Antik Çin filozofu Konfüçyus (MÖ 551-479) tarihin en etkili kitaplarından biri olan Seçmeler’in yazarıdır. Adını taşıyan bir ahlak sistemi kurmuştur. Asya kültürü ve toplum hayatı üzerindeki büyük etkisine rağmen hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir.​
Efsaneye göre Konfüçyus, günümüz Doğu Çin’inde yoksul ama saygın bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğu yerde o dönem Lu Krallığı hüküm sürüyordu. Bir süre muhasebeci, çoban ve öğretmen olarak çalıştıktan sonra yerel egemenin yanında memur oldu. Başarılı bir danışman olmasına rağmen otuz yıl sonra politik nedenlerle bu işi bıraktı. Belki de patronunun hedonistik yaşam tarzı onu rahatsız etmişti.​
Sarayda yaşadığı deneyimler ona iyi bir idarenin nasıl olması gerektiği hakkında fikir verdi. Çin tarihinin o döneminde bu mesele çok yaygın bir tartışma konusuydu. İlkbahar ve Sonbahar Dönemi (MÖ 722-481) olarak anılan bu zaman aralığında ülkede sözde imparator hakimiyeti olmasına rağmen, gerçekte yarı-bağımsız feodal kralların sözü geçiyordu.​
Konfüçyus ahlak, görev duygusu, derin düşünme ve eğitim gibi konuların önemine vurgu yaptı. Konfüçyus’a göre bir idarenin meşruluğu onun başında bulunan kişiye, bir toplumun sağlığı ise onu oluşturan insanlara bağlıydı. İşini bıraktıktan sonra on yıl boyunca ahlaki ve felsefi düşüncelerini yaymak için Çin’i dolaştı.​
Seçmeler ölümünün ardından taraftarları tarafından derlenmiştir. Bu kitapta yer alan bilgiler Konfüçyusçuluğun temellerini oluşturur. Kitapta hiçbir anlatım bulunmamakta, kitap yazarının ahlaki anlayışını göstermeyi amaçlayan kısa hikaye ve aforizmalardan oluşmaktadır. Bir yerde politika ile ilgili olarak şunlar söylenmektedir: “Efendi der ki Erdemle hükmeden kişi kutup yıldızına benzer. Yerini her zaman korur ve tüm diğer yıldızlar ona dönerler.”​
Bu benzetme Konfüçyus düşüncesinde erdemli yöneticinin önemine vurgu yapar. Konfüçyus’a göre bir yönetici tüm toplum için ahlaki bir örnektir. Konfüçyus’un kutsiyet iddiası olmamasına ve Konfüçyusçuluğun bir din olmamasına rağmen 72 yaşında öldükten sonrada yazdıkları büyük bir yaygınlık kazanmış ve Çin toplumunun ahlaki temellerini teşkil etmiştir.​
KONFÜÇYÜS'ÜN YAŞAMI
Yalnız Çinli düşünürler değil, gelmiş geçmiş bütün düşünürler içinde etkisinin büyük ve kalıcı olması bakımından belki de en başta sayılması gereken kişi Konfüçyüs tür. İÖ 551 yılında, bugün Şantung (shān dōng) ilinin sınırları içinde kalan Lu (lu..) Beyliğinde doğmuştur. Konfüçyüs, daha o zamanlar eski bir soy olan Kung (kö'ng) soyundan gelir, iki bin beş yüz yıl sonra bugün bu soydan gelenlerin sayısı on bini bulmuştur. Konfüçyüs un Çince adı olan «Kung tse (ko'ng zi")» ya da «Kung-fu-tse (kö'ng fü zi ")» «Kung soyundan olan usta» anlamına gelir. «Confucius» ise bu adın Avrupalılar tarafından Latinceye uydurulmuş biçimidir.​
Konfüçyüs genç yaşlarında evini bir okula dönüştürdü, kısa süre içinde çevresinde toplanan öğrencilere tarih, edebiyat ve görgü kuralları öğretmeye başladı. Aradan geçen yıllar içinde 1000'e yakın öğrenci yetiştirdi ve ünü ülkeye yayıldı.​
Ülke yönetiminde yüksek bir görev almayı çok istediği halde gelen teklifleri, ilkeleriyle bağdaştı- ramadığı için geri çevirmiştir. Demiştir ki: "Kişi yüksek bir göreve gelmeyi değil, yüksek bir göreve gelirse işe yarayıp yaramayacağını düşünsün. Kişi niçin ünlü olmadığını değil, ünlenirse ününü hak edip etmediğini düşünsün."​
Böylece, iyi bir yönetimle ilgili düşüncelerini uygulamaya dönüştürmeye olanak bulamadan elli yaşına geldi. Söylenceye göre adalet bakanı olarak işe başlayınca büyük başarı kazandı. Kötüler gizlendikleri yerlerden çıkamaz oldular, halk da doğruluğa iyiliğe yöneldi.​
Komşu ülkenin beyi, Lu Beyliğinde işlerin iyi gitmesini çekemedi. Ve Lu Beyine, armağan olarak şarkı söylemesini ve dans etmesini bilen güzel kızlar ve seçkin soylu atlar yolladı. Böylece Lu Beyinin eğlencelere dalarak yönetim işlerini ve Konfuçyüsun öğütlerini unutmasını sağladı. Bunun üzerine Konfüçyüs gücenerek görevini bıraktığı gibi ülkesinden de çıkıp gitti.​
On üç yıl bir gezgin olarak ülkeleri gezip dolaşan Konfüçyüs, büyük bir saygı gösterisiyle ülkesine geri çağrıldı. Yaşamının son yıllarında eski çağlardan kalan metinlerin derlenmesine ve tanıtılmasına çalıştı ve ülkesinin bir vakayinamesini (kroniğini) yazdı. Resmi bir göreve gelmeyi ise artık istemedi. Öleceğini önceden bildi. Öğrencileri onu büyük bir saygıyla ve görkemli bir törenle gömdüler.​
Ölmeden önce görüşlerine ve ilkelerine ülke yöneticilerinin önem vermemesine çok üzüldüğünü söylemiş, düşüncelerini ne kadar büyük ve ne kadar kalıcı bir başarının beklediğini önceden bilememiştir.​
2. DOKUZ KLASİK KİTAP
Konfüçyüs, çağlar boyunca benimsenerek yerleşen felsefî görüşlerini kendi özgün görüşleri olarak değil de, eski çağların efsaneleşmiş imparatorlarının öğretilerinden edindiği bilgiler diye sunmuş ve çok eski zamanlardan beri aktarılarak zamanına gelmiş olan Çin yazınını derleyip değerlendirerek unutulmaktan kurtarmıştır. Tartışılmaz ve yüce bilgi kaynağı olarak görülen beş kitaptan ya da «Çing»'den ilk dördü, çok büyük bir olasılıkla Konfüçyüs Ün elinden çıkmıştır. Beşinci Çing'in ise pek çok parçasının Konfüçyüs'e dayandığı anlaşılıyor.​
1. Bunlar içinde felsefe açısından en önemlisi, olasılıkla felsefe yapmanın en eski belgelerinden biri olan «İ Çing'tir (yi jing)».​
Günümüze gelen bilgiye göre İ Çing, İÖ 3000 yıllarında yaşamış ve hüküm sürmüş olan bir imparatordan kalmıştır. Konfüçyüs bu kitapta İ Çing'i tanıtmış ve yorumlamıştır. İ Çing’i öyle beğeniyordu ki "bunu iyice öğrenmek için keşke elli yılım daha olsa" demiştir.​
İ Çing’in temeli ya tek parça çizgiden ya da iki parça çizgiden oluşan iki ayrı simgenin üçer üçer dizilmesiyle elde edilen sekiz «üçlü birime (Trigramm)» dayanır. Her «üçlü birim» bir doğa gücünü simgelediği gibi aynı zamanda yaşamımızla ilişkilendirilebilecek bir durumu da simgeler. Bu sekiz temel üçlü birim şu sırayla dizilir:​
konfüçyüs.jpg
Bu sekiz üçlünün birbiriyle ilişkilendirilmesiyle yeni yorumlar elde edilir. Tek parça olan im «Yang'ı (yáng)», aydınlık bir öğeyi - ışık, devinim, yaşam vb. - ve iki parça olan im ise «Yin'i (yin)» karanlık bir öğeyi - durgunluk, ağırlık vb. - simgeler.​
Bu garip ve ünlü «Değişimler Kitabı» birbirinden tümüyle değişik olabilen pek çok yoruma açıktır. Çinliler bunu geleceği görmek için de yararlanılabilen ve yalnız simgelerin gizemli evrenine dalmış ve derin anlamlarını kavramış olanlarca yorumlanabilen en köklü bilgeliğin yansıması olarak görürler. Ünlü Çin uzmanları da bu kitabı, yorumlamasını bilen kişiyi yaşam yolunda umarsız bırakmayacak bir tür fal kitabı diye övmüşlerdir.​
2. Konfüçyüs un, bir seçme yaparak oluşturduğu ikinci klasik kitap ise «Şi Çing (shi jing)» ya da «Şarkılar Kitabı»dır. Kendi çağma çok daha eski çağlardan kalmış olan şarkılar arasından 100 şarkıyı seçerek bu kitaba almıştır. Bunlar içinde doğa, aşk ve toplum üzerine şarkılar olduğu gibi kurban töreniyle ilgili ilahiler de vardır.​
3. «Şu Çing (shu jıng ya da shâng shu)» ya da «Belgeler Kitabı», Könfuçyüs'ten iki bin yıl öncesine giden Çin tarihinin değişik dönemlerinden kalmış olan çeşitli, ancak çoğunlukla imparator buyruklarından ve bildirilerinden oluşan belgelerin derlendiği bu kitaba, Konfüçyüs açıklamalar ve yorumlar eklemiştir.​
4. «İlkbahar ve Sonbahar Yıllıkları» adındaki bu kitapta Konfüçyüs bağlı olduğu Lu Beyliğinin İÖ 722 yılından 480 yılına dek gelen bir vakayinamesini (kroniğini) yazmıştır.​
5. «Li Çi (li'jı)» ya da «Töreler Kitabı» beş yüce kitabın sonuncusu ve en kalınıdır. Bu kitap Konfüçyüs un ölümünden sonra oluşmuştur. Kitabın pek çok bölümü Konfüçyüs'e dayanmaktadır. Çin'de pek önemsenen davranış ve görgü kuralları, töreler ve gelenekler anlatılmakta, örneğin «atalara saygı» ve «sarayda davranış» gibi konular üzerinde durulmaktadır.​
Yukarıda sayılan bu beş yüce kitaptan (Çing'ten) sonra yine onlar kadar önemli olan ve saygı gören Dört Klasik gelmektedir. Çoğunlukla Konfüçyüs un önemli sözlerini ve görüşlerini içeren bu kitapların hiç birine Konfüçyüs un eli değmemiştir.​
1. «Lun Yü (lùn yu..)» , Konfüçyüs un konuşmalarından oluşmaktadır. İnsanlığın pek çok büyük öğretmeni gibi Konfüçyüs de öğretilerini sözlü olarak açıklamıştır. Öğretilerini öğrencilerinin yazılı açıklamalarından öğreniyoruz. Eski çağlarda büyük adamların sözlerinin ve hatta edebi ürünlerin sözlü olarak olduğu gibi ve bozulmadan aktarılabilmiş olması, günümüzde başarılamayacak, ancak, filimlerle, hızlı yer değiştirmeleriyle, gazeteler ve radyoyla gerekli ve gereksiz bilginin bir arada hücumuna uğramamış olan boş ve berrak zihinlerin başarabileceği bir iştir.​
2. Konfüçyüs'ün konuşmalarına yer veren bu kitaptan sonra da yine, «Yüce Bilim»in (Ta Hsüe, dâ xûe) ilk bölümünde, büyük bir olasılıkla Konfüçyüs un söylemiş olduğu özdeyişler bulunmaktadır.​
3. Dört Klasiğin üçüncüsü ölçü ve dengenin öğretisi olan «Çung Yung'tur (zhōng yōng)». Konfüçyüs un torunlarından biri tarafından yazılmış olan bu kitap, yine ustanın sözlerine ve özdeyişlerine yer vermektedir. Gerek bu nedenle gerekse içeriğinin değerli oluşu bakımından Çung Yung'un Konfüyüs- çülük yazınında önemli bir yeri vardır.​
4. Klasik kitapların sonuncusu da Konfüçyüs un en büyük öğrencisi olan «Mensiyüs»'ündür​
İleride Mensiyüs tanıtılırken bu kitap da ele alınacaktır.​
Burada sayılmış olan kitapların hepsine birden «Dokuz Klasik» adı verilir. Bunlar Çin felsefe yazınının, Lao Tse'nin «Tao Te Çing»ini saymazsak, en önemli ve Konfüçyüsçülük geleneğinin günümüze dek gelen temel kitaplarıdır.​
3. KONFÜÇYÜSÇÜLÜĞÜN ÖZELLİĞİ
Konfuçyüsçü felsefenin ve aynı zamanda bütün Çin felsefesinin en göze çarpan özelliği insana ve günlük yaşama dönük olmasıdır. Kesin, tutarlı ve her zaman için geçerli bir metafizik (fizikötesi), mantık (Logik) ve ahlak bilgisi (Ethik) geliştirmek için özel bir çaba gösterilmemiştir.​
Konfüçyüs mantık bilimi diye bir bilim tanımıyordu. Öğrencilerine doğru düşünmeyi öğretmek için onları sürekli düzelterek, yönlendirerek ve iyi örneklere uymalarını sağlayarak eğitmiştir. ("En iyi düşünebilen kişi mantık kurallarını en iyi bilen kişi değildir" diyor Mephisto, Goethe'nin Faust'unda.)​
Konfüçyüs, varoluş ve yaradılışla ilgili metafizik (fizikötesi) bir öğreti de bırakmamıştır. Bu tür konular üzerine konuşmayı hiç sevmezdi. Bir gün bir öğrenci ölenlerin ruhlarına karşı görevlerin ve ölümün ne olduğunu sorunca, Konfüçyüs: "Daha insanlara karşı görevlerimizi bilmezken ruhlara karşı görevlerimizi ne bilelim! Daha yaşamın ne olduğunu bilmezken, ölümün ne olduğunu ne bilelim!"(5) Burada Konfüçyüs metafizik (fizikötesi) konuların ve öteki dünyanın bilenemeyeceği kanısında olan agnostiklere (Yunanca, a: olumsuz önek; gnostikos: bilen, tanıyan) çok yaklaşır.​
Kişiliği olan bir tanrı olarak değil de kişilik ötesi bir güç olarak göğe, gizli güçlere inanılmasını ve ölülerin iyi ruhlarına saygı gösterilmesini isteyen resmi inançlara karşı çıkmadığı gibi bunlara uymayı da öğütlemiştir. Şimdi, bu öğüdü kendisi de bu inançlara bağlı olduğu için mi, yoksa tutucu bir yaklaşımla eski inançların ve geleneklerin korunmasını ve yaşatılmasını istediği için mi verdiği tartışmalıdır.​
Konfüçyüs için en başta gelen en önemli konu insanların bolluk içinde iyi bir yaşam sürmelerini sağlamaktı. Bu bakımdan tüm öğretisi bu amaca yönelik davranış ilkelerinin ve erdemli olmak gerektiğini bildiren öğütlerin toplamından oluşur ve bunlar da felsefenin daha çok yerinde, davranış ve ahlak kurallarıyla ilgili bölümü olan ahlak bilimine (Ethik) girdiği gibi, Konfüçyüs insanı yalnız başına, çevreden kopuk olarak değil de ailesi, toplumu ve devletiyle ilişkiler içinde gördüğünden aynı zamanda toplum bilimini ve siyaset bilimini de ilgilendirir.​
4. ERDEM
Konfüçyüs un insancıl (hümanist) düşüncelerine göre gerçekten erdemli olmayı başarabilen kişi dünyaya sırt çevirmiş çileci bir ermiş değil, aydın, bilgili, insanları ve dünyayı tanıyan, her zaman​
«Altın Orta»da durmasını bilen bir bilgedir. Bıkmadan usanmadan kendi kendini eğiten, ağırbaşlı, ve her durumda kendine ve başkalarına karşı dürüst olan kişi soylu ve gönlü yüce olan seçkin kişidir. Bu kişi mal mülk ve toplum içinde bir yer edinmeyi boş bir çaba olarak görmez, ancak bağlı olduğu ilkeler ve erdem uğruna bunlardan her an ayrılmaya da hazırdır. İyiliğe iyilikle ve kötülüğe doğrulukla karşılık verir. Kendi kişiliğini geliştirdikçe başkalarına iyi bir örnek olur. İçi ve dışı birdir. "Dıştakini içtekinden yeğ tutan kişi daha olgun değildir; dıştakiyle içtekini bir tutan kişi yücedir."(6)​
En yüce erdemin ne olduğu kendisine sorulduğunda, Konfüçyüs, pek çok kültürde benzer biçimde karşımıza çıkan şu öğüdü vermiştir: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapmamak!" (7)​
Her sözü ölçülü, ağırbaşlı, kendine ve başkalarına saygılı, tutum ve davranışı her zaman yerinde olma ilkelerine kendisi de öyle sıkı sıkıya uyuyormuş ki Konfüçyüs'ten ağır ve ezici bir saygınlık, ağırbaşlılık ve olgunluk rüzgârı çevreye yayılıyormuş.​
5. DEVLET VE TOPLUM
Konfüçyüs bireyler için olduğu gibi toplum için de doğruluk, ağırbaşlılık, örnek tutum ve davranışlar, geleneklerin korunması gibi ilkeler öngörmüştür. Konfüçyüsun ahlakın çökmeye yüz tuttuğu, geleneklerin ve törelerin önemsenmediği, her kafadan bir sesin çıktığı bir çağda yetiştiği göz önüne getirilirse, onun gelenek, erdem ve töreler üzerinde niçin bu kadar durmuş olduğu daha iyi anlaşılır. Bu dönemde hem gelenekleri hem dini inançları hem de yönetimi hiçe sayan, iyiliğin ve kötülüğün göreceli (izafi, rölatif) olduğunu ileri süren, her şeyden kuşku duyan, yanlışlan bile doğru olarak kanıtlamaya çalışan, düşüncelerle oynamasını bilen, kurnaz, «Yanıltmacı (Sofist)» düşünürler türemişti. Ülkeyi yönetenler de sakıncalı gördükleri bu kişilere savaş açmışlardı. Hatta Konfüçyüs adalet bakanı iken bu Yanıltmacılardan birini, demagoji yaptığı için çok sakıncalı bulmuş ve ölüme mahkûm etmiştir. Bu kimseler ahlak, yasa ve gelenek dışı öğütleri amaç ne olursa olsun herkese veriyorlardı.​
Teng Şi (dēng shi) adındaki Yanıltmacı bir öğretmenle ilgili şu fıkrayı dinleyelim: Bir ırmak kabarmış ve zengin bir adam ırmak sularına kapılarak boğulmuş. Bir balıkçı bu adamın cesedini bulmuş. Zengin adamın ailesi cesedi para karşılığı balıkçıdan almaya gelmiş. Ancak balıkçı çok para istemiş. Sonunda zengin adamın ailesi ne yapmak gerektiğini sormak için Teng Şi'ye başvurmuş. Teng Şi onlara demiş ki: "Hiç tasalanmayın! Bir başkası çıkıp da bu cesedi ondan satın almaz!" Balıkçı da bir süre bekledikten sonra kimsenin gelmediğini görünce artık dayanamamış ve Teng Şi'ye koşmuş. Teng Şi ona da demiş ki: ''Hiç tasalanma! Onlar başka hiç bir yerden o cesedi satın alamazlar."(8) Bu Teng Şi de sonunda kelllesini satırdan kurtaramamış.​
Ahlakın bozulmak üzere olduğu, belki de çoktan bozulmuş olduğu bu çağda Konfüçyüs sesini yükseltmiş ve halkını ve yöneticilerini eski çağlardan beri toplum düzenini ayakta tutmuş olan köklü ilkelere, geleneklere ve yasalara uymaya çağırmıştır. Konfüçyüs'ün öğretisinin özünü Yüce Bilgi'deki (Ta Hsüe) şu ünlü parçada buluyoruz:​
"Eskiler, erdemin ışığıyla ortalığın aydınlanması için önce devlet işlerini yoluna koyarlardı, devlet işlerini yoluna koyabilmek için önce ev işlerini yoluna koyarlardı, ev işlerini yoluna koyabilmek için önce kendi kendilerine çekidüzen verirlerdi, kendi kendilerine çekidüzen verebilmek için önce kendi içlerindeki düzeni yoluna koyarlardı, kendi içlerindeki düzeni yoluna koyabilmek için önce düşüncelerini yoluna koyarlardı, düşüncelerini yoluna koyabilmek için ise önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi." (8)​
Burada devletin düzene sokulması ve halkın daha iyi bir yaşama kavuşturulması için herkesin önce kendisinden işe başlaması gerektiği ileri sürülüyor ki 1945'ten sonra bir ara güçlenen «Moralische Aufrüstung (Moral Rearmement, Manevi Silahlanma; Caux/İsviçre)» akımının da dayandığı ilkeler bunlardı.​
Konfüçyüs’e göre özellikle ülkeyi yöneten kimselerin bu gibi ilkelere daha sıkı uymaları, kaba kuvvet ve zorlayıcı yasalarla değil, örnek tutum ve davranışlarla halkı etkileyerek yönetmeleri halkın, güvenini kazanmaları gerekir; çünkü halkın yöneticilere olan güveni devletin temelidir.​
Yasaları çiğneyen bir kişinin öldürülmesinin doğru olup olmadığını soran bir beye Konfüçyüs: "Yüce Beyimiz hüküm sürerken niçin öldürmeli,​
Yüce Beyimiz iyi olursa uyrukları da iyi olur. Üstteki yönetenler yele benzer, alttaki yönetilenler sazlara benzer. Yel estikçe sazlar eğilir." Ve, "Kim kendi özünden güç alarak hüküm sürerse, gökyüzüne çakılı duran demirkazığa (kutup yıldızına) benzer, her şey onun çevresinde döner."​
İnsanların kafalarında ve içlerinde bir düzenin kurulabilmesi için her şeyden önce, her şeyin, ne ise açıkça o olması, adının ve sanının bilinmesi gerekir. Konfüçyüs'e göre barışı, doğruluğu ve bolluğu hiç bir şey ad ve kavram karmaşası kadar tehdit edemez. Baba baba, oğul oğul, bey bey, uyruk uyruk olmalıdır. İyi yönetimin biricik sırrı budur. Bir gün Konfüçyüs'e, devlette kendisine önemli bir görev ve yetki verilse önce ne yapacağı sorulduğunda, "Şu kesin, önce her şeye adını bildirirdim." demiştir.​
Günümüz koşullarında, en başta gelen devlet görevi olarak adların yerli yerine konması işi, ilk bakışta saçma ve gereksiz görünebilir. Kitleleri etkilemek için gelişigüzel söylenen ve herkesin kendince anladığı "özgürlük", "sosyalizm", "demokrasi" gibi önemli ancak sağa sola çekilebilen yuvarlak kavramlardan gerçekte ne anlaşılması gerektiği açıkça belli olsa, milyonlarca insan bir seçim yaparken ne istediğini bilir ve günümüzün kavram karmaşasından kaynaklanan pek çok önemli sorun ortaya çıkmazdı.​
Devlet ve toplumun güçlendirilmesi ve korunması için en önemli etken ise eğitimdir. Konfüçyüs herkese açık ve herkesin eşitçe yararlanacağı bir eğitimin yaygınlaştırılmasını istemiştir. Onun bu isteği ölümünden sonra gerçekleşmiş ve Çin eğitim kurumları yüzyıllarca onun koyduğu ilkeleri uygulamıştır. Zevk sahibi, terbiyeli, geleneklere ve törelere bağlı olmayı bilgiç olmaktan üstün saymıştır. Güzel duyguları ve sorumluluk bilincini uyandıran, görüş açımızı genişleten, dünyayı, insanları, hayvanlan ve bitkileri öğreten güzel yazıların yara- rı üzerinde durmuştur. Yine aynı ölçüde önemsediği müziği de eğitimin dayandığı direklerden biri olarak görmüştür. Müzik iyiliğin kardeşidir, müzikle uğraşan kişi güzellik, doğruluk ve içtenlikle dolar.​
Görgü kurallarına ve törelere çok önem veren Konfüçyüs, "Bunlar en azından kişiliğimizi sağlamlaştıran ve sapkınlık ve taşkınlıktan bizi koruyan bir sed gibidir" diyerek bizi şöyle uyarıyor:​
"Bu seddin gereksiz olduğunu sanıp da onu yıkanlar gün gelir taşkınlıkların ve azgınlıkların dalgaları içinde boğulup giderler." (10) - Kung-fu- tse'nin çağının batmakta olan Çin’i için olduğu kadar çağımızda da geçerli olabilecek bir uyarı bu!​
Ek Bilgiler
1- Konfüçyus ellili yaşlarının sonunda bir suikast girişiminden sağ olarak kurtulmayı başarmıştır. Daha sonraları suikastçisinin kardeşini, öğrencisi olarak kabul etmiştir.​
2- Seçmeler’e ek olarak Konfüçyus bir şiir kitabı da yazmıştır. Ayrıca Lu Krallığı vakayinamesi olan İlkbahar ve Sonbahar Kayıtları da onun elinden çıkmıştır.​
3- 1966-1976 yılları arasında yaşanan Çin Kültür Devrimi sırasında, komünist lider Mao Zedung (1893-1976) Konfüçyus’u “berbat bir gerici” olarak tanımlamış ve Konfüçyusçuluğa Çin toplumunun gelişimini engelleyen gerici düşünceler yığını olarak saldırmıştır. Mao’nun kızıl muhafızları Konfüçyus’un doğduğu yerdeki bir tapınağa saldırı düzenlemişlerdir. Mao’nun ölümünden sonra Çin liderleri, Konfüçyusçuluğun itibarını iade etmişlerdir.​
Kaynakça:
İlkçağ Felsefesi / H. J. Störig
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları
Entelektüelin Kutsal Kitabı - Biyografiler / Noah D. Oppenheim, David S. Kidder
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
Benzer Konular
Yeni Konfüçyüsçülük

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst