1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Ahlâk terimi ya (1) betimsel olarak bir toplum tarafından benimsenmiş veya ortaya konmuş bir davranış koduna gönderimde bulunmak veya (2) normatif olarak, birtakım özgül koşullar altında bütün akıllı kişiler tarafından kabul edilecek bir davranış koduna yapmak için kullanılır.​
Ahlâk, etik teorilerin formülasyontında, çoğunluk teslim edilmeyen, önemli bir rol oynar. "Ahlâk" terimi fiilen varolan bir davranış koduna gönderme yapacak şekilde kullanıldığında, onun göreciliğin şu ya da bu türüne götürmesi çok muhtemeldir. "Ahlâk"ı normatif bir biçimde kullananlar arasında, bütün akıllı kişileri bir davranış kodu ortaya koymaya sevk edecek koşullarla ilgili farklı belirli ya da özgülleştirmeler moral teorilerin farklı türleriyle sonuçlanır. Normatif anlamda "ahlâk"ın göndergesi olmadığını, yani anlaşılır bir özgül koşullar öbeği altında, bütün akil sahibi kişiler tarafından öne sürülecek hiçbir davranış kodu olmadığını iddia etmek, ahlâkî kuşkuculukla sonuçlanır. İşte bundan dolayı, ahlâkın tanımının, her ne kadar çok geniş kapsamlı olarak tartışılmamış olsa da, moral teori açısından çok büyük bir önemi vardır.​
Ahlâka ilişkin Betimsel Tanımlar
Ahlâk sözcüğünün bizatihi kendisi çok bildik bir terim değildir. En azından birtakım eklemeler ya da belirlemeler olmaksızın ya da kendi başına pek sık kullanılmaz. İnsanlar zaman "Hıristiyan ahlâkı"ndan, "Nazi ahlâkından söz ederler, fakat sadece ahlâkın kendisinden çok seyrek olarak konuşurlar. Antropologlar ahlâkın, tıpkı hukuk gibi, yalnızca bir toplum için geçerli olduğunu öne sürme eğilimindedirler. Onlar "ahlâkın" bir toplum tarafından kabul edilen, öne sürülen davranış koduna gönderimde bulunduğunu iddia ediyorlardı. Bu yorum en çok yazılı dilleri olmayan, adab-ı muaşeret veya görgü kurallarıyla, ahlâk hukuk ve din arasında hiçbir ayırımın bulunduğu toplumlara uygun düşer görünmektedir. Fakat "ahlâk" antropologlar için bile, çoğunluk salt bir toplum tarafından ortaya konan, benimsenen davranış kodu anlamına gelmez. Ahlâk çoğunluk bir toplum tarafından benimsenmiş olan davranış kodlarını temin eden görgü kurallarından, hukuk ve dinden ayırt edilir.​
Adab-ı muaşeret zaman zaman ahlâkın bir parçası olarak değerlendirilir, ama o, ahlâkla doğrudan ilişkili olan eylem türlerinden daha az ciddi olduğu düşünülen davranış İçin kullanılır. Hukuk ahlâktan belirtik kurallara, yaptırımlara, yasaları yorumlayıp cezalar veren resmî görevlilere sahip olmak bakımından farklılık gösterir, bununla birlikle ahlâk tarafından yönetilen davranışla hukuk tarafından yönetilen davranış arasında dikkate değer bir Örtüşme vardır. Din ahlâktan genellikle doğaüstü varlıklarla ilgili, talep ettiği davranışı açıklamak ya da meşrulaştırmak İçin kullanılan öyküler ihtiva etmek bakımından farklılık gösterir. Dinin talep ettiği davranışla ahlâkın talep ettiği davranış arasında çoğunluk kayda değer bir örtüşme olsa da, ahlâkın sadece davranış için bir rehber temin ettiği yerde, din her zaman bundan daha fazlasını ihtiva eder. "Ahlâk" adab-ı muaşeretten, hukuktan, dinden ister ayinisin ister ayırılmasın sadece bir toplum tarafından benimsenen, ileri sürülen davranış koduna gönderimde bulunmak için kullanıldığı zaman, tamamen betimleyici bir anlamda kullanılmış olur.​
"Ahlâk" bu şekilde betimleyici bir tarzda kullanıldığı zaman, ahlâklar birbirlerinden, içerikleri ve toplumun üyelerinin ahlâklarının sahip olduğunu iddia ettikleri temel bakımından farklılık gösterirler. Bir toplum, öncelikle başka insanlarla olan İlişkileri düzenleyen pratiklerle değil de, belli ritüellere hangi günlerin hasredilmesi gerektiğiyle ilgilenen bir ahlâka sahip olabilir ve öncelikle ritüelle ilgili ahlâkının Tanrı'nın emirlerine dayandığını iddia edebilir. Ya da bir toplum öncelikle cinsel pratiklerle ilgili olan bir ahlâka sahip olabilir ve ahlâkının insan doğasına dayandığını öne sürebilir. Veya bir toplum ahlâkı temel ilgisi insanların çektiği acıları, ıstırapları en az indirgemek olan bir şey olarak görüp, ahlâkının insan aklına dayandığını iddia edebilir. Birçok toplumun yukarıdakilere doğrudan doğruya ilgili olan ve sözünü elliğimiz bu temellere sahip olduğunu iddia eden ahlâkları vardır. Fakat "ahlâk"ın bu anlamında, onların içeriği veya ilgili ahlâkın sahip olduğu meşrulaştırma bir yana, bütün ahlâklar için söz konusu olabilecek yegâne evrensel özellikler ya da yönler, onların bir toplum tarafından ortaya konmaları ve bu toplumdaki insanların davranışları için bir rehber oluşturmalarıdır. "Ahlâk"ın bu anlamında, ahlâk köleliğe izin verebilir veya belli bir renkten olan insanların farklı renkten olan insanlara açık olmayan tarzlarda davranmalarına İzin verebilir. "Ahlâk"ın söz konusu anlamında, ahlâkın bütün ahlâkî failler, yani davranışları ahlâkî yargılara konu olan insanlar karşısında tarafsızlığı hayata geçirmesi veya anlamlı bir tarzda evrenselleştirilebilir olması bile gerekmez ya da en azından özsel bir şey değildir. Filozoflardan çoğu "ahlâkı" söz konusu bütünüyle betimsel anlamda kullanmasalar da, onu bu anlamda kullanan filozoflar da vardır. Söz gelimi, ahlâkî göreciler bu farklı ahlâklarla yakından ilgilenip, onların var olan yegâne ahlâk türü olduğunu idda ederler. Evrensel bir normatif ahlâk bulunduğunu kabul etmeyen göreciler, İngilizce "ahlâk" sözcüğünün doğru kullanımıyla İlgili linguistİk bir iddiada bulunuyor değillerdir. Fakat onlar, sadece, ahlâk terimi bu betimsel anlamı içinde kullanıldığı zaman, onun fiilen gönderimde bulunduğu bir şeyin, yani bir toplum tarafından benimsenip öne sürülmüş bir davranış kodunun bulunduğunu savunurlar. Onlar "ahlâk"ın akil sahibi bütün kişiler tarafından onaylanacak evrensel bir davranış koduna göndermede bulunduğu takdirde, "ahlâk" teriminin göndergesi olmadığını iddia ederler. Ahlâkî göreciler İngilizce konuşan birçok insanın "ahlâk terimi"ni boylesi bir evrensel davranış koduna gönderimde bulunmak için kullandığını kabul etmekle birlikte, bu kişilerin sözcüğün söz konusu anlamının göndergesi olan bir şey bulunduğunu düşünürken yanlışa düştüklerini iddia ederler. Göreciler Öncelikle, bütün toplumlardaki insanlar tarafından davranışlarına rehberlik etmek ve başka insanların davranışlarıyla ilgili hükümler vermek için kullanılan evrensel bir ahlâk bulunduğunu yadsımakla ilgilidirler.​
Ahlâk farklı toplumların davranış kodlarına gönderimde bulunduğu zaman, özsel olan yön ya da hususlar, ahlâkın bir toplum tarafından ileri sürülen, benimsenen bir davranış kodu olması ve onun söz konusu toplumun üyeleri tarafından davranış için bir rehber olarak kullanılmasıdır. "Ahlâk", bu betimsel anlamıyla farklı toplumların içerikleri fazlasıyla farklılaşan davranış kodlarına gönderme yapabilir ve halâ muğlak olmayan tarzda kullanılabilir. Bununla birlikte, şimdi ahlâkın başka betimsel anlamları vardır. Özgün betimsel anlamıyla çok yakın bir ilişki içinde olan anlamında "ahlâk", bir toplumdan ziyade, bir grup, söz gelimi dini bir grup tarafından ortaya konan davranış rehberine gönderimde bulunur. Dini bir grup tarafından öne sürülen davranış rehberi toplum tarafından benimsenen davranış rehberiyle çatışırsa, bunların çatışan ahlâklar olduğunu veya dini grubun kodunun ahlâkla çatıştığını söylemek kolay değildir. Söz konusu toplumun üyeleri ve aynı zamanda dini grubun üyeleri olan insanlar, kabul ettikleri rehber bakımından farklılık gösterebilirler.​
Bununla birlikte, onların kabul ettikleri rehberi doğru ahlâk olarak kabul etmeleri çok muhtemeldir. Küçük ve homojen toplumlarda, insanlar toplumla» tarafından benimsenen rehberle çatışan davranış rehberleri ortaya koyan gruplara girmezler. Toplumun bütün üyeleri tarafından kabul edilen tek bir davranış rehberi vardır ve bu da toplum tarafından benimsenen davranış kodudur. Bu tür toplumlar için, "ahlâk"ın hangi rehbere gönderimde bulunduğu konusunda hiçbir belirsizlik söz konusu olmaz. Oysa, insanların davranış için, toplumları tarafından ortaya konan rehberle çatışan rehberleri benimseyen grupların üyesi oldukları toplumlarda, onlar toplumları tarafından öne sürülen rehberi her zaman kabul etmezler. Onlar, toplumları tarafından benimsenen rehber yerine, üyesi oldukları başka bir grubun, çoğu zaman dini bir grubun çatışan rehberini kabul ettikleri takdirde, toplumla» tarafından ortaya konan rehberi hakikî ya da gerçek ahlâk olarak görmeyeceklerdir.​
Bu durum ahlâkın, onun bir toplum tarafından ortaya konan veya benimsenen davranış kodu olması ve söz konusu toplumun üyeleri1 tarafından davranış için bir rehber olarak kullanılmasıyla ilgili iki özsel yönüne işaret eden özgün betimsel anlamdaki bir muğlaklığı açığa vurur. Bu muğlaklığın, küçük homojen toplumlar üzerinde yoğunlaşıldığı için, yeterince farkına varıldığı söylenemez. Acaba "ahlâk" sadece bir toplum tarafından ortaya konan davranış kodlarına mı gönderimde bulunur yoksa o aynı zamanda diğer gruplar tarafından benimsenen davranış rehberlerine de gönderme yapar mı? Bununla ilintili bir başka bir belirsizlik de, "bir toplum tarafından ortaya konan davranış kodunun söz konusu toplumun üyeleri tarafından davranış için bir rehber" olarak kullanılıp kullanılmayacağıdır. Bunlardan hangisi daha belirleyicidir? Bir toplumdaki insanların toplumla» tarafından ortaya konan davranış kodunu her zaman kabul etmediklerinin farkına varılması, bir toplum tarafından ortaya konan ve söz konusu toplumun üyeleri tarafından davranış için bir rehber diye kullanılan ahlâkın betimsel anlamı için problemler yaratır. Bundan dolayı, birçok büyük toplumda, toplumun bütün üyeleri ayni davranış kodunu kabul etmedikleri için, bir toplumun üyeleri tarafından kabul edilen davranış kodu anlamına gelen bir "ahlâk" tanımını benimsemek yararlı olmaz. Bütün bu güçlüklerin doğal bir sonucu dikkati gruplardan bireylere çekmektir. Önemli olan şey insanların hangi davranış kodunu kabul ettikleriyse, ve bir grubun üyeleri her zaman ayni davranış kodunu kabul etmiyorlarsa, o zaman gruplarla niye ilgilenilsin ki?​
Bu değerlendirme ahlâkın yeni bir betimsel anlamına götürür. "Ahlâk" şimdi birey tarafından bağlayıct/basktn görülen ve onun herkesçe benimsenmesini istediği davranış rehberi anlamına gelecek şekilde yorumlanabilir. "Ahlâk"ın bu anlamında, o, bir toplum ya da başka bir grup tarafından ortaya konan bir davranış kodu yerine bir birey tarafından kabul edilen davranış rehberine gönderme yapar. Fakat "ahlâk" sadece bir birey tarafından benimsenen herhangi bir davranış rehberine gönderimde bulunmaz, o bireyin bağlayıcı/baskın rehber olarak benimsediği ve başka herkesin de kendi bağlayıcı rehberi olarak benimsemesini istediği davranış rehberidir. Ahlâkın bu anlamı betimsel bir anlamdır. Çünkü bir kişi bir bireyin ahlâkına, ona yazılmadan da gönderimde bulunabilir. Ahlâkın bu anlamda, tıpkı özgün betimsel anlamda olduğu gibi, içerik bakımından bir sınırlaması söz konusu olmaz. Bir bireyin davranış için bağlayıcı/baskın diye değerlendirmediği ve evrensel olarak benimsenmesini istediği rehber, her ne olursa olsun, söz konusu bireyin ahlâkıdır.​
İnsanlar, kendi grupları dışındaki bir grubun veya kendilerinden başka bir kişinin ahlâkından belirtik olarak söz ettikleri zaman, onların "ahlâk"ı betimsel bir anlamda kullandıkları, genellikle açıktır. Bununla birlikte, bir kişi yalın bir biçimde ahlâkın belli ya da verili bir eylemi yasakladığını veya talep ettiğini iddia ettiği zaman, "ahlâk" terimi muğlaklaşır. Onun (1) ister kendi toplumu ya da ister başka bir toplum olsun, bir toplum tarafından ortaya konan bir davranış rehberine mi; (la) ister kendisinin ait olduğu grup ya da ister başka bir grup olsun, bir grup tarafından ortaya konan bir rehbere mi; (lb) bir kişinin, muhtemelen kendisinin, bağlayıcı/baskm rehber olarak görüp herkes tarafından benimsenmesini istediği bir rehbere mi gönderimde bulunduğu, yoksa (2) bütün akıllı kişilerin tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetecek bir rehber olarak ortaya koyacakları evrensel bir rehber mi olduğu açık değildir. Bir kişi "ahlâk"ı bir grup tarafından ortaya konan bir davranış rehberine gönderme yapmak için kullandığı zaman, o, söz konusu grup kendi grubu olmadığı sürece, sadece betimsel anlamında kullanılır. "Ahlâk"a, onun söz konusu anlamıyla gönderimde bulunan hiç kimsenin, bu ahlâka yazılıyor veya onu tasdikliyor olması gerekmez. Birey, kendi ahlâkına gönderme yapıyorsa eğer, ona yazılmış durumdadır. Sadece (2) ahlâkın her zaman normatif anlamını oluşturur, fakat bir kişi (1)'de, (1a)'da, (1b)'de gönderme yapılan ahlâkın aynı zamanda (2)'de gönderimde bulunulan ahlâk olduğunu pekâlâ savunabilir.​
Bazı filozoflar ahlâkın (1b)'nin yalın bir versiyonu gibi görünen bir anlamını öne sürmüşlerdir. Ahlâk, bu anlamda bir kişinin, muhtemelen kendisinin bağlayıcı/baskın ahlâk diye gördüğü, fakat başka herkes tarafından benimsemesini istemesinin gerekmediği bir rehberdir. "Ahlâklın bu teknik anlamında, "etik egoizm", yani kişinin kendi kişisel çıkarını bağlayıcı/baskın davranış rehberi olarak görmesi gerektiği görüşü, bir ahlâktır. Sidgwick egoizmi etiğin yöntemlerinden biri olarak görmekteydi ve Platon'la Aristoteles'in izinden gidilerek, "etik" zaman zaman bir bireyin, bir insanın kendi hayat rehberi olarak benimsediği bir davranış rehberine gönderimde bulunacak şekilde kullanılmıştır. Bununla birlikte, "ahlâk"ın herhangi bir normal anlamında, ahlâk bir kişinin başkalarının benimsemelerini istediği bir davranış rehberi olamaz. "Ahlâk"ın bir birey tarafından kendi kullanımı için benimsenen fakat onun başka herhangi bir kimse tarafından benimsenmesi gerektiğini iddia etmediği bir davranış koduna gönderme yapan bir anlamı daha vardır. Fakat buna, sadece birey, başka herkesin söz konusu davranış kodunu benimsemesini isteyeceği zaman doğrulukla "ahlâk" diye gönderme yapılır.​
"Ahlâk"ın Normatif Tanımları
"Ahlâk" evrensel normatif anlamı içinde kullanıldığı zaman, onun özgün betimsel anlamlarıyla gönderimde bulunulan ahlâklar için özsel olan iki yöne, yani onun bir toplum tarafından ortaya konan bir davranış kodu olması ve söz konusu toplumun üyeleri tarafından davranış için bir rehber olarak kullanılması özelliğinden biri ya da diğerine sahip olması gerekmez. Gerçekten de, normatif anlamıyla "ahlâk"ın, herhangi bir tikel grup, ya da onu bağlayıcı bulan bir birey tarafından bile, hiçbir zaman ortaya konmamış olması mümkündür. "Ahlâk" şu halde muğlak bir terimdir, onun betimsel anlamlarından herhangi birinde neye gönderimde bulunduğunu açıklayacak özellikler, onun normatif anlamında neye gönderimde bulunduğunu açıklayan özellikler değildir. "Ahlâk"ın betimsel ve normatif anlamlarının ortak olarak paylaştıkları yegâne özellik, onların davranış için rehberlere gönderme yapmasıdır.​
Evrensel bir ahlâkın olduğunu iddia eden insanlar, onun bütün rasyonel kişiler tarafından tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetmesi için ortaya konacak bir davranış kodu olduğunu öne sürerler. Onların her toplumun, ahlâkın sahip olması gerektiğini öne sürdükleri özelliklere sahip bulunan bir davranış kodu olduğunu savunmaları gerekmez. Onlar bazı toplumlarm davranış rehberlerinin ahlâkın özsel özelliklerinin pek çoğundan yoksun olduklarını, bu yüzden bu toplumların bir ahlâka bile sahip olmadıklarını kabul edebilirler. Onlar birçok, hatta çoğu toplumun kusurlu ahlâklara sahip olduğunu, onların davranış rehberlerinin, ahlâkın özelliklerinden, ahlâklar diye sınıflanmaya yetecek kadarına sahip olsalar bile, birtakım özsel özelliklerden yoksun bulunduklarını kabul edebilirler. Ahlâkın evrensel olduğunu savunanlar fiilî bir toplumun ahlâkın bütün özelliklerine sahip bulunan bir davranış koduna sahip olduğunu veya bir zamanlar sahip olmuş olduğunu iddia etmeseler bile, bunu yadsımazlar da. Onlar herhangi bir toplumda yetişkin bir insan için ahlâkın hangi eylem türlerini yasakladığını, talep ettiğini, teşvik ettiğini, cesaretlendirdiğini bilmenin mümkün olduğunu iddia ederler. Onlar yine, ahlâkın bu kişilerin hepsine uygulandığını, sadece şimdi yaşamakta olanlar için değil, fakat geçmişte yaşamış olanlar için de geçerli olduğunu iddia ederler. Bunlar ahlâkla ilgili empirik iddialar olmayıp, neyin ahlâk için özsel olduğuyla veya normatif bir biçimde kullanıldığı zaman "ahlâk"la anlatılmak istenenin ne olduğuyla ilgili iddialardır. O, ahlâkın bütün yorumlarında, bir davranış kodudur. Bununla birlikte, etik ya da grup açısından göreci veya bireyci yorumlarda, ahlâkın, onu hukuk ya da din gibi, gayri ahlâkî davranış kodlarından ayıran özel hiçbir içeriği ya da özelliği yoktur. Tıpkı hukukî bir davranış kodunun davranışa rehberlik etmeye muktedir olduğu sürece neredeyse her tür içeriğe sahip olabilmesi, ve dini bir davranış kodunun içerik bakımından hiçbir sınırının olmaması gibi, bütün göreci ve bireyci yorumlarında bir ahlâkî kodun içeriğine hiçbir sınır koyulamaz. Bununla birlikte, ahlâkın bütün akıllı kişilerin tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetecek kurallar diye öne sürmek durumunda oldukları bir davranış kodu olduğuna inanan Hobbes, Kant ve Mill gibi filozoflar için, ahlâkın fazlasıyla belirli bir içeriği vardır. Her ne kadar Kant, İngilizce ahlâk sözcüğünü tercüme ederken kullanılan Almanca sözcüğe uygun olarak, ahlâkı hiç kimseyi değil, fakat faili etkileyen davranış için kullansa da, onun çoğunluk başkalarını etkileyen davranışla ilintili olduğunu kabul eder. Hobbes, Bentham, Mill ve İngilizce yazan filozofların pek çoğu, ahlâkı başkalarını doğrudan ya da dolayımlı olarak etkileyen davranışla sınırlarlar.​
Ahlâkı, bütün rasyonel varlıklar tarafından tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetecek kurallar olarak öne sürülen evrensel bir rehbere gönderimde bulunacak şekilde kullanan filozoflar arasında önemli farklılıklar bulunmakla birlikte, ciddi benzerlikler de vardır. Kurt Baier, Phillippa Foot ve Geoffrey Warnock gibi filozoflar için ahlâk, adam öldürme, acı ve zarar verme, aldatma ve sözünü tutmama gibi eylemleri yasaklar. Bazıları içinse, ahlâk aynı zamanda hayırsever eylemleri talep eder, fakat mümkün her durumda hayırsever olmama için, bir adam öldürme, acı verme, aldatma ve sözünü tutmama eylemi bir meşrulaştırma istemesine benzer bir tarzda, bir haklılandırmaya ihtiyaç duymaz. Diğerleri içinse, ahlâk sadece hayırsever eylemleri teşvik eder, fakat hayırsever olmama için hiçbir haklılandırma talep edilmez.​
Bütün rasyonel kişiler tarafından tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetecek kurallar diye öne sürülen evrensel bir rehber olarak ahlâkın bütün yorumlarında, insanların, başkalarına zarar vermek yerine, onlara yardım ederek, bir arada barış ve ahenk içinde yaşamalarını temin etmekle yakından ilgilenilir. Filozofların çoğu için, doğrudan ya da dolaylı olarak, zarar ve acı vermeye karşı getirilen yasaklar mutlak değildir. Bununla birlikte, eylem türlerinin pek çoğunun tersine, ahlâksız bir biçimde eylemekten sakınmak adına, yasakları ihlâl etmede bir haklılandırmaya ihtiyaç duyulur. Kant gibi, sıkı bir deontolojinin savunuculuğunu yapan filozoflar, bu türden eylemlerin bazılarını gerçekleştirmenin hiçbir zaman haklı kılınamayacağını savunurlar. Mili gibi, yarar ilkesinin ahlâka bir temel sağladığını savunanlar ise, ahlâkî kuralları ihlâl etmenin sadece doğrudan ve dolaylı bütünsel sonuçlar daha iyi olacağı zaman haklılandırıldığını öne sürerler. Her şeye rağmen, ahlâkı söz konusu normatif anlamda kullanan bütün filozoflar öteki insanlara doğrudan ya da dolaylı olarak zarar veren eylem türlerinin ahlâkın ilgilendiği eylem türleri olduğunda fikir birliği ederler.​
Yunanlılardan günümüze, doğal hukuk geleneği içinde yer alanlar, açıkça bütün akıllı insanların ahlâkın hangi eylem türlerini yasaklayıp hangi eylem türlerine izin verdiğini veya hangilerini teşvik edip cesaretlendirdiğini bildiklerini savunurlar. Onlar aklın ahlâklı eylemeyi olumlayıp, emrettiğini de öne sürerler. Bazıları ahlâksızca eylemenin akıldışı bir şey olduğunu savunurken, istisnasız hepsi ahlâklı eylemenin asla akıldışı olmadığı öne sürer. Bu gelenekteki, Aquinali Thomas gibi, dindar düşünürler bile, ahlâkın, Hıristiyan vahyini bilsin ya da bilmesinler, davranışları ahlâkî yargıya konu olan herkes tarafından bilindiğini savunur. Doğal hukuk geleneği içinde yer alan Hobbes ise, standart ahlâkî erdemlerin tümünü kabul etmekle birlikte, "ahlâk felsefesi yazarlarının, ayni erdem ve kötüleri kabul etseler de, onların iyiliklerinin neden oluştuğunu, ve nasıl barışçıl, toplumsal ve mutlu bir hayatın araçları olarak övülmeye başladıklarını göremeyip, hepsini birden tutkuların vasatiliğine bağlamalarından" yakınır. Evrensel bir ahlâkın bulunduğunu savunan bütün bu filozoflar arasındaki farklılıklar, ahlâkın içeriğiyle değil fakat esas olarak temeliyle ilgilidir.​
Kant da Mili de kendilerini yeni bir ahlâk icat etmekte veya yaratmakta olan kimseler olarak görmediler. Bunun yerine her ikisi de kendisini, tıpkı Hobbes gibi, herkes tarafından kabul edilen ahlâk için bir haklılandırma temin eden biri olarak görmekteydi. Nitekim Mili açıkça şöyle der: "Tümevarımcı etik okulu diye adlandırılabilecek olan okuldan daha az olmamak üzere, sezgici okul da, genel yasaların gerekliliğinde ısrar eder. Her iki okul da bireysel bir eylemin ahlâkının, doğrudan algıyla ilgili bir komi olmayıp, bir yasanın bireysel bir duruma uygulanmasıyla ilgili bir mesele olduğunu kabul eder. Önemli ölçüde ayni ahlâk yasalarını tanımakla birlikte, kanıtları ve otoritelerini kendisinden aldığı kaynak bakımından farklılık gösterirler." Mill'e göre, yararcılık ahlâka temel sağlar, herkes tarafından kabul edilen ahlâkî kuralları açıklayıp haklı kılar. Kant da kendisini ayni görevi yerine getiren, evrensel bir ahlâkî bilinci açıklayıp haklılandıran biri olarak görür.​
Bazı çağdaş sonuççular ahlâkın bütünsel olarak en iyi sonuçlara götürecek eylemi yapmayı gerektirdiğini iddia ederler. Diğerleri ise, ahlâkın herkes tarafından kabul edildiği veya takip edildikleri takdirde, bütün itibariyle en iyi sonuçlara götürecek kuralı izlemeyi talep ettiğini öne sürerler. Farklı sonuççular hangi sonuçların en iyi sonuçlar olarak sayılacağı konusundaki görüşleriyle birbirlerinden ayrıldıklarından, sonuççuluk herkesin ahlâkın hangi eylem türlerini yasakladığı, teşvik ettiği, ve talep ettiğini bilmesini mümkün kılacak bir davranış rehberi temin etmez. Çoğu sonuççu aynı zamanda ahlâkın evrensel olduğunu, onun normal, yetişkin bütün insan varlıkları için geçerli olduğunu öne sürer. Bununla birlikte, normal, yetişkin bütün insan varlıkları neyin en iyi sonuçlar olarak değerlendirildiği konusunda uyuşma içinde olmadıklarından, ahlâk bundan böyle özsel bir yönden, yani ahlâkî yargıya konu olan herkesin ahlâkın hangi eylem türlerini yasakladığını, talep ettiğini, cesaretlendirdiğini ve teşvik ettiğini bilmesi koşulundan yoksun kalır. Bazı sonuççular "ahlâk"ın bu normatif anlamıyla hiçbir şekilde ilgilenmeyip, sadece bütünsel olarak alındığında en iyi sonuçlara götüren davranış rehberi üzerinde odaklanırlar. Diğerleri ise, ahlâkın ona tâbi olan herkesin onun yasakladığı, teşvik ettiği, v.s., eylemleri bilme özsel özelliğine sahip olmadığını öne sürerler. Onlar için ahlâkın bütünsel olarak en iyi sonuçlara davranış rehberi olması yeterlidir.​
"Ahlâk"ın geleneksel normatif anlamı ile ilgili bir tanım ortaya koymaya çalışırken, onu "kamusal bir sistem" olarak görmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. "Kamusal sistem" deyimini, (1) onun geçerli olduğu tüm kişilerin, davranışları söz konusu sistem tarafından yönetilen ve yargılanan herkesin sistemin hangi davranışı yasakladığı, talep ettiği, cesaretlendirdiği, teşvik ettiğini ve hangi davranışa izin verdiğini ve (2) bu kişilerden herhangi biri için söz konusu sistemin rehberliği altında olup bu sistem tarafından yargılanmanın akıldışı bir şey olmadığı bir davranış rehberine gönderimde bulunmak için kullanıyorum. Kamusal sistemlerin başat örnekleri briç ya da poker gibi kağıt oyunları veya beyzbol, futbol ya da basketbol gibi spor müsabakalarıdır. Bir oyun her ne kadar "kamusal bir sistem" olsa da, o sadece oyunu oynayanlar için geçerlidir. Bazen biri, onun amacını veya oyunu oynayanlar için geçerli olan kuralların hepsini bilmeden bir oyuna katılabilse de, normalde herkes oyunun amacını ve kurallarını bilir. Kişi oyuna kurallara itaat edecek kadar dikkat edip özen göstermezse, oyunu terk edebilir. Ahlâk, akli başında hiç kimsenin terk edemeyeceği kamusal bir sistemdir, Bu Kant'ın ahlâkın kategorik bir şey olduğunu söylerken ifade ettiği husustur. Ahlâk, salt rasyonel kişiler olmalarından dolayı, insanlar için geçerli olmak durumundadır.​
Ahlâkın normatif anlamı, bütün rasyonel kişilerin tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetmesi için öne sürecekleri evrensel bir davranış rehberine gönderme yaptığı için, rasyonel ya da akil sahibi kişiyle kastedilene ilişkin olarak en azından kısa bir açıklama getirmek önem taşır. "Rasyonel" veya "akil sahibi kişi" "ahlâkî fail"le özdeş olup ahlâkın kendileri için geçerli olduğu kişilere gönderme yapar. Bu, ahlâkın hangi eylem türlerine izin verdiğini, hangi eylem türlerini yasakladığını, talep ettiğini, teşvik ettiğini ve cesaretlendirdiğini bilmeye yetecek bilgi ve zekâya, ahlâkı davranışları için bir rehber olarak kullanmayı mümkün kılacak irâdî güce sahip bulunan bütün normal yetişkinleri kapsar. Bu kişilerin, eylemlerinin, ister kendileri ya da ister başkaları olsun, birinin bununla kıyaslanabilir bir acı veya zarardan sakınmakla ya da telafi eden bir iyi elde etmekle sonuçlanacağına inanmadıkları sürece, kendilerine gelecek zarardan, verilecek acıdan sakınmaya çalışmaları da gerekir. Bu özelliklerden yoksun olan kişiler ahlâkî yargıya konu olamazlar. Onlar bu özelliklerden geçici bir süre için yoksun kalmışlarsa, kendi özel durumları içinde, ahlâkî yargıda mazur görülebilirler.​
Aşağıdaki tanım bütün rasyonel ya da akıl sahibi kişilerin tüm ahlâkî faillerin davranışını yönetmesi için öne sürecekleri bir davranış rehberi olarak ahlâkın bütün özsel özelliklerine sahip bir tanımdır. Alılâk bütün rasyonel, akil sahibi kişiler için geçerli olup, başkalarını etkileyen davranışı yöneten ve amaç olarak kötülük ya da acıyı/zararı azaltmaya çalışan gayrı formel bir kamusal sistemdir.
Ahlâkın kamusal bir sistem olduğunu söylemek, ahlâkî yargıya konu olan herkesin, onun hangi eylem türlerini yasakladığını, talep ettiğini, teşvik ettiğini, cesaretlendirdiğini ve hangi eylem türlerine izin verdiğini bilmesi özsel özelliğini ifade eder. Ahlâkın tüm rasyonel kişiler için geçerli olması, "ahlâk"ın tanımlanan anlamının, bütün akil sahibi kişiler için geçerli olan söz konusu davranış kuratı olduğunu açık hâle getirir. Ahlâkın kamusal bir sistem olduğunu söylemek yine, onun mutlak otorite sahibi yargıçları olmadığı ve onda bütün ahlâkî sorular için birtakım eşsiz yanıtlar temin eden bir karar alma süreci bulunmadığı anlamına gelir. Burada büyük bir önemi olan husus, toplumlarm uyuşmazlıkları bir çözüme kavuşturmak için, ahlâkı tamamlamak amacıyla politik ve hukukî sistemleri kullanmamalarıdır. Bu formel sistemler biricik yanıtları sağlayacak araçlara sahiptirler, ama soru ya da probleme ahlâkî bir yanıt temin edemezler. Bundan ziyade, ahlâken çözülemez ya da çözümsüz diye değerlendirilen sorun, politik ya da hukukî sisteme aktarılır. Böyle bir ahlâkî soruya iyi bir örnek, kürtaja izin verilip verilemeyeceği, verildiği takdirde, hangi koşullarda izin verileceği sorusudur. Her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri'ndeki hukukî ve politik sistem kürtaja hangi koşullarda izin verileceği konusunda oldukça açık ve anlaşılır bilgiler temin etse de, bu ahlâkî soruyla ilgili olarak süregelen bir uyuşmazlık varlığını devam ettirmektedir. Bu önemli ve ihtilâflı konuya rağmen, ahlâk formel olmayan bütün diğer kamusal sistemler gibi, birçok ahlâkî soruda geniş kapsamlı bir uyuşma ya da fikir birliğini varsayar. Hiç kimse fantastik bir tatil imkânı elde etmek üzere gerekli parayı temin etmek için, adam dövmenin, birini aldatma, yaralama ve hatta aldatmanın ahlâken kabul edilebilir olduğunu düşünmez. Ahlâkî durumların büyük bir çoğunluğunda olgular üzerinde uyuşulduğu zaman, herkes fikir birliğine katılır, ama bundan dolayı, bütün bu durumlar asla tartışılmaz.​
Ahlâkın başkalarını etkileyen davranışı yönettiği iddiası tartışmalıdır. Bazıları ahlâkın sadece failin kendisini etkileyen davranışı yönettiğini iddia etmişlerdir. Kişinin sadece kendisini etkileyen davranış örnekleri arasında öncelikle uyuşturucu kullanma, mastürbasyon ve kişinin kendi yeteneklerini geliştirmesi sayılabilir. Almanca ahlâk sözcüğü sadece failin kendisini etkileyen davranışı ihtiva etmekte olup, Kant Almanca ahlâk kavramının çok tatmin edici bir yorumunu temin eder. Söz konusu ahlâk telakkisi, dini kökeniyle daha yakin bir ilişki içinde bulunur. Oysa, İngilizce ahlâk kavramı, onunla kıyaslanmayacak kadar seküler olup, ahlâkı dinden ayıran herkes ahlâkı başkalarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen davranışı yöneten bir şey olarak görür. Kişinin kendisini etkileyen davranışı ahlâk tarafından yönetilen davranış olarak görmenin, ahlâkın dinden açık seçik olarak ayırt edilmediği bir zamanın uzatılması olması çok muhtemeldir. Bu dini tehir ya da zaman aşımı, homoseksüellik benzeri bazı cinsel pratiklerin ahlâksız olduğu iddiasını da etkileyebilir; oysa ahlâkı dinden ayırt edenler homoseksüelliğin bizatihi kendisini ahlâkî bir mesele olarak görmezler.​
Ahlâkın, kötülük, acı ya da zararı en aza indirgemekle ilgili olan nihaî özelliği de biraz tartışmalıdır. Yararcılar en yüksek iyiyi meydana getirmekten, ahlâkın amacı olarak söz »derler. Bununla birlikte, onlar acıyı azaltnayı, kötülüğü en aza indirgemeyi en yükîk iyiyi yaratmak kadar özsel bir şey olarak görürler; nitekim, onların verdiği bütün örnekler acıdan sakınmak veya kötülük ya da zararı önlemekle ilgili olan örneklerdir. Ahlâkî emirlerin başat örnekleri öldürmeyi, acı vermeyi, aldatmayı, sözünde durmamayı yasaklayan kurallar benzeri, doğrudan ya da dolaylı olarak acı ya da zarar vermeyi yasaklayan kuralları ihtiva eder. Yoksullara yardım etmek türünden, pozitif eylemi gerektiren veya teşvik eden emirler bile, hemen her zaman acılara engel olmak veya acıları ortadan kaldırmakla ilgilidir.​
K. Baier, The Moral Point of View, Ithaca, Cornell University Press, 1958.​
R. Brandt, A theory of the Good and the Right, New York, Oxford University Press, 1979.​
P. Foot, Virtues and Vices, and Other Essays in Moral Philosophy, Berkeley, University of California Press, 1978.​
W. Frankena, Ethics, Englewood Cliffs, N. J., Prentice-Hall 1973.​
W. Frankena, Thinking about Morality, Ann Arbor, University of Michigan Press, 1980.​
B. Gert, Morality: Its Nature and justification, New York, Oxford University Press, 1998.​
A.Griffiths(ed), Ethics, New York, Cambridge University Press, 1993.​
R. M. Hare, Moral Thinking, New York, Oxford University Press, 1981.​
T. Hobbes, Leviathan(ed. by R. Tuck), New York, Cambridge University Press, 1991.​
Kant, Groundwork of the Metaphysics of Morals, New York, Barnes & Noble 1967.​
J. S Mill, Utilitarianismled. by Roger Crisp, New York, Oxford University Press, 1998.​
G. E. Moore, Ethics, New York, 1912.​
E. Moore, Principia Ethica, New York, Cambridge University Press, 1993.​
Sidgwick, Outlines of the History of Ethics, Boston, Beacon Press, 1960.​
H. Sidgwick, Methods of Ethics, Indianapolis, Hackett Pub.Co., 1981.​
S. Toulmin, An Examination of the Place of Reason in Ethics, Cambridge, University Press, 1960.​
G. Wallace and A.D.M.Walker(eds), The Definition of Morality, London, Methuen, 1970.​
G. Warnock, The Object of Morality, London, Methuen, 1971.​
Ayrıca bkz. AHLÂK VE DİN, AI-ILÂK VE ETİK, BENTHAM, HOBBES, HUKUK VE AHLÂK, KANT, MILL.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst