Yahya ibn Adi İslâm düşünce geleneğinde yer alan ve tam adı "Ebu Zekeriya Yahya b. 'Adî b. Hamid b. Zekeriya" olan bir düşünürdür. "El-Feylesuf", "el-Mantıkî" ve "el-Takritî" nisbeleriyle birlikte anılan İbn 'Adî, Ebu Bişr Matta b. Yunus (ö. 940) ve meşhur Türk filozof Ebu Nasr el-Farâbî (ö. 950)'nın öğrencisi olmuştur.​
Bibliyografik eserler İbn 'Adî hakkında enine boyuna bilgi içermemektedir. Perier'in ifadesine bakılacak olursa, İbn 'Adî'nin, insanlığa yön veren büyük filozof ve dâhilerden değilse de, zamanının çok şöhretli bir çevirmeni ve editörü olduğundan kuşku duyulmaz. Kitaplara aşırı derecede düşkün olan bu Yakubî Hıristiyan filozof, yorulmak bilmez bir müstensih idi. Onun söz konusu gayretli bilimsel tecessüsüyle Platon, Aristoteles ve Teophrastos'un eserlerini çevirmiş, şerh etmiş ve bunlara ait eski çevirileri de düzelterek yeniden yayınlanmasına öncülük etmiş olduğu bilinmektedir. Yahya ibn 'Adî Yakubî bir Hıristiyan olmakla birlikte, İslâm düşünce geleneği ve tarihi içinde yer aldığından "İslam filozofu" olarak tanınıp bilinmeyi hak kazanmıştır. Onun hicri dördüncü asrın en büyük filozoflarından olduğu söylenir.​
İlk entelektüel faaliyetleri arasında Taberi'nin Kur'an tefsirini istinsah etmek bulunan İbn 'Adî, Irak'ın kuzeyinde bulunan, Musul ve Bağdat arasındaki el-Takrit (ya da el-Tikrit) kentinde dünyaya geldi. Takrit, 630'dan 1231'e kadar Yakubî Piskoposluğunun merkezi oldu. İşte İbn 'Adî de bu merkeze bağlı Yakubî bir Hıristiyandı. Bir zaman sonra (yaklaşık 17-23 yaşları civarında) Bağdat'a gelerek Ebu Bişr Matta b. Yunus ve Farâbî'den mantık ve felsefe dersleri aldı. "ElMantıkî" nisbesi, daha çok mantık dersleri alması ve bu disiplin üzerinde, duyduğu özel ilgi ve merakın bir sonucu olarak, derinleşmesiyle açıklanabilir. Değişik kaynaklardan, İbn 'Adî'nin çoğu te'lif olmak üzere 150'yi aşkın eser kaleme aldığını öğrenmekteyiz.​
Kaynaklar onun Takrit'teki hocalarından veya öğrencilerinden yeterince söz etmemektedir. İbn 'Adî 30 yıl boyunca meşhur Hıristiyan ve Müslüman büyük bilginlerin çoğundan dersler almıştır. Geniş ve oldukça zengin kütüphanesi arkadaşlarına ve öğrencilerine hep açık kalmış olan İbn 'Adî'nin öğrencisi İbn Zur'a, onun bizzat kendi için kaleme aldığı şu mezar taşı yazıtını hocasının kabrine yazdırmıştı: "Tamamen ölmüş bir insan, ilmi sayesinde hayatta kalır, oysa yaşayan bir insan, yüz kızartıcı cahilliği nedeniyle zaten ölüdür."​
Kişiliği, Hayatı ve Eserleri
Yaşadığı dönemin bilgin ve düşünürlerinden pek çoğunun etrafında bulunmasından ve onun rehberliği altında çalışmış olmalarından, İbn 'Adî'nin, sevimli ve güler yüzlü bir kişiliğe sahip olduğu sonucunu çıkartmak herhalde doğru olur. Kendisiyle temasa geçmiş filozoflar ve felsefe tarihçileri ona karşı her zaman büyük bir saygı hissi beslemişler ve onu büyük bir bilgin olarak nitelendirmişlerdir. öğrencilerinden Ebu Süleyman es-Sicistanî, onunla ilgili olarak "kuşkusuz o, hikmette (felsefede) derinleşmiş bilginlerdendi", der. Bir diğer öğrencisi Ebu havyan et-Tevhidî onun için hem "İbn 'Adî, hoş sözlü, hoş sohbet bir bilgindi" derken, bir yandan da onun "ileri görüşlü, ilimde derinliği olan erdemli bir insan" olduğunu söylemeye özen gösterir. Ayni et-Tevhidî başka bir kaynakta ise hakkında farklı bir şehadette bulunup onun kişiliğini şöyle tasvir eder: "Yahya ibn 'Adî çekingen, ürkek bir şeyhti. Kendini ifade etmede pek parlak değildi. Soruları cevaplarken oldukça nazik davranırdı. Mecliste başkalarını gölgede bırakırdı. Metafiziği izah ederken birtakım hatalar yapardı."​
Aristotelesçilik konusunda Yahya ibn'Adî X. Yüzyıl İslam ve Hıristiyan düşüncesine etkide bulunmuştur, öğrencilerine bakıldığında bunu açıkça görmek mümkündür. Müslüman düşünür Ebu Süleyman es-Sicistanî kadar bilim ve felsefede yetkin idi. Bir müstensih ve bir çevirmen olarak o, çalışmaları ve eserleriyle lisansüstü derslere denk bir öğretim faaliyeti yapıyordu. Yahya ibn 'Adî, İslam filozoflarının babası sayılan ilk İslam filozofu Ebu Yakup ibn İshak el-Kindî'nin teslis karşıtı makalesine verdiği cevabıyla ve Müslüman çağdaşlarıyla teolojik polemiklere giren birkaç Hıristiyan filozoftan biri olmak bakımından da, ayrıca önem taşır.​
Yahya ibn 'Adı, Bağdat'ta es-Sicistanî Okulu diye bilinen bilim ve felsefe meclisine başkanlık yapmaya başladığında büyük ölçüde felsefî çalışmalara yönelmiştir. 940-974 yılları arasında, yani ölümüne dek tam olarak 34 yıl başkanlık ettiği bu felsefe okulunda antik felsefî ve bilimsel metinleri istinsah edip çeviriyor ve yayına hazırlıyordu. İbn 'Adî'nin Hıristiyan öğrencileri metin edisyonu, çeviri ve şerh yaparken, Müslüman öğrencileri ise antik metinler üzerinde çalışıyor ve onları yorumluyorlardı. Ancak çeviri ve yayın işine girmiyorlardı. Onlar daha çok felsefe tarihine ilgi duyuyorlardı.​
X.-XI. Yüzyılda Bağdat'ta pek çok bilim adamı ve filozof, artık yöneticilerden ve onların himayelerinden bağımsız olarak çalışıyor; geçimlerini kitap istinsah etme, satma ve çeviri yapma gibi etkinliklerle temin ediyorlardı. Yahya ibn 'Adî de yaşamını ayni yolla kazanmış; babası 'Adî b. Hamid'den miras aldığı müstensihlik ve çeviri mesleğini sürdürerek geçimini sağlamıştır. İbn 'Adî'nin tıp doktoru olarak çalışıp yaşamını sürdürdüğü öne sürülüyorsa da, bizzat kendisinin samimî itirafı bu bilgiyi doğrulamamaktadır. O, tıpta yeterli bir uzmanlığa sahip olmadığını söyler.​
Yahya ibn 'Adî'nin hem bir çevirmen hem de bir müellif olduğu kesindir. Gerhard Endress'e göre o, sadece Süryaniceden Arapçaya değil, Yunancadan Arapçaya da çeviri çalışmaları yapmıştır. Örneğin, Aristoteles'ten Kategoriler (Yunancadan Arapçaya), Top ika (Yunanca'dan Arapçaya), Poetika, Sofistike, Fizik, Meteorolojin, Kitaba's-Seına, De An ifna, Historia Ani malum (Süryanice'den Arapçaya), Platon'dan Devlet, Timaios, Kanunlar (Yunanca'dan Arapçaya) çevrilen eserlerden bir kısmıdır. Ayni eserleri zikreden başka kaynaklar ise, bunların sadece Süryaniceden Arapçaya çevrilen eserler olduğunu belirtmektedir.​
Çoğu telif olmak üzere 150'yi aşkın eseri olduğunu çeşitli kaynaklardan öğrenmekteyiz. Yahya ibn 'Adî'nin eserlerinin listesini en geniş bir şekilde el-Kıftî'nin İhbar'mda bulmaktayız. Diğer kaynakların bazısında bu liste ya oldukça kısadır veya mevcut değildir. Bu eserler, isimlerinden içeriklerine gitmek mümkün olduğu kadar, felsefe, din, ahlâk ve mantık alanlarına aittir. Müellifler mantık alanı hariç, diğerleri hakkında ya Yahya ibn 'Adî'nin eserlerini neşretmişler veya mevcut yazmalara dayanarak tahliller yapmışlardır.​
Öğrencileri
Yahya ibn 'Adî, İslam felsefesi tarihinde "Farâbîcilik Çağı" ya da "İslam Rönesansı" adı verilen yoğun bir felsefe ve bilim çalışmalarının, çeviri ve şerh etkinliklerinin gerçekleştiği çok önemli bir dönemin filozofu olduğu için, seçkin bilgin ve filozoflardan ders aldığı gibi, yine meşhur bilgin ve filozoflara hocalık etmiştir.​
Ayni tarihsel dilimde Ebu Süleyman esSicistanî (ö. 1001)'nin Bağdat'taki meşhur okulu İslam felsefe geleneğinin en canlı örneğini teşkil etmekteydi. Özellikle IX. ve X. yüzyıllarda bu okul felsefe, edebiyat, dil, din ve ahlâk alanlarında adını duyurmuş bir ilim ve felsefe merkezi olmuştur. Bu okulun üyeleri Ebu Süleyman'ın evinde bir araya gelirlerdi. Öğretim metodu, felsefeyi ve felsefî fikirleri ya tartışarak ya da bir kitaptan topluca okuyarak mütalaa etmekti.​
Yahya ibn 'Adî'nin de mensubu bulunduğu bu okulun en meşhur simaları arasında Ebu Süleyman'dan başka İbn Hammar (9421017), Ebu'l-Hasan el-Amirî, İbn el-Setnh (ö. 1027), Ebu Hayvan el-Tevhidî (ö. 1023), Ebu'l-Feth en-Nuşecanî, Ebu Zekeriya esSaymerî, Ebu Muhammed el-Arudî, "M uçtabî" diye bilinen Ebu'l-Kasım el-Antakî, "Gulam Zuhal" diye bilinen Ebu'l-Kasım, Ebu Bekr el-Kummesî, el-Makdisî, İbn elVarrak en-Nahvî gibi isimler yer almaktadır.​
Görüşleri
Yahya ibn 'Adî, ilk İslam filozofu el-Kindi'nin Teslis doktrinine yönelik eleştirisinin reddinde, Teslis inancını felsefî-teolojik perspektiften analiz ederek ona cevap mahiyetinde bir risale (Makale fi Tebyini Galati Ebi Yusuf Yakup b. Ishak el-Kindi fi Maknlatihi fi'r Redd ala'n-Nasara) yazmıştır. İbn 'Adî'ye göre Tanrı'nın bir anlamda bir, başka bir anlamda üç olduğunu görürüz. Gerçekte O, nitelemenin yani tavsifin konusu olmak bakımından, bir'dir, İyilik, hikmet ve kudret sıfatlarına sahip olması bakımından ise O, üç'tür. Burada şahısların üçlüğü değil, zatî sıfatların üçlüğü söz konusudur. Bu suretle Monofizit Yahya ibn 'Adî, Teslis doktrinini mantıklı ve makûl hale getirme girişiminde, bu öğretiyi bilmece olmaktan çıkararak kavramsallaştırmaya çalışmıştır.​
Hem Endress hem de Samir, üçlemenin nihaî kaynağının Proklos'un Teolojinin Unsurları adli eserine dayandığı konusunda mutabıktırlar, Yahya ibn 'Adî iyilik, kudret ve hikmet üçlüsünü Tanrı için akil, akleden (akil) ve akledilir (ma'kul) ile eşleştirir. O, üçlemede yer alan kişileri Aristotelesçi sembolik temsiller olarak yorumlar. Baba, akli; Oğul, entelektüel olarak bilen özneyi ve Ruh da, entelektüel olarak bilinen objeyi sembolize etmektedir.​
Ettkamasyott: Yahya ibn 'Adî'nin ortaya attığı iki temel teolojik problem daha vardır. Yaratma ve enkarnasyon (Tanrı'nın insan kılığına girmesi; teennüs). Teennüsle ilgili bir risalede, o tıpkı ateş ve diğer aktif elementlerin özelliklerini başka nesnelere sirayet ettirmesi, yahut tıpkı bir varlığı kavrayışında aklın o varlığın biçimini alması ve böyle yapmak suretiyle onunla özdeşleşmesi gibi, sonsuz iyiliğinde Tanrı'nın özünü bildirmeye mecbur olduğunu ileri sürmektedir. Böylece Tanrı İsa'da kimliğini ya da ilâhlığını terk etmeksizin insan suretine bürünmüş ve İsa, insanoğlu olarak O'nun birliğini bozmaksızın Tanrı ile özdeşleşmiştir.​
Kısaca, mantıksal 'kepazelik' de olsa, İsa'nın tamamen insan ve de tamamen Tanrı olduğunu söyleyen İznik ilkelerini ve bu ilkelerin sonuçlarını tanımayan bir çok çağdaşı gibi, bu Yakubî bilgine göre de İnsanî özellik ve etkilenimleri Yüce Varlık'a isnat etmek doğru değildir.​
Yaratma: Yaratma konusunda İbn 'Adî, Yeni-Platoncu üstadı Farâbî'den farklı olarak açıkça yokluktan (ex nihilo) yaratmayı savunanlardan yana tavır almıştır. Ona göre. Tanrı bütün evreni salt yaratma emriyle tamamen yokluktan meydana getirmiştir. Tanrı'nm yaratması tamamen özgür irâde ve eylemiyle gerçekleşmiştir. Başka bir deyişle, eğer o, isteyip dilemeseydi, bu âlemi yaratmayabilirdi. O'nun yaratma fiilini belirleyebilecek hiçbir zorlama ve baskı söz konusu değildir. Bu nedenle O, en büyük yaratıcı, en Yüce Varlık'tır. Oysa, Yeni Platoncular ve dolayısıyla Farâbî tarafından ortaya atılan sudûr teorisi, yani, "Tanrı'nın evrenin yaratılmasındaki eylemi ve O'nun kendi iyiliğini bildirmesinde içerilen 'doğal zorunluluk' tarafından belirlenmiştir" iddiası, Tanrı'nın zatının ezelî olması nedeniyle alemin de ezelden beri var olmasını gerekli kılmaktadır. Tanrı, hem küllîyi hem de cüz'ıyi bilir. Çünkü cüz'îler küllilerin tanımına girer.​
Bilgi Felsefesi: Yahya ibn 'Adî'ye göre, hem epistemolojinin bir aracı hem de teoloji çalışmaları için zorunlu bir başlangıç olan mantık, doğru düşünmeyi sağlayan düşünme ilkelerini ve yöntemlerini konu alır. Mantık sanatı yaratılıştandır, rasgele değildir. Bu özelliği onun tanımında görülebilir. Mantık, teorik bilimde doğruluk ile yanlışlığı, pratik bilimde iyi ile kötüyü birbirinden ayıran araçsal bir sanattır. Mantıkla elde edilen iyi, tam mutluluktur. Yahya ibn 'Adî'ye göre bilgi iki yoldan biriyle elde edilebilir: Bir taraftan mantığı kullanmaksızın ve hayal gücü (imgelem), kavrama gibi kuvveler yoluyla ilk bilgiye atıfta bulunarak onun 'aklın kanıtlanamâyan ilk ilkeleri' dediği şeye, hem de ilk bilgiye atıfta bulunmak dahil olmak üzere çıkarsama, kıyas ve kanıt yoluyla mantığı kullanarak, kavrayış ve düşünme, düzgün ve amacına uygun şekilde çalıştığı takdirde, gerçek bilgi elde edilebilir. Ancak duyular ve imgeleme özgü kuvve herhangi bir şekilde devreye girerse, sapma olabilir. Doğru mantık bize bu dünya hayatında mutluluk getirebilirken, yanlış mantık öbür dünyada bitimsiz bir mutsuzluğa neden olabilir.​
Etik Anlayışı: Yahya ibn 'Adî, mantığı genel yaşam felsefesinin temeline yerleştirdiği gibi, özgül olarak onu, ahlâk görüşünün vazgeçilmez ilkesi sayar. Ona göre, insan için akli kullanmak tercihe dayalı bir lüks değil, gerçek bir zorunluluktur. İbn 'Adî'nin epistemolojisinde birbirleriyle kapsamlı bir harmoni içinde bağlantılı olan üç temel öğe vardır: Etik, Siyaset, Akil ya da Bilgi. Yahya ibn 'Adî akil, rasyonel ruh, düşünme ve ayırt etme gibi terimleri insanın kendi kendini denetlemesi anlamında kullanır. Yani, insan iyi olan: yapar, erdemi izler, şer ve kötü eylemlerden uzak durur. Etik tercih açıkça epistemolojik bir nitelik taşır, çünkü bilgiyle temellendirilir.​
O etik görüşlerini kurarken Platon'un Devlet'! ile Aristoteles'in Nikonıakhos'a Etik'inden etkilenmiştir. Stoacı ve Yeni Platoncu dili birleştiren İbn 'Adî, bununla birlikte burada, Aristotelesçi-Yeni Platoncu bir çizgiden ziyade, Ar istotelesçi-Platoncu bir paradigma izler. Hocası Farâbî gibi o da, erdemin eğitim ve bilginin ürünü olduğunu düşünür. Akil ile etik arasında kurduğu bu ilişki, Sokrates'in bilgi-erdem ilişkisiyle yakın bir benzerlik göstermektedir.​
İbn 'Adî'ye göre insan kötü yönelişlerini düzenli bir arınmadan ya da karakter ve ahlâkını sistemli bir eğitimden geçirip denetlemediği sürece, doğası itibarıyla kötü ve olumsuz yönelişlere kapılır. Bu görüşü ile İbn 'Adî insanın doğuştan 'iyi' olmadığını ima etmektedir. O, îbn Miskeveyh'ten elli yıl kadar önce yazdığı Tehzibu'l-Alılâk'mda ahlâkî özelliklerdeki temel farklılıkları, nefsin şehvet, öfke ve düşünme güçlerinin birbirine karşı gösterdikleri direnç ve baskılardan kaynaklanan olası düzensizliğe yormaktadır. Şehvet gücüne kapılan insan, insandan çok hayvanlara yakın olur. Öfke gücüne teslim olanlar ise, saldırgan ve kinci olurlar.​
İnsanları hayvanlardan ayıran yegâne güç ise, düşünme gücüdür. Bu güce özgü erdemler bilgiyi özümseme, özel ve genel işlerde doğru davranma, dostluk, hayırseverlik, şefkat, sabır ve iffettir. Bu erdemlere şehvet, hayasızlık, hafifmeşreplik, telaşlılık, duygusuzluk, gurur, bozuk inanç, yalancılık ve hırs gibi, tam bir erdemsizlikler sınıfı karşılık gelir. İbn 'Adî, Aristotelesçi ve Stoacı erdemlerin açıkça özeti olan orta yol öğretisine başvurmasa da, zımnen bu öğretiyi benimsemişe benzer.​
Ahlâk eğitimi sorununda genel ilke, filozofa göre, şehvet ve öfke güçlerinin düşünme gücünün buyruğu altında olmasıdır. Bu güç diğer iki gücü denetlediği ölçüde nefs, fısk ve fücurdan uzak kalabilir. Bu nedenle ahlâk eğitiminin ilk amacı, bu gücün, daha zor sorunların incelenmesi ve bu meseleler üzerinde düşünmek suretiyle olgunlaştırılmasıdır. Ona göre, nefis gerçekten düşünme gücüne boyun eğdiğinde yararlı ve zararlıyı birbirinden ayırt etmede çok daha az zorlukla karşılaşacak ve bu gücün talimatlarına göre yaşayacaktır. Özellikle nefis, kötü fiil ya da düşüncelerin ne kadar boş olduğunu ve onların, yapan ve maruz kalan üzerinde meydana getirdikleri zararın onlardan beklenen yarardan çok daha büyük olduğunu kavrayacaktır.​
R. Netton, al-Farabi and His School, Routledge, London&New York, 1991.​
A. Perier, Petits Trades Apologetiques de Yahya ben 'Adi, Paris 1920, pp. 5-10.​
M. Tiirker, "Yahya İbn 'Adî'nin Varlıklar hakkuıdaki Makalesi", D.T.C.F. Dergisi, XVU, 12(1959), ss. 145-157.​
N. N. Doru, İslam Felsefesine Katkıları bakımından Süryanilerde Felsefe geleneği (Yahya ibn 'Adî Örneği), Basılmamış Doktora Semineri, Ankara 2003.​
N. B. D. Mohd, "Christian translators in Medieval Islamic Baghdad: The Life and Works of yahya ibn 'Adî (d. 974)", The Islamic Quarterly, Vol: XXXIX/3, London 1995, pp. 167-181.​
G. Endress, The Works of Yahya İbn ‘Adi: An Analytical Inventory, Wiesbaden, Reickert, 1977.​
Ayrıca bkz., ANTİK FELSEFE, ARİSTOTELES, ORTAÇAĞ FELSEFESİ, İSLAM FELSEFESİ, PLATON, PROKLOS, YENİ-PLATONCULUK.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Filozoflar 0
1000Fikir Filozoflar 0
1000Fikir Filozoflar 0
1000Fikir Filozoflar 0
Piramit Din Adamı ve Peygamberler 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst