1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Ahlâk Epistemolojisi ahlâkî bilginin olanağı, ahlâk yargılarının neliği, bilişsel değeri ve epistemolojik statüsü ile ilgilenen epistemoloji dalıdır. Buna göre, ahlâk yargılarının belirli olgulara ve niteliklere ilişkin olduğu görüşü, bu yargıların bilişsel bir değeri olduğu görüşüyle birlikte ele alınmaktadır. Ahlâkî realizm adı verilen genel yaklaşım, ahlâk yargılarının olgusal ve bilişsel bir değeri olduğunu savunmakla birlikte, bu yargıların doğruluk ya da yanlışlıklarının kanıtlanmasında farklı yöntemler önerir. Realizm karşıtı yaklaşım ise, ahlâk yargılarının olgusal bir karşılığı olmadığı için doğrulanmalarının olanaksız olduğunu, bu yüzden bilişsel bir değer taşımadığı görüşünün savunuculuğunu yapar. Bu iki yaklaşım arasındaki karşıtlık, ahlâk yargılarının doğruluk değeri taşıyıp taşımadığını sorgulayan ahlâk epistemolojisinin alanını belirler.​
Bu tartışma alanındaki en temel farklılaşma, bilişselci ile bilişselci olmayan görüşler arasında ortaya çıkmaktadır. Bilişselci yaklaşıma göre, doğru ya da yanlış olduklarına karar verilebilen ahlâk önermeleri vardır; bundan dolayı, ahlâk yargıları kişilerin ya da toplulukların değişken tutumlarına bağlı bir değerlendirilme sonucunda değil, fakat yargıların olgusal durumlarla karşılaştırılmaları suretiyle, belirli bir doğruluk değeri elde ederler. Bilişselci olmayan yaklaşım, ahlâk yargılarının insanların belirli davranış ve tutumlarını belirttiğini, bu yargıları doğrulamak ya da yanlışlamak için kendisine başvurulacak bir gerçeklik alanı bulunmadığını, bu nedenle de onların epistemolojiye konu yapılamayacağını savunur.​
Bilişselcilik

Kökeni Aristoteles'e dek uzanan bilişselcilik, kimi ahlâk yargılarının her dönemde ve her toplumda doğru olarak kabul görmesini bir kanıt gibi öne sürerek, doğru ya da yanlış değeri olan ahlâk yargılarının bir inceleme konusu olması gerektiğini ileri sürer. Gerçekten de Aristoteles, Nikhomakos'a Etik adli eserinde, fiziksel gerçekliğe ilişkin tikel gözlemlerden tümevarım aracılığıyla elde edilen doğrular gibi, ahlâka ilişkin bir bilginin de, tikel ahlâk görüşlerinin dikkatli bir incelemesi sonucunda elde edilebileceğini savunur. Ahlâk alanındaki inançların farklılık ve çeşitliliğine karşın insanların bu yargıları benzer şekillerde anlamaları olgusunun bir bilgi alanının varlığım gösterdiğine değinen Aristoteles, genel ve taslak bir biçimde bulunan bu alanın yargılarının akılyürütme sonucunda açık ve belirgin bir bilgi alanına dönüştürülebileceğini ileri sürer.
Sezgicilik: Aristoteles'in görüşlerini izleyen H. Sidgwick ve R. B. Brandt gibi ahlâk felsefecileri, bu alanın bilgisinin sezgi yoluyla elde edilebileceğini belirterek, başkaca savunucuları arasında G. E. Moore, W. D. Ross ve C D. Broad gibi filozofların da bulunduğu, sezgicilik adı verilen bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Sezgiciliğe göre, ahlâk yargıları doğru ya da yanlış olabilir ve onların doğruluk ya da yanlışlıkları sezgi yoluyla bilinir. Ahlâk yargılarının olgusal olarak bilişsel bir içeriğe sahip olduğunu savunan sezgicilik, bununla birlikte bu olgusallığın doğal, fiziksel olgular gibi olmadığını, fakat daha ziyade kendine özgü bir gerçekliği olan belli bir alanı gösterdiğini ileri sürer. Ahlâk terimlerinin doğal olgulara karşılık gelen terimler gibi olmadıklarını, dolayısıyla doğal olgularla tanımlanamayacağını savunan sezgicilik, bu terimlerin gösterdiği niteliklerin tanımlanamaz ve analiz edilemez basit nitelikler olduğunu öne sürer. Ahlâkî niteliklerin algılarla kavranabilir nitelikler olmadığı için, gözlemlenebilir bir gerçekliğe karşılık gelmediğini belirten söz konusu yaklaşımın savunucularından örneğin Moore, 'iyi' teriminin tanımlanamaz olduğunu iddia eder, çünkü ona göre, bu terimin karşılık geldiği nitelik açıklanamaz ve çözümlenemez bir nitelik olup, söz konusu terimle oluşturulan ahlâk yargılarının doğruluk ya da yanlışlığı ancak sezgi yoluyla ortaya konabilir. Bu nedenle, ahlâk yargılarının doğruluğunun algısal olmayan bir sezgi yoluyla ya da duygusal bir sezgi yoluyla elde edilebileceğini ileri süren sezgicilik, ahlâk felsefesinin temel amacını, kendi kendisini temellendiren veya kanıtlayan, doğruluğu sezgi yoluyla bilinen yargıların açığa çıkarılması olarak belirlemiştir.​
'Ne yapılması gerekir' türünden sorulara ilişkin yargıların sezgisel bir biçimde ortaya çıktığını belirten Sidgwick ve Broad gibi sezgicilere göre, 'iyi', 'kötü', 'haklı', 'haksız' gibi terimlerin gösterdiği ahlâkî nitelikler kendine özgü bir gerçekliğin nitelikleri olup, bu niteliklere ilişkin kavramlar da a priori kavramlardır. Ahlâk terimlerinin rasyonel bir önsezi yoluyla bilinebileceğini savunan Broad, temel ahlâk ilkelerinin zorunlu doğruları belirttiğini; ahlâk yargılarının doğruluklarının bu zorunlu doğrular yoluyla bilinebileceğini ya da sezgi yoluyla elde edilebileceğini savunmuştur. Temel varsayımlarını herkesin üzerinde anlaştığı ilk elden doğru ahlâk yargılarının bulunduğu tezi üzerine inşa eden sezgiciler, bütün ahlâk yargılarının söz konusu temel a priori doğrulardan türetilebileceklerini ileri sürmüşlerdir.​
Sezgicilik benimsediği bu realist ve bilişselci yaklaşımına bağlı olarak kimi eleştirilerle karşılaşmıştır. Söz konusu eleştirilere göre, örneğin 'iyi' teriminin ahlâk yargılarının temel terimi olarak kabul edilmesi, tanımlanamaz ve analiz edilemez 'iyi' terimiyle oluşturulan bütün ahlâk yargılarının indirgemeci bir yaklaşımla 'iyi' terimine bağlanmasını beraberinde getirir ki, bu da bütün ahlâk terimlerinin tek bir terime indirgendiği anlamına gelir. Bu durumda, 'iyi' terimin anlamının sezgisel bir biçimde kavranması, bütün ahlâk yargılarının sezgisel bir biçimde bilinebilmesi anlamını taşır; ki bu da, ahlâk yargılarının doğruluğu ya da yanlışlığının bilinebilmesini bir sorun olmaktan çıkarırken, ahlâkî değerlendirmelerin gerçek bir tartışma alanı meydana getirmesine izin vermeyip, sezgisel bilginin yeterliliğine ilişkin bir tartışmaya dönüştürür. Yine, sezgiselci yaklaşım için ahlâkî değerlendirmenin gerçek bir sezgiye dayanıp dayanmadığı sorunu tartışmalı bir durum olarak kalır.​
Doğalcılık: Ahlâk yargıların bildiri kipinde tümcelerden oluştuğunu savunan bilişsele! yaklaşımın bir diğer türü olan doğalcılık ise, ahlâk yargılarına karşılık gelen olgular bulunduğunu ve bu olguların doğal, sosyolojik, psikolojik ve tarihsel olguların bir türevi olduklarını ileri sürer. Ahlâk yargılarının biçim ve içeriklerinin, söz gelimi 'kölelik adil değildir' yargısında olduğu gibi, doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir bir önerme yapısı göstermesi, bilişselcilere göre ahlâk epistemolojisinin varlığını kanıtlayan bir olgudur. Bilişselci ve doğalcı görüşlerin birleşimiyle realist bir yaklaşım ortaya koyan SayreMcCord, D. Brink, N. Sturgeon ve R. Boyd gibi felsefeciler, ahlâk yargılarına karşılık gelen olguların doğal olgular ile bunların türevleri olan toplumsal-bilimsel olgulardan oluştuğunu öne sürerek, doğa bilimlerindeki kanıtlama yöntemlerine benzer bir kanıtlama aracının ahlâk epistemolojisinde de kullanılabileceğini savunur. Ahlâk yargılarının ahlâk olgularına, ahlâkî niteliklere ve ahlâk bilgisine ilişkin olduğunu ileri süren bu yaklaşım, ahlâk terimlerinin uzlaşımsal tanımı yerine doğal tanımının yapılmasının nesnel bir ahlâk bilgisinin oluşturulması için gerekli bir koşul olduğunu savunur. Bu nedenle, terimlerin gönderiminin terimin göndergesi ile kullanımı arasında kurulacak nedensel bir bağla sağlanabileceğini savunan doğalcılık, kimi ahlâk terimlerinin gönderge örnekleri ile bu terimlerin kullanımı arasındaki nedensel açıklamaların ancak terimlerin doğal tanımıyla yapılabileceğini varsayar. Bu yaklaşım, genel terimleri içlem ya da anlam olarak tanımlayan, adları tekil şeylerin karşılığı olarak yorumlayan geleneksel bilgi kuramından ayrılmaktadır. Nedenselci açıklama adı verilen yaklaşımıyla doğalcılık, geleneksel anlamda adların içlemi olmadığını, adların doğal olarak bulunan türleri gösterdiklerini; bu yüzden doğal türlerin adlar gibi kavramlarca belirlenmiş içlemler ya da anlamlar taşımadıklarını öne sürer. Böylece, terimin göndergesi, kavram ve genel terimle birlikte belirlenmiş ya da tanımlanmış olmaktan çok nedensel bir biçimde kurulur. Örneğin H. Putnam'a göre, geleneksel yaklaşımın terimin içlemi ile kaplamı arasında kurduğu ilişkiye göre anlamı belirlemesi, kaplamları ayni olan iki terim bütünüyle farklı anlamlara sahip olabileceği için, yanlış bir varsayım olarak durmaktadır. Putnam'a göre, nedensel bir anlam kuramı, bir terimin farklı durumlarda ayni içlemi çağrıştırmaksızm kullanılması olanağını sağlarken, gönderge ile kullanım arasında nedensel bir bağ kurmaktadır. Ahlâk terimlerinin doğal terimler gibi göndergesinin aranmasının, geleneksel kuramın anlamı içlem ve kaplam bağıntısı içerisinde ele almasına bağlayan doğalcı yaklaşım, ahlâk olgularının doğal olgularla bir özdeşlik ilişkisi içerisinde düşünülmeden de göndergesi olabileceğini savunmaktadır.​
Ahlâk bilgisinin sezgi yoluyla elde edilebileceğini ve bu bilginin temel a priori, yanlışlanamaz ahlâk yargılarının üzerine kurulabileceğini savunan sezgicilik, çağdaş bilgi kuramında temellendirmecilik adı verilen deneyimci geleneğe bağlı bir ahlâk epistemolojisi önerir. Doğalcı olmayan ancak realist ve bilişselci bir yaklaşım sergileyen sezgiciliğe karşı doğalcı yaklaşım, ahlâk bilgisinin doğrulanmasını tutarlılık kuramıyla göstermeye çalışır. Bu kurama göre, bir ahlâk yargısı, ahlâkî olan ve ahlâkî olmayan diğer yargılarla tutarlılık gösterdiği sürece doğrulanabilir ya da haklı kılınabilir bir yargıdır. Bu durumda, ahlâk bilgisi genel bilginin bir parçası olarak ele alınmakta ve insanların inançlarının kanıtlanması, onların sahip oldukları tutarlı inanç sisteminin bir parçası olmasıyla sağlanmaktadır. Tutarlı inanç sistemi, insanların belirli inançlara sahip olmalarının nedenini sağlayıp bu inançları hakhlandırır, Bu haklılandırma ya da doğrulama süreci, inançların başka inançlar aracılığıyla sistemli ve çıkarımsal bir süreç olarak işlemesini temin ederken, inançlar arasındaki mantıksal ve açıklayıcı ilişkiler aracılığıyla gerçekleşir.​
Bilişselci Olmayan Yaklaşımlar
Hem doğalcı hem de doğalcı olmayan görüşlerin ahlâk olgularının varlığına ve bir ahlâk epistemolojisinin olanaklı olduğuna ilişkin savlan ahlâk alanında realizm karşıtı yaklaşımlarca yoğun bir biçimde eleştirilir. Realizme karşı bilişselci olmayan, ahlâk yargılarının bir bilgi değeri taşımadığını savunan yaklaşımlar duyguculuk ve buyrukçuluk başlığı altında toplanmaktadır.​
Duyguculuk: Ahlâk epistemolojisine ilişkin tartışmalarda egemen olan geleneksel anlam ve doğrulama kuramı, bir önermenin anlamlı olmasını önermenin analitik ya da deneysel olarak doğrulanabilir olma özelliğine bağlamaktadır. Geleneksel yaklaşıma göre, ahlâk yargıları analitik ve sentetik önerme biçiminde olan önermeler değildirler; çünkü bu tür yargılarda geçen terimlerin anlamı herhangi bir ölçüt aracılığıyla belirlenemez. Ayrıca, ahlâk yargıları bireysel tutumlarla ilgili olduğundan bilimsel yargılar gibi bir sınanma ve doğrulama işlemiyle haklılandırılamazlar. Örneğin, A. J. Ayer, ahlâk dilinin belirli durumlar ve nesnelerle ilgili duygulan belirttiğini savunarak, onun belli bir yargı dile getiren önermelerden oluşmadığını savunmuştur. Betimleyici ve bilişsel bir yapısı olmayan ahlâk terimlerinin buyruk ya da duygu biçiminde kullanıldığı tezi, gerçekte Hume ve Spinoza'ya kadar gerilere gider. Örneğin, Hume ahlâk yargılarının hiçbirinin doğru olmadığını savunurken, ahlâk kavramının bütün insanlarda ortak olan kimi duyguları içerdiğini; ayni kararın ya da davranışın genel bir onayını öğütleyen ya da talep eden bir kavram olduğunu belirtmiştir. Yine, Spinoza 'iyi' ve 'kötü' terimlerini, imgelemin değişik biçimlerde etkilendiği kipler dışında hiçbir anlamı olmayan terimler olarak tanımlamaktaydı. Bu şekilde doğru ya da yanlış değeri alabilecek betimleyici önermeler oluşturmayan ahlâk terimleri belirli duygulan yansıtan, ortak duyuları ve davranış biçimlerini gösteren terimler olarak ele alındı. Ahlâk yargılarının hiçbir hakikati dile getirmediğini hiçbir doğruyu göstermediğini savunan bilişselci olmayan görüşlerden duyguculuk, ahlâk dilinin tutum ve duygu gösteren bir yapıda olduğunu ileri sürerek, onun dünyayı betimlemek ya da olgusal bir durumu dile getirmek gibi işlevi olmadığını savunur. Bu görüşün temsilcilerinden Ayer ve Stevenson'a göre, bütün ahlâkî düşünceler, ortak duygu ve davranışa sahip olmamızın bir sonucu olarak ortaya çıkarlar; bu düşünceleri dile getiren dil, gerçekte sadece ortak duygularımızı ve tutumlarımızı belirtir. Bu tutum ve duyguların bir yargı belirtir biçimde dile getirilmesi, onların gerçekle ilgili veya olgusallığa ilişkin olduklarını göstermez. Gerçek anlamda bir yargı tümcesi olmadıklarından ahlâk yargıları doğru ve yanlış olamazlar; bu yüzden de bir ahlâk bilgisinden söz edebilmek mümkün değildir. A. Maclntyre'm da, duyguculuğu bir sosyolojik kullanım kuramı olarak ele aldığı görüşlerinde, duyguculuk adalet ve liberal düşünce kavramlarının işlerlik kazandığı ve toplumsal ilişkileri düzenleyici bir ahlâk kuramı olarak ifade edilir. Benzer görüşler, Maclntyre'dan önce S. Toulmin tarafından da ileri sürülmüş, ve ahlâk yargılarının belirli toplumsal bağlam içerisinde anlam ve değer kazandığı belirtilmiştir.​
Duyguculuk, genel olarak, ahlâk yargılarının olguları göstermediğini, bir etki yaratmak amacıyla kullanılan yargı biçimleri olduğunu savunur. Bu nedenle, ahlâk dili, insanın toplumsal yaşamının düzenlenmesinde bir araç olarak iş görmekte, bu dille gerçekleştirilen yargılar duygu yaratıcı ya da emredici bir rol üstlenmektedir. Bir eylemin doğruluğunu ya da yanlışlığını belirten ahlâk yargıları, duyguculara göre, bir olgusal önerme belirtmezler; yalnızca kişilerin durumlara ve davranışlara ilişkin ahlâkî duygularını dile getirirler. Bu yüzden ahlâk yargılarının doğruluğunu belirleyebilecek bir ölçüt bulunmamaktadır; doğrulama ya da haklılandırma ölçütü taşımayan vargılar, bilimsel ve olgusal yargı türü olamayacaklarına göre, bu yargılarla oluşturulmuş bir ahlâk epistemolojisinden söz edilemez.​
Buyrukçuluk: Duyguculuğun ahlâk epistemolojisinin olanaksızlığına ilişkin görüşlerinin benzeri buyrukçuluk adı verilen görüşçe de ileri sürülmektedir. Görüşün önemli temsilcilerinden bir olan Hare'ye göre, ahlâk yargıları evrensel buyruklar ya da öğütler olma işlevi görürler. Ahlâk vargılarının 'ne yapmalıyım' türünden sorulara yanıt veren bir yapı sergilediğini belirten Hare, ahlâk dilinin, yol gösterici, öğütleyici ve buyurucu yapısıyla insanları belirli davranış biçimlerine yöneltme işlevi gördüğünü ileri sürer. Buyruk dilindeki tümcelerin betimleyici dilin önermeleriyle benzerlik gösterdiğini savunan Hare, ahlâk dilinin bir mantıksal yapısı bulunduğunu ve işle bu yapı aracılığıyla yargıların birbirine bağlandığını söyler, Gerçekten de, betimleyici bir anlam içeriğiyle kendini gösteren ahlâk yargılarının aslında bir buyruk kipi tümcesi olduğunu belirten Hare, "öldürmek yanlıştır" şeklinde betimleyici bir kipte ya da bildirim kipinde ortaya çıkan ahlâk yargısının 'öldürmeyeceksin' biçimindeki buyruk kipinden tümcenin gizlenmiş biçimi olduğunu ileri sürer. Ahlâk terimlerinin hiçbir nesnel niteliğe ilişkin olmadığını savunan Hare, ahlâk alanını karar verdirici, buyurucu yargıların oluşturduğu bir davranış bilimi olarak tanımlar. Bu yönüyle, Hare'ye göre, ahlâk yargıları olgusal yargılar gibi sınanabilir ve denetlenebilir yargılar değildirler; bu nedenle, nesnel bir ahlâk bilgisinden söz edilemez.​
Bilişselci olmayan duygucu ve buyurucu yaklaşımların ortak noktası ahlâk terimlerinin betimleyici bir anlam taşımadığı düşüncesi olmakladır. Her iki yaklaşıma göre de, ahlâk yargılarının göndergeleri bulunmamakta; onlar ahlâkî seçimlerin ve davranışların ölçütü olabilecek herhangi bir tür olgusallığa gönderim yapmamaktadırlar. Bilişselci olmayan yaklaşım, bu görüşleriyle ahlâk felsefesindeki doğalcı ve doğalcı olmayan realist yaklaşımlara karşıt bir anlayış sergiler.​
Aristoteles, Nikotnakhos'a Etik(çev. S. Babür), Ankara, Ayraç Yayınevi, 2. baskı, 1998.​
Ayer, Dil, Doğruluk ue Manttk(çev. V. Hacıkadiroğkı), İstanbul, Metis Yayınlan, 1984.​
D. Brink, Moru! Realism and Foundations of Ethics, Cambridge, Cambridge University Press, 1989.​
R. B. Brandt, Ethical Theory, Englewood Cliffs, New Jersey, Prentice-Hall, 1959.​
D. Brink, Moral Realism and Foundations of Ethics, Cambridge, Cambridge University Press, 1989.​
D. Broad, Fit-e Types of Ethics, Boston, Routledge & Kegan Paul, 1930.​
R. M. Hare, The Language of Morals, New York, Oxford University' Press, 1952.​
Hittnc. An Inquiry Concerning the Principles of Morals, New York, Bantam Books, 1965.​
MacIntyre, After Virtue, Notre Dame, Notre Dame University Press, 1964.​
E. Moore, Principia Ethica, Cambridge, Cambridge University Press, 1965.​
Putnam, Reason, Truth and History, Cambridge, Cambridge University Press, 1981.​
R. W. Ross, Foundations of Ethics, Oxford, Oxford University Press, 1939.​
G. Sayre-McCord(ed.), Essays on Moral Realism, Ithaca, Cornell University Press, 1988.​
I-I. Sidgwick, The Methods of Ethics, New York, Dover Publications, 1966.​
Spinoza, Etikalgev. H. Z. Ülken), Istanbul, Ülken Yayınları, 1984.​
L. Stevenson, Fad and Values, New haven, Yale University Press. 1963​
Avuca bkz., AHLÂK, AHLÂK YARGISI, AHLÂKİ REALİZM, ANLAM, ARİSTOTELES, BİLİŞSELCİLİK, BUYRUKÇULUK, DUYGUCULUK, DOĞALCILIK, EPİSTEMOLOJİ, HARE, HUME, ETİK, BROAD, MACINTYRE, MOORE, PUTNAM, ROSS, SIDGWICK, SPINOZA.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst