1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Genellikle semantik bir ayırım olan analitik/sentetik ayırımı metafiziksel düzlemde yapılan zorunlu/olumsal ayırımı dışında, yine epistemolojik düzlemde ortaya konan a priori / a posteriori ayırımıyla çok yakından ilişkilidir. Farklı felsefi düzlemlerde yapılan bu ayırımların ifade ettikleri içlemsel farklılıklar bir yana, onlara uygun düşen önermelerin kaplamları (kümeleri) arasında da birebir bir örtüşümün olup olmadığı son dönemlerde daha da tartışmalı bir hale gelmiştir. Ancak, semantik, metafiziksel ve epistemolojik düzlemlerde yapılan bu ayırımlardan birinin diğerini açıklamak ve hatta temellendirmek için kullanıldığı sık sık karştlaşılabilen bir yaklaşımdır.​
Analitik ve sentetik önermeler (ifadeler, yargılar vb.) ayırımını, ilk defa açık bir şekil356 de dile getirdiği için, Kant'la başlatmak haklı olmakla birlikte, bu ayırımın kökenlerini Kant'tan önceki filozoflarda da görmek mümkündür. Örneğin, Leibniz'in 'aklın doğruları veya akılyürütmeye ilişkin doğrular' ile 'olgulara ilişkin doğrular' arasında yaptığı ayırımda ve yine Hume'un 'fikirler arasındaki ilişkiler' ile 'olgulara ilişkin şeyler' arasındaki ayırımı bu bağlamda ifade edilmelidir. Bu tarihsel arkaplânına rağmen gerek 'analitiklik'in tanımı ve gerekse analitik/sentetik ayırımının haklı bir gerekçeye dayanıp dayanmadığı oldukça tartışmalı bir konu olagelmiştir. Kant'a göre, analitik bir önerme (daha doğrusu, analitik bir yargı) 'yüklemi, konusunda zaten örtük olarak İçerilen' bir önerme iken, sentetik bir önerme, tam tersine, 'yüklemi konuyla ilişkili olsa da konu tarafından içerilmeyen' önermedir. Bir başka ifadeyle, bir önermede konu, yüklemi kavramsal olarak içeriyorsa, o analitik, içermiyorsa sentetik bir önermedir. Örneğin, "Tüm cisimler yer kaplar" önermesinde 'yer kaplamak' kavramı 'cisim' kavramı tarafından içerildiğinden analitiktir; 'cisim' kavramının içeriğini anlayan bir kimse 'yer kaplama'nm onun tanımsal içeriğinin bir parçası olduğunu ve dolayısıyla bu iki şeyin birbirinden ayrılmayacağını bilir. Oysa, "Tüm cisimler ağırdır" önermesinde 'ağırlık' kavramı 'cisim' kavramının bir parçası olmadığından sentetik bir önermedir. Aynı şekilde "Tüm babalar erkektir" önermesi de analitiktir, çünkü 'baba' kavramını 'erkek' kavramından soyutlayarak anlamak olanaksızdır. Kant'ın analitik tanımında merkezî bir yere sahip olan 'kavramsal içerilme', onun yine analitik önermeleri açıklarken dile getirdiği çelişmezlik ilkesiyle de bir arada düşünülebilir: Bir şeye (konuya) karşıt olan hiçbir yüklem o varlığa ait olamaz.​
Ancak, Kant'a göre, bütün kavramsal doğruların analitik olduğunu düşünmek yanlıştır. Çünkü, matematiksel önermeler zorunlu olmalarına karşın analitik değil, sentetiktirler. Örneğin, "7 + 5 = 12" matematiksel önermesi, ilk bakışta onun çelişmezlik ilkesine dayanılarak '7' ve '5' kavramlarından çıkarsanabileceği düşünülse de analitik değildir. çünkü '12'nin '7' ve '5' tarafından içerildiği söylenemez. Dolayısıyla, Kant'a göre, bir önermeyi analitik yapan şey yüklemin düşüncede konuya iliştirilmesi gerekliliği değil, konu düşünüldüğünde yüklemin gerçekte (bilfiil) düşünülmüş (içerilmiş) olmasıdır. Matematiksel önermelerin zorunluluğunu dikkate aldığımızda, Kant'a göre, zorunlu önermelerin kümesi ile analitik önermelerin kümesi arasında birebir bir örtüşümden söz edilemez. Fakat, matematiksel önermeler a priori olarak bilindiklerinden sentetik a priori önermelerdirler. Kant'ın analitik/sentetik önermeler ayırımı için ortaya koyduğu tanım gerek önermeleri sadece 'konu-yüklem' biçiminde önermelerle sınırlaması ve gerekse analitik önermenin tanımında yer alan 'içerme' ve 'yargı' gibi kavramların tam olarak ne anlamda kullanıldığı noktasındaki kapalılıklar nedeniyle eleştiri konusu olmuştur.​
Matematiksel önermelerin analitik önermelere indirgenmesi sorunu daha sonra G. Frege ve B. Russell gibi filozoflar tarafından "mantıkçılık" tezi çerçevesinde ele alınmış ve bu bağlamda matematiksel kavramların salt mantıksal kavramlara indirgenip, indirgenmeyeceği kayda değer bir tartışmaya konu olmuştur. Ancak, mantıksal ve matematiksel doğrularla birlikte bütün zorunlu doğruların 'analitiklik' kavramıyla açıklanması özellikle mantıksal pozitivizmin bu doğruları 'dilsel uzlaşımcılık' temelinde açıklama çabasıyla yeni bir açılım sağlamıştır. R. Carnap ve A. J. Ayer gibi mantıkçı pozitivistler tarafından savunulan bu uzlaşımcılığa göre, bir önermenin analitikliğinin ölçüsü o önermenin "geçerliliğinin" (doğruluğunun) önermede yer alan terimlerin (sözcüklerin) tanımlarına gönderimle açıklanabilmesidir. Böyle anlaşıldığında matematiksel önermeler de analitik önermelerin kapsamına sokulabilir. Örneğin, "7 + 5 = 12" önermesinin zorunluluğunun ve dolayısıyla analitikliğinin nedeni bu önermedeki '7 + 5' sembolik ifadesinin '12' sembolik ifadesiyle eşanlamlı olmasıdır. Kant'ın analitik tanımdan kısmen farklı olarak, mantıkçı pozitivistlere göre, bir önermenin analitikliği o önermede yer alan sözcük ve sembollere atfedilen anlamların bir işlevidir. Dolayısıyla, buna göre, "bir p önermesi, doğruluğu ancak ve ancak y'de yer alan sözcüklerin anlamından kaynaklanıyorsa analitiktir." Mantıkçı pozitivistlerin bu tezinin dilsel uzlaşımcılık bağlamındaki gücü analitik bir önermenin doğruluğunun kendisine indirgendiği sözcüklere iliştirilen anlamlara ilişkin olguların bir tercih veya karara dayandırılması noktasında ortaya çıkar. Kant ve mantıkçı pozitivistlerin söz konusu bu 'analitiklik' tanımlamaların dışındaki değişik bir takım girişimlere de değinmek gerekir. Daha çok Frege'nin dile getirdiği bir diğer 'analitiklik' tanımına göre, "bir önermedeki sözcükler eşanlamlı olanlarıyla yer değiştirildiğinde mantıksal bir doğruya dönüştürülebiliyorlarsa (yani, mantıksal bir doğru olmaktan çıkmıyorlarsa) analitiktirler." Yine, bir başka yaklaşıma göre, "bir önermenin değillemesi çelişki, veya daha doğrusu, kendisiyle çelişen bir önermeyi gerektiriyorsa analitiktir."​
Hangi önermelerin analitik veya sentetik olduğu sorusundan farklı olarak bizzat 'analitiklik' kavramının tanımlanması sorusu, özellikle W. V. Quine'm eleştirilerinden sonra çağdaş felsefede önemli bir tartışmaya kaynaklık etmiştir. Quine'm analitiklik kavramına yönelttiği eleştirilerin özünde bu kavrama ilişkin açımlamanın bir kısır döngüye götürdüğü, dolayısıyla döngüsel-olmayan bir tanımının verilemeyeceği iddiası yer alır. Analitik kavramının haklı bir felsefi temele dayanmamasının nedeni, ona göre, bu kavramın fanımı için 'anlam', 'eşanlamlılık', 'tanım' gibi içlemsel kavramlara dayanması, bu kavramların da döngüsel bir şekilde analitik kavramına dayanmasıdır.​
Quine eleştirisine, analitik doğruları, daha çok totolojik karakterdeki "mantıksal doğrularla ifade edilebilecek doğrular" ile "eşanlamlı sözcükleri yer değiştirerek mantıksal doğrulara dönüştürülebilecek doğrular" şeklinde ayırarak başlar. Buna göre, "Hiçbir evliolmayan adam evli değildir" önermesi birinci türden bir önerme olup, doğruluğunu 'hiçbir', 'değil', 'ise', 'olmayan' vb. mantıksal öğelere bağlı olduğundan, bu önerme, 'adam' ve 'evli' terimlerinin bütün yorumlamalarında doğruluğunu koruyan bir önermedir. Ancak, Quine'a göre, asil sorun bu tür önermelerdeki sözcükler eşanlamlılarıyla yer değiştirilip, analitik bir önermeye dönüştürülmek istendiğinde ortaya çıkar. Söz gelimi, yukarıdaki önermede yer alan 'evli-olmavan erkek' yerine eşanlamlısı sayılabilecek 'bekâr' sözcüğünü koyduğumuzda 'Hiçbir bekar evli değildir' gibi bir önerme elde ederiz. Burada 'analitiklik' kavramı 'eşanlamlılık' kavramının anlaşılmasını gerektirir. Hal böyle olduğunda, eşanlamlılık' kavramının açıklanması gerekir. Peki ama, 'bekâr' sözcüğünün tanımı gereği 'evli-olmayan adam'la eşanlamlı olduğunu nereden biliyoruz? Burada, Quine'a göre, tnuımlnnnu ile tmımlmjıeılv arasındaki eşanlamlılık ilişkisini döngüsel olmayan bir şekilde ortaya koymanın yolu açık görünmüyor, çünkü iki sözcüğün eşanlamlı sayılabilmesi için gerekli ve yeterli koşulların ne olabileceği açık olmaktan uzaktır. Bu noktada 'tanım'a müracaat etmek de bir tür döngüselliğe götürür, çünkü tanımın bizzat kendisi, 'eşanlamlılık'ı açıklamayı bir yana bırakalım, ona dayanan bir kavramdır. Dolayısıyla, 'analitik' ile 'eşanlamlılık' arasındaki ilişki tanım yoluyla ortaya konamaz.​
İki terim arasındaki 'eşanlamlılık' ilişkisini açıklamanın bir diğer yolu, söz konusu iki terimin bir önermede karşılıklı olarak, önermenin doğruluk-değerini değiştirmeksizin (salva veritate) yer değiştirebilmesi olarak düşünülebilir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, denilebilir ki, bir önermede 'bekâr' ve 'evliolmayan erkek' terimlerinin yer değiştirmesi önermenin doğruluk değerini değiştirmez. Analitiklik kavramına bu yolla bir açıklama getirmek için, Quine'a göre, sözcüklerin yer değiştirilmesiyle mantıksal bir doğruya dönüştürülmeye çalışılan önermedeki söz konusu sözcüklerin sadece bir tek anlamda kullanılması gerekir. Ancak 'bekâr' sözcüğünün diğer kullanımları [İngilizce'deki 'bachelor of arts/science (üniversite diploması/ örneğinde olduğu gibi] dikkate alındığında, amaçlanan sonuca varmak güçleşecektir. O halde, diyor Quine, böyle bir bağlamdaki yerdeğiştirme için gerekli olan sadece 'eşanlamlılık' değil, 'bilişsel eşanlamlılık'hr. Ancak, 'bekâr' ve 'evli-olmayan erkek' ifadelerinin bilişsel bir şekilde eşanlamlı olduğunu söylemek, 'zorunlu olarak, sadece tüm bekârlar evli-olmayan erkeklerdir' önermesinin doğru olduğunu söylemek olur. Fakat, Quine'a göre, 'zorunlu olarak, sadece tüm bekârlar evliolmayan erkeklerdir' önermesinin doğru olduğunu söylemek 'sadece tüm bekârlar evliolmayan erkeklerdir' önermesinin analitik olduğunu söylemekten başka bir şey olmadığından, 'analitik' terimindeki döngüsellik kendisini bir kez ortaya çıkarır. Bir dilde 'zorunluluk' veya 'zorunlu olarak' gibi içlemsel terimler olduğu sürece bir önermenin doğruluk değerinin 'bilişsel olarak eşanlamlı' sözcüklerin yer değiştirmesiyle korunması söz konusu olabilir. Ne yazık ki böyle bir dilin imkânı da analitik kavramının baştan anlaşıldığı varsayımına dayanır. Özetle, Quine'a göre, 'analitik' kavramına doyurucu bir açıklama getirebilmek için 'anlam' olgusuna gönderimde bulunmak gerekir, 'anlam' olgusu da bizi 'analitik' kavramı varsayılmaksızın anlaşılmayan 'tanım', 'eşanlamlılık', 'bilişsel eşanlamlılık' gibi kavramlara götürür. Bu da bizi açıklamak için yola koyulduğumuz 'analitik' kavramıyla yeniden baş başa bırakır. Bu düşüncelerden hareketle Quine analitik ve sentetik önermeler arasında bir ayırıma gidilemeyeceği ve dolayısıyla böyle bir ayırımın ancak empirisistlerin bir inanç esası olabileceği sonucuna varır.​
Quine'in bu eleştirileri esas alındığında 'analitiklik' kavramına getirilen diğer birtakım tanımlamalarında bir tür açmazla karşılaşabileceğini kestirmek güç değildir. Söz gelimi, 'analitiklik' terimine 'gerektirme' temelinde getirilen açıklamada, yani, 'bir önermenin değillemesi bir çelişkiyi gerektiriyorsa analitiktir' şeklindeki bir tanımlamada olduğu gibi, 'gerektirme'nin 'zorunluluk' kavramından bağımsız düşünülemeyeceği kabul edilecek olursa, Quine'in eleştirileri bu tanım için de geçerli olur. Çünkü bir önermenin bir diğer önermeyi gerektirmesini anlamanın belki de en doğal yolu, ilkinin doğru olması durumunda ikincisinin zorunlu olmak doğru olduğudur.​
Quine'm 'analitik' kavramına getirdiği eleştirilerin temelinde, onun, sık sık dile getirildiği gibi, 'zorunluluk' gibi kipsel kavramlara ve 'anlam' olgusuna yönelik kuşkucu tavrı yer almaktadır. Quine mantığın temel ilkeleri dahil gözden çıkarılamayacak bir (zorunlu) doğru kabul etmediği gibi, anlam olgusu/olgularına ilişkin özdeşlik koşulları noktasında da son derece kuşkucu bir tavır takınır. Onun 'çevirinin belirlenemezliği' tezini savunmasının nedeni de budur. Quine'm bu düşünceleri kuşkusuz ayrı bir eleştiri konusu olabilir. Ancak burada onun 'analitik' kavramına getirdiği eleştirilere ne derece haklı olduğu üzerinde duralım.​
Quine'm bu eleştirilerini doğru kabul edecek olursak, her şeyden önce, iki yüklemin 'aynı anlam'a geldiğini söylemek mümkün olamayacak ve yine, H. P. Grice ile P. F. Stravvson'm işaret ettikleri gibi, 'bu ne anlama gelir?' şeklindeki bir soruda önemli ölçü de meşru bir temele sahip olmayacak ve hatta anlamsız hale gelecektir. Bu durumda, sadece yüklemsel-eşanlamlılık değil, tümceseleşanlamlılık da sorgulanabilecek; daha da önemlisi, anlam kavramının kendisi de bir şey ifade etmeyecek, önemsizleşecektir. Bir başka ifadeyle, himcesel eşanlamlılık kavramını terk ettiğimizde beraberinde tümceselanlam kavramından ve hatta bütünüyle anlam kavramından da vazgeçmemiz gerekecektir. Bu da bizi kabul edilmesi güç veya (saçma değilse bile) uygunsuz bir sonuçla karşı karşıya bırakır. Eşanlamlılık noktasında, Grice ve Stravvson'a göre, 'ne anlama gelir?' sorusunun yanıtı, iki önermeden biri için 'doğru' olduğunda diğeri için de 'doğru' olması durumunda, bu iki önermenin eşanlamlı olduğunu bildirir.​
Grice ile Strawson'm bu yanıtı, Quine'in dediklerinin doğru kabul edilmesi durumunda kabul edilemez bir takım sonuçlarla karşı karşıya gelineceğini hedeflemektedir ve bu yanıtın öncelikli amacı da temelde felsefi bir kavram olan 'analitik'e bir tanım getirmekten çok 'aynı anlama gelmek' veya 'eşanlamlılık' kavramlarının vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktır. Öyle ki, Quine'in eleştirileri kendi içinde tutarlı olacaksa, sadece 'analitik' ve 'sentetik' ayırımının değil, 'aynı anlama gelir' ile 'aynı anlama gelmez' gibi bir ayırımın da yapılamayacağını ortaya koyması gerekir. Ancak, Grice ve Stravvson'a göre, Quine ikinci tür ayırımı yadsıyacak olursa, " 'bekâr', 'evli-olmayan erkek'le aynı anlama gelir", ancak " 'böbrekleri olan yaratık' ile 'kalbi olan yaratık' aynı anlama gelmez" diyen bir kimsenin ya gerçekte bir ayırım yapmadığını ya da böyle bir ayırım yaparken felsefi bir hata yaptığını kabul etmek gibi bir açmazla karşı karşıya kalır. Her iki durumda da bir anlamsızlık söz konusudur. Halbuki, Quine'in dedikleri kabul edilecek olursa, içlemsel özdeşlik ile kaplamsal özdeşlik arasında bir ayırıma gidilemeyeceğinden " 'bekâr', 'evli-olmayan erkek'le aynı anlama gelir" ile "'böbrekleri olan yaratık' ile 'kalbi olan yaratık' aynı anlama gelmez", şeklindeki bir ayırım da tutarlı olarak ortaya konamaz. Dolayısıyla, bu iki tür özdeşlik arasındaki farklılık, göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.​
Quine'in 'analitik' kavramının açıklanması noktasında dile getirdiği kısır döngüye ilişkin eleştirileri de tartışmaya açık görünmektedir. Evvela, bir kavrama doyurucu bir açıklama getirmek için o kavramla ilişkili, birbirleriyle karşılıklı açıklanabilen bir kavramlar ailesinin dışına çıkmanın tam olarak neden gerekli olduğu haklı bir iddia gibi görünmemektedir. Söz gelimi, yine Grice ve Strawson'm değindiklerine uygun olarak, önermeler mantığında olduğu gibi, 'doğru', 'yanlış', 'önerme', 'olgu' vb. terimler belli bir terimler kümesinin dışına çıkılarak tanımlanamıyor gerekçesi anlamsız görülemez. Benzer bir şekilde kipler mantığında 'imkân', 'zorunluluk', 'olumsallık' gibi kipsel kavramlar birbirlerine göndermelerle, yani diğerleri, bu kavramlardan biri esas alınarak tanımlanabilir. Ancak böyle bir tanımlamada kipsel kavramlar ailesinin dışına çıkılamaması, bu kavramların açıklanamadığı sonucuna varmak için yeterli görünmemektedir. Dolayısıyla, R. Svvinbuıne'ün de işaret ettiği gibi, 'analitik' teriminin içlemsel terimlerin dışındaki terimlerle açıklanamadığı noktasında Quine'a hak verilse de, buradan Quine'm vardığı sonuçtan farklı bir sonuca varılabilir. Bir terimin tanımlamasında başka terimlerin kaçınılmaz olarak devreye girdiği açıktır. Bir kimse, örneğin, 'kare' veya 'yuvarlak' gibi terimleri mekânsal diğer terimleri ve yine 'beyaz' veya 'mavi'yi de diğer renksel terimleri kullanmaksızın tanımlayamaz/ayırımlayamaz. Her halükârda bir terimin tanımı kendisini kaçınılmaz olarak diğer terimlerin dairesinde bulduğu doğru olmakla birlikte, bu durum, Swinburne'ün dediği gibi, bütün bu terimler kümesinin haklı bir temele dayanmadığını göstermez.​
Analitik kavramına getirilen tanımlamalardan bir çoğunun belki de en önemli ortak noktası analitik önermelerin doğruluklarının içerdikleri sözcüklerin anlamsal nitelikleri yoluyla (eşanlamlılık gibi) bir anlamda mantıksal doğrulara dönüştürülebileceği veya, daha geniş anlamda, analitik bir önermedeki semantik ilişkilerin 'mantıksal gerektirmeçıkarım' gibi yollarla açıklanabileceğidir. Böylece gerek analitiklik kavramının açıklanması ve gerekse herhangi bir önermenin analitik olup olmadığının belirlenmesinde bir takım mantıksal ilkeler-formlar kaçınılmaz görünmektedir. Ancak temel mantıksal ilkelerin-formlartn da benzer şekilde analitik karakterli olup, olmadıkları başlı başına bir tartışma konusu oluşturur. Mantığın temel ilkelerinin-formlarının birer zorunlu doğru olduğunu fakat analitik birer doğru olmadıklarını dikkate aldığımızda, bu düşünce bizi 'mantıksal doğruluk' kavramının 'analitik doğruluk' kavramından daha temel olduğu ve yine zorunlu doğrular kümesi ile analitik doğrular kümesi arasında birebir bir örtüşümün olmadığı sonucuna götürecektir.​
Aslında, bütün zorunlu önermelerin analitik bir yolla açıklanıp, açıklanamayacağı sorunu, üzerinde durulması gereken bir başka noktadır. Örneğin, 'Renkli olan her şey yer kaplar' ve yine 'Hiçbir şey aynı anda tamamen mavi ve kırmızı değildir' önermeleri analitik doğrular mıdır? Bu tür önermelerin analitikliği önündeki en önemli sorun, kuşkusuz, onların anlamsal bir çözümlemeye konu olmayan renksel nitelikler içermeleridir. 'Tüm bekârlar evli-olmayan erkektir' veya 'Tüm babalar erkektir' önermelerinde 'bekar' ile 'evli-olmayan erkek' veya 'baba' ile 'erkek' arasındaki kısmı anlamsal özdeşlik/içerilmeyi görmek mümkün olduğu halde, Pap'ın işaret ettiği gibi, benzer bir semantik ilişkiyi 'renk' ile 'yer kaplama' ve keza 'mavi' ile 'kırmızı-olmayan' arasında görmek pek mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte, bu önermelerin analitikliği mantıksal gerektirme-çıkarım temelinde de savunulabilir. Örneğin, "Renkli olan her şey yer kaplar" önermesinde 'renkli olan her şey' ifadesinin bir cismi varsaydığını ve bütün cisimlerin de yer kapladığını düşündüğümüzde, söz konusu önermenin analitik bir doğru olduğu düşünülebilir. Zorunlu ve analitik önermeler arasındaki örtüşüm konusu, 'Ahmet bir şahıstır' ve yine 'Su HîO'dur' gibi metafiziksel anlamda zorunlu görülen önermelerin analitik doğrular olup olmadıkları noktasında daha da tartışmalı görünmektedir.​
A. J. Ay er, Language, Truth and Logic, Harmondsworth, Pelican, 1936; [Türkçesi: Dil, Doğruluk ve Mantık, (çev. V. Hacıkadir oğlu), İstanbul, Metis Yayınları, 1984].​
P. A. Boghossian, "Analyticity", A Companion to Philosophy of bmgnfige(ed. B. Hale C. Wright), Oxford, Blackwell, 1997.​
P, Grice P. F. Strawson, "In Defence of a Dogma", Necessary Truth, ed. R. C Sleigh, New Jersey, Prentice-Hall, 1972,​
Kant, Critique of Pure Reason, (İng. Çev. N. K. Smith), London, Macmillan, 1929.​
A. Pap, "Are all Necessary Propositions Analytic?", The Philosophical Review, 1949.​
W. V. Quine, W. V. "Two Dogmas of Empiricism", From A Logical Point of View, Cam., Mass., Harvard University Press, 1953.​
R. Swinburne, "Analytic/ Synthetic", American Philosophical Quarterly, 21,19S4.​
Ayrıca bkz., ANALİZ, ANLAM, ANLAMBİLİM, ANLAM KURAMLAR], A PRIORI A POSTERİORİ, CARNAP, DENEYİMCİLİK, FREGE, GÖNDERME, GRİCE, HUME, KANT, LEİBNİZ, MANTIKÇI POZİTİVİZM, MANTIK, MANTIK FELSEFESİ, STRAWSON.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst