtuğunu aynı peygamberin kutsal kitabında bizzat yazdığını söylerek ispatladığını düşünen bir Müslüman’a,  kendisinin de Kürt arkadaşları olduğunu ama öyle(?) olmadıklarını söyleyerek ırkçı olmadığını ispatlamaya çalışan bir ırkçıya, ekonomik gelişim için petrol bölgelerindeki savaşlara ortak olunması gerektiğini söyleyen ve böylece ülkesinin insanını düşündüğünü gösterdiğini zanneden liberale, “anasının bacısının” başının üstünde olduğunu söyleyip kadınlara saygı sunduğunu düşünen erk-ek zihniyete ve farklı ama benzer de olan binlercesine denk gelmemiz bu yüzdendir. Hatta muhafazakar için bu cümleler muhakkak ki kendisini haklı çıkartan bir son cümledir.

A.Camus’un “Haklı olma çabası sıradan insanlara özgüdür” söylemi ile cümlelerin sıradanlaşmışlığı arasındaki uyum da muntazamdır. Bu “her duruma uyumlu-kullanışlı” cümlelerinin etkisini hissetmeyen muhafazakarın da geçeceği aşama muhakkak ki “sinir ayaklanması”dır. Muhafazakar için kaba şiddet söylem ve uygulanış olarak bir pratik içerik değil, bizzat biçimin kendisidir. Eğer haklı olmak ile ilgili kullandığı silahlar etkisiz kaldı ise veya karşısındaki karşıtın onun dünyasının sınırlarını herhangi bir şekilde aştığını görürse “haklı olarak” söylem şiddeti, cinsel şiddet, fiziksel şiddet(genel olarak çoğul) biçimlerini kullanması şaşırtıcı değildir.

 

Muhafazakar Tahammül Biçimi Yerine- Ego’nun Aşkınlığı*

Muhafazakar için kıymeti belkide tartışılmayacak olan (ön) sıfat “en” dir. Ortak paydada bir araya geldiği topluluk en erdemli, en ahlaklı, en güçlü ve en kusursuzdur. Onun dışında kalan her topluluğun da muhafazakarın topluluğuna kıskanç gözlerle baktığını düşünür.

Psikanaliz okulunun aslında kökten devrimci olan ama sonrasında “tüzük değil büzük meselesi” sebebiyle sistemleştirilmiş argümanları muhafazakarın dayanağıdır. Her tür muhafazakar kendisine bir ahlak tanımı çizmeyi sever. Bu tanımın referansları dini, kültürel veya ideolojik olabilir. Genel ahlak kurallarına uymayan da Foucaultçu tabirle “deli, sapkın” olarak nitelendirilip ötekileştirilir. Eğitim kurumlarının her biçimi ile, yasalarla, en küçüğünden en büyüğüne birlik kurumları ile(aileden devlete), tımarhanelerle, hapishanelerle iktidarı elinde bulunduran muhafazakar topluluk toplumu “ıslah” eder(klinikten modern yargı sistemine ve hapishane sistemine ve hatta homofobiye psikanaliz okulunun yarattığı eserlerin sonuçlarıdır bunlar). En iyi ıslah edilenler, ahlak kurallarına en iyi uyanlardır ki bunlar en erdemlileridir (Din adamları, aykırı davranmayanlar, en eğitimliler, eğitimciler, hukukçular vs). Muhafazakar bu normların süzgecinden geçirdiği bireylerden kendisine bir efendi seçmekten geri durmaz.

Platon aşık insanın, aşk nesnesi söz konusu olduğunda kör olduğunu söyler. Muhafazakar efendisine aşıktır ve söz konusu efendisi olduğunda da doğal olarak kördür. Efendisi karşılaştırılması veya ikamesi imkansız olandır. Hatta inandığı güç (tanrı, doğa vs ) muhafazakarın topluluğuna onu bir lütuf olarak göndermiş, o topluluğu bu şekilde ödüllendirmiştir. Çünkü o topluluk “en” en iyisini hak edenlerden oluşur.

 

Son Söz Yerine – Yıkıcılığın Yaratıcı Gücüne İnanın

Muhafazakar her ne kadar geleceğe bugünü taşımak istese de en çok korktuğu şey bugünün akışının onun yarınını aşabilmesidir. Bu günü yarına taşıyanlar ise kendi yarınlarını her gün yeniden yırtamadıktan sonra muhafazakar hale dönüşecektir. Yani henüz hiçbir güç zamanı durduracak seviyede değilse bile her gün kendini yıkıp yeniden yaratan bir fikir onu durdurmanın ötesinde eskitebilir bile. Muhafazakar bir batağın pek ahlaklı, elitleri olmak pek tabiki bir tercihtir. Fakat çok hızlı koşanlar tercihleri yerle bir edebilirler; zamanı bile…

 

*Ego’nun Aşkınlığı, Satre’nin Fenomenoloji üzerine yazdığı ve Türkçe’ye de 2015’de çevrilmiş olan kitabıdır. Burada kitabın içeriğinden bağımsız olarak ismini kullandım.

 

Hakan Küçük

İleri Okumalar İçin:

Ulus Baker, Aşındırma Denemeleri, Birikim Yayınları

  1. Foucault, Deliliğin Tarihi, İmge Yayınevi
  2. Foucault, Hapisanenin Doğuşu, İmge Yayınevi
  3. Foucault, Entelektüelin Siyasi İşlevi, Metis Yayınevi
  4. Zizek, İmkansızı İstemek, Doğu Kitabevi
  5. A.Camus, Yabancı, Can Yayınevi
  6. Nietzche, Şen Bilim

 

0
Tem Otoyolu’nu Kapatıp Drift Yaptılar Kanun Önünde: Kafka (Vor Dem Gesetz)

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın