Patristik felsefenin altın çağının ikinci önemli filozofu Kitab-ı Mukaddes üzerine yazdığı şerhler ve sistematik teoloji alanında kaleme almış olduğu ilk eser ile tanınan Origenes’tir (185-254). Sadece bir teolog değil fakat felsefeciliği ve bu arada Yunan felsefesine ilişkin derin bilgisiyle de ün kazanan Origenes, Hıristiyanlığın kutsal üçleme, İsa’nın insanları kurtarmak üzere kendini feda etmesi, Tanrının inayeti ve cisimleşme gibi temel inanç ya da dogmalarını felsefi bir görüşle ve hem akıl ve hem de imanın ışığı altında sistemli bir şekilde açıklamanın zorunluluğuna ve önemine işaret ederken, Hıristiyanlıkla klasik felsefenin sentezine giden yolda ciddi adımlar atmıştı.​
Origenes, Hıristiyan teolojisine yaptığı katkılarda, Hıristiyanlığı Yunan felsefesiyle kaynaştırma yönünde yoğun bir çaba gösterdi. Platon’a, onda teslis inancının bir versiyonunu gördüğü için büyük bir inanç beslemekteydi. Nitekim Origenes, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlemesini Platoncu ve Yeni-Platoncu düşüncenin etkisi altında, türümcü öğretiyle yorumlamıştır. Gerçekten de araştırmalarında kullandığı kavram, model ve argümanları hemen tümüyle Stoacı, Peripatetik ama özellikle de Platonik felsefe okullarından elde eden Origenes, Hıristiyan Tanrısının, belli birtakım yüklemleri, belli rolleri olan üç ayrı ilahi varlık şeklinde tecelli ettiğine inanıyordu. Bu üç Tanrıdan Baba olan mutlak olarak basit, hiçbir şeyden etkilenmeyen, değişmez, mutlak gerçeklik idi. Dışarıdan, herhangi bir kaynaktan almış olduğu hiçbir şey bulunmayan Baba, Tanrının kendisi varlığın ve iyiliğin en yüksek kaynağıydı. Kendisinde olduğu şekliyle Bilgelik, Hakikat ve Hayat gibi birçok sıfatla karakterize olan Oğul Tanrı ise varlığını Baba’ya borçluydu ve Origenes’e göre, dünya ile olan ilişkisi bağlamında Kurtarıcı, Çoban, En Yüksek Rahip gibi isimler almak durumundaydı. Akıllı varlıklara çeşitli manevi armağanlar getiren Kutsal Ruh ise varlığını ve iyiliğini Baba’dan, bilgelik ve zekâsını Oğul’dan alıyordu.​
Origenes’e göre, Tanrı dünyayı ve içindeki her şeyi, ezelden beri varolan maddeye şekil vermek suretiyle değil de hiçten yaratmıştı. Baba’nın temel sıfatı Bilgelik olan Oğul’u ezeliyette yarattığını öne süren Origenes, zamansal dünyanın genel düzeni içinde planını, ilk örneklerini ve temel kalıplarını kudretinin ve iyiliğinin bir ifadesi olarak meydana getirmişti. Var olan her şeyin cinsleriyle türlerinin, çok ile bir arasındaki ana halkayı oluşturan Oğul’da bulunduğunu öne sürmekteydi. Origenes’in Hıristiyan inancına felsefi bir temel kazandırma çabası, bununla birlikte onu zaman zaman Kilisenin resmi öğretisine aykırı görüşlere götürdü. Buna göre o, bir ve tümüyle manevi olan, hakikati ve aklı, özü ve varlığı aşan Tanrının dünyayı, özgürce değil de doğasının zorunluluğuyla yarattığını öne sürmekteydi. Başka bir deyişle, mutlak iyilik olan Tanrı, yayılmak iyiliğin doğasında bulunduğu için atıl ya da eylemsiz olamazdı.​
Yine, yaradılışın Tanrının ezeli olan maddeye şekil vermesinden meydana geldiğini öne süren Platon’dan ve diğer Yunan filozoflarından Tanrının varolan her şeyi hiçten yarattığını söylemek bakımından ayrılan Origenes, bir yandan Tanrının maddenin de Yaratıcısı, tam ve gerçek anlamda bir Yaratıcı olduğunu, diğer yandan da biri diğerinin ardından gelen ve hepsi birbirinden farklılık gösteren sonsuz sayıda dünya bulunduğunu öne sürmüştü. Dünyada kötülerle kötülüğün varolduğunu kabul etmekle birlikte, bu kötülüğün olumlu bir şey olmayıp iyiliğin yoksunluğu olduğunu, dolayısıyla Tanrının bundan sorumlu tutulamayacağını öne süren Origenes, Tanrının tüm ruhları nitelik bakımından aynı yarattığını fakat varlığa gelmezden önceki günahın onların beden içinde gizlenmeleri sonucunu doğurduğunu ve ruhlar arasındaki niteliksel farklılığın onların bu dünyaya girmezden önceki davranışlarından kaynaklandığını savunan öğretisiyle de ortodoks görüşten ayrılmıştı. Ona göre, ruhlar bu dünyada irade özgürlüğüne sahiptir fakat onların eylemleri özgür seçimlerinin yanında, Tanrının, ruhların bir beden içine girmezden önceki davranışlarıyla orantılı olan inayetine bağlıdır. Bu duruma rağmen bile, onun sisteminde tüm yaratıkların nihai ve en yüksek amacı Tanrıya dönmek olduğu için bütün ruhlar ve hatta şeytan bile, saflaştırıcı çilelerin, günahların kefareti olan acıların ardından, en sonunda Tanrıya dönecektir.​
Felsefe Tarihi / Ahmet Cevizci​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Batı Felsefesi Tarihi / Bertrand Russell​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst