1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Hıristiyan Ortaçağ felsefesinin, Patristik dönemden sonraki ikinci ve birinciye kıyasla, çok daha önemli olan dönemi, Skolastik dönem ve dolayısıyla Skolastik felsefedir. Bu felsefe tarihsel açıdan, 8. yüzyılla 15. yüzyıl arasında kalan dönemin felsefesi olarak tanımlanır.​

i. Skolastisizm “okullu”, “okula ait olan” anlamına gelen Latince “Skolastikus” (Grekçe “skholastikos”) sözcüğünden gelir. Bu açıdan bakıldığında, Skolastik felsefenin Ortaçağ Batı düşüncesinde, 8. yüzyıldan itibaren üniversitelerde veya manastırlarda akademisyenler ya da okullular tarafından okutulan ve benimsenen felsefi yöntemi tanımladığı söylenebilir. Başka bir deyişle skolastisizm ya da Skolastik felsefe hem içerik ya da öz yönünden hem de formel açıdan tanımlanabilir. Skolastisizmi birinci boyutuyla ele aldığımızda, onun özde, Hıristiyan teolojisinin metodolojik ve felsefi açıdan, rasyonel ve tutarlı bir bütün olarak ortaya konmasını veya serimlenmesini amaçlayan bir hareket olduğunu söyleyebiliriz. Formel yönden ise Skolastik felsefe, her şeyden önce okullarda okutulan, aktarılan ve tartışılan felsefeyi tanımlar. Bu tanım, Skolastik felsefeyi her şey bir yana en azından kurumsal bakımdan ve yöntem itibariyle olabildiğince iyi karakterize eder. Buna göre, Skolastik felsefe, İlkçağ felsefesinden ve ilk iki yüzyılıyla değerlendirildiğinde, modern felsefeden farklı şekilde, birtakım dini eğitim kurumlarında belli bir geleneğin parçası olarak yaratılmış olan felsefedir. Eğitimin ve felsefenin organları ya da araçları olarak görülen bu kurumlar ise 1000 yılına kadar manastır, 1000-1150 arasında katedral okulu ve 1150 yılından itibaren de önce İtalya, sonra da Fransa’dakiler olmak üzere, üniversite olmuştur. Skolastik felsefe baştan sonra kurumsal bir yapı içinde gelişmiş, manastır ve katedral benzeri dini kurumlarla üniversiteler, bu felsefenin disiplinli ve olabildiğine teknik bir tarzda gelişmesine yol açmıştır.​

Daha doğru bir deyişle, Skolastik düşüncenin gelişimi üzerinde etkili olan esas etmen, bu felsefenin eğitim alanında kurumsallaşması, yani üniversitelerin kuruluşu olmuştur. Buna göre, manastır ve kilise okullarından sonra, üniversitelerin ortaya çıkışı, Hıristiyan felsefesinin çok sayıda öğrenci yetiştirilmesi suretiyle, bir yapı kazanmasına ve kendisine özgü bir gelenek elde etmesine imkân tanımıştır. Bu çerçeve içinde kurulan ilk üniversiteler, İtalya’daki Bologna Üniversitesi ve Notre Dame Teoloji Okulu’yla St. Geneviève Mantık Okulu’nun birleşmesi sonucunda Paris Üniversitesi olmuştur. Skolastik felsefenin 13. yüzyıldan başlayarak etkili olacak tüm önemli filozofları, örneğin Aziz Bonevantura, Albertus Magnus, Aquinalı Thomas, Roger Bacon, Ghentli Henry, John Duns Scotus ya öğrenci ya hoca ya da hem öğrenci ve hem de hoca olarak, Avrupa’nın entelektüel merkezi haline gelen Paris Üniversitesi’nde bulunmuştur. Paris Üniversitesi dışında, etkili olan başka bir üniversite ise daha çok Augustinusçu felsefeye bağlı kalan ve deneyimci bir bakış açısı sergileyen Oxford Üniversitesi olmuştur. Denilebilir ki Ortaçağın evrensel kültüre yaptığı en önemli katkı üniversite olmuştur. Buna göre, Ortaçağa her bakımdan ait olan iki kurum vardır; bunlardan birincisi kiliseyse eğer, diğeri üniversitedir.​

Üniversitenin Ortaçağ felsefesine yaptığı en önemli katkı, onun felsefenin yavaş yavaş, teolojiden ayrı olan, en yüksek ölçüde uzmanlaşmış akademik bir disiplin olmasına aracılık etmesinden oluşur. Buna göre, Ortaçağın Batı üniversitelerinde, felsefe, daha yüksek ve daha özel disiplinlerde çalışacak, örneğin ilahiyat fakültesinde teoloji tahsil edecek ya da ilahiyat alanında yüksek lisans yapacak öğrenciler için bir tür lisans eğitimi veren edebiyat fakültelerinde okutulmuştur. Bu üniversiteler, böylelikle felsefeyle ilgilenen insan ya da akademisyen sayısını büyük bir hızla artırmış ve öğrencilerine tanınan, askerlikten muaf olma gibi haklarıyla, sahip oldukları göreli akademik özgürlük ve idari bağımsızlıkla, çok kısa sürede, önemli araştırma ve tartışma merkezleri durumuna gelmişlerdir.​

ii. Skolastik felsefe deyimi ikinci olarak, söz konusu kurumsal felsefenin yöntemini tanımlar. Bu yöntem ise felsefi ve de teolojik hakikatlerin diyalektik yoluyla keşfedilmesi ve açımlanmasından oluşur. Hazırlık döneminde Boethius’un talimatları, olgunluk döneminde Aristoteles mantığı, çözülme döneminde ise yeni bir Aristoteles yorumuna dayanan bir eleştiriyle belirlenen söz konusu diyalektik, soru (quaestio), argüman ve tartışma (disputatio) ve nihayet sonuç (sententia) gibi üç evreden oluşur.​

iii. Okullarda okutulan felsefe anlamında Skolastik felsefenin üçüncü önemli özelliği, bu felsefenin bir geleneğin korunmasını ve sürdürülmesini amaçlayan müfredatına dikkat çeker. Manastır ve üniversitelerde okutulan müfredat, üniversiteye felsefe ve teoloji öğrenmek amacıyla giden herkesten öğrenmesi beklenen belli bir konular öbeğine tekabül etmekteydi. Öğrencilerin görkemli bilgelik anıtına kendi küçük taşlarını eklemeden önce, üzerinde uzmanlaşmaları beklenen bir bilgi birikimi vardır. Burada esas arzu edilen şey, geleneğin öğrenilip sürdürülmesi, tilmizlere aktarılması ve daha ileri bir noktaya götürülmesidir.​

iv. Skolastik felsefede din ile felsefe, vahiy ile akıl arasında çok daha yakın bir ilişki söz konusu olmuştur. Buna göre, ilk başta dine rakip, hatta vahyin düşmanı bir şey olarak; sonradan da vahye dayalı hakikati anlamanın bir yolu, söz konusu teolojik hakikatin kapsamını genişletmenin bir aracı olarak görülmüş olan felsefe Skolastik dönemle birlikte, aklın kendine ait konuları olan bir disiplini olarak değerlendirilmeye başlanmış, bununla birlikte bu konular ilahi hakikat ve Hıristiyan etiğiyle ilişki içinde ele alınmış ve dolayısıyla, teoloji için zorunlu bir hazırlık görülmüştür. Skolastik felsefe bundan dolayı, Patristik felsefeden çok daha belirgin olarak Hıristiyanlığı anlamaya çalışan bir felsefe olarak gelişmiştir. Nitekim, ona damgasını vuran anlayış veya Skolastik felsefeyi karakterize eden yaklaşım Aziz Anselmus’un ünlü ifadesiyle fides quaerens intellectum [anlamaya çalışan iman]’dur.​

v. Skolastik felsefenin özünü, işte buna bağlı olarak, Tanrının varoluşu ve O’nun yaratıcı eylemi, insan kişiliğinin değeri, doğaüstü bir varlık düzeninin varoluşu, insan bilgisinin nesnelliği gibi konular meydana getirir. Başka bir deyişle, teoloji ile olan yakın ilişkisine bağlı olarak Skolastik felsefenin belli başlı konuları arasında, her şeyden önce Tanrının varoluşu, Tanrı-evren ilişkisi, inançla akıl, doğayla Tanrının inayeti, iradeyle zihin, devletle kilise arasındaki ilişki, Tanrının mutlak bilgisiyle insan özgürlüğünün nasıl uzlaştırabileceği sorunu ve nihayet kötülük problemi bulunur.​

vi. Skolastik felsefenin mantık ve felsefeyle teoloji, akıl ile vahiy arasındaki en önemli kesişme noktası ve dolayısıyla en önemli konusu meşhur tümeller problemidir. Tümeller problemi bu felsefede, sadece epistemoloji, yani insanın ama özellikle de Tanrının bilgisinin ne’liği bakımından ve ontolojik açıdan değil, Hıristiyan dünya görüşünü meşrulaştırmak, bu dinin dogmalarını açıklayıp temellendirmek bakımından da büyük önem taşır. Bundan dolayı, Skolastik felsefede problemi şu ya da bu yönüyle ele almayan filozof yok gibidir.​

vii. Skolastik felsefe, filozoflar arasındaki görüş ayrılıklarına rağmen homojen bir sistem meydana getiren bir felsefe olmak durumundadır. Ondaki söz konusu homojenliği sağlayan şey de Skolastik felsefenin daha önce sözünü ettiğimiz genel tavrı, yöntemi ve müfredatıdır. Buna göre, Skolastik felsefe, genel tavrı itibariyle, altın çağında bile, aklı inanca ya da vahye tabi kılan bir felsefe olmakla birlikte, Hıristiyanlığın felsefe ya da akılla bağdaşmaz olmadığını göstermeye her fırsatta özen göstermiş olan bir felsefedir. Bu felsefe gerek İlkçağ felsefesinden, gerekse modern felsefeden daha homojen olmakla birlikte, bu onun monolitik bir sistem meydana getirdiği anlamına gelmez. Bu felsefede, çok çeşitli öğretiler ve bu arada Platonculuk ve Yeni-Platonculukla, İbn Sînâcılık ve İbn Rüşdçülük ve nihayet Hıristiyan Aristotelesçiliği bir arada olmuş, felsefe teolojiye entegre edilirken, en sonunda onun müstakil bir disiplin olarak zuhuruna imkân tanınmıştır.​

viii. Skolastik felsefenin düşünce dünyasında, en azından son dönemine kadar bilim pek bir yer işgal etmez. Bilim bağlamında gerçekleştirilen en önemli etkinlik, özellikle Skolastiğin yükselme döneminde Aristoteles’in bilimsel eserlerini, örneğin fiziğini ve biyolojisini çözümleyip şerhetmekten meydana gelir. Bu dönemde bütün bunlar bir yana yine de bilimden söz etmek gerekirse, bilim adına ön plana çıkan üç disiplin gramer, diyalektik ve retoriktir. Çünkü Skolastik dönemde temel sorunsal, tıpkı Patristik felsefede olduğu gibi, insan varlığının kurtuluşu problemidir. İşte bunun içindir ki Ortaçağda kendini gösteren en önemli çaba, kurtuluşla ilgili olarak Tanrının sözünü ya da kelamını iyice anlama, onu gereği gibi temellendirme çabası olmuştur. Böyle bir çaba açısından bakıldığında, yalın fenomenlerin, olgular dünyasının hiçbir önemi kalmaz, zira ona sadece “anlamını dilde bulan bir dünya” lazımdır. Öyleyse, Skolastik felsefede bu tür bir entelektüel etkinliğin konusu maddi dünya değil, dilsel yapılar, anlamsal yapısı çokluk sergileyebilen metinlerdir.​

ix. Skolastik felsefe, hazırlık dönemi dışta bırakılacak olursa, İlkçağ felsefesi mirasından tamamen Aristoteles felsefesine dayanmış ve bu dönemde felsefe, Aristoteles felsefesiyle özdeşleşmiştir. Skolastik felsefeye Aristoteles’i kazandıran şey ise 12. yüzyıldan itibaren gerçekleştirilen oldukça geniş kapsamlı tercüme etkinliği olmuştur. Daha genel olarak söylendiğinde, Augustinus’tan sonra bir şekilde ağır bir duraklama dönemi, hatta gerçek bir “Karanlık Çağ” içine giren Hıristiyan felsefesi, İslam felsefesinden yapılan çeviriler aracılığıyla hareket ve ivme kazanmış, özellikle de Aristoteles’in felsefesini Latinceye kazandırmak suretiyle, Aquinalı Thomas’ta doruk noktasına ulaşacak yüksek bir gelişme düzeyi sergilemiştir.​

Buna göre, bu tercümeler Skolastik filozoflara entelektüel bir malzeme sağlamış, teolojidenbağımsız olan felsefi sistemlerin bilgisini kazandırmıştır. Skolastik filozoflar böylelikle, felsefe ve teoloji arasındaki ilişki konusunda yeniden düşünme imkânı bulmuşlardır. Bu arada, varolan Platon temelli Augustinus felsefesi Aristoteles’le, Hıristiyan felsefesi de İslam felsefesiyle hem bir destek hem de ciddi bir rakip kazanmış ve söz konusu rekabet Skolastik felsefenin gelişme dinamiğine, hiç kuşku yok ki büyük bir güç kazandırmıştır. Hıristiyanların en iyimser bakış açısıyla Hıristiyanlığa bir hazırlık olarak gördükleri İlkçağ, Yunan felsefesinin en büyük filozofu olarak Aristoteles’in bu tercümeler yoluyla etkisi, Batılı filozoflara, Hıristiyan olmayan bir pagan filozofun ve Tanrının inayetine mazhar olmamış olan bir büyük kafanın neye ulaşabileceğini göstermek suretiyle, öncelikle kavramsal açıdan olmuş ve bu filozof, ikinci olarak da Ortaçağın sonlarına doğru ortaya çıkacak bir doğa felsefesinin ya da deneysel felsefenin bir anlamda temelinde yer almıştır.​

Sözü edilen çeviriler, 12. yüzyılda gerçekleştirilmiştir. Bundan dolayı, Rönesansın anlamlarından biri, özellikle edebiyat alanında, klasik Yunan kültürüne dönüş olduğu için çevirilerin gerçekleştirilmiş olduğu döneme, “12. Yüzyıl Rönesansı” adı verilir: Sicilya ve Toledo.​

Temel özelliklerini bu şekilde kısaca ele aldığımız Skolastik felsefe, dört döneme ayrılır: (1) Hazırlık dönemi; (2) Erken Skolastik; (3) Altın Çağ ya da Yüksek Skolastik ve (4) Skolastiğin Gerileme Dönemi.​

Hazırlık Dönemi
Skolastik felsefe, aklın Hıristiyan vahyinin hizmetine koşulmasından oluşan ve Hıristiyan teolojisiyle Yunan felsefesinin evlendirilmesinin eseri olan Hıristiyan felsefesinin ikinci ana evresini temsil eder. Birinci evre olan Patristik felsefeye Platonik bir bakış açısı egemen olmuş, bu evrenin Hıristiyan filozofları, mantık dışındaki eserlerinden bihaber oldukları Aristoteles’i doğallıkla ihmal etmişlerdir. Oysa Skolastik felsefe evresine, Aristotelesçi bir bakış açısı, bir Hıristiyan rasyonalizmi egemen olur. Bununla birlikte, bu durum esas itibariyle Yüksek Skolastikte, Aristoteles’in eserlerinin yüzyıl Rönesansı’nın ardından Hıristiyan dünyasına intikalinden sonra gerçekleşecektir. Bu yüzden, Skolastik felsefenin 8. ve 9. yüzyıllar arasında kalan hazırlık döneminde Platonizm etkili olmayı sürdürür. Nitekim bu dönemde, üzerinde durulacak problemler öbeği, Patristik felsefenin büyük filozofu Augustinus’un oluşturduğu genel çerçeveden miras alınır. Yine de bu dönemde Skolastik felsefenin temel problemleri yavaş yavaş belirlenmeye başlar ve bu problemlerle ilgili olarak ilk çözüm denemeleri gerçekleştirilmiştir. Dönemin en etkili filozofu Skolastik yöntemi Boethius’tan yararlanarak geliştirme çabası vermiş olan John Scotus Eriguena’dır.​


Erken Skolastik
Skolastik felsefenin ikinci dönemi 9. ve 12. yüzyıllar arasında kalan erken skolastisizmdir. Bu dönemin en önemli özelliği, filozofların sistem kurmayla hiçbir şekilde ilgilenmeyip, birtakım teknik problemlerle uğraşmalarıdır. Dönemin iki teknik problemi vardır: İnançla akıl arasındaki ilişki ve tümellerin mantıksal ve epistemolojik statüsüyle ilgili tartışma.​

Özellikle Ortaçağ insanı doğaüstü ve sonsuz bir varlığı özleyen, mensubu olduğu dinin bir gereği olarak, Tanrısıyla doğru ve samimi bir manevi ilişki içinde olmak ihtiyacında olan varlıktır. O böyle bir ilişki kurmaya kalkıştığında, ilişkinin yolu ve Tanrısıyla ilgili doğru bilginin kaynağı, doğallıkla vahiy ve vahyin otoritesi olmak durumundadır. İşte bu bağlamda sorulması gereken soru şudur: Vahyi aktaran metnin dili yeterince açık olmayıp, muğlak ise ne yapılacaktır? Öte yandan, unutulmamalıdır ki vahyin kendisi, ne kadar büyük önem haiz olursa olsun, Ortaçağda yaşayan insan için bile, en iyi durumda hayatın belli bir bölümüne ya da boyutuna hitap eder. Hayatın diğer boyutları ve alanlarında, insan akla dayanmayacak mıdır? İnsan aklını da kullanacaksa, akıl ile inanç arasındaki sınır nasıl çizilecektir? Sınırın yeri ilgili tartışmalarda, son karar mercii akıl mı, yoksa otorite mi olacaktır?​

Dahası inancın rasyonel temellerini göstermeye çalışan filozoflar için akıl, sadece imanı anlamlandırmak ve temellendirmek için değil fakat inançsızlara ve sapkınlara karşı verilecek mücadele için de vazgeçilmez araç olmak durumundadır. Öyleyse, Yüksek Skolastiği belirleyen sentezi hazırlayan söz konusu erken Skolastik döneminde filozoflar, bu konuyu bir karara bağlamak, iman ile akıl arasındaki ilk uzlaşmayı gerçekleştirmek ihtiyacı duymuşlardır. Bunu söz konusu dönemde en iyi yapan filozof doğaüstü olanla doğal olan arasındaki organik ilişkiyi ifade etmeye ve her bakımdan temel olan imanın akıl karşısındaki yorumlayıcı ve yönlendirici gücünü göstermeye çalışmış olan Aziz Anselmus’tur. (1033–1109)​

Yine aynı problem, yani aklın konusunu, düşündüğü nesneleri tam olarak belirleme çabası bu dönem filozoflarını bir de tümellerin mantıksal ama özellikle de epistemolojik ve ontolojik statülerini belirleme konusuna sevk etmiştir. Nitekim tümeller problemi açısından, realist ve nominalist çözümler arasında bir ayrım, ilk kez olarak bu çağda yapılmıştır. Fakat bu dönemde fazladan iki karşıt uç arasında da yine Yüksek Skolastiğin sentezini haber veren bir uzlaşmaya gidilmiştir. Uzlaşmayı zorunlu kılan şey ise hiç kuşku yok ki gerek Platon’un etkisiyle Ortaçağda Yüksek Skolastiğe kadar hâkim görüş olup çıkan kavram realizminin veya radikal realizmin ve gerekse nominalizmin iman açısından söz konusu olan güçlük ya da dezavantajlarıdır. Bu dönemde, işte söz konusu iki görüşün sakıncalarını gidererek, onlar arasında bir uzlaşmayı gerçekleştiren filozof, Guillaume de Champaeux’nun (1070-1121) realist, Roscelinus’un (1050-1123) nominalist çözümü benimsediği yerde, Skolastik yöntemi en açık bir biçimde ortaya koymuş olan Abelardus (1079-1142) olmuştur. Erken Skolastiğin diğer önemli filozofları ise hümanist bir filozof olan Salisburyli John ve çağının diyalektik, tasımsal ve akılcı eğilimlerini mistik bir hareketle birleştirmiş olan Clairvauxlu Aziz Bernard’dır.(1090-1153)​




Yüksek Skolastik
Skolastik felsefenin en önemli dönemi, hiç kuşku yok ki Yüksek Skolastik diye tanımladığımız 13. yüzyıldır. Skolastiğin Altın Çağı olarak da tanımlanan Yüksek Skolastik, Aristoteles’in eserlerinin Arapçadan tercüme edilmesi ve Paris Üniversitesi’nin kuruluşuyla birlikte, felsefeye yönelik ilginin en üst düzeye ulaştığı bir çağ olmuştur. Gerçekten de hemen tüm önemli Ortaçağ felsefesi tarihçileri ve araştırmacıları, 13. yüzyılın felsefi ve teolojik alanda kaydettiği gelişmenin, Batı’nın İslam felsefesi ve eşzamanlı olarak Aristoteles’in bilimsel, metafiziksel ve ahlaki eserleri tarafından istila edilmesinin bir sonucu olduğunu öne sürerler. Hıristiyan düşüncesinin felsefede Müslümanların yaptığı atılımın gücü altında önce eğilmiş, felsefe bağlamında boğulduktan sonra Kitab-ı Mukaddes’in yaratılış öğretisi, evrenin Tanrıdan başlayan kalabalığının zengin metafiziği altında yok olmuştur.​

En basitinden İslam felsefesinin, özellikle de İbn Sînâ, İbn Rüşd ve Gazâlî’nin çeviriler yoluyla gerçekleşen pozitif etkisiyle büyük bir ivme kazanarak Altın Çağı’na giren Skolastik düşüncenin gelişiminde, ikinci büyük etkinin önce Paris, sonra da Toulouse ve Oxford gibi üniversitelerin kuruluşundan geldiği görülür. Üniversitenin Hıristiyan felsefesi üzerinde kendisini birçok yönden gösteren etkisinin temelde iki noktada toplandığı kabul edilir. Bir kere, felsefenin 13. yüzyıldaki tarihini yeniden yazmanın, İslam dünyasından intikal etmiş olan Aristotelesçiliğe karşı çeşitli felsefi çevrelerde ama özellikle de üniversitelerde benimsenmiş farklı tutumları tanımlamaktan oluştuğu anlamına geldiği dikkate alınırsa, önce Paris Üniversitesi’nin, sonra Toulouse ve yeni kurulan Oxford Üniversitesi gibi eğitim merkezlerinin ve bu arada Dominikenler ve Fransiskenler türünden büyük dini tarikatların Aristoteles felsefesinin yorumunda belirleyici bir rol oynadıklarını kabul etmek gerekir.​

İkinci olarak da Skolastik dönemde tüm üniversitelerin temel eğitim müfredat ve yönteminin ders ve tartışmadan oluştuğu ve bu ders ve tartışmaların “Okul felsefesi” veya “okulluların ya da okullarda okutulan felsefe” anlamında Skolastik felsefenin ana içeriğini oluşturduğunu akıldan çıkarmamakta fayda olabilir. Gerçekten de sözcüğün etimolojik anlamı içinde ders, sanat hocaları için Aristoteles’in bir eseri veya teoloji eğitimi için Kitab-ı Mukaddes veya Pierre Lombard’ın Hikmetler kitabı olacak şekilde belli bir kitabın okunması ve açıklanmasından oluşmaktaydı. Hıristiyan Ortaçağı’ndan bugüne ulaşan ve basit bir metin açıklaması görüntüsü altında orijinal bir düşüncenin gizlendiği şerhler, işte bu derslerden meydana gelmekteydi.​

Tartışmaya gelince, o da bir veya birkaç hocanın gözetiminde gerçekleşen diyalektik bir düello olarak ortaya çıkmaktaydı. Bu tartışmalarda bir soru sorulur ve herkes kendince ikna edici tezlerle lehte veya aleyhteki yanıtı savunurdu; bir veya birkaç gün boyunca bu tür bir uygulama yapıldıktan sonra, bir hoca lehteki ve aleyhteki tezleri toplayıp düzenler ve yanıtı belirlerdi. Bazı tartışmalar düzenli olarak her hafta sonu veya on beş günde bir yapılır ve eğitimlerini böylece tamamlayan hocalar da bu tartışmalar için konuları bir bütün oluşturacak şekilde seçerlerdi.​

Skolastik felsefede, bu ders ve tartışmalardan geçmemiş, eğitiminde bu derslerin belirleyici etkisinin söz konusu olmadığı tek bir filozof yoktur. Üniversitelerin ve bunların düzenlerinin Hıristiyan Ortaçağ felsefesinin gelişimi üzerindeki derin etkileri kolaylıkla görülebilir. Nitekim, Aquinalı Thomas’ın doğrudan doğruya eğitimden kaynaklanmamış veya bizzat eğitimi öngörmeyen tek bir eserinin olmadığı kabul edilir. Aynı şekilde , Duns Scotus ve Ockhamlı William’ın en önemli eserleri Lombard’ın Özdeyişler Kitabı adlı eserinin şerhlerinden oluşur.​

Demek ki Aristoteles felsefesinin yaygın ve güçlü etkisi ve kurumsal olarak da üniversitelerin biçimleyici rolü altında gelişen Yüksek Skolastiğin ilk büyük filozofları, doğabilimlerine yönelik bir ilginin doğuşuna yol açmış olan Auvergneli William ve Robert Grosseteste’dir. Altın Çağın diğer önemli filozofları felsefesinde sadece teolojiyle felsefenin değil Platoncu felsefeden başka Aristotelesçi felsefe ve İslam felsefesinden birtakım öğelerin bir sentezini yapan ve her şeye rağmen felsefenin özerkliği için yoğun bir çaba göstermiş olan Aziz Bonaventura, felsefesiyle Skolastik düşüncenin her bakımdan doruk noktasını oluşturmuş olan Aquinalı Thomas, Platon’un etkisiyle bir yandan matematiğin fakat bir yandan da deneysel yöntemlerin gelişmesine katkıda bulunmuş olan Roger Bacon ve eleştirel düşüncesiyle seçkinleşmiş olan Duns Scotus’tur.​


Gerileme Dönemi
Skolastik felsefenin son dönemi, Ortaçağ felsefesinin de son dönemi olan Gerileme Dönemi’dir. 14. ve 15. yüzyıllarda yaşanmış olan bu dönem, geleneksel düşünceye yönelik eleştirel bir tavırla belirlenir. Bu dönem, Skolastik açısından bakıldığında, Yüksek Skolastiğin iman ile akıl, teoloji ile felsefe arasındaki sentezini, onu imkânsız bularak yıktığı; Skolastiğin tümeller konusunda neredeyse resmi görüşü haline gelmiş olan realizmin yerine nominalizmi geçirdiği ve nihayet, dine zarar vermeden bilim ve felsefeyi öne çıkarmaya başladığı, yani dikkatleri öte ya da aşkın bir dünyadan ziyade, yavaş yavaş bu dünyaya çekmeye başladığı için gerçekten de bir gerileme dönemidir. Kısacası bu dönem, entelektüel güvenin 13. yüzyılın büyük sentezini büyük bir hızla kemirmeye veya çökertmeye başladığı bir çağ olmak durumundadır.​

Bununla birlikte, aynı dönem, ona bu kez modernlik açısından bakıldığında, felsefede modernleşmenin başladığı bir dönem olarak da görülebilir. Başka bir deyişle, 14. yüzyılda Ockhamlı William ve çevresindeki insanların nominalizmi, daha önceki yüzyılların kavram realizmiyle belirlenen via antiquasıyla kıyaslandığında, via modernayı, yani modern görüşü temsil eder. Çünkü bu dönem, aklın alanını sınırlandırmakla birlikte, onu kendi alanı içinde, inançtan bağımsız hale getirme çabalarıyla seçkinleşen, felsefenin öne çıktığı, Duns Scotus’un da etkisiyle oluşan epistemolojik iyimserlik havasının hızla esmeye başladığı bir dönemdir.​



Kaynakça:
Felsefe Tarihi / Ahmet Cevizci
Ortaçağ Felsefesi Tarihi / Ahmet Cevizci
Felsefe Tarihi / Alfred Weber
Batı Felsefesi Tarihi / Bertrand Russell
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst