1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Antropoloji geniş bir çerçeve içinde insana ilişkin bilimsel araştırma olarak değerlendirildiğinde, bu fazlasıyla Ortodoks tanım, hem günümüz antropolojisinin zenginlik ve çeşitliliğini hem de birleştirici yönlerini ortaya çıkarmaya yarayan bir dizi problemi ortaya koyar. Bu problemler arasında öncelikle, tutarlı bir disiplin olarak antropolojinin kökenleri Darwin'in ondokuzuncu yüzyılın ortalarındaki devriminde bulunmak ve dolayısıyla evrime duyulan ilginin bir parçası olmakla birlikte, onun sonraki gelişiminin çok büyük bir bölümünün insan toplumu ve İnsanî davranışla ilgili evrimciliğe ve özellikle de evrimci telakki ya da yorumlara karşı tepkinin bir ürünü olması problemi gelir. Antropolojinin sosyal antropoloji ve biyolojik antropoloji gibi ayrı dallara bölümlenmesi, sadece evrimci düşüncelerin gelişimini gösterilen farklı tepkileri değil, fakat aynı zamanda insana ilişkin araştırmayla ilgili problemlere katışıksız bir biçimde bilimsel bir yaklaşımın uygulanma imkânının sosyal antropolojinin büyük bir bölümü tarafından reddedilmesini yansıtır. İkinci olarak, feminist eleştiriler, bir bütün olarak insan türüne işaret etmek üzere, "adam" (an thropos, man) teriminin kullanımıyla ilgili, tam bir reddiyeye olmasa bile, tedbire yol açmıştır. "Adam" terimini bir bütün olarak türle ilgili kuşatıcı bir gönderme diye görmek mümkün olsa da, en azından İnsanî evrim ve çeşitliliğin inşasının önemli bir bölümünün tarihsel olarak çok büyük ölçüde eril bir perspektiften görüldüğünü anımsamakta yarar vardır.​
Başkaca alt bölümlerden hiç söz edilmese bile, sosyal ve biyolojik unsurlara bu şekilde bölünme olgusu dikkate alındığında, antropoloji teriminde bir tutarlılığın kalıp kalmadığı sorgulanabilir hale geldiği gibi, çok daha önemlisi, hayatın kapsamı içine giren öğelerdeki artış ve daha İnsanî yaklaşımlar bir yana, beşerî ve sosyal bilimlerdeki gelişmenin, antroyolojiye ve antropolojik yaklaşımının ayırıcı karakterine belirgin bir yer bırakmayan bir fazlalığa götürüp götürmediği sorgulanabilir. Buna olumlu bir yanıt, antropolojik araştırmalarda biricik özellik ya da hakim öğelerini dikkate alınması suretiyle verilebilir. Antropoloji, beşerî veya sosyal bilimlerin herhangi bir bölümünden çok daha fazla, karşılaştırmalı yaklaşımlar, davranış ve toplumlardaki normlardan ziyade değişme ve nihayet, Batı toplumları veya nüfuslarının insanlık için bir model olabileceği kanaatine ilişkin bir reddiye üzerine vurguyla karakterize olur. Bu karşılaştırmalı çerçevenin, antropoloji için gerçekten de çok büyük bir önemi vardır. Sosyal antropologlar geleneksel olarak Batılı olmayan toplumlar üzerinde odaklanmıştı ve, her ne kadar benzer yöntem ve kavramları Avrupa küresi içinde yer alan toplumlara uygulamaya yönelik ivmesi giderek artan bir eğilim söz konusu olsa da, hemen her zaman söz konusu olan şey İnsanî toplumsal deneyiminin en iyi, her biri kendi kültürel mantığına sahip bulunan bir değişimler dizisi olarak görülmesi ve özellikle de, Batı toplumumun kendisiyle diğer kültürlere değer biçilecek bir ölçüt, denektaşı sağlamaması olgusu olmuştur. Kültürel değişimler veya varyasyonlar kümesi, sosyal antropologlar için söz konusu ayırt edici karşılaştırma çerçevesini sağlar.​
Aynı şekilde biyolojik ya da daha önce bilinen adlarıyla fizikî antropologlar da, başka bir karşılaştırma çerçevesini temin etmek için biyolojik ilke ve yöntemleri kullanırlar. Bu açıkça, insanları diğer primatlarla karşılaştıran evrimci bir çerçeve olabileceği gibi, insanın günümüzdeki biyolojik dönüşümünün kapsamı ve doğası ile ilgili inceleme de olabilir. Şayet, antropoloji teriminin kapsamına, terimin Amerikan kullanımına itibar etmek suretiyle, arkeoloji de dahil edilirse, o zaman karşılaştırma çerçevesi zaman —yani, insan toplumlarının tarih öncesi ve tarih boyunca değişime uğrama tarzı— tarafından temin edilir. Antropolojinin tüm dallarına damgasını vuran şey, işte bu, İnsanî yönelimler— biyolojik, davranışsal ve kültürel ahlâki değişim ve dönüşümün haritasını çıkarma ve burada gündeme gelen model ya da kalıpları, gelişmenin doğrultuları veya insanın biricikliği ile ilgili temelsiz kabullerde bulunmayacak şekillerde açıklamaya yorumlamaya ve anlamaya kalkışma eğilimidir. Antropoloji projesi son tahlilde, işte bu global perspektifler tarafından karakterize edilir.​
Antropolojinin yirminci yüzyıl düşüncesine olan etkisinin temelinde de söz konusu karşılaştırmalı çerçeve bulunmaktadır.​
İlkel Toplumlar
İnsan toplumlarındaki olağanüstü büyük farklılık ve değişmenin Avrupalılar tarafından keşfi, öncelikle 1500 ve 1900 yılları arasında kalan dönemde gerçekleşmiş olup, bu keşif beraberinde bu çeşitliliğin nasıl ve neden ortaya çıktığını anlama ihtiyacını getirmiştir. (Her ne kadar zorunlulukla Danvinci olmasa da) evrimci perspektiflerin benimsenmesi geç ondokuzuncu yüzyılda böylesi bir perspektif için ilk tutarlı temeli temin eder. Herbert Spencer gibi Darwin tarafından etkilenen birçok düşünür tarafından evrim, ilkel organizmalardan insanlara kadar uzanan, ileriye doğru bir değişme merdiveni olarak görülmekteydi. Diğer türler ise bir scala naturae'de engellenmiş gelişmenin örneklerini temsil ediyordu. Aynı şekilde, insan toplumları da, bir ilerleme merdiveninde, ilkelden ileri topluma uzanacak şekilde sıralanabilirdi. Avrupa, özellikle de endüstri toplumu en tepede bulunmaktaydı. İlkel toplumlar, öyleyse, hem insanların ve toplumların geçmiş oldukları evreler ve hem de evrimci ilerlemenin yoksunluğunun örnekleri olarak görülebilirdi. Sözgelimi E. B. Maylor ve L. H. Morgan tarafından geliştirilmiş ilk antropolojik sentezler —"ilk göçebeler, barbarizm, uygarlık" şeklinde veya ataerkil, anaerkil terimleriyle ya da avcılık ve çiftçilik benzeri İktisadî kavramlar yoluyla— tespit edilen çeşitli gelişim evreleri olan böyle bir model sağlamaktaydı.​
Bu evrimci paradigma her ne kadar modern antropoloji için bir temel sağlasa da, antropologların yirminci yüzyılın fikirlerine ilk büyük katkısı paradoksal olarak bu görüşün reddedilmesinin bir sonucu olmuştur. Ekzotik olanı aramadan başlayıp imparatorlukları yönetme ihtiyacına kadar uzanan bir dizi nedenden dolayı, antropoloji gözlem ve Avrupalı gözlemcilerle ilgili toplumlar arasında karşılıklı etkileşme zemini hazırlamıştır. Bu, B. Malinowski'nin A. R. RadcliffeBrown ve E. E. Evans-Pritchard gibi antropologların, evrimci perspektifi yıkan ve insan toplumlarında evrim nosyonunun reddedilmesine yol açan doğrudan ve yakın temasıydı ki, söz konusu temas katılımcı gözlem yöntemlerinin gelişmesine götürdü. Avrupalı olmayan toplumların yaşayış ve çalışma koşullarıyla ilgili ayrıntılı incelemelerden edinilen ilk izlenim, her şeyden önce onların basit olmanın çok uzağında bulunduklarını ve evrimci terimlerle sınıflandırmalarının pek mümkün olmadıklarını açığa çıkartmaktaydı. Söz gelimi, AvustralyalIların en eski kabilelerini meydana getiren toplumlar, ekonomik açıdan her ne kadar basit veya ilkel bir düzeyde bulunsalar bile, insanlar arasında bilinen en karmaşık akrabalık ilişkilerine ve en kompleks kozmolojiye sahiptiler. Dahası, evrimci kavramların yerine işlevselci kavramların ikame edilmesiyle birlikte, Avrupalı olmayan toplumların, İktisadî örgütlenme ve toplumsal yapıdaki ilkel teşebbüsler olmayıp, bunun yerine tikel sosyal ve çevresel ortamlarda iyi bir biçimde işleyen entegre sistemler oldukları açık hale geldi. Söz gelimi, Güney Sudan'daki, Evans-Pritchard tarafından araştırılan reissiz Nuer toplumu, ilkel ve anarşik bir sistem değil de, akrabalık ilişkileri, evlilik kalıpları ve çiftlik hayvanlarının beslenmesiyle ilgili konumlarının birbirlerine mükemmelen uyduğu çok katmanlı bir toplumdu.​
îşlevselciliğin temel ilke ya da görüşlerinden pek çoğu o zamandan bu yana terkedilmiş olmakla birlikte, insanın toplumsal ve İktisadî örgütlenmesindeki farklılıkların veya çeşitliliğin, özgül çevresel koşullar, kültürel gelenekler ve biricik koşullara verilen alternatif tepkiler yoluyla görülmesi gerektiği anlayışı her zaman merkezî bir önem taşıdı ve antropolojinin ötesinde de, insan toplumları arasında evrimci hiyerarşi düşüncesinin terk edilmesine yol açtı. Onun yerini, hiç kuşku yok ki çok daha büyük bir anlamı olan bağımsız kültürel gelenekler ve alternatif sosyal stratejiler düşüncesi aldı. Bunun, başta değişmeyi salt değişme adına empoze etmeye daha az gönüllü olma, kültürel mülahazalardan bağımsız İktisadî değişmenin tehlikelerine daha fazla duyarlı olma gelecek şekilde, gelişme karşısındaki tavırlar bakımından önemli birtakım sonuçları olmuştur. O, Batı sanatıyla diğer sanat biçimleri arasındaki ikon mübadelelerinde de gözle görülür olduğu üzere, estetik ve sanatla ilgili tavırlarda da adeta ithal yaptı.​
Kültür
Bütün bu değişimleri destekleyen en merkezî antropolojik kavram hiç kuşku yok ki, kültür kavramıydı. Bu terim çok katmanlı olup, zaten kendisi de, anlam bakımından yıllar içinde değişime uğramıştı. O bir düzeyde, diğer türlere göre, insanlar için biricik olan davranış özelliklerine gönderimde bulunur. Yine, kendisiyle birlikte, içgüdüsel olmaktan ziyade, öğretilen davranış düşüncesini taşır. Bununla birlikte, etnoloji alanındaki gelişmeler; hayvan davranışında öğrenilen içgüdüsel/içgüdüsel dikotomisinin geçersiz olduğu ve (alet yapımı gibi) önceden salt insana özgü olduğu düşünülmüş olan karakteristikleri diğer türlerin de paylaştığı açık hale gelince, onun bu yönünün altını kazımaya başlamıştır. Bir başka düzey ise, insanın davranış oluşturma kapasitesiyle ilgilidir. Birtakım özgül davranışların salt insana özgü olduğundan söz etmek pek mümkün görünmese de, insan zihninin sembolik ve linguistik potansiyeli yoluyla neredeyse sonsuz bir tepki esnekliği oluşturma yeteneği, onu insan varlıklarını ayrı bir yere getirir. Kültürle ilgili yakın zamanlardaki yorumlar insan davranışının bilişsel kaynağını vurgulamaktadır. Başka bir düzeyde ise, insan davranışının sosyal ilişkilerde ve diğer toplumsal karakteristiklerde kökleşmiş olduğunu bildiren görüş bulunur. Ve nihayet, bütün bu süreçlerin sonucu, empirik olarak gözlemlenebilir insan kültürleri fenomenidir —insan toplumlarının özgül kültürel gelenekler tarafından karakterize edilen ayrı kimlikleridir.​
İnsanî kültürlerle alt kültürlerin çeşitliliğinin tanınması, sosyal antropoloji pratiğinden —özgül toplumlara ilişkin ayrıntılı araştırmalardan— kaynaklanan çok büyük ve temel bir kavramsal adımdır. Kültürel birim ve bağlamlardaki halklara ilişkin araştırmaların içerimleri arasında en önemlisi, insanların birbirlerine genetik ya da biyolojik kimlikleriyle değil, fakat sosyal gelenekler yoluyla bağlandıklarının ve etnisitenin insanlarla toplumlar arasındaki ilişkilerde çok temel bir faktör olduğunun tanınmasıdır.​
Dahası, kültür sadece sosyal geleneklerin birbirlerine eklenmesinden ibaret bir şey olmayıp, o bilişsel sistemin bütünü tarafından, kişinin dünya görüşü kültürel deneyimince inşa edilecek ve sınırlanacak şekilde, bir ağ gibi sarılıp kuşatılır. Kültürel geleneklerin bağımsızlığı kabul edildiğinde, bunun toplumlar arasında kavramların ve değerlerin karşılıklı iletilebilirliği açısından önemli içerimleri olur.​
Kültürel Görecilik
Kültürler arasındaki tercüme problemi bir doğrultuda kültürel güreciliğe götürür. O bir anlamda evrimci yaklaşımların toplumlann ve kültürlerin ilkelden ileriye doğru sıralanabilecekleri™ dile getiren ilerlemeyle ilgili iddia ya da düşüncelerine karşı aşırı bir tepkidir. Kültürel görecilik, sosyal antropoloji içinde, hem kültürler arasında karşılaştırma yapmanın güçlüğünü ve hem de farklı sosyal geleneklerin göreli değer ve meziyetleriyle ilgili yargılar ortaya koymada kullanılacak bağımsız bir ölçütün yokluğunu vurgulamanın bir yolu olarak geliştirmiştir. En aşırı şekliyle, kültürel görecilik bir kültürün sadece kendi kültürel gelenekleri ve mantığı bağlamında ele alınabileceği görüşünü ifade eder. Bunun pratik bir düzeyde, ırksal ve etnik problemlerin ele alınma tarzı açısından çok önemli sonuçları olmuştur; nitekim, o bir yandan da dünya üzerindeki değerlere, bilgi sistemlerine ve kozmolojilere ilişkin daha derin bir kavrayışa götürmüştür. Daha olumsuz sonuçlar arasında ise, antropolojiye temel oluşturan karşılaştırmalı yaklaşımlarının terk edilmesi, tarihsel tikelciliğe doğru bir eğilim ve insan haklarının evrenselliği konusunda bir muğlaklık sayılabilir.​
İnsan Türünün Birliği
Sosyal antropoloji insan toplumuyla ilgili ilerlemeci bir görüşe dayanan karşılaştırmalı yaklaşımları reddederken, biyolojik antropolojide oldukça farklı bir yönelimle karşılaşılabilir. Darvinciliğin tarihi üzerine son zamanlarda yapılan çalışmalar, Darwin'in izleyicilerden pek çoğunun bir ilerleme öğesi görmeye çok hevesli olmalarına rağmen, Darwin'in kendisinin bunun gerçekte söz konusu olmadığını ve onun oldukça güçlü ayıklanmacı argümanlarının, tek biçimli çizgisel bir değişmeden ziyade, uyarlanmada veya adaptasyon yönünden bir çeşitliliği öngördüğünü açık seçik olarak fark ettiğini gösterdi. Gerçekten de, bir çok geç ondokuzuncu ve erken yirminci yüzyıl evrimcisinin, evrimci bir perspektifi korumakla birlikte, ayıklanma kuramını terk etmesinin nedeni buydu. Yine de, Darwin'in anahtar evrimci kavramı —değişerek türeme— büyük bir probleme, yani bütün canlıların tek bir hücreden mi, yoksa birçok hücreden mi oluştuğu, tek bir yaratmadan mı, çoklu bir yaratmadan mı söz edilebileceği problemine basit bir çözüm getirmişti. Amerika'da ve dünyanın birçok yerinde çok çeşitli halkların keşfi Darwin öncesi bilim adamları için, bu insanların tek bir kökenleri mi olduğu, yani tek bir yaratılışın eseri mi oldukları yoksa, birkaç farklı yaratma eyleminin ürünü mü oldukları sorusunu doğurmuştu. Bütün canlıların tek bir hücreden oluşmuş olduklarını öne süren kuram tüm insanların bir birliğini telkin ederken, onların birçok hücreden türemiş olduklarını bildiren teori bazı insan formlarının Kitabı Mukaddes öyküsünün özgül olarak insanın yaratılışıyla ilgili bölümünün gerçekte bir parçası olmama imkânına yol açmaktaydı. Değişmenin mekanizması bir yana, evrim olgusunun tesisi ya da kanıtlanması, antropologların bütün insanların tek bir ortak atadan türediklerini, onların tek bir türün üyesi olduklarını gösterebilecekleri anlamına gelmekteydi. Sonraki biyolojik araştırmalar tüm insanların birbirleriyle üreyebilmekliğini gözler önüne serdi. Antropolojiye biyolojik yaklaşım böylelikle yüzyılımızın insanlığın birlikli bir yapı sergilediği, farklılıkların herhangi birinden çok daha büyük olan biyolojik bir miras tarafından birleştirildiği hakim görüşme zemini hazırlamıştır. İnsan türünün birliği kabulü bugün, sıkı sıkıya biyolojik olanın ötesine geçen pek çok düşünce için bir temel oluşturan son derece önemli bir mutabakatı ifade eder.​
İnsanî Çeşitlilik
Sosyal antropologların insanın kültürel formlarının çeşitliliği üzerinde odaklaşmasına benzer bir biçimde, biyolojik antropologlar da aynı şekilde biyolojik çeşitlilik olgusuna yaklaşmışlardır. İnsanlara bakıldığında evrim sürecinin ağaç-benzeri yapısının bir içerimi veya sonucu insan popülasyonlarının, coğrafî yalıtılmışlıkları veya evrim aşamalarını temsil eden ayrı birimlere bölünebilecekleriydi. İnsanların, özellikle de deri rengi ve yüz şekli bakımından bâriz çeşitliliği, bu görüşe büyük bir destek temin ederken, İnsanî değişkenliğin (varyasyon) ırk yoluyla analizi için vazgeçilmez temel haline geldi. Geç ondokuzuncu yüzyılla erken yirminci yüzyılın çok büyük bir bölümü, onu insanın biyolojik çeşitliliğine ilişkin araştırmalarda temel kavram olarak kullandı. Antropologların pek büyük bir çoğunluğu insan ırklarının insanlık içindeki antik bölünmeleri temsil ettikleri, onların aynı zamanda gelişme evreleri olarak görülebilecekleri ve biyolojik ırkın diğer sosyal ve kültürel karakteristiklerle ilişkili olduğu görüşünü benimsedi. Irklar insanlar için yatay (yani, coğrafî) ve dikey (eşdeyişle, zaman yoluyla gerçekleşen) bir kategorileştirme temin etmekteydi. Temel amaç, öyleyse, bu süreci arkeolojik bölümler ve fosil örnekleri yoluyla tarihsel olarak belgelemek oldu. Dahası, ırk aynı zamanda gelişme modelleri veya kalıplarındaki farklılıklar için bir açıklama olarak kullanıldı. Yirminci yüzyılın ilk yarısında fizikî antropoloji, ırkla ilgili daha geniş kapsamlı ve yaygın düşünceler için biyolojik bir temel ve öjenikle nasyonal sosyalizm için bir gerekçelendirme temin etmekteydi. İkinci dünya savaşına kadar ırk, insan biyolojisinde, antropolojik ve evrimci bir perspektiften yapılan araştırmalar için temel kavramdı.​
A. C. Haddon ve Julian Huxley gibi biyologların karşısında oldukça eleştirel bir tavır takındıkları bu durum, İkinci Dünya Savaşından sonra ve hatta öncesinde tamamen değişmiştir. Yakın zamanların antropolojisinde, önceleri yararlı bir biyolojik ve analitik kavram olarak görülmüş olan ırk tamamen reddedildi. Bunun nedenlerinin bir bölümü elbette, biyolojinin politik eylemi meşrulaştırılmak için kullanılma tarzına karşı gösterilen tepkide bulunmak durumundadır. Aynı ölçüde önemli olan bir diğer gelişme de, bir tür içindeki değişkenliği evrim evreleri veya ayrı kategoriler olarak ele almak için biyolojik bir temelin bulunmadığını gösteren yenievrimciliğin gelişimiydi. Üstelik, fizikî değişkenlikten ziyade genetik değişkenliği konu alan giderek artan ölçülerdeki doğrudan araştırma, coğrafî değişkenliğin sürekli ve olağanüstü kompleks olup, hücrelerin renkli madde hasıl etmesi benzeri seçici yönlerin ırkları birbirlerinden ayırt etmek için ölçütler temin etmediğini gösterdi. Sonuç olarak, biyolojik antropoloji alanında son zamanlarda yapılan araştırmalar ırkın yararlı veya verimli bir biyolojik kavram olmadığını göstermekteydi. Biyolojik antropologlar, bunun yerine, İnsanî değişkenliğin işlevsel ve (hastalık, iklim ve çevre benzeri) uyarlanmayla ilgili temellerini açımlamaya yöneldiler.​
İnsanın Evrimi
Modern genetiğin gelişimi her şey bir yana, insan türünün oldukça genç bir tür olduğunu, bütün modern insanların yakın zamanların ortak bir atasını paylaştıklarını ve dolayısıyla, görülebilen coğrafî kalıpların, insanlar arasındaki derin bölünmelere değil, fakat güç ve lokal adaptasyonun yeni ve yapay ürününe işaret ettiğini göstermekteydi. Antropolojinin bu yüzyılın düşüncelerine katkısı, onu evrime dönük ilk ilgilerine, oldukça farklı bir vurguyla döndürmek oldu. Evrim bir ilerleme merdiveni değil, fakat bir çeşitlilik kaynağını gösterir, insanların zaman içinde izlerini geriye, giderek daha geriye sürmek yerine, türümüzün ne kadar genç olduğunu ve dolayısiyle İnsanî popülasyonların birliğini vurgular. İşte bu ardalana karşı, insan evriminde uzmanlaşanlar yine de, modern insanların son 100.000 yılda görünmelerini sağlayan çeşitli soyağaçlarırun (beş milyon yıldan daha gerilere uzanan) eskiliğini ve karmaşıklığını belgelemişlerdir.​
Çağdaş Antropoloji
Antropolojinin yüzyıldaki gelişimi ve dikkatlerin tarihsel kalıpları belgelendirme programından uzaklaşmasıyla birlikte, antropologlar çok daha geniş kapsamlı olan ve pratik uygulamaları giderek artan sorulara döndüler. Sosyal antropologlar arasında, kültürel süreçlerle ekonomik, politik ve sosyolojik süreçler arasındaki bağlar üzerinde, bilginin kültürel veçhelerini giderek daha güçlü bir biçimde vurgulamaya götüren, büyük bir odaklaşma söz konusudur. Dahası, antropologların inceleme altına aldıkları geleneksel toplumlardaki bariz değişmeler, onları söz konusu toplumların gelişme ve ayakta kalmayla ilgili problemlerle çok daha yakından ilgilenmeye şevketmiş ve antropoloji kültürle gelişmenin diğer veçheleri arasındaki bağların giderek daha fazla farkına varılmasına katkı yapmıştır. Aynı şekilde, biyolojik antropologlar da, Üçüncü Dünya'daki salgın hastalık ve beslenmeyle ilgili problemlerle daha fazla meşgul olurken, özellikle insan nüfusunun çok büyük bir bölümünü tehdit eden ekolojik problemlerin nüfusla ilgili yönlerine daha güçlü bir biçimde nüfuz edilmesine katkı sağlamışlardır.​
P. J. Bowler, Theories of Human Evolution. A Century of Debate, 1987.​
M. Harris, The Rise of Anthropological Theory: A History of Theories of Culture, 1968.​
G. A. Harrison J. M. Tanner D. R. Pilbeam P. T. Baker, Human Biology: An Introduction to Human Evolution, Variation, Growth and Adaptability, 1988.​
A. Kuper, Anthropology and Anthropologists, 1982.​
Leach, Social Anthropology, 1982.​
Spencer(ed), A History of American Physical Anthropology, 1982.​
Ayrıca bkz., BİYOLOJİ FELSEFESİ, DARWIN, EKOLOJİ, EVRİMCİLİK, KÜLTÜR, KÜLTÜREL GÜRECİLİK, SOSYAL ANTROPOLOJİ.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst