1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Antropolojik Materyalizm insanın ahlâkî ve hatta zihinsel yapısını, insanın bizatihi kendisini ve niteliklerini maddeye ve maddî niteliklere indirgeyerek tanımlayan felsefi anlayıştır. Bu anlayışa göre, insanın materyalist bir açıklamasını ortaya koymak isteyenlerin, bilimsel düşünme ve araştırma yöntemlerinin dışına çıkmadan, insanın davranışsal ve düşünsel özelliklerini belirten bir insan tanımı bulmaları gerekir. Bu yapıldığında, söz gelimi Herder'in ortaya atıp Marksistlerİn de kabul ettiği "insan eksikli bir varlık olarak doğal araç ve gereçlerdeki yoksunluğunu, silah ve teknolojinin yaratıcı bir biçimde kullanımıyla telâfi eder" tarzında bir görüş kabul edilemeyeceği gibi, insanın kendi kendini yarattığı türünden açıklamalar da bir değer taşımaz. Çünkü onlar bu yollardan, insanın düşünme gücünün nasıl ortaya çıktığının açıklanmasına olanak bulunmadığını düşünmektedirler.​
Antropolojik materyalistler, doğumundan kısa bir süre sonra bir ormanda yitirilip bir hayvan tarafından beslenip büyütüldüğü kabul edilen bir insan yavrusunun konuşma ve düşünmeye dayanan hiçbir yetiyi kazanamayacağı gerçeğinden yola çıkarak, insanı toplumun yarattığı sonucuna varırlar. Onlara göre, bir grup primatın işbirliğine girmeleri onların yaşamını öylesine kolaylaştırır ki, bütün insanlığın böyle bir işbirliğinin süreklilik kazanmasının ürünü olarak açıklamak olanağı bulunabilir. Böyle bir işbirliği, katılımcıların birbiriyle anlaşmalarını sağlayacak olan konuşmayı, konuşma bilgi alışverişini, bilgi birikimini ve bu yoldan da toplumsal gelişmeyi sağlayacağından, işbirliği yapan bir toplumun zaman içindeki gelişmesinin her aşaması kolaylıkla açıklanabilir.​
Antropolojik materyalistler, karınca ve arılar gibi doğal bir işbirliği içinde yaşayanların dışında, hayvanlarda işbirliğine rastlanmadığından, primatların işbirliğine girmesinin çok zor olduğunun bilincindedirler. Fakat konuşma ve bilgi birikiminin işbirliği olmadıkça ortaya çıkması olanaksız olduğu için, onlara göre primatların bir rastlantıyla işbirliğine girdikten sonra, bu işbirliğini bir yaşam biçimine dönüştürmeleri, insanlaşma konusunda düşünülebilecek tek çözüm yoludur. Böylece insan özgürlüğünün de bir önceden görme, yani nasıl davranıldığında nasıl sonuç alınacağını bilme anlamında, bir bilgi ürünü olduğunu kabul eden antropolojik materyalistler, gerek insanlaşma gerekse insanlar arasındaki ilişkiler konusunda tümüyle yeni bir takım görüşler ortaya attıklarını savunurlar. Bu yeni insanlık anlayışı şöyle özetlenebilir: Bütün özgürlüğünü, insanlığını ve insanca yaşama koşullarını topluma, yani çevresindeki insanlara borçlu olduklarının az çok bilincine varmaya başlayan insanlar için "insan insanın kurdudur" türünden inançlar bilgisizlik ürününden başka bir şey olamaz, özgürlüğünü ve insanlığım bilgi artışına, bilgi artışını da deneyimlerine borçlu olan insanlık, zaman içinde deneyimlerinin, bu yoldan da bilgisinin artışına koşut olarak sürekli gelişmektedir. Batı Avrupa'da on yedinci yüzyıl başlarında gözlemlenen hızlı gelişme İtalya'da Galilei'nin, İngiltere'de de Bacon'ın bilgiyi deneyimden kazanmanın, böylece bilgi artışını hızlandırmanın yollarını göstermeleriyle başlamıştır. Sonradan, ABD ve Japonya'dan başlayarak kimi toplamlarda da görülen hızlı gelişmenin, yine bilgi artışının sonucu olduğu saptanmıştır.​
Yine, bu anlayışa göre bilgi, nesnelerin ne olduğunun, yani onların özünün bilgisi değil, daha iyi yaşam koşulları elde edebilmek için nesnelerden nasıl yararlanılacağının bilgisidir. İnsanlaşma yolunda ilk adım atıldığında sıhrdan başlayan bilgi düzeyi, deneyimlerin artışına bağlı olarak sürekli bir yükseliş gösterir. Bu durumda insanın düşünsel güçleri arasında akil, kavramlaştırma, soyutlama, simge kullanma ve özgür istenç türünden güçlerin ortaya çıkması, hem olanaksız hem de gereksizdir.​
Günümüz düşünürlerinin büyük bölümünce bilgi ve ahlâk felsefesinin vazgeçilmez öğeleri olarak kabul edilen bu kavramların gereksizliğini kanıtlamak için antropolojik materyalistlerin kullandığı yöntem oldukça basittir. Bu yönteme göre, sözgelişi Eski Yunandan beri çok önemli bir düşünsel güç olduğu kabul edilen "akil" yetisi ele alınıp şöyle sorular sorulur: "Akil" adı verilen düşünme gücü Taş Devri insanlarında da var mıydı? Onlarda yok idiyse, bu güç ne zaman doğdu? Onlarda var idiyse, bu günün gelişmiş ülkeleriyle aynı ölçüde miydi? Böyle sorular günümüzün değişik toplumlarının üyeleriyle, hatta aynı toplumun değişik üyeleriyle ilgili olarak sorulduğunda bile, bunların yanıtlanmasındaki olanaksızlık böyle bir gücün bulunmadığının kanıtı olarak gösterilir.​
Yine bu düşünce akımına göre gözümüzün önündeki, söz gelimi bir taş parçası kavramının hangi niteliklerden oluştuğunu bilmenin olanaksız oluşu gibi, bu taş parçasının hangi niteliklerden soyutlanarak kavramının elde edildiğini bilmek olanağı da yoktur. Bunların olanaklı olduğunu söyleyenlere, bu taş parçasının kavramının hangi niteliklerden oluştuğunu ve bu kavrama hangi niteliklerden soyutlanarak ulaşıldığını sormak yeterlidir. Antropolojik materyalistlere göre, bu kavramların dışlanması, onların bilgi kuramlarında bir boşluk yaratmaz. Bir nesnenin adına bağlı olarak bir tek niteliğini bilen insanlar, o nesne üzerinde konuşup anlaşabilir ve bu yoldan, zaman içinde deney artışına bağlı olarak, en yüksek düzeyde bilgilere ulaşabilirler.​
Antropolojik materyalistlerin, insanı toplumun yarattığını söylerken insanın birey olarak değerini gözden kaçırdıkları öne sürülebilir. Onlar bu suçlamayı işbirliğinde birey özgürlüğünün değerini belirterek yanıtlarlar. Onlara göre, baskı altında işbirliği yapmaya zorlanan kimi evcil hayvanların (örneğin, bir arabaya koşulan birkaç atın) işbirliğinin ne kadar verimsiz olduğu düşünüldüğünde, salt işbirliğiyle dünyayı değiştirmekte olan insanların durumu, işbirliğinde özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.​
Böylece toplumsal gelişmeyi bilgi artışına bağlı gören bu düşünürler için, insanlık salt bilgi artışı yüzünden sürekli bir gelişme içindedir. Onlar için bilgi düzeyinin yüksekliğine ve deneyimlerden yararlanma yollarının bilinmesine bağlı olduğundan, genel olarak pozitivistleri suçlayanların öne sürdükleri "deneyimsel gerçeklikle öznenin bilme olanakları arasında bir uygunluk bulunmadığı" türünden bir olumsuzluğun kendi düşünceleri için söz konusu olmadığını öne sürerler.​
Ote yandan, yine bu düşünürler, toplumun gelişmesiyle üyelerin insanlık düzeyinin yükselmesini toplumsal işbirliğinin ürünü olarak gördüklerinden, toplum üyelerinin davranışlarını bu yoldan değerlendirebileceklerini öne sürerler. Onlara göre toplumların gelişmesi ve bu yoldan bireylerin insanlık düzeylerinin yükselmesi, işbirliğinin iyi işlemesine bağlı olduğundan, bireylerin davranışlarını buna göre değerlendirmek olanağı vardır. Bu da, gerek etik gerekse hukuk açısından, işbirliğinin verimini artıran davranış türlerinin değerli, verimi düşüren davranış türlerinin ise değersiz olduğu anlamına gelir. Böylece, bütün değerler dizgesini bilgi kuramının bir parçası olarak gören antropolojik materyalistler, bu yönden yalnızca pozitivizmi değil, değerlere sağlam bir dayanak bulamayan bütün felsefe disiplinlerini aşmış olduklarını öne sürerler. Onlar bu bilgi anlayışıyla estetik konusunun açıklanamayacağını kabul ediyorlar. Fakat onlara göre estetik konusu, son derece önemli olup, bilgi kuramı dışında ayrıca ele alınması gereken bir konudur.​
Böylece antropolojik materyalistlere göre, bir toplum içinde, o toplumun gelişmesini sağlayan işbirliği, en verimli biçimini katılımcıların özgürlüğü durumunda kazanır. Yani, toplumlarm gelişmesi, insanların rekabete girişerek birbirini sömürmeye çalışmasıyla değil, özgür insan topluluklarının bilinçli işbirliğiyle sağlanacaktır. Böylece bir toplum üyelerinin işbirliğinde başarı, bireylerin değerlerini yitirmeleriyle değil, tersine onların özgürlüklerini ve bu yoldan da değerlerini korumalarıyla sağlanır. Tarih boyunca insanlar arasındaki ilişkilerin bunun tam karşıtı olan bir anlayış içinde düzenlenmiş olmasını, antropolojik materyalistler, doğrudan doğruya insanlığın insan konusundaki bilgisizliğinden ileri geldiğini öne sürerler. Onlara göre, insanlar arasındaki ilişkiler bilgi artışına koşut olarak düzelmeler göstermektedir. Düzelmelerin beklenenden çok daha yavaş gitmesi, insan üzerinde deney yapılamayışı yüzünden bu konudaki boş inanç ve hurafelerden kurtulmasının çok yavaş olmasından ileri gelmektedir.​
V. Hacıkadiroğlu, Özgürlük Ahlâk}, İstanbul, Cem Yayınevi, 1990.​
V. Hacıkadİroğlu, Özgürlük Hukuku, İstanbul, Cem Yayınevi, 1992.​
V. Hacıkadiroğlu, İnsan Felsefesi, İstanbul, Cem Yayınevi, 1997.​
Ayrıca bkz., ANTROPOLOJİ, I-IUKUK, ETİK, İLERLEME, MATERYALİZM, ÖZGECİLİK, POZİTİVİZM.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst