1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Alman İdealizmi, Almanya'da 18. yüzyılda, Kant'la başlayan ve daha sonra Hegel, Schelling, Fichte gibi düşünürlerle devam eden felsefe geleneğini tanımlar.​
Alman idealist felsefe geleneğinin ilk büyük düşünürü hiç kuşku yok ki Immanuel Kant'tır, zira o gerçekliği, fenomenler dünyası ve kendinde şey alanı olarak ikiye bölmüş ve diskürsif düşünceyi fenomenler alanıyla sınırlamak suretiyle, natüralist doğa görüşüne ve dolayısıyla doğalcılığın içerdiği mekanizme, yazgıcılığa, ateizme, egoizm ve hazcılığa karşı çıkmıştır.​
Ona göre, duyu-deneyinin dünyasında, yasa, yani doğal yasalar egemen olur. İnsanın eylemleri de dahil olmak üzere, her olay nedensellik zincirindeki bir halkadır. İşte bu alanın dışında bilimsel bilgiden söz edilemez; yani, numen ya da kendinde şey bilinemez. Ama, Kant'ta bilimsel bilgiden ya da bilim alanından etik alanına geçildiğinde, kendinde şey fikri gelişir ve numen düşüncesi bir soyutlama olmaktan çıkarak, fiilî bir gerçeklik hâline gelir. Başlangıçta yalnızca bir soyutlama olan kendinde şey ya da numen, aklın zorunlu bir idesi, insanın birliği için gerekli olan düzenleyici bir ilke olup çıkar. Kant'a göre, ahlâk yasası bu idenin gerçekliğini kanıtlar ve Tanrı'nın, tinsel bir varlığın ve ölümsüzlüğün varoluşunu ifade eder. Şu hâlde, bilimsel doğrulardan daha yüksek olan bir hakikat vardır. Bizim içimizdeki ahlâk yasası duyular üstü bir dünyanın varoluşunun kesin teminatıdır, fakat buraya bilimin fiziko-matematik yöntemleriyle ulaşılamaz.​
Bununla birlikte, Kant koşulsuz buyruğun ortaya çıkardığı spekülatif imkânları geliştirmede tedbirli davranmıştır. Ona göre, deneyimin sınırlarının ötesine geçilemez, kendinde şeye kavramsal düşünen akılla ulaşılamaz; akil, şimdi ve burada olana ilişkin doğrudan tecrübenin ötesine geçtiğinde, kaosa düşer. Kant, şu hâlde, kendinde şeye götürecek bir yol olarak duyguculuğu ya da gizemciliği kabul etmez. Bununla birlikte, felsefesinde inanç öğesine bir yer veren Kant'a göre, koşulsuz buyruğa, ahlâk yasasına duyulan inanç, bizi agnostisizmden, materyalizmden ve determinizmden kurtarır. O, bizim en yüksek gerçekliği, ahlâk yasasına inandığımız için bildiğimizi söyleme noktasına kadar varır. Ahlâk yasası olmasaydı, özgürlük ve ideal düzen hakkında hiçbir bilgimiz olmayacaktı. Ahlâk yasası, ahlâksal doğrular bizi özgür kılar.​
Kant'ın felsefesinin işte bu yönü, felsefede ondan sonra başlayan yeni bir dönemin en büyük yol göstericisi olmuştur. Kafayla yürek arasındaki karşıtlığa Kant'm getirdiği bu çözüm, ve söz konusu çözümün ifade ettiği idealist bakış açısı, Alman felsefesinde ondan sonra popüler hâle gelmiş, başlıca temsilcileri Fichte, Schelling ve Hegel olan Kant sonrası Alman idealizminin en önemli çıkış noktasını oluşturmuştur. Söz konusu idealist filozoflar, spekülasyonlarının çıkış noktası olarak akılla anlaşılabilir dünyayı, ahlâk yasasının kendisine işaret ettiği özgürlüğü alırlar. Gerçekten varolan, gerçek olan dünya, ideal ya da duyular üstü dünyadır, aklın ya da tinin dünyasıdır. Bu filozoflar, ikincileyin, felsefenin tüm problemlerini, kendi kendisini belirleyen tinsel faaliyeti temel ilke olarak görmek suretiyle çözmeye çalışırlar. Onlar, bilgiyi ve tecrübeyi, doğayı ve tarihi bu tinsel faaliyet aracılığıyla açıklarlar. Fichte, Schelling gibi idealist düşünürlere göre, ideal ilke kategorileri düzenleyerek, teorik ve pratik akli birleştirerek, bilgimize birlik kazandırır ve bize mekanizmle teleoloji arasındaki karşıtlığın üstesinden gelme imkânı verir. Gerçekliği, Kant sonrası Alman idealist​
filozoflarına göre, ancak ve ancak kendi kendisini belirleyen aklın ışığında yorumladığımız zaman anlayabiliriz; akil dünyayı, yalnızca kendisi anladığı zaman anlayabilir. Fichte, Schelling ve Hegel, işte bu çerçeve içinde metafiziğin problemlerini çözecek olan disiplinin bilgi teorisi olduğunu söylemişlerdir.​
Kant sonrası Alman idealistlerine göre, felsefe temel ve mutlak bilim olup, her şeyi açıklayabilecek olan da odur. Olgulara ilişkin empirik bilgi gerçek bilgi değildir; doğayı ve tarihî konu alan empirik bilimler de bilim olamaz. Bilmek gerçekliğin aktif, canlı, sentetik ve tinsel akışını bilmek ise eğer, kendisini mekânsal-zamansal ve nedensel diziler içindeki fenomenlerle sınırlayan bir yöntem ve bilgi, bilgi olamaz. Fichte, Schelling ve Hegel bu konuda tam bir uyuşma içindedir. Onlar gerçekliği bir evrim süreci olarak değerlendirirler. Farklılık gösterdikleri tek nokta, bir evrim süreci olarak yorumladıkları bu gerçekliğin bilgisine ulaşmak için önerdikleri yöntemdir.​
A. C. Ewing, Idealism: A Critical Survey, London, 1945.​
G. Vesey(ed), Idealism. Past and Present, Cambridge, 1982.​
Ayrıca bkz., ALMAN FELSEFESİ, FICHTE, HEGEL İDEALİZM, KANT, TRANSANDENTAL FELSEFE, SCHELLİNG.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst