Ali Sedat, Osmanlı Türk düşüncesinin en önemli mantıkçısıdır. Kısa süren hayatı boyunca, mantığın Türkiye'deki gelişimine önemli katkılar yapan Ali Sedat mantığın Türkiye'de akademik bir disiplin olarak yerleşmesinin hiç kuşku yok ki öncülerindendir.​
Hayatı ve Eserleri
Ahmet Cevdet Paşa'nın oğlu olan Ali Sedat, babasının deyimi ile önceleri matematik ve fizik eğitimi almış, daha sonra bilimlerin ölçütü (mi'yarı) olduğundan dolayı öğrenilmesi daha elzem olan mantık bilimine yönelmiştir. Babası, onu bu bilime teşvik için zamanın Eğitim Bakanlığının önerisi ile yazdığı ilk Türkçe mantık kitabına, onun adına atfen Mi'yar-ı Sedat adını vermiştir. Daha sonra oğul Ali Sedat'ın bu amaca tam olarak ulaşabilmesi için, baba Ahmet Cevdet Paşa yine onun adına atfen, bilimlerin edeplerinden bahseden bir risale olan Adab-ı Sedat'ı yazmıştır. Ali Sedat aldığı bu ayrıcalıklı eğitimin sonucunda, babasının yazdığı ilk Türkçe mantık kitabından sonra daha kapsamlı bir mantık kitabı olan Miznu'l Ukûl fi’l Mantık ve'l Usûl adli kitabı yazmıştır. Söz konusu kitap sadece formel mantık konularını değil, ayrıca Batıda gelişen yeni mantık çalışmalarını, metodolojiyi ve bütün bunların İslâm kültürü açısından bir çeşit değerlendirmesini de içermektedir. Klâsik mantıkla yeni mantık arayışlarının birlikte sunulduğu, daha çok bir manhk ve dil felsefesi görünümünde olan bu eser, Ali Sedat'ın en önemli mantık eseri durumundadır.​
Ali Sedat'ın mantıkla ilgili bir diğer kitabı ise Lisanu'l Mizan'dır. Bu eserde de diğerinde olduğu gibi, mantık bilgileri yanında nispeten mantık felsefesi yapılmakta, zihin yasalarından, bu yasalara karşı üretilen düşüncelerden, mantık biliminin formel ya da içeriksel oluşundan, bunların yanında tümellerden, dilden ve modern anlayışla mukayeseli olarak Eş'ârî kelamından bahsedilmektedir. Ali Sedat'ın diğer bir eseri, fizik bilimi ile ilgili bir eser olan, Kavaidü't Tahavvulat fi Harekati’z-Zerrat adli kitaptır. Ali Sedat'ın tercüme eseri ise Fransız matematikçilerinden Sone'nin eserinin tercümesi olan Hesab-ı Tevazul-i ve Temami'dir. Ayrıca onun edebiyata dair, Aruz-i Osmani adli eseri ve çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış bilimsel ve edebî makaleleri bulunmaktadır.​
Galata Sarayı Sultanisi, Mahrec-i Aklam ve Hukuk Mektebi gibi önemli okullarda mantık öğretmenliği yapan Ali Sedat, kırk üç yaşında ölmüş ve Fatih hâzinesinde babasının yanına defnedilmiştir.​
Fikirleri
Ali Sedat'ı yaşadığı dönemdeki düşünce kalıplarından birine sokmak çok kolay değildir. Çünkü o, tam anlamıyla bir Batıcı değildir, ancak batıcılar gibi, bilimin Türkçe olmasını ister, Türkçe mantık kitabı yazarak, "Türkçe mantık kitabı olmaz" diyenlere cevap verir. Yine o, tam anlamıyla bir Türkçü de değildir, ancak Türkçüler gibi, Türk dilinin bir grameri olabileceğini ve bu dilin düşüncenin gelişmesi için bir engel teşkil etmediğini söyler. Tam anlamıyla bir İslamcı da değildir; bununla birlikte İslam düşünce geleneğine tamamen sahip çıkar, modern Bati düşüncesine karşı onu savunur. Ancak Ali Sedat'ın yaşadığı dönem pozitivizmin altın çağı olan on dokuzuncu yüzyıldır. Bu dönemde Batıcı olsun, İslamcı ya da Türkçü olsun bütün düşünürlerin üzerinde ittifak ettikleri şey, pozitif bilimlerin üstünlüğü ve gerekliliğidir. Bu anlamda herkes öncelikle kendi düşüncesini batıda gelişen pozitif bilimlerle desteklemek zorunda kalır. Ali Sedat da aynı şekilde öncelikle kendi düşünce yapısını çağının bilimleri ile destekler. Bu nedenle onu herhangi bir düşünce kalıbı içerisine sokmak yerine diyebiliriz ki, Ali Sedat öncelikle kendi düşünce geleneğine bağlı ancak yüzü batıda gelişen modern bilimlere dönük, Aristoteles mantığına bağlı ancak mantıktaki yeni gelişmelere açık olan ve modern bilimi, Aristoteles mantığının dayandığı düşünce yasaları temelinde ehl-i sünnet bilginlerinin düşünce geleneği ile sentezlemek isteyen bir düşünce adamıdır.​
Ali Sedat ve Klâsik Mantık
Ali Sedat'a göre, mantık bir kanun aleti olup düşüncenin doğru olanını yanlışından ayıran ve bilinenlerden bilinmeyene ulaşmayı sağlayan bir bilimdir. Ona göre, her şeyin temelinde mantık bilimi bulunmaktadır. Çünkü her bilimin bir konusu, bir amacı, bir de yöntemi vardır. Konuların ve amaçların farklılığına göre bilimlerdeki yöntem de farklılaşmaktadır. Fakat konusu ne olursa olsun zihin, onun konusu olan düşünce ve bu düşüncenin tâbi olduğu tümel kurallar hiç değişmez. İşte bu düşüncenin tâbi olduğu tümel kuralları belirleyen mantık, değişmeyen hakikatin bilimi olarak yöntemlerin yöntemi (aslu'l-usûl) durumundadır.​
Ali Sedat'ın temele aldığı ikinci unsur akıldır. Ona göre akil, mantık biliminin kurallarına uygun hareket ettiği müddetçe hiç yanılmaz. Onu asil yanlışa düşüren şey, duyu verileridir. Duyulardan başka penceresi olmayan akil, mantık kurallarını dikkate almadan ve sadece bu duyu verilerine dayanarak hüküm verirse yanlışa düşer.​
Ali Sedat'ın temele aldığı üçüncü unsur, gelişen bilim ve teknolojidir. Ancak mantığın değişmez ilkelerine karşın gelişen ve değişen bu unsurun, mantık ilkelerine dokunmaması için, buradaki gelişme ve değişmenin yöntem sayesinde olduğunu söylemektedir. Çünkü mantığın bilim ve teknolojiye uygulanmasından ibaret olan yöntem, XVI. yüzyılda Avrupalı bilginler tarafından derlenip toparlanmış, bilimlere uygulanmıştır. Bundan dolayı ilerleme yöntemde olmuş, söz konusu yöntem ise günümüzde mantığa ilave edilmiştir. Ona göre, mantığı Aristoteles, yöntemi ise fıkıh ilmi Avrupalı bilginlerden asırlarca önce keşfetmiştir. Avrupalı bilginlerin XVI. yüzyılda yöntemi keşfetmesi bu anlamda yeni bir şey değildir. Çünkü yöntem bin sene önce fıkıhçılar tarafından keşfedilmişti. Ali Sedat'a göre yeni olan şey, bu yöntemin mantık bilimine uygulanmasıdır. Zaten bilimlerdeki ilerleme de buradan kaynaklanmaktadır.​
Ali Sedat bilinçli bir Aristoteles mantığı savunucusudur. Ancak onun temsil ettiği ve taraftar olduğu mantık, saf anlamda bir Aristoteles mantığı olmayıp, özellikle Gazâlî'nin kabulü ile kendi formuna oturan ve İslam kültüründe genel kabul gören Sürî mantıktır. Ali Sedat'a göre, İslam bilginlerinin mantık bilimi üzerinde yaptıkları birtakım değişiklikler onun özüne dokunmamıştır. Bunun yanında Avrupa mantıkçılarının yapmaya çalıştıkları değişiklikler de, mantık biliminin gücü karşısında bir hiç mertebesinde olduğundan, bu bilimin dayandığı kitap olan Aristoteles'in Organon adli eseri halâ eskimemiştir.​
Ali Sedat'a göre, mantık bilimine asil zarar Avrupa'daki yeni mantık akımlarından gelmektedir. Çünkü bu akımlar, mantık biliminin dayandığı temellerle oynamaktadırlar. O mantığın maddesi ile birlikte uzun bir müddet ele alınmamasının, söz konusu dönemde Sofistlerin olmamasından kaynaklandığını düşünür. Sonraki mantıkçıların bu konuyu ele almalarının nedeni ise, modern Sofistlerin ortaya çıkışıdır. Ali Sedat'ın böyle bir çağrıya olumlu bakmasının nedeni, onun yaşadığı dönemde bilim ve teknolojinin ilerlemesi ve bunun sonunda felsefi meselelerin çoğalıp görüşlerin çeşitlenmesi sonucunda sofist taifelerinin yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu Sofist gruplarını bastırmak için söz konusu konuların yeniden ele alınması gerekmektedir.​
O modernlerden J. Stuart Mill dışında, adını vermeden zihni doğuştan boş bir levha olarak kabul eden John Locke'u da eleştirir. Ona göre, zihni boş bir levha olarak düşünenler insanın duyu verilerini kullanarak bilgiyi sonradan akli ile elde ettiğini, bu nedenle akılda olduğuna inanılan doğuştan bilgilerin duyu verilerinin bir alt kolu olup, olardan daha zayıf izlenimler olduğunu söylemektedirler. Halbuki, doğuştan bilgiler duyu verilerine dayanıyorsa, bu bilgilerin doğruluğunu inkâr etmek duyu verilerinin doğruluğunu da inkâr etmek demektir ki, bu bir kıyasın sonucunu kabul etmeyip öncüllerini kabul etmeye benzer. Ona göre, zihnin kanunları ile oynamak bilimin temelleri ile oynamaktır, çünkü dışarıda aklın hükümlerine aykırı hiçbir şey bulunmamaktadır. Düşüncede meydana gelen değişiklikler onun yasalarını değiştirmez. Çünkü bir insanın kendi​
düşüncesini sonradan tenkit edip değiştirmesi, onun yeni malumatlar elde etmesi ve bunun sonucunda düşüncesinin ilerlemesi nedeniyledir. Yoksa iki kere ikinin dört ettiğinden kim kuşku duymuştur.​
Ali Sedat'a göre, yakın zamanlarda bazı İngiliz filozoflarının bu şekilde mantık biliminin temelini yenilemeye çalışanları, bu konuda temelli bir değişiklik yapamamış, aksine onlar ortaya koydukları bu düşüncelerle safsataya neden olmuşlardır. Bir kısmı ise mantık bilimini matematiğe uygulamak ve bu şekilde bir mantık makinesi icat etmek için uğraşmışlardır. Her ne kadar bu gibi şeyler, yüzeysel malumat sahibi kişiler için önemli şeyler olarak kabul edilip, bu ilimde meydana getirilen ilerleme ve genişleme olarak düşünceye hizmet sayılmışsa da düşüncenin kanunu demek olan mantığın matematiğe uygulanması boşuna uğraş olmaktan ileri gidememiştir.​
Ehl-i Sünnet Kelamı ve Ali Sedat
Ali Sedat kitaplarında sıkça Ehl-i Sünnet bilginlerinden bahsetmektedir. Ancak onun burada kastettiği Ehl-i Sünnet bilginleri daha çok Eş'ârî kelamcılarıdır. Çünkü bu bilginlerin kabul ettiği "atom nazariyesi", Ali Sedat'ın yaşadığı çağdaki modern bilimin de kabul ettiği bir bilimsel görüş olan atomculuğa daha uygundur. Bu nedenle Ali Sedat modern bilimi burada söz konusu olan atomculukla öncelemeye çalışacaktır. Ona göre, kelamcılar her yönde olduğu gibi, doğal olayların birbirleri ile olan ilişkilerini doğru anlama konusunda da modern bilimi öncelemiş, cisimlerin atomlardan, evrenin ise dışarıda bulunan nesnelerle ilineklerden (arazlardan) oluştuğu düşüncesini kabul ederek, modern bilim ve teknolojinin bu gün elde ettiği doğru sonuçların temellerini asırlarca önce ortaya koymuşlardır. Özellikle Eş'ârî kelamcılarının ilineklerle ilgili olarak yaptıkları araştırmalar, doğa yasalarının tümünü kapsayan genel bir ilke olarak, evrenin atomlardan oluşması ve evrendeki olayların bu atomların hareketleri ile duyularda bıraktıkları etkilerden ibaret olduğu düşüncesi modern bilim için çok önemli olmuştur.​
Ali Sedat'a göre, mantık İslam kültürüne Aristoteles'in eserlerinin tercümesi ile gelmiş, Farâbî ve İbn Sina ile şekillenmiş, daha sonra mütekaddimîn denilen ilk dönem İslam bilginleri, mantık ilmi ile uğraşmayı uygun görmemiş, ancak daha sonra, müteahhirın denilen sonraki İslam bilginleri, mantık ilmini teşvik etmekle birlikte din bilimlerinde de mantık kurallarını kullanmışlardır. Yalnız ilk dönem İslam bilginlerinin mantık bilimini reddetmeleri, bu bilginlerin usul kurallarında da mantık bilimine karşı çıktıkları şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü onlar için de yöntemlerin yöntemi (asl'ül usûl), mantık ilkeleridir. Onların itirazları, Organon ya da bu yönteme göre Meşşailer tarafından yazılmış olan mantık kitaplarıdır. Çünkü bu kitaplar Meşşaî felsefesi için bir yöntem olarak yazılmış olup, mantıkla ilgili olmayan bazı maddeleri de içermektedir. Ali Sedat'a göre, Ehl-i Sünnet bilginlerinin mantıkla ilgili olarak karşı çıktıkları husus, tümellerin zihin dışında da var olduğu meselesidir. Bu beş tümel, Meşşailer açısından zihindeki malumattan soyutlanarak elde edilen ikinci özlerdir. Platon'u takip edenler, söz konusu tümellerin zihin dışında da var olduklarını kabul ederler ve mantık ilmini bu düşüncelerine alet ederler. Ehl-i Sünnet kelamcıları ise tümellerin yalnız zihinde olduğunu kabul ettiklerinden dolayı, mantık biliminin bu şekilde ele alınmasına karşı çıkmışlardır. Bu amaca uygun olarak onlar, mantık ilmi ile ilgili olarak sadece kavramlar (tasavvurat) bölümünde değişiklikler yapmışlar, mantık biliminin asil amacı ve düşüncenin doğal şekilleri olan hükümler (tasdikat) bölümüne ise dokunmamışlardır. Ali Sedat'a göre, bu anlamda Ehl-i Sünnet bilginlerinin kabul veya reddettikleri şey, düşünme eyleminin kanunları olan asil mantık ilkeleri değil, her biri bir felsefi görüşü desteklemek amacı ile yazılmış olan mantık kitaplarıdır. Ali Sedat bütün bu tespitlerden sonra Ehl-i Sünnet bilginlerinin mantık bilimi ile ilgili tavırlarının doğru olduğunu, çünkü aklın ve zihnin ölçütü olan mantık ilminin, açıklanamayan ve ispat edilemeyen birtakım metafizik düşüncelerle karıştırmanın doğru olmayacağını söylemektedir.​
Bütün bunlardan dolayı Ali Sedat'a göre Aristoteles mantığının koruyucu zırhı, İslâm düşünce geleneğinde onu bir takım felsefi ekollerin metafizik düşüncelerinden ve gereksiz ilavelerinden kurtararak aslına döndüren İslam mantık geleneğidir. Bu anlamda en sağlam mantık kitapları İslam Düşünce Geleneği içerisinde Arapça olarak yazılan mantık kitaplarıdır. Bundan dolayı Avrupa'daki safsatacılar öncelikle Arapça yazılmış eserlere saldırırlar.​
Ali Sedat ve Modem Bilim
Modern bilimi kabul eden, fakat ona tamamen teslim olmak da istemeyen Ali Sedat, modern bilimin köklerinin atomculukta, ilerleme nedeninin de metodolojide olduğunu söyler. Ona göre, F. Bacon daha önce Aristoteles'in bahsettiği tümevarım metodunu öne çıkararak, Descartes ise daha önce din bilimleri tarafından uygulanmış ve hakkında bir çok kitaplar yazılmış olan yöntemi derleyerek, Avrupa'daki bilimsel gelişmelere ön ayak olmuşlardır. Bu anlamda Ali Sedat, Avrupa'daki bilimsel gelişmelerin asil nedeninin, önceden Aristoteles tarafından ortaya konulmuş olan mantıktaki tümevarım metodu, sezgi ve tekrarlanan deney ile yine daha önceden İslam bilginleri tarafından ortaya konulup din bilimlerine uygulanmış olan yöntem olduğunu söyler. Ona göre, Avrupalı bilginler metodu on altıncı yüzyılda keşfedebilmiş ve mantık bilimine eklemişlerdir. Aslında yöntem yeni bir şey olmayıp, her bilimi metoduna uygun hale getirme gereği bunda bin yıl önce Fıkıhçılar tarafından ortaya konularak, din bilimleri ve tarihe uygulanmıştır. Fakat bu yöntemi toparlayarak mantık bilimine eklemek ilk kez Avrupalı bilginlere nasip olmuş, bizde ise mantık metodun mantık bilimine uygulanmasının zamanı gelmiştir.​
Görüldüğü gibi Ali Sedat, bilimsel ilerlemelerdeki aslan payını yöntemlerin yöntemi olarak kabul ettiği mantık bilimine ve bu ilmin bilimlere uygulamasından başka bir şey olmayan yönteme vermekte, söz konusu bilimsel gelişmelerin temeline ise Eş'ârî atomculuğu ile tikelciliğini koymaktadır. Ali Sedat'ın düşüncesinde Eş'âri kelâmı öyle bir üstyapıdır ki, hem temelinde tikellik olgusu olan bilimsel düşünceyi öncelemekte, hem de tümellik olgusuna dayanan mantığı muayene ederek, onu hastalıklarından kurtarıp sağlıklı bir zemine oturtabilmektedir. Denilebilir ki, Ali Sedat'ın bu tutumu, İslâmî ilimlerin bel kemiğini oluşturan klâsik mantıktan uzaklaşmanın başladığı ve modern bilimlerin revaçta olduğu bir dönemde, söz konusu modern bilimin getirdiği ilerleme ve yenilik olgusuna tamamen teslim olmamak, onun karşısında temsil ettiği kültürel mirası korumak ve onu sağlıklı bir şekilde kendi bünyesine adapte edebilmek içindir. Bu nedenle o, öncelikle klâsik mantığın temeli olan aklın değişmez ilkelerini Batıdaki bilimsel gelişmelerden korumak amacı ile değişim adına ne varsa yöntemdeki gelişmelere bağlamakta, metodolojiyi ise ehl-i sünnet kelâmı ve fıkıh ilminin özgün ürünü olarak görmektedir. O daha sonra temsil ettiği İslam kültürünü Batıdaki bilimsel gelişmelere ezdirmemek için bu gelişmelerin temeline Eş'ârî kelamının atomculuğunu koyar. Böylece Aristoteles mantığını modem bilimin değişiminden korurken, değişim olgusunu metodoloji ve Eş'ârî atomculuğu ile dizginlemektedir.​
Ali Sedat, Aristoteles mantığının metafizik karakterini oluşturan kendi başına kaim töz anlayışına karşı Eş'ârî kelâmcıların ortaya koydukları atomculuk teorisini gündeme getirir. Çünkü bu şekildeki bir töz anlayışının, Tanrı'nın fiillerine ortak olacağı endişesi bulunmaktadır. Bu nedenle İslam düşünce geleneğinde, Aristoteles mantığındaki bu görüş atlanarak daha çok düşüncedeki tümellik olgusu öne çıkarılmış, yani varlığı mümkün kılan töz (cevher) yerine düşünceyi mümkün kılan öz (mahiyet) dikkate alınmıştır. Bu anlamda Farâbî ile birlikte mantıkta bilgiyi mümkün kılan bir öğe olarak ikinci cevherler gündeme gelmiş, adına "beş tümel" denilen ve Porphyrios'un İsagoji adli kitabında ele aldığı bu ikinci cevherler, İslam kültüründe fazlasıyla ilgi görmüş ve bu kitaba yüzlerce şerh yazılmıştır. Bu noktada Ali Sedat'ın gündeme getirdiği Eş'ârî atomculuğu, onun düşünce sisteminde Aristoteles'i metafizik anlayışının terk edilmesi ile ortaya çıkan ontolojik boşluğu doldururken, ikinci cevherler anlamında özü gündeme getirmesi ise, bu alandaki epistemolojik boşluğu ortadan kaldırır.​
Ali Sedat modern bilimle kelâm ilminin atom teorisini, mantığın değişmez ilkeleriyle ehl-i sünnetin değişmez hakikat anlayışını sentezler. Örneğin ona göre, kelâm ilmindeki cevher-i fert (atomculuk) teorisinin ispatı modern bilime uygun olduğu gibi kelâm ilminin bu şekildeki diğer meseleleri de yeni bilimlere uygun olup, önceden kelâm ilmince ispatlanmış olan pek çok hakikatler bilimsel keşiflerle de doğrulanmıştır. Hatta ona göre kelâm ilmi ile modern bilimler omuz omuza verdiğinde, Meşşâî felsefesinin kelâm ilmine karşı ortaya koyduğu metafizik karakterli​
saldırılara daha kolay cevap verebilmektedirler. Örneğin, alemin yaratılışının ispatı, cisimlerin atomlardan oluştuğu meselesi, ilineğin ilinekle kaim olması ve ilineğin iki zamanda sürekli bulunması gibi meselelerin o dönemde ispatı için kelâmcılarla Meşşâîler arasında tartışmalar olmuştur. O zamanlar doğa bilimleri bugün ulaşmış olduğu mertebeye ulaşamadığından, bu konuda ehl-i sünnet bilginleri, Meşşâîlerin görüşlerini reddetmekte güçlük çektiler. Bu gün ise yeni bilimler sayesinde cisimlerin atomlardan meydana geldiği ortaya çıkmış olup, bütün muteber bilimler de bunun üzerine kurulduğundan, cevher-i fert teorisinin inkârı bu bilimlerin de inkârı anlamına geleceği için, artık bu teorinin doğruluğu kesinleşmiştir.​
Ali Sedat hem Aristoteles mantığım hem de modern bilimi savunmaktadır. Ancak birincisini değişmeyen ve sabit kalan unsur olarak, ikincisinin değişen yapısına karşı korumaya alırken, ikincisinin önlenemez gelişmesi ve karşı konulamaz üstünlüğü karşısında ona teslim olmak da istememektedir. Çünkü değişime teslim olmak, mantık biliminin sabit unsurlarını tehlikeye sokacak iken, gelişen bilim ve teknolojiyi reddetmek artık inkâr edilemez bir durum olan ilerlemeyi görmezlikten gelmek olacaktır. O bundan dolayı modern bilimin değişim dalgasının yıkımına karşı ehl-i sünnet kelâmı ve fıkıh ilmini kalkan olarak kullanır.​
A. Sedat, Lisanü'l Mizan, Karabet ve Kasbar Matbaası, İstanbul, 1306.​
Ali Sedat, Mizanü'l ilkti! fi'! Mantık ve'! Usûl, Karabet Matbaası, İstanbul 1303.​
Osmanlı Müellifleri, U, 248.​
Necati Öner, "Ali Sedat", Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1989,11,442.​
H. Ayık "Eski ve Yeni Mantığın Kavşağındaki Adam Ali Sedat", Afyon Kocutepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, IV/I, Haziran 2002, s.205-214.​
H. Ayık, "Ali Sedat Mantığında Dil-Düşunce İlişkisi", Atatürk Üniversitesi Fcn-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, 11/28-29, Hazİran-Aralık, 2002, ss. 267-276.​
Ayrıca bkz., ARİSTOTELES, BACON, BİLİM, BİLİMSEL DEVRİM, İSLAMCILIK, MANTIK, MEŞŞAÎLİK, METODOLOJİ, TÜRKÇÜLÜK.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst