Osmanlı’da İstatistik Bilimi

Osmanlı’da İstatistik Bilimi

Bilindiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı içine alan geniş bir coğrafyada, 600 yıl (1300-1920) hüküm sürmüştü. Osmanlı yönetiminde uzun süre göreli bir istikrara sahip olan bu coğrafya, bugün dünyanın en problemli ve sık sık sıcak çatışmaların yaşandığı bölgelerinden biri konumundadır. Bölgede bugün yaşanan problemlerin iyi anlaşılması ve dolayısıyla çözümleri çoğu kere Osmanlı tarihinin iyi bilinmesine bağlıdır. Bu durum Osmanlı Tarihini önemli bir entelektüel ilgi alanı haline getirmektedir. Ayrıca, Osmanlı mirasçılarından biri olan Türkiye Cumhuriyeti, bölgede mevcut uluslararası problemlerden bazılarında doğrudan (mesela, Ermeni Meselesi, Kıbrıs Meselesi) bazılarında ise dolaylı (Mesela, Bosna-Hersek, Filistin-İsrail) olarak taraf konumdadır.

İlk İstatistik Çalışmaları

İstatistik konusu Türklerde ve ülkemizde uzun bir geçmişe sahiptir. Tarihi belgelerden Selçukluların ve İlhanlıların nüfusla ilgili bilgiler topladıklarını ve nüfus sayımları yaptıklarını öğrenmekteyiz. Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni kurulduğu sıralarda nüfusla birlikte tarım ve araziye ait bilgi toplamaya özel önem verilmiş, 1326-1360 ve 1360-1389 yılları arasında toprak ve nüfus sayımları yapılmıştır. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman genel bir sayım yapılması için çalışmaları başlatmış ve bu sayımın her yüzyılda bir tekrarlanmasına ilişkin maddenin Kanunnamede yer almasını sağlamıştır. Başarı ile sonuçlandırılan ilk nüfus sayımı 1831 yılında, 2. Mahmut döneminde yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde istatistik çalışmaları, başlangıçta devlete belirli hizmetler yapmakla yükümlü memur ve sipahilere bırakılan gelir kaynaklarının nicelik ve değişmelerini saptamak amacıyla, 30-40 yıl gibi aralıklarla nüfus ve toprak sayımları yapılması şeklinde düşünülmüştür. Osmanlı Dönemi öncesine ilişkin istatistik çalışmaları hakkındaki bilgilerimiz ise eksiktir.

Araya Giren Savaşlar

İmparatorluk yeni kurulduğu sıralarda nüfusla birlikte tarım ve arazi konularında bilgi toplamaya özel önem verilmiş; 1326-1360 ve 1360-1389 yılları arasında toprak ve nüfus sayımları yapılmıştır. Daha sonra Padişah Kanuni Sultan Süleyman genel bir sayım yaptırmaya teşebbüs ederek, bunun her yüzyılda bir tekrar edilmesini Kanunnameye yazdırtmıştır. Tarihçiler bu dönem içinde 1566-1574 yıllarında Genel Nüfus ve Arazi Sayımı, 1608 yılında tekrar bir nüfus sayımı uygulandığını yazmaktadır. Kemankeş Kara Mustafa Paşa Sadrazamlığı sırasında nüfus sayımlarının ülke için gereğini belirtmiş ve bunların otuz yılda bir tekrarlanmasını karar altına aldırtmıştır. Ancak sayısız savaş nedeniyle, bu süreye gereğince uyulmadığı gibi, sayım girişimleri sonuçlandırılamamış, fakat çalışmalara ve bilgi toplama faaliyetine devam edilmiştir.

Başarı ile sonuçlandırılan ilk Nüfus Sayımı 1831 yılında yapılmıştır. Esas amacı askerlik yapabilecek halkın sayısı ve yeni vergi kaynaklarının saptanması olan bu sayımda, Rumeli ve Anadolu’da bulunan tüm İslam ve Hıristiyan erkek nüfus kapsanmıştır.

1831 sayımından sonra 1844 yılında kadın nüfusu da kapsayan bir nüfus sayımı daha yapılmış, 1854’te ise yeni bir nüfus sayımına daha girişilmişse de bunun sonuçlandırılması kabil olmamıştır. 1870 yılında yapılmasına karar verilen Genel Nüfus Sayımı da uygulanamamıştır. 1874’te Tuna Vilayetlerinde yapılan bir nüfus sayımını, İmparatorluk döneminde girişilen ve uzun süre devam eden bir başka nüfus sayımı izlemiştir. 1878 Rus savaşını izleyen bu sayımda İstanbul nüfusu sayılmış, Trablus ve Arabistan’ın nüfusu ise tahmin edilmiştir. Aynı dönemde Nüfus Sicil-i Nizamnamesi çıkarılmış ve ilk kez Nüfus Müdürlüğü kurularak nüfus tezkereleri ile doğum, ölüm, yer değiştirme olaylarının kaydına başlanmıştır. 1891 yılında Bab-ı Ali’de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş, istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır.

1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyeti sadarete bağlı istatistik Müdüriyet-i Umumiye’si bünyesinde toplanmış, kanunun uygulamasına bir yıl devam edildikten sonra kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyete kadar devam etmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra, Türkiye’nin karşılaştığı önemli ihtiyaçlardan biri de ülkemizde yaşayan nüfusun sayısının, sosyal ve ekonomik niteliklerinin bilinmesi olmuştur.

19. yüzyılın başından itibaren âdemi merkeziyet sistemine dayalı olarak merkezde her nezarette, taşrada ise vilayet ve kazalarda istatistik büroları açılmış ve bu çalışmaları takip ve kontrol etmek için de ayrı bir merkezi organ kurulmuştur. 1891 yılında yürürlüğe giren “Bab-ı Ali İstatistik Encümeni Nizamnamesi” uyarınca Bab-ı Ali’de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş ve istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır. 1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyetleri Sadaret’e bağlı İstatistik Müdüriyeti Umumiyesi bünyesinde toplanmış, kanunun uygulaması bir yıl devam ettikten sonra yürürlükten kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyet Dönemi’ne kadar devam etmiştir.

Modern Anlamda İstatistik

Modern anlamda ve bilimsel temel ve ilkelere bağlı olarak istatistik hizmetlerinin özel bir kanuni statü içinde belli bir ihtisas kuruluşunun sorumluluğuna verilişi ancak cumhuriyetin ilanından sonra, 1926 yılında Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesi’nin kurulmasıyla gerçekleştirilmiştir. Merkezi İstatistik Dairesi’nin, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş olması, Atatürk’ün, cumhuriyetin daha ilk yıllarında bir istatistik kuruluşunun ülke için önem ve önceliğini gördüğünü ortaya koymaktadır. Merkezi İstatistik Dairesi daha sonra İstatistik Umum Müdürlüğü ve İstatistik Genel Müdürlüğü adını almış ve birçok genel sayımla sayısı yüzleri aşan anketler yapmış, ayrıca başta ekonomi, toplum ve kültür olmak üzere hemen her konuda sürekli yayın çıkartarak istatistik alanında gerek duyulan bilgileri sağlamaya çalışmıştır.

Daha sonra 13 Haziran 1962 tarih ve 53 Sayılı Kanun uyarınca İstatistik Genel Müdürlüğü’nün reorganizasyonuyla Başbakanlığa bağlı Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) kurulmuştur.

Bir ülkenin istatistik altyapısı ile demokrasisi arasında çok büyük bir bağımlılık vardır. Demokrasi açıklık demektir, dolayısıyla bilgi akışı demektir. Bilgi akışı ise ulusların birbirleriyle bütünleşmelerini ve dünya düzeni içinde etkin bir rol almalarını sağlar. İstatistiğin bu önemi nedeniyle Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Görev Yetki ve Kuruluşu Hakkında 53 Sayılı Kanun, devlet teşkilatının yeniden yapılanması çerçevesinde, gelişen yeni durum ve ihtiyaçlarda göz önüne alınarak 8 Haziran 1984 tarihli 219 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmiş ve bu Kanun Hükmünde Kararname’nin bazı maddeleri de, 357, 367 ve 403 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle yeniden düzenlenerek bugünkü konumuna getirilmiştir.

Kemankeş Kara Mustafa Paşa Kimdir?

1592’de Arnavutluk’ta doğdu. Yeniçeri ocağından yetişti. Çorbacılık ve kul kethüdalığı yaptı. 1633-34 yılında sekbanbaşı ve Mart-Nisan 1635’te yeniçeri ağası olan Kemankeş Kara Mustafa Paşa, 17 Ekim 1635’te Kaptan-ı Derya, Aralık 1638’te Sultan Dördüncü Murad döneminde de sadrazam oldu. Bağdat Seferi sırasında, padişahın her konuda danıştığı paşalardan biri oldu. Bağdat seferi sonunda Kasr-ı Şirin antlaşmasını imzalayarak İstanbul’a döndü. Devlet teşkilatında geniş bir ıslahat yapmayı tasarladı.

Gelir ve giderleri ayarlayarak sarayda tasarruf yapılmasını sağladı. Paşanın bu davranışları bazı kişilerin çıkarlarına dokundu. Kösem Sultan’ın Mustafa Paşa hakkındaki entrikalarına, Cinci Hoca ve Silahdar Yusuf Paşa’nın çalışmaları eklenince, Sultan Birinci İbrahim’in emriyle 26 Ocak 1644’te idam edildi. Mezarı Parmakkapı’da kendi yaptırdığı medresededir. Yiğit, cesur ve tedbirli bir devlet adamıydı. Ayrıca Kurşunlu Mahsen’deki bir kiliseyi camiye çevirtti. Tokat’ta Mehmed Paşa Hanı’nı tamir ederek cami ve hamam yaptı. 500 ev inşa ederek Sivas Yenişehrini meydana getirdi. Eğri’de büyük bir hamam, mektep, sayısız çeşmeler ve Edirne’de Köse Mihal köprüsünü yeniden yaptırdı.

0
İbo’yu Bilmesine Değil Kafka’yı Bilmesine Şaşırdığınız Muhammet’in Hikayesi İnançlılar İçin Düşündürücü Sorular

Yorum yapılmamış

No comments yet

Bir yanıt yazın