1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Analitik Hukuk önemli bir hukukî düşünce okulunu ve bu okulla özdeşleşen öğretileri ayırt etmek ve aynı zamanda hukukî kavramları analitik felsefe geleneğiyle irtibatlandıran tekniklerle analiz eden araştırma alanını göstermek için kullanılan bir terimdir.​
Okul ve Öğretiler
Analitik hukuk okulu İngiltere ve Amerika'da ondokuzuncu yüzyılın ikinci yansıyla yirminci yüzyılın başlarında, kıta Avrupası'nda iki dünya savaşı arasında hızlı bir biçimde gelişmiştir. Okulun en önemli yazarı, Lectures on Jurisprudence (1863) adlı eseri analitik öğretilerin en önemli başvuru kaynağı veya çıkış noktası olan John Austin (1790-1853)'dir. Austin'in etkisi analitik okulu hemen her zaman Austinci okul ve analitik hukuku da Austin hukuku diye tanımlayacak kadar büyük olmuştur ki, söz konusu özdeşlik bazı amaçlar açısından fazlasıyla uygun olmakla birlikte, Austin'in yaygın ününü kendisine borçlu olduğu emir kuramı ve parçalanmamış egemenlik teorisi gibi, pek çok öğreti Analitik okulun bütün üyeleri, hatta üyelerinden pek çoğu tarafından paylaşılmadığı için, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ciddi ölçüde yanıltıcıdır. Önde gelen analitik hukukçular sadece, hepsinin de Austin'in "bilimsel" incelemeye ve düzenli bir biçimde sınıflandırılmaya konu olan "tesis edilmiş" bir şey olarak genel hukuk anlayışını paylaşmaları anlamında Austincidirler. Tesis edilmiş olgunun kendine özgü doğasına hukuk adı verilmesi ve "hukuk bilimi"nin temel terimlerinin tespiti, bununla birlikte, analitik hukukçuları birbirlerinden ve çoğunu Austin'in kendisinden ayıran en önemli hususlardır.​
Pozitif Hukuk
Fakat bazı konularda, bir yorumcunun okulun temel öğretilerinden veya tamamlayıcı yönelimlerinden söz etmesine yetecek kadar birlik ya da uyuşma vardır. Hukukun gerçek konu alanının, o kesin ve "bilimsel" bir metodoloji ortaya koyma iddiasıyla ortaya çıktığı ölçüde pozitif hukuk, yani politik bir toplulukta politik otorite tarafından ortaya konan ve devletin politik iktidarı tarafından icbar edilen kurallar kümesi olduğu konusunda, hepsi de Austin'le uyuşmaktaydı. Hukukun ilk, veya gerçek, lafzi anlamının, onlar, politik olarak tasdik edilmiş veya kutsanmış yasa olduğunu iddia ettiler; uluslararası hukuk, ahlâk yasası, örf adet hukuku gibi, daha geniş, ve daha muğlak hukuk türlerinin sadece eğretileme sayesinde veya anlam genişlemesi yoluyla hukuk olduğunu savundular. Bu şekilde anlaşıldığında pozitif hukuk "saf" bir olgu; yani, bütün diğer veri türlerinden yalıtlanabilen ve nedenlerine, amacına, tarihine veya değerine ilişkin herhangi bir mütalaadan çok bağımsız bir tarzda, salt kendi terimleriyle incelenebilen bir veriler kümesi veya bütünüdür. Austin böylesi bir çalışma ya da incelemeye "genel hukuk" veya "pozitif hukuk felsefesi" adını vermekteydi. O fiziğin ve biyolojinin bilim olduğu dar anlamda değil de, sadece genel bir disiplin veya rasyonel bir araştırma tarzı genel anlamında bir bilimdir. O, bütün hukuk sistemlerine ortak olan zorunlu ya da Austin'in ifade ettiği şekliyle "kendilerini sistemin bileşensel öğeleri olarak kavramadığımızda bir hukuk sisteminin tutarlı bir biçimde tasarlayamayacağımız" kavram ve ilkeleri bulmaya çalışması anlamında karşılaştırmalı bir disiplindir. Böyle bir bilim, çok sayıda hukukî kavramı, kendileri artık analiz edilebilir olmayan, diğer terimlerin kendileri aracılığıyla tanımlanacağı birkaç temel kavrama indirgemeye kalkışması anlamında analitiktir. Bu şekilde anlaşılan hukuk bilimi, bilimin pratisyenlerinin onun için talep ettikleri ahlâkî yansızlık bakımından yirminci yüzyıl analitik etiğiyle kıyaslanmaya çalışılır; onlara göre, hukukun ne olduğuna ilişkin bir araştırma, onun içeriğinin ne olması gerektiği sorusuyla ilgili bir araştırmadan tamamen bağımsız bir biçimde hayata geçirilmelidir. Bunlardan birincisinin pekinliği veya dakikliğiyle sadece matematiğin kendisiyle rekabet edebileceği formel ya da kavramsal bir araştırma olduğu, oysa ikincisinin hemen tamamen empirik bilimlere ve özellikle de, yasama alanında veya yasa koyucu alanda çatışabilen ayrı İnsanî çıkarlara ve farklı amaçlara ilişkin bir yoruma dayandığı savunulur.​
Buna göre, Bentham tarafından ilkeleri ortaya konmuş olan İngiliz pozitivist geleneğinin izini süren John Austin'in kurduğu doğal hukuksal ve etik ilkelerin reddine dayalı hukuk kuramı pozitivist bir hukuk anlayışına dayanır. Hukuksal pozitivist gelenek içerisinde Fransa'da yorumcu ekole, Almanya'da kavramlar içtihadı yaklaşımına karşılık gelen Austin'in irâdeci pozitivist yaklaşımı bu pozitivist geleneğin önde gelen örneğini temsil eder. Austin yaşamış olduğu dönemin İngiltere'sinde hocası Bentham'ın izini sürerek var olan siyasal düzenin korunmasını amaçlayan pozitivist ve tutucu bir siyasal çizgi takip etmiştir.​
Buna göre, tarihsel süreç içerisinde altıncı yüzyılda İngiltere'de gezici yargıçlar tarafından geliştirilmiş olan ve gelenek hukukuna dayanan İngiliz hukuk sisteminde (common law) hukukun yaratıcısı yargıçlar olmuştur. İngiltere on sekizinci yüzyıldan sonra başlayan kanunlaştırma girişimlerinin dışında kalmış ve İngiliz hukuku 'örnek olay hukuku' (case law) olma niteliğini korumuştur. İngiliz hukuk sisteminde kökenini eski örf ve adetlerden ve bu örf ve adetlere ilişkin yargısal içtihatlardan alan hukuk kurallarının bütünü olan common law, mahkemelerin ülkenin genel örfüne dayanarak formüle edip, geliştirdikleri, uyguladıkları ve orijinalinde yazılı olmayan hukuktur. Ingiliz feodal toplum yapısının doğurduğu karmaşanın bir yansıması olarak İngiliz hukukunda birtakım mantıksal tutarsızlıklar hep var olagelmiştir. Hukuk teorisini, bir düzen düşüncesi içinde bu karmaşa ve tutarsızlıkları giderme niyetiyle oluşturan Austin, bu sistemsiz gelişimin hukuk alanında yarattığı mantıksal çelişkilerin aşılmasını amaç edinir. O işte bu bağlamda öngörmüş olduğu hukuk kuramında, hukuk alanında mantıksal birliğin sağlanması amacıyla mantıksal analize önem verir. Özellikle yaşadığı dönemde (1790-1859) common law geleneğinin bir sonucu olan İngiliz hukukunun mantıksal çelişkilerini ve tutarsızlıklarını gidermek için hocası Bentham'ın öncülüğünü yaptığı bir hukuk reformunun savunuculuğunu yapar. Almanya'daki hukuk çalışmaları süresince Roma hukukundan etkilenen Austin'in hukuk reformunda, bu hukuk sisteminin sistematik ve aklî bir hukuk modeli olarak varlığını sürdürmesi etkili olmuştur.​
Austin hukuku, "aklî bir varlığın üzerinde iktidar sahibi olduğu başka bir aklî varlığı yönlendirmek, davranışlarını düzenlemek için koymuş olduğu/vaz' ettiği kurallar" olarak tanımlar. Egemen politik gücün kendilerine siyasal açıdan tâbi olanlar için çıkarmış oldukları kurallar bütünü olarak tanımladığı pozitif hukukun, hukuk biliminin temel konusunu oluşturduğunu öne süren Austin'e göre, her yasa ya da kural bir emir ya da emir türüdür. Hukuk kavramını salt olgusal gerçeklik temelinde tanımlayan Austin, 'olan hukuk' ve 'olması gereken' hukuk arasındaki bağın varlığını tümüyle reddetmiştir. Halbuki, hukuk kavramını salt olgusal ya da gerçeklikten soyutlanmış bir ideal olarak ele alan yaklaşımlarından birisi ile sınırlamak, yanılgılı ve eksik bir yaklaşımdır. Olgusal gerçeklik ile kuram (olması gereken hukuk) arasındaki kaçınılmaz etkileşimin varlığı göz ardı edilemez.​
Egemen gücün tebasına yönelttiği ve bu gücün hukuksal irâdesini ifade eden emirler hukuk sistemini oluşturur. Emir formunda varlık kazanan bu hukuksal irâdeye muhalefet durumunda egemen gücün yaptırım uygulayabilme yetkinliğine sahip olması da gerekir. Toplumun (tebanın) egemen gücün irâdesinin yansıması olan hukuka itaatinin temelinde de geleneğin yer aldığını öne sürer. Austin'de emir ve ödev terimleri birbirleri ile karşılıklı bir ilişki içerisindedir. Ona göre her bir hukuksal emir bir ödev ya da yükümlülük getirmektedir. Hukukî emirlerin salt olarak bir hak tanımaya dönük olmadıklarını, bir hakkı düzenleme konusu yapan emrin arka plânında bir yükümlülüğün var olduğunu öne süren Austin böylece, pozitif hukukun emir, ödev ve yaptırım olmak üzere üç temel kavram üzerinde kurulmasının gerekliliğini vurgular. Bir anlamda Austin'in hukuk teorisinde pozitif hukukun üç temel karakteristiği bulunmaktadır. Bunlar; hukuk bir tür emirdir; hukuk politik güç tarafından konulur/vaz' edilir; ve hukuk yaptırım ile uygulanır. Bunun tipik örneği, İngiliz hukuk sistemi içinde egemen güç tarafından konulan bir emir olarak ihlali cezalandırılan 1960 tarihli Trafik yasasıdır.​
Analitik hukuka göre bir davranış biçimini düzenleyici nitelikte olan her yasanın bir emir türü olmasından ötürü, tüm pozitif hukuklar egemen gücün doğrudan ya da dolaylı bir biçimde ortaya koyduğu emirlerden oluşur. Her bir yasa yaptırım gücüne sahip olmak için ise, devlet gücüne dayanmak durumundadır. Böylece, Austin'in hukuk teorisi dört temel unsuru içermektedir: (a) Her yasa bir emir türüdür, (b) Pozitif hukuk egemen gücün doğrudan ya da dolaylı emirlerinden oluşur, (c) Her yasa bir davranış biçimini düzenler, (d) Her yasa devletin fiziksel gücü içeren bir yaptırımına dayanır.​
Austin hukuku, üstün gücün kendisine bağlı olanlar için (teba) belirlemiş olduğu bir davranış modeli olarak belirlerken, üstün gücün kaynağı olarak olgusal gerçekliği, bir başka ifadeyle toplumsal irâdeyi, devlet yapısını ve bu yapının gerçekliğe geri dönüş modeli olan hukuk düzenini kastetmiştir. Egemen gücün irâdesinde varlık bulan hukuk, temelinde güç ile ilişkilendirilmiştir. Hukuku empirik gözlemlerin bir ürünü olarak algılayan Bentham'ın hukuk teorisinden etkilenen Austin'in, bir anlamda hukuksal ilişkileri aslında güç kavramı ile ilişkilendirdiği görülmektedir. Hukuk ile ahlâk kavramları arasında kesin bir ayırıma giden Austin, hukuk kurallarını siyasal toplumda siyasal ikitidar sahiplerinin güç aracılığıyla uyguladıkları emirler olarak nitelendirir.​
Pozitif hukukun değerler alanına ilişkin olan temel kavramlarla ilişkilendirilmesini reddeden analitik hukuk, öyleyse, hukukun meşruiyet kaynağını 'egemen güçte' arar. Böylece, hukukun kökenine ilişkin öne sürülen doğal hukuksal kuramlarda ortak değeri ifade eden adalet ilkesini ya da kriterini devre dışı bırakır. Hukuk biliminin alanını salt pozitif hukukla sınırlandıran analitik hukuk anlayışı, pozitif hukukun değerler alanı ile ilişkilendirilmesinin yanlışlığını savunur.​
Genel anlamda hukuksal pozitivizmin temel sorunu hukukun etkililiğini temin etme problemidir. Hukukun temel sorunu olarak görülen hukuksal etkililik iki kavramsal öğeden oluşur. Bunlardan ilki, aktif kavramsal öğedir ki bu, egemen gücün eylem ve davranışlarından ibarettir. İkincisi ise, pasif kavramsal öğedir ve süjenin (tebanın) hukuksal düzene uymaya dönük tutumunu içerir. Aktif kavramsal öğe, yaptırım, yükümlülük, buyuruculuk ve egemenlik gibi kavramsal unsurları kapsamaktadır. Pasif kavramsal öğe ise, süjenin (tebanın) üzerine düşen hukuksal yükümlülüğü kabule götüren alışkanlık unsurunu içermektedir.​
Austin'in yukarıda zikredilen hukuk tanımı iki temel unsuru vurgulamaktadır. Bunlar, hukukun genelliği (generality) ve etkililiği (enforcement) ilkeleridir. Hukukun değersel boyutu yanında toplumsal boyutunu da göz ardı eden Austin, hukuksal düzenin salt etkililiği sorunu ile ilgili olmuştur. Bu bağlamda kapitalizmin gelişmesini ve hukuk düzeninin etkililiğini zedeleyen common law sistemini ve örnek olay hukuku yöntemini (case law) benimsememiştir. Ona göre hukuksal etkililik, yasa koyucunun irâdesinde kökenini bulan ve devletin yaptırımla desteklediği pozitif hukuksal alandır. Yargıçlar tarafından yaratılan hukuk ise, bu iradeci pozitivist anlayışa uygun biçimde, egemen irâdenin benimsemesi ya da kabul etmesiyle, hukuk düzeninin bir parçası olarak değer kazanır. Toplumsal yaşamın değersel alanlarını ifade eden ahlâk kuralları, gelenekler veya örfler bulunabilir. Ancak bunlar, hukukun etkililiğinin kurucu unsuru olan devlet irâdesince benimsenip yaptırıma bağlanmamaları durumunda hukuksal bir değer kazanmaz. Buna benzer biçimde, yaptırımsal yönü bulunmayan uluslar arası hukuka ilişkin kurallar da hukuk olarak nitelendirilemez.​
Hukukî Pozitivizm
Buradan da anlaşılacağı üzere, analitik okulun hukuk telakkisinin olumsuz boyutunda, "hukukî pozitivizm" adı verilen, gerek hukukun bizatihi kendisinin tanımında, gerekse verili bir kuralın "geçerli" bir hukuk yasası olup olmadığının belirlenmesinde, ahlâka veya doğal adalete gönderimde bulunulmasına hiçbir şekilde gerek olmadığını dile getiren öğreti bulunur. Austin, pozitif hukukun doğal hukuksal ideler ve ahlâkî ilkeler temelinde meşrulaştırımı çabalarını hukuk ile ahlâk arasında öngördüğü kati ayırım ile anlamsızlaştırır. Pozitif hukukun adalet ve hakkaniyet gibi doğal hukuksal ilkeler temelinde sorgulanabilirliğinin imkânsızlığını öne sürer. Hukuku salt olgusal gerçeklik temelinde açıklayan analitik hukuksal pozitivist yaklaşım, hukukun gerçek öz niteliğini oluşturan değersel boyutu göz ardı etmiştir. Ancak, genel anlamda pozitivist hukuk sistemlerinin tümünün bu temel karakteristiği eleştiriye konu olmuştur. Halbuki, "hukuksal normlara verilmiş biçim ne olursa olsun, bu normların içeriğinde belirli değerler ve inanışlar düzeneğinin bulunduğu ve hukuksal normların, özünde bir değer yargısı taşıdığı" gerçeği yadsınamaz.​
Analitik Hukukun Rakipleri
Analitik Okulun on dokuzuncu yüzyıldaki ünlü rakipleri Hegelci Okul ile Etik Okul veya Doğal Hukuk Okuluydu. Bunlardan Tarih Okulu diye adlandırılan Hegelci Okul hukuku, bir cemaat veya topluluğun politik yasalaştırma ve tasdik/kutsamadan bağımsız bir biçimde kendi iç mantığına göre, gelenekleriyle örf ve adetleriyle özdeşleştiriyordu. Bu bakış açısına göre, hakimler ve yasa koyucular halklarını örf ve adetlerindeki yasayı kolaylıkla bulabilirler, fakat fiziğin yasalarını nasıl ki yaratamıyorlarsa pozitif hukuku da oluşturamazlardı. Austin ve analitik hukukçular bu hukuk anlayışını teoride karanlık, pratikte anarşik bir teori olarak değerlendirdi. Gelenekler, örf ve adetler, pekala hukukun önemli bir kaynağı olabilmekle birlikte, hukukun kendisinin, analitik hukukçulara göre, asla bir parçası olamaz. Analitik hukukçu, doğal hukukçunun hukuku gerçek ahlâkla özdeşleştirmesini de, aynı şekilde, hukukî düzen için ihtiyaç duyulan açıklık ve pratik kesinlik açısından, hukukun ahlâktan ayrılmasının, tarih ve gelenekten ayrılması kadar gerekli olduğunu savunarak karşı çıkmaktaydı.​
Analitik Hukukun Ele Aldığı Problemler
Hukukla ilgili ortaya konabilecek pek çok farklı soru türünden, sadece bazıları "analitik hukukun problemleri" arasına girer, Bu kategori dışında bırakılan sorular, münferit veya özel bir hukuk sisteminin fiilî içeriklerinin serimiyle ilgili sorular, hukuk tarihine ilişkin gerek özel ve gerekse genel sorular, Austin ve izleyicilerinin "yasama bilimine" havale ettiği türden etik yargı gerektiren sorulardı. Analitik hukuk kapsamı içinde kalan problemler sadece kavramsal analizle ilgili olan sorular olup, bunlar dört gruba bölünebilir.​
"Hukuk" kavramının kendisinin analizi: Hukuk kavramım aydınlatma veya açıklığa kavuşturma teşebbüsleri genellikle, her ikisi de "devlet" ve "egemenlik" gibi terimleri incelemek zorunda olduğu için, politika teorisinin temel ilkeleri üzerine olan eserlerle çakışan sistematik denemelere götürür. "Hukuk" kavramını analiz etmeye yönelik sistematik çabalar en azından şu soruları ele alıp, onları tatmin edici bir tarzda yanıtlamak durumundadır: (a) Hukukî bir sistemin hangi koşullar altında varolduğunu söyleyebiliriz? (b) Verili bir sistemde bir kuralın geçerli bir yasa olmak için yerine getirmesi gereken genel ölçütler nelerdir? (c) Hukuk başkaca toplumsal denetim tarzlarından nasıl farklılaşır? (d) Hukuk hukukun örf ve adetler, teamüller gibi diğer kaynaklarından nasıl ayırt edilmelidir? (e) Teamüllerin, hukukî kuralların ve hükümlerin tikel hukukî kararlarla nasıl bir ilişkisi olmalıdır? (f) Hukuk çeşitli dallarına veya bölümlerine en iyi bir biçimde nasıl ayrılır?​
Temel Terimler: Birçok hukukî kavram, kompleks ve türetilmiş, yani kendilerinden bileşmiş veya oluşmuş oldukları daha basit fikir veya kavrama indirgenebilir olan kavramlardır. Bununla birlikte, bu indirgeme sürecinin, anlamları başka hukukî kavramlarla kısır bir döngüye düşmeden açıklığa kavuşturulamayan ve dolayısıyla aydınlatıcı bir tanıma mümkün olursa eğer, ancak hukuk dışından terimler yoluyla elverişli hale gelebilen temel terimleri keşfettiğimiz zaman, kısa bir süre içinde sona ermesi gerekir, Austin bu tür terimlere örnek olarak "ödev", "hak", "özgürlük", "haksızlık", "ceza", "ıslah"ı verir; buna karşın diğerleri "mülkiyet", "sahip olma" ve "tüzel kişilik" kavramlarını önermiştir. Hukukî realistler benzeri bazı yazarlar ise, temel hukukî terimlerin, söz gelimi hakimlerin davranışı türünden, bildik bazı empirik olgu türlerinin yerini tuttuklarını savunurlar. Bu tanımların en önemli sıkıntısı, bir bütün olarak hukuk alanını veya hukukun konusunu sosyal bilimlere indirgemesidir. Diğer teorisyenler temel hukukî terimlerin indirgenemezcesine hukukî (empirik olmayan) kendiliklerin yerini tuttuklarını öne sürerken, Axel Hageström, Kari Olivecrona, Alf Ross'tan oluşan İskandinavya Okulu temel hukukî veya legal terimlerin, ne empirik ne de gayrı empirik hiçbir kendilik türünün yerini tutmadığını onların daha ziyade "kurgular" veya "imgesel düşünceler olduklarını iddia eder.​
Temel Terimlerin Karşılıklı Tanımı: Hukukun teknik vokabülerin önemli bir bölümü, "efendi-köle", "başkan-amil", "işverenişçi" örneklerinde olduğu gibi, kişiler arasındaki legal/yasal ilişkilerle veya "sözleşme", "mülkiyet", "evlilik" yasal ilişki kümeleriyle ilgili terimlerden oluşur. Analitik hukukun en temel ve kalıcı amaçlarından biri, bütün değerlerinin kendilerinden inşa edilebileceği temel "kurucu legal ilişkileri yerleştirmek, onlar arasındaki mantıksal ilişkileri özgülleştirmek ve onları ifade eden terimleri muğlaklık ve belirsizliklerden arındırmak olmuştur. Böylesi bir tutarlı tanımlar kümesi temin etmeye yönelik en etkili teşebbüslerden biri Wesley Holfeld (1879-1918)'le izleyicilerinin teşebbüsü olmuştur. Holfeld'in analizinin çok çeşitli şekillerine ortak olan husus bütün legal ilişkilerin iki kişi arasında olduğu, ve dolayısıyla bir kişiyle bir şey arasında temel bir legal ilişki olamayacağı kabulüdür. Buna göre temel yasal ilişkiler dört türden olup, bunlardan her birine, biri ilişkiyi birinci kişi, ikincisi ise diğer kişi açısından betimleyen iki hukukî terim tekabül eder.​
Diğer kavramların ve ayırımların analizi: Analitik hukukun amacı bir yandan da, kişiyle şey, kuralla olgu, ve sahip olmayla mülkiyet arasındaki ayırım türünden ayırımları açıklığa kavuşturmak ve dakik hale getirmek olmuştur. Yine analitik hukuku ilgilendiren terimlerin önemli bir kısmının "motif", "niyet" "eylem", "neden", "hata", "söz" gibi terimlerin hukuk dışında da önemli kullanımları vardır. Hukuk bu sözcükler tarafından ifade edilen bildik, sağduyu fikir veya kavramlarını kullandığı sürece, onlar analitik hukukun konularıyla analitik felsefe arasında önemli bir kesişme noktasını gösterir.​
Analitik Hukuka Yönelik Eleştiriler
Analitik hukuk ve kurucusu Austin, hukuk tanımlamasında adalet ve hakkaniyet gibi hukukun değersel boyutunu ifade eden doğal hukuksal ya da ahlaksal ilkelere yer vermemesi nedeniyle eleştirilmiştir. Austin'in sistematize ettiği bu iradeci pozitivist yaklaşımın özünü oluşturan emir kavramının temelde öznel bir nitelik taşıması ve meşruiyet kaynağını oluşturan irâdenin yok olmasıyla birlikte yok olacağı için de sürekliliğini kaybedeceği nedeniyle kritik edilmiştir. Yine, örf ve adet hukukunu dışlayan bir pozitif hukuk sistemi öneren analitik hukuk, özellikle tarihî köken itibariyle oluşumunu yargı içtihatları üzerinde gerçekleştiren İngiliz hukuk sistemini açıklama konusunda yetersiz kaldığı eleştirisine konu olmuştur. Benzer biçimde, yorum yöntemlerine ve usule ilişkin normlar Austin'e göre hukukun temeli olan normlar, 'emir' unsurunu içermediği gerekçesiyle eleştirilmiştir.​
Hukuku salt yasa koyucunun irâdesine indirgeyen analitik hukuk, hukukun sürekli değişen toplumsal yaşamla olan bağını koparmaktadır. Buna bağlı olarak da, o hukukun işlevini çözümsüzlüğe doğru sürükleyen bir kuramsal yaklaşım olarak ortaya çıkar. Yasaların geçerliliğini ya da meşruiyet temelini salt egemen gücün irâdesiyle tanımlayan analitik hukuksal pozitivizm, hukukun kökenine ilişkin ciddi bir söylem üretmekten uzak görünmektedir.​
J. Austin, Atıstin on jurisprudence, London, 1913.​
J. Feinberg, "Analytical Jurisprudence", The Encyclopedia of Philosophy(ed. by P. Edwards), New York: MacMillan Publishing Company, 1967, pp. 109-111.​
P. J. Fitzgerald, Salmond on jurisprudence, Lahore, 1989.​
A. Fur tun, İngiliz Analitik Pozitivizmi jolm Austin'in Hukuk ve Devlet Teorisi, Ankara, 1997.​
Ş. Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temci Kavramları, Ankara, 1993.​
A. Gür büz, Hukuk ve Meşruluk, İstanbul, 1998.​
A. Gür iz. Hukuk Felsefesi, Ankara, 1992.​
A. Güriz, Hukuk Başlangıcı, Ankara, 1996.​
M. T. Özcan, Hukuk Sosyolojisine Giriş, İstanbul, 2001.​
N. Öktem, Devlet ve Hukuk Felsefesi Akımları, İstanbul, 1993.​
Ayrıca bkz., ANALİZ, AUSTİN, BENTHAM, HUKUK FELSEFESİ, HUKUKUN İŞLEVİ.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst