1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Ahlâkî Kuşkuculuk genel kuşkuculuğun veya yargıyı bir bütün olarak askıya alma tavrının ahlâk alanındaki ifadesi olup, nesnel olarak geçerli ahlâk yargılarının imkânsızlığını ortaya koyar. Ahlâkî kuşkuculuk, biraz da ahlâk etik ayırımına, etiğin ahlâkı bir şekilde varsaymasına ve ahlâkın ahlâklılığın pratiği etiğin ise onun teorisi olmasına benzer bir biçimde, iki farklı şekilde ortaya çıkar. Bunlardan birincisi, ahlâkî değerlemelerde bulunmanın, moral eleştiri yapmanın veya şöyle ya da böyle herhangi bir ahlâkî yargı ortaya koymanın yanlış veya büsbütün hatalı bir tavır olduğunu öne süren global kuşkuculuktur. Ona ahlâkın temeline dinamit koyduğu, ahlâkî sorumluluğun dayanaklarını ortadan kaldırdığı, ahlâklılığa onarılması mümkün olmayan ağır bir darbe indirdiği için, aynı zamanda özsel veya içsel kuşkuculuk adı verilir. Söz konusu kuşkuculuğa o doğrudan doğruya eylemle, ahlâkî ideal ve normlar ilgili olduğu, normatif temelleri bulunduğu için, bir yandan da pratik kuşkuculuk denmiştir.​
Söz konusu global ya da özsel kuşkuculuk, daha ziyade modem dönemde değerin olgudan ayrılmasıyla birlikte ortaya çıkmış olup, ahlâkın ya bir Tanrı varolmadığı için gereksiz veya yanlış olduğu, ya insanın bütün karar ve eylemlerinin önceden belirlenmiş olması nedeniyle yanlış kurulmuş veya yanlış anlaşılmakta olduğu, ya da insan yaşamında hiçbir amaç ya da anlam bulunmadığı için, boş veya anlamsız olduğu türünden argümanları ihtiva eder. Örneğin, gerek Platonla başlayan Bati metafiziksel geleneğinin, gerekse klâsik ve modem ahlâk anlayışlarının nihilizmle sonuçlanacağını on dokuzuncu yüzyılda söyleyen Alman düşünürü Friedrich Nietzsche, bunu Şen Bilim'deki ünlü "Tanrı öldü!" deyişi ile haber vermiştir. Ona göre, bundan sonra insanlar, ahlâk anlayışlarını temellendirebilmek için, Hıristiyan Tanrı'sini bulamayacaklardır. Çağında ortaya çıkan büyük "boşluğun tarihsel ve psikolojik nedenlerini sergilemek; yeni moralitenin rolünü oynamak üzere ortaya çıkan sahte adayların maskesini düşürmek" amacı güden Nietzsche görülmemesi olanaksız olan yeni durumu ve insan hayatında hiçbir anlamın kalmamış olması durumunu şu sözler anlatır: "Çileci idealin dışında, insanın, bir hayvan olan insanın, şimdiye dek bir anlamı olmadı. Dünyadaki varoluşun hiçbir amacı yoktu; İnsana ne gerek var?' sorusu yanıtsızdı; insan ve dünya için isteme eksikti; her büyük insan yazgısının ardında, nakarat olarak koca bir "boşuna" çınladı: İşte çileci idealin anlamı tam da bu; Eksik olan bir şey, insanı çepeçevre sarar bir boşluk."
Nietzsche'nin ve Dostoyeski'nin'oluşturduğu bu gelenek içinde yer alan çağdaş Fransız düşünürü Camus de, Tanrı olmadığında ahlâkın anlamı ve temeli kalmadığını söyler; ona göre de, Tanrı'nın yokluğunda her şeye izin vardır (tout est permis) ve insanların tıpkı Yabancının Mersault’su gibi, eylemlerinin sonuçlarından sakınmak için hiçbir çaba göstermemeleri anormal sayılmaz. Ve yine ona göre, Tanrı olmadığında İnsanî özlemlerle dünya arasındaki uyuşmazlığın keskin bir hâl alması kaçınılmaz olup, insan hayatına anlam katacak amaçlardan söz etmek mümkün değildir.​
Modern bilimin yükselişiyle birlikte, bilimsel determinizm ilkesine sıkı sıkıya sarılıp ahlâkı boş ve anlamsız bir şey olarak görenler de, ahlâkî hakikatlere karşı düşmanca bir tavır sergileyenler arasında geçer. Çünkü, insanın karar ve eylemlerinin belirlenmiş olmasının, bu karar ve eylemleri doğuran, onları zorunlu kılan nedenler bulunduğu, insanların karar ve eylemlerinin, kendilerinin etkileyemedikleri ya da değiştiremedikleri nedenlerin zorunlu sonucu olmasının ise, hiç kimsenin özgür olmadığı, insanların eylediklerinden başka türlü eylemeyecekleri anlamına geldiğini iddia eden determinist anlayışa göre, insanların ahlâkî bakımdan sorumlu tutulabilecekleri karar ve eylemler, onların özgürce eylemelerini gerektirdiğinden, hiç kimse karar ve eylemlerinden sorumlu tutulamaz. Özgürlüğün ve sorumluluğun olmadığı yerde, ahlâkın bir temeli ve anlamı kalmaz. Başka şeyler gibi, insan varlıklarının da, kendilerinin değiştiremedikleri ya da etkide bulunamadıkları nedenlere tâbi olduklarını öne süren ve günümüzde esas davranışçılar tarafından benimsenen söz konusu anlayış, sözgelimi davranışın çevresel ve genetik faktörlerce belirlenmesinden dolayı, özgürlüğün çelişik bir kavram olduğunu, ve insan için bir yanılsamadan başka hiçbir şey olmadığını iddia eder.​
Ahlâka yönelik bu türden bir eleştiri özsel bir eleştiri, ahlâklılıkla ilgili böylesi bir kuşkuculuk radikal ve global bir şüphecilik olmak durumundadır, çünkü o ahlâkî iddiaların doğru ya da uygun temelleriyle ilgili birtakım normatif, etik kabullere dayanır, Tanrı'nın varolması veya insan eylemlerinin gerçekten özgür eylemler olmaları ya da evrenin, insan hayatını da içerecek şekilde, plânlı ve amaçlı bir yapı olarak anlaşılması durumunda, ahlâkın bir temele kavuşmuş olacağını varsayar. Ve bütün bu kabul ya da varsayımlardan her biri, kendi içinde her ne kadar şüpheye açık birtakım sonuçlar doğursa bile, ahlâk ve ahlâkî sorumluluğun gerçek temelleriyle ilgili bir kabulü, normatif bir yargıyı temsil eder.​
Söz konusu radikal, içsel veya global kuşkuculuk pratik bir şüphecilik türü olduğundan, her şey bir yana özellikle onun iddia ya da kabullerini ikna edici bulanlar için güçlü ve tehdit edici bîr şey olmak durumundadır. Çünkü bu tür bir kuşkuculuğın onu benimseyen bir kimsenin İnanç ya da eylemlerini değişime uğratması kaçınılmazdır. Zira, irâde özgürlüğünün bir yanılsama olması nedeniyle ahlâkın beyhûde olduğuna, değerin olgudan koparılması ve dünyada bir amaç ya da bulunmaması nedeniyle, ahlâklılığın bir anlam ifade etmediğine inananların kendilerine getirilen ahlâkî sınırlamaları reddetmeleri, başkalarını dürüst veya sahici olmayan bir tarzda, diğer insanların ahlâken yanlış bulduğu şekillerde eylemeleri nedeniyle eleştirmeyi kabul etmemeleri gerekir. Onların soykırıma, İşkenceye karşı çıkma hakları olamaz.​
Oysa ahlâkî kuşkuculuğun ikinci türünü oluşturan dışsal veya arızî kuşkuculuk, ahlâkın veya ahlâkî sorumluluğun doğru temelleri, yeterli dayanaklarıyla ilgili soyut ya da genel normatif kabullere değil, fakat daha ziyade nesnel hakikat veya doğru bilgi türünün imkânıyla ilgili hiçbir şekilde ahlâkî olmayan felsefi kabullere dayanır. O, genel felsefi ya da epistemolojik kuşkuculuğun ahlâkî bilgiye özellenmiş hali olduğundan, teorik; ahlâkın temellerini sarsmadığı, onu ortadan kaldırmadığı İçin arızî bir kuşkuculuktur. Bu türden bir ahlâkî kuşkuculukla ilgili örnekler arasında en çok ahlâkî yargıların, ahlâkî inançlara dünyadaki herhangi bir şey tarafından neden olunmaması nedeniyle, nesnel bilgi oluşturmadıklarını, ahlâkî olgulardan söz edilemeyeceğini ortaya koyan argümanlar bulunur. Zaten bu da, arızî ya da dışsal kuşkuculuğun, pratik birtakım sonuçlarından ziyade, sadece teorik sonuçları olduğunu gözler önüne serer.​
Ahlâk ve ahlâklılık için çok tehdit edici gibi görünmeyen bu tür bîr arızî kuşkuculuktan, bununla birlikte tatmin edici bir anlam, veya sağlam birtakım sonuçlar çıkarabilmek de pek mümkün değildir. Gerçekten de bu türden bir kuşkuculuğu ortaya koyduğu varsayılan, söz gelimi soykırım "gerçekte" ya da "nesnel olarak" ahlâksız değildir, veya onun ahlâksızlığı "orada, dünyada var değildir", ya da soykırımın gayrı-ahlâkîliğî "evrenin dokusunun bir parçası değildir" türünden ahlâkî yargıları düşündüğümüzde, bu daha bir açıklıkla ortaya çıkar. Çünkü bu türden felsefi bakımdan yüklü veya metaforik yargılara, onları (soykırımın ahlâksız olmadığı türünden, elbette pratik içerimleri olan) basit, fakat özsel bakımdan kuşkucu önermelere anlam bakımından eşdeğer kılmayan şüpheci bir anlam yüklemek hemen hemen İmkânsızdır. Bunlardan sonuncusu açıkça ahlâkî bir yargı olup, bir şekilde desteklenebilirse veya temellendirilebilirse eğer, ancak İçsel ya da özsel bakımdan kuşkucu soyut ahlâkî iddialar tarafından desteklenebileceğinden, dışsal ya da arızî kuşkuculuk diye bir şey olamaz. Öyleyse, yegâne anlaşılabilir veya kabul edilebilir ahlâkî kuşkuculuk türü, ahlâka içsel olandır.​
R. Dworkin, "Moral Scepticism", The Oxford Companion to PhUosophylfid. by T. Honderich), Oxford, Oxford University Press, 1995, pp. 596-97.​
G. Harman, The Nature of Morality, Oxford, Oxford University Press, 1977.​
D. Mabbott, An Introduction to Ethics, London, 1966.​
P. H. Novel-Smith, Ethics, Baltimore, 1954.​
W, T. Stace, The Concept of Morals, New York, The Macmillan Compancy, 1965.​
Aynca bkz., AHLÂK, AHLÂK EPİSTEMOLOJİSİ, AHLÂKÎ TEMELLENDİRME, AHLÂKÎ GÖRECİLİK, AHLÂKÎ MUTLAKÇILIK, EPİSTEMOLOJİ, KUŞKUCULUK.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst