1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Platon'un Sofist adlı diyalogunda Başka (heteron) oluşumun (genesis) esasını kuran beş temel genos'tan birisidir. Hem duyumsanır âlemdeki şeylerin birbirinden başkalığını ya da farklılığını, hem de daha önemlisi, yaratılmış duyumsanır âlemde bulunanın varlıktan farklılığını tesis eder. Bu başkalık "...den başkalık'tır. Beş temel genos içinde Başka genos'u. aynı genos'unun zıttıdır, ancak bir şeyden başka olan şey aynı zamanda kendisiyle aynıdır. Başka olan bir şey kendisiyle aynılığı zemininde ve onunla aynı olmayan bir şeyle ilişkisinde başka olur. Batı felsefesi geleneği, Platon'un başkayı düşünme tarzını sürdürmüştür.​
Bütünlük ve Sonsuz adlı eserinde "mutlak başkalık"tan söz ederek, çağımızda bu gelenek içinde radikal bir yer kazanmış olan filozof "başkasıyla ilişki"yi başkalığın ontolojik çözümlemesi uyarınca ele almayan, "etiğin etikliği"ni kurucu tecrübe haline getiren Emmanuel Levinas (1906-1995)'tır. 1935'te itibaren varlığı bütün sonuçlarıyla birlikte kabul eden ve varlıktan çıkmaya çalışmayan ontolojizmi sorgulayan Levinas, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı felsefesi geleneğinin sistematik bir biçimde başkayı aynıya indirgemiş veya tâbi kılmış olduğunu söyler. Olgunluk dönemi eserlerinde, Levinas başkasına karşı sorumluluk demek olan etiğin ontolojiyi aştığını dile getirip, onun ilk felsefe olduğunu vurgular. Levinas günümüzde "öteki"nin, "başkalığın", "başkasıyla karşılaşma"nın, etiğin düşünürü olarak okunmaktadır, ama "öteki" meselesinin Levinas'm felsefesinde öne çıkması için, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kaleme aldığı metinlere bakmak gerekir. "Mutlak başkalık" kavramı ise Levinas'ın felsefesine 1950'lerin sonundan itibaren girmiştir.​
Levinas'ta mutlak başka olan öteki, ne "...den başka"dır, ne de onun kendisiyle aynı olduğu söylenebilir. Eğer öyle olsaydı, başkalık kıyasa tâbi, yani göreli olurdu. Dolayısıyla, bu başkalığın başkaların karşılaştırılmasına veya aynı olana gönderen bir betimlemesini yapmak imkansızdır. Levinas için etik ilişkide başkasının başkalığı göreli değil, mutlaktır: Başkası kendisini ilişkiden çekip çıkarır. Onun başkalığı kıyaslanabilir olmadığı gibi, ben de bu başkasının başkası değilimdir. Etik ilişki asimetriktir. Mutlak başkalıkla ilişki dışardan, üçüncü bir gözle tanımlanamaz; verili olmadığı için fenomenolojik olarak da betimlenemez. Başkasının mutlak başkalığıyla ilişki ancak fenomenolojinin sınırlarında, fenomenolojik yönelimselliğin kesintiye uğratılmasıyla konuşulabilir hale gelir. Levinas için mutlak olarak başka ya da başkası "başka insan"dır. Levinas bu başkalığı, başkasının yüzündeki sonsuzlaşma olarak düşünür.​
Başkasının başkalığı, onun yüzünün içinden çıkıp geldiği bağlamı, ona yüklenebilecek anlamlan aşarak, bağlamdan, kavramdan, ufuktan, dolayımdan bağımsız anlam ifade etmesidir. Bu anlam ifade etme "içerilemez"dir.​
Bu başkalık düşüncesinin yola çıkış noktası nedir? Levinas'm mutlak başkalığı başkasıyla ilişki içinde nasıl karakterize ettiğini ele almadan önce, onun felsefî başlangıç noktasını iyi saptamanın, düşüncesine doğru bir giriş yapmak açısından önemli olduğunu belirtelim. Levinas, kendi felsefesini kaleme aldığı 1930'lann yarısından son eserlerini verdiği 1990'ların başına dek özneliğin düşünürüdür. Bütünlük ve Sonsuz ben'in özdeşleşmesi sürecini de anlatır -ki Levinas özdeşleşmeyi ya da "aynı" olmayı, kendinden çıkıp kendine dönme hareketi içinde düşünür. Elbette, Levinas'ın düşüncesi yalnızca ben'in özdeşleşmesi ve kimlik kazanması süreçlerini açıklamayı değil, daha önemlisi, kendiyle çakışmanın kesintiye uğraması yoluyla etik öznelliği düşünmeyi hedeflemektedir. Levinas için özneyi yeniden düşünmek, onu bir aşkınlık hareketi içinde aramaktır. Bu aşkınlık, bir kimliksizleşme, kendiyle özdeşliğin kırılışı (disidentification), kendi kendiyle çakışmama olarak kendiliği (ipseite) öne çıkaracaktır. Etik öznenin aşkınlığı mutlak başka olan başkasıyla karşılaşma tecrübesinde somutlaşır. Levinas'ın özneyi düşünüşü, öyleyse, çifte soykütüğüyle, çifte zamansallıkla, iki düzeyde sürdürülen bir çözümlemeye dayanır.​
Levinas 1934, 1935 yıllarında kaleme aldığı, kendi düşüncesinin ilk özgün eserleri olan "Hitlerizmin Felsefesi Üstüne Birkaç Düşünce" ve Kaçış Üstüne'de idealist Avrupa felsefesinin görmezden geldiği bir gerçeğe işaret eder: Beden ben'e katılır; benden ayrılmaz. Levinas felsefe hayatı boyunca aşkınlık (transcendance) imkânını kendi bedeninden kaçamamanın, ben'in varoluşunda kendine zincirlenmiş olmasının bilincinden yola çıkarak düşünecektir. Knçış Üstüne'de açıkça altı çizilmemiş olduğu halde, Levinas'm sözünü ettiği beden, biyolojik beden değil, ırklı, cinsiyetli vs., olarak tecrübe edilen, kültürel anlamlarla yüklü bedendir. Hitlerizmin felsefesi Avrupa felsefesindeki bu boşluktan kaynaklandığı içindir ki, ifadesi olduğu kültüre karşı en etkili mücadele, aklın evrenselliği içinde farkların eriyeceği umuduna sığınarak yapılamaz. Evrensel olana çokluktan yola çıkarak gitmek için fenomenolojik başlangıç noktası, Levinas için, benin kendi varoluşunda varlığın ağırlığını tecrübe edişinden yola çıkarak, kendisine çakılı olduğu halde başka olmasını sağlayan imkânı araştırmaktır.​
Aşkınlık, ben'in çakılı olduğu varlıktan yola çıkan, varacağı yer önceden belli olmayan bir harekettir. Levinas'm arzuladığı şey bu hareketle varlığımı terkederek tamamen geride bırakmam değildir, çünkü varlığımı bütünüyle terk etmem, ben'in kaybı, olgusallığın reddi olacaktır. Knçış Üstüne'de dile getirilen aşkınlık talebi uyarınca aşkınlık hareketinde varlığımın dışına doğru bir adım atmaktayımdır, ancak diğer ayağım halâ varlıkta kalır. Başka bir deyişle, hem kendimimdir, hem de kendimden başka olurum. Bu aşkınlık talebi, onu kendilik (ipseite) değil de, özdeşlik (identite) açısından yorumladığımızda çelişkili görünecektir. Kendilik itibarıyla ele alınan bir öznelik mefhumu, kimlik itibarıyla düşünülen bir öznelik mefhumunun tüketemediği özneliğime işaret eder. Varlığımla özdeşliğimin, çakıştığım bir kimliğin tüketemediği kendilik manâsında özneliğim, kendi kendimle çakışmamamdan üreyen, hakimi olamadığım başkalığımdır. Levinas'm söyleminin öznelik söz konusu olduğunda, çifte düzen uyarınca işlediğini gözden kaçırmak, onun bendeki başkalığı da düşündüğünü görememeye sebep olur. Ama elbette, benim aşkınlıkta başka olmam demek, mutlak başka olduğum anlamına gelmez. Buradaki başkalık benin kendinden başkalığıdır. Aşkınlık hareketinde hem kendimi olgusallığımda bulurum hem de kendimden başka hale gelerek olgusallığımdan zaten çoktan çıkmış, onu aşmış olurum. Levinas'm istediği şey ben'in hem olgusallığı içinde ben olarak kaldığı, hem de kendisinden çıkarak başka haline geldiği bir aşkmlıktır.​
1948 tarihli Zaman ve Başkn'da Levinas, felsefenin Parmenides'ten bu yana birliği, aynı olanın temellerini düşündüğünü, başkayı aynıya indirmenin yollarını aradığını söyler. Bu metin evrensele, "bir"den değil çokluktan yola çıkarak gitmeyi önerir. Zaman ve Başka run amacı Parmenides'le kopuşun gerçekleştiren aşkınlığın birtakım tecrübelerde nasıl öne çıktığını tartışmaktır. Bu metnin ilginç yani Levinas'm cinsiyet farklılığını, gerçekliği, Parmenidesçil varlığın birliğine karşı, çoğul olarak yeniden biçen, bütün başka farklarla kesişen bir fark olarak ele almasıdır. Ben, kendi varoluşunu üstlenmiş bir varolan olarak maddeselliğine çakılı bir halde, kendisi için kaygı duyarak yaşar. Dişi farklllıkla ya da cinsel başkalıkla ilişki, beni kendisi için duyduğu kaygının ötesine geçen bir aşkınlık hareketine sokar. Levinas erotik ilişkiyi "iktidarımın sonu" olarak düşünür, bu ilişki ne bir savaş ne de birbiri içinde erimedir, burada ortaya bire indirgenemez bir ikilik çıkar. Zaman ve Başka'da aşkınlık, başkayla ilişkide, ben'in kendi kaygısının, maddi varoluşun içerdiği kendine karşı sorumluluğunun çizdiği sınırların ötesine geçmesidir. Ne var ki Zaman ve Başka'da aşkınlık talebini gerçekten somutlaştıran tecrübe, dişi farklılıkla erotik ilişkinin getirisi olan babalık deneyimidir. Levinas'ın erotik ilişkiyi anlayışının sınırları Kaçış Üstüne'deki haz çözümlemesi tarafından önceden çizilmiştir aslında. Erotik hazdaki aşkınlık hareketi doyumda içkinliğe geri döndüğü içindir ki Levinas'a nesep bağı ilişkisinde bulduğu aşkınlık, erotik ilişkideki aşkınlığı aşar gibi görünmektedir. Çocuğumla ilişki hem ben hem de başkası olanla (oğul) ilişkidir. Zaten ben'in hem ben hem de başka olduğu bir formel yapıyı erotik ilişkinin somutlaştırdığını Levinas Bütünlük ve Sonsuz'da da reddedecektir. Bu eserde aşkınlık yapısı, mutlak başka olan başkası'yla etik ilişkide somutlaşır. Bütünlük ve Sonsuz'un görevlerinden birisi de beni olgusallığımda tutarak kendi varlığımın dışma çıkarmaya muktedir olan aşkmlık hareketini fenomenolojik olarak başkasıyla yüz-yüze ilişkide verildiği ya da gerçekleştiği haliyle düşünmektir. Başka bir deyişle, aşkınlık hareketi sorumluluğun hareketi olarak somutlaşır: Eğer sorumluluk varsa aşkınlık mümkündür!​
Bununla birlikte, sorumlulukta nasıl kendimden başka olduğuma ilişkin bir açıklamaya ihtiyaç vardır. Levinas etik ilişkide iki terimin ("ben" ve "Başkası") mutlak bir biçimde birbirinden ayrı kalması gerektiğinin altını ısrarla çizer, çünkü ben'in Başkası'yla kısmi bir özdeşleşmesi bile etik ilişkinin ortadan kalkmasına sebep olacaktır. Ben'in sorumlulukta başka olduğunu söylemek sorumluluğun mutlak başkalığa katılmamı sağladığı anlamına gelmez, burada kastedilen şey sorumlu olarak kendimden başka olduğumduT. Eğer 'ben' başkalığın asimilasyonu yoluyla özdeşleşmenin bir hareketinden ibaret olsaydı ve başka türlü düşünülemeseydi onun hem kendisi hem de kendisinden başka olması imkansız olurdu, idem ile ipse arasında yaptığı ayrım Levinas'a, etik öznenin aşkınlığını—dışsallıkla ilişkide kendimden başka haline gelmemiaçıklamaya yarayan başka bir öznelik mefhumu sağlar. Levinas'ın Descartes'ın Üçüncü Meditasyon'undaki sonsuz fikrine ısrarlı başvurusu, bize kendiliği, etik özneliği düşünmenin modelini sunduğu için hayati bir önem taşır. Sonlu öznede bulunan sonsuz fikri, ben'in hem ben, hem de ben'i aşan başka olduğu bir öznelik yapısını anlatmak için kullanılmıştır. Çoğun azda bulunması, etik öznenin yapısı, hatta Levinas'a göre "özne" olmanın anlamının ta kendisidir. Bu model, başkasının başkalığıyla kurduğum somut etik ilişkinin formel yapısının varlığımdaki dışsallığın ta kendisi olduğunun görülmesini sağlar. Etik özne, onu sonsuzca aşan bir başkalıkla ilişkisinde, kendisini olgusallığına bağlayan bağları koparmaksızın kendisini aşar.​
Levinas, çağdaş Kıta Avrupası felsefesinde etiği "başkasıyla ilişkide adalet" olarak yeniden düşünmenin yolunu açmış olan filozoftur. Düşüncesi, etikle politikanın ilişkisini sorgulamak açısından verimli bir kesişim içerir. Bir yandan kendisine karşı sonsuz sorumlu olduğum ve karşısında özgürlüğümün keyfiyetini sorguladığım başkası, öte yandan koşulsuz vermekle yükümlü olduğum başkasının benim gözümdeki ayrıcalığını sorgulayan üçüncü kişi. Dünyada iki kişi olsaydık bir açmaz olmazdı. Üçüncü hiçbir zaman başkasıyla ilişkime dışsal olmadığı içindir ki onun eşitlik ve adalet talebi beni kaçınılmaz olarak bir açmaz içine sokar. Etik özne, eyleminin aciliyetini açmaz içindeyken tecrübe eder. O, hangi talebe karşılık vereceği konusunda tereddüt etmesinin, ve "doğru olanı" yaptığından hiçbir zaman emin olamamasının kaçınılmaz olduğu bir durumda, düşündüğünden daha fazlasını düşünerek kapasitesinin ötesine geçebilen bir yapıya sahiptir. Levinas bu yapıyı 1950'den sonra "azdaki çok" yapısı olarak, Descartes'ın Metafizik Düşünceler' inin Üçüncü Meditasyon'unda Tanrı'nın varlığını ispatlarken başvurduğu sonsuz fikrinin sonlu bir varlık olan bende bulunmasına gönderme yaparak açıklar. Sonsuzun bendeki fikrini sonsuzca aşması, Levinas'ın düşüncesinde başkasının yüzünün aşkinliğini düşünmeye olanak tanıyan yapıyı sunar.​
Başkasının yüzü benim ona ilişkin olarak edindiğim izlenimleri ve onu düşünürken kullandığım kavramları aşar. Öncelikle yüz görme etkinliğimin nesnesi değildir, Levinas'a göre yüz "görülmez"dir. aynı şeyi diğer duyular için de, örneğin dokunma duyusu için de söyleyebiliriz, yüz "dokunulmaz"dır. İlk bakışta yüzün hiçbir biçimde algıya tabi olmadığını öne sürüyormuş gibi okunabilecek olan bu sözler bizi şaşırtabilir, düpedüz yanlış görünebilir. Yüzün bir biçimi yok mu? Burun eğri veya ince, dudaklar kalın veya ağız küçük, gözler mavi ya da kahverengi değil mi? Şöyle ya da böyle her yüzün, hemen algıladığımız kendine özgü karakteristikleri yok mu? Vardır elbette. Ama yüz Levinas'a göre, ne bu karakteristiklerin toplamıdır ne de bu özelliklerin içine katlı yaşanmışlıklar, imgeler, kültürel anlamlardır. Yüz kendi biçiminin sürekli bir deformasyonu, bozulması, parçalanmasıdır. Burada bozulma ve parçalanma, kısacası biçimsizleşme tam olarak "aşma" (aşkınlık) anlamına gelir. Yüzün ifade ettiği anlam, ona bakanın bilincinin ona aktardığı bir anlam değildir; bu anlam, herhangi bir toplumsal ya da kültürel bağlama da indirgenemez. Başkasının yüzü kendinden anlam ifade eder. İşte bu anlam ifade ediş, yüzün estetik biçimine sığmaz, onu sürekli olarak bozar. Bu sebeble yüz, estetiğin kategorilerini aşar. Başkasıyla karşılaşmam eğer etik bir karşılaşmaysa onun gözlerinin ne renk olduğunu bilmem. Levinas'ta etik ile estetiğin bir ilişkisi varsa eğer, bu öncelikle bir deformasyon ilişkisidir: Etik estetiği kesintiye uğratır ve hiçbir estetik ilgi ya da çekince etik ilişkide bir fark yaratamaz.​
Etik karşılaşmada başkası beni sorgular, bana "Öldürmeyeceksin" diyerek emreder. Başkası karşısında kendi özgürlüğümü sorgulamam, başkasına konuksever özne olmam, hem ben hem başkası haline gelmem, bilmenin eleştirel özünü meydana getiren etiği üretmemdir ki Levinas'a göre bu adaleti hedeflemektir. İlk felsefe olarak metafizik etiktir -en önemli sorunu aynı'nın veya ben'in özgürlüğü değil, ben'in ayrıcalıklarının sorgulanması yoluyla ortaya çıkan başkasına adalettir. Metafiziğin ontolojiye öncel olması demek, adalet sorusunun özgürlük sorusundan önce gelmesi demektir. Buradaki öncelik iddiası 'sonranın önceliği' yapısı içinden anlaşılacaktır elbetteontolojik düzlemde özgürlük adaletin, yasanın olanağının koşuludur ama özgürlük ancak adaletten sonra geliyorsa keyfi olmaktan kurtulur. Levinas Bütünlük ve Sonstız'da felsefeyi bir adalet arayışı olarak yeniden temellendirir ve keyfi olmayan, 'zor bir özgürlüğü' düşünmenin yolunu açar. Zor özgürlük, dünyada sanki tek başınaymış gibi her şeyi mubah sayarak, hesap vermeyerek, cezalandırılamaz olduğunu düşünerek, dünyayı önünde akıp giden bir gösteriden ibaretmiş gibi gören müstakil özgürlüğün tartışılmaz kesinliğinin yerine geçirmemiz gereken sorumluluğun özgürlüğüdür. "Zor"luğu, varoluşun özgürlüğe yazgılı olmadığı bir dünyada özgürlüğün mücadele ederek kazanılmış olmasından kaynaklanmaz. Kendisini başkası karşısında sorgulamış, dışsallığa gösterdiği saygıda kendisini keyfiyetten kurtaran yatırımı keşfetmiş özgürlüktür zor özgürlük... Sözü edilen yatırım, başkasına karşı sorumluluk ve daha ilerisi, başkasından sorumluluktur. Levinas Olmaktan Başka Türlü Yada Özün Ötesi adlı eserinde başkasından sorumluluğu "yerine geçme" (substitution) kavramına dayanarak yorumlar. "Biri diğeri için" yapısı, Levinas'ın tüm kariyeri boyunca deneyimde nasıl somutlaştığını araştırdığı aşkınlığın evrensel barışa yolaçan nihai ifadesidir.​
E. LEVINAS, Tolalite et inlini: essai sur I’exteriorite, Kluwer Academic; E. LEVINAS, Ouelques reflexions sur la philosophic de I’hitlerisme, Editions de Payot & Rivages: 1997; E. LEVINAS, "Hitlerizmin Felsefesi Üstüne Birkaç Düşünce”, Sonsuza Tanıklık (çev. Z. Direk), Metis 2003; E. LEVINAS, De 1‘evasion, Fata Morgana: 1982; E. LEVINAS, Le temps etl’autre, Paris, PUF; E. LEVINAS, Autrement qu’etre ou a u delâ de /'essence, The Hague: Martinus Nijhoff, 1974.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., ETİK, ETİĞİN TARİHİ, LEVINAS, PLATON, YÜZ.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst