Akıl, üst akıl ve hayvanlık üzerine…

Akıl, üst akıl ve hayvanlık üzerine…

Hani üst akıl diye bir şeyden söz ediyorlar. Hâlihazırdaki akıl ve kurallarla açıklayamadıkları işleri yapanların sığınağı durumunda şimdilerde. Memleketin başına taş düşse, üst akıldan buluyorlar.

Böylesi fanteziler, özellikle otoriter rejim inşasında son derece işlevsel tabii. Hiç kimsenin anlamayacağı, ancak dile getirenin ‘dinleyici’ gözünde başka bir yere konulmasını sağlayan bir jargon, üst akıl.

İşin püf noktası, apaçık görünenin inkâr edilmesindeki ısrarda. Herkesin görebildiği bazı somut gerçeklerin ‘aslında öyle olmadıklarına’ başka türlü nasıl ikna edeceksiniz kitleleri? Lobiler vs. dahi daha ‘görünür’ unsurlar. Oysa üst akıl dediğinizde akan sular duruyor.

Hele ki bizler gibi Türk milli eğitiminin tornasından geçmiş, olup biteni sorgulama yeteneği gelişmemiş toplumlar açısından, bulunmaz nimet.

‘Üst akıl’ ifadesinde iki sözcük var. Biri, hepimizde olduğu varsayılan akıl. Diğeri, hiç birimizde olmadığı iddia edilen ve ‘üst’sıfatıyla tanımlanan bir ‘kötülük.’ Haliyle üst akıldan dem vuran, aynı zamanda kendisi ile diğerlerini eşitlemiş oluyor.

Diyor ki ‘Akıl hepimizde var, ancak bizlerin ötesinde bir kötülük çarkı söz konusu; işte üst akıl, o çarkın başındaki.’

Tabii böyle olunca, her birimizin mücadele etmesi gereken bir bozgunculuğa karşı mücadele talep ediliyor.

Örneğin 7 Haziran seçimleri. Mahmut adlı yurttaş oy veriyor. Sonuç, üst aklın büyük oyunu! Üst akıl devreye girip istikrarı bozan işler yapıyor. Mahmut’u yönlendiriyor. Kafasını karıştırıyor. Belki de eğitimsizliğinden, iyi niyetinden yararlanıyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki bu yurttaş gidip ‘oy’ verdi. Tercih yaptı. AKP’ye oy vermedi. Yaklaşık 20 milyon yurttaş ise AKP’ye oy verdi.

Şimdi de liseliler sorunu

Üst akıl pazarlamacılarına göre, AKP’ye oy vermeyen yurttaşlar hataya zorlanan, yönlendirilen bir kesim. AKP’ye oy verenler ise üst aklın oyunlarını, hilelerini tam olarak yemeyenler. Ancak her an oyuna gelebilirler, bu nedenle uyanık olmalılar. Nitekim 1 Kasım seçimlerinde üst akıl kısmen mağlup oldu ve taşlar iyi kötü yerine oturdu; ancak tam oturmadığı için belki de bir erken seçim gerekebilir!

Üst akıl zırvası, aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını gösterme çabasının trajik sonucu.

Örneğin Gezi eylemleri ‘aslında’ milyonlarca insanın çığlığı ve karşı çıkışı değildi, Otpor gibi örgütlerin marifetiydi.

Nedir Otpor? Ne önemi var, adı tam bir darbe örgütü olabilecek gizemde. Ropto da olabilirdi! Ya da havaalanına karşı çıkanlar doğayı düşündüğü için, yeni servet kapılarına tepki duyduğundan değil, Alman ajanlığından mustarip. Zaten Almanlar bizi çekemiyor ve Türkiye’deki kötülükleri körüklüyor. Herhalde milli gelirleri bizim üç beş katımız olduğu için, haset duyuyorlar!

Şimdi de liseliler sorunu. Özetle ‘biz hıyar değiliz’ diyen bildiriler yayınlıyor memleket ve okul yönetimlerinden bezmiş genç insanlar. Öğreniyoruz ki aslında o bildiriler de bir yönlendirmenin ürünüymüş.

Ama mesela bedenleriyle okul bahçesinde R.T.E. yazan genlerikimse kandırmıyor. Cenabı Allah o imam hatipli gençlere, düz liselilerde olmayan bir bilinç nasip etmiş zira…

Onlarca örnek vermek mümkün.

Gelelim şu hayvanlık meselesine

Bunlar her ceberut iktidarın gereksinim duyduğu, tarihte çokça örneği görülmüş propaganda teknikleri. Fantezisiz, mitsiz, korkusuz, yalansız ve özellikle büyük yalansız, faşizm inşa edilemez. Anlayacağınız faşizmin tuzu biberi. Yurttaş, ‘Ülen bizim görmediğimiz ve anlamadığımız işler dönüyor’ diye düşünmeli ve ‘ürkmeli.’ Yetersizlik ve çaresizlik hissi uyanmalı ortalama insanda. Korkan, endişeli yurttaş güçlünün kanatları altına koşacak haliyle.

Yazıya üst akıl diye başladım ve duramadım ne yazık ki! Gelelim şu hayvanlık meselesine.

Söyleyeceğim şu: Üst akıl ile tanımlanan ucube her neyse, onlarca yıl uğraşsa ve beyinlerimizi yıkamak için servet dökse, üst akıl zırvasının mucitleri kadar başarılı olamazdı, insanları çileden çıkarma, kamplara ayırma konusunda. Üst ya da diğer akıllara gerek yok, bizatihi iktidar sahipleri ve pervaneleri, onlardan çıkar elde eden ya da umanlar, öyle şeyler yapıp söylüyorlar ki, insanları çılgına çevirmek için başkaca bir aygıta gereksinim yok.

Yalnızca şu son üç beş günde duyduklarımız dahi, ‘Herhalde delirtmek için özel çaba harcıyorlar’ dedirten türden. Örneğin çocuğu olmayan kadınları ‘yarım’ olarak tanımlayan Otpor mu? Kılıçdaroğlu’nun önüne mermi atan faiz lobisi mi?

Peki, ilk açıklamasında neredeyse Kılıçdaroğu’nu haksız çıkaran Saray sözcüsü esmer ve bıyıklı arkadaş, bilmem ne lobisinin etkisi altında mı? Ya atılan mermiyi ‘protesto’ sözcüğüyle tanımlayan ‘Türkiye Türklerindir’ medya organı, üst akıl tarafından mı yönetiliyor?

Her zaman devletinin yanında olduğunu beyan eden Aydın Doğan, üst akıl tarikatının bir mensubu mu? Ben kâr peşinde koşan Kelkitli bir sermayedar olarak biliyorum. Seri cinayet zanlısıylafotoğraf çektirme yarışına girip tebrik edenler, Alman senaryosunun oyuncuları mı?

Son olarak bu yazının kaleme alınmasının asıl nedeni olan şu ilahiyat profesörünün sözleri.

Türkiye’deki ortalama akademiyi temsil ettiğini düşündüğüm için, işin o tarafına değinip ‘Ne biçim profesör böyle?’ demeyeceğim.

TRT’de namaz konusunu anlatırken hızını alamayıp “Namaz kılmayan hayvandır” deyiverdi. Sizce bir lobinin ajanı mı kendisi? Ya da mesela hukukun ırzına bir kez daha geçip MGK kararıyla terör örgütü ilan edilmeye çalışılan FETÖ mensubu da, TRT’yi zor durumda bırakmaya mı çalışıyor?

Oysa her şey açık değil mi? Zamanın ruhunu iyi sezmiş, arkasındaki gücün farkında olan bir adam, kantarın topuzunu fazla kaçırmış hepsi bu. Bir de bunu, benim vergilerimle her Allah’ın günü dünya görüşüme söven TRT’de yapmış.

İftar öncesi, rüşvetin, yolsuzluğun, yalanın, ırkçılığın vs. dindeki yerini anlatsa, sıkıntıya girecek. O da daha garanti bir alana girmiş ama sohbet şirazesinden çıkıvermiş.

Tam da ABD’deki eğlence yerine yapılan saldırıda onlarca insanın katledildiği gün. Tam da, AKP’nin prestijli paçavralarından birinin Orlando katliamı haberini ‘sapık eşcinsellerin gittiği barda’ başlığıyla verdiği gün. Tam da, bazı internet sitelerinde katliamı gerçekleştirenlere rahmet üzerine rahmet dilendiği gün…

Sorun, o ilahiyatçının arkasında hissettiği güçte

İşte tüm o ‘üst akıllar’ bir araya gelse, topluma bu insanların yaptığı kötülüğü yapamazdı. Kızgınlığı, nefreti böylesine güçlü harlayamazdı. Yine tüm o üst akıllar birleşse, bu soytarıların dinlerine ve kendi halindeki dindarlara verdiği zararı da veremezdi.

Bunu hiçbir örgüt ya da sanal akıl başaramazdı. Büyük iş çıkardılar/çıkarıyorlar hakikaten, kutlamak gerek. Ve duracak gibi de değiller. Şuurlarını kaybetmiş, bir topluluk ne denli şımarırsa o kadar şımarmış, arsızlaşmış durumdalar.

Sade yurttaşın inancını, o yurttaşın da büyük katkısıyla nakde ve makama, tayin ve terfiye, şöhrete, kadroya, araziye, inşaata ve ihaleye bozdurmuş haldeler.

Daha önce bir yazıda İstanbul’un küçük mütedeyyin semtinde büyüdüğüme değinmiştim. Şu ‘hayvan’ benzetmesi benim için bile fazla oldu. İnanın dindar olan ya da olduğunu iddia edenlerden çok şey duyduğumu düşünürdüm, büyük konuşmuşum!

Aklı başında dindarların bu sözlerden rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Diliyorum.

Buna mukabil, ifade özgürlüğünün olabildiğince geniş yorumlanması gerektiğini savunanlardanım. Bu sözlerin sahibine dava açılmasını anlamsız ve gereksiz buluyorum. Sorun, o ilahiyatçının arkasında hissettiği güçte.

Hem bize hayvan diyen muhterem ile hem de sırtını dayadıklarıyla, hukuksal mücadele (gerçi biri diğerini dışlamaz) tercih edilmemeli. Katılmayan olabilir kuşkusuz.

Hiçbir hayvanın zararını görmedim bugüne dek

“Namaz kılmayan hayvandır” diyebilen adamı bir birey olarak ciddiye alıp mahkemelerde uğraştırmaktan değil, bu zihniyetle canhıraş ve her düzeyde siyasal mücadeleden yanayım. Yargının ahı gitmiş vahı kalmış. Mesele, soluk borumuzun her geçen gün biraz daha daralması.

Söz konusu sakillik, toplumsal ve siyasal alanda mahkûm edilmeli. Sanırım diğerinden daha kıymetli olur…

Örnek olarak hayvanların verilmiş olması ise can sıkıcı tabii. Sonuçta her birimize mutluluk veren güzelim yaratıklar. Hiçbir hayvanın zararını görmedim bugüne dek.

Ayrıca bugüne dek adı ‘ihaleye fesada’ karışmış, cinayet işlemiş, münasebetsizlik yapmış, kibirli ya da ‘kalp kırmış’ bir hayvan da görülmemiştir…

Murat Sevinç

0
Bronz Çağı’ndan beri orada: Zonguldak’ta 4112 Yaşında Porsuk Ağacı Bulundu Gökçe Fırat: Tayyip Erdoğan’ın Diploması Yoktur!

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın