Antisthenes sadece Sokratik düşünce geleneğinin değil, fakat Grek felsefesi ve hatta etik düşünce tarihinin önemli bir düşünürüdür. Platon'un yakın çağdaşı olan Antİsthenes'in önemi, onun Sokrates'le olan özel ilişkisinden kaynaklanır. Sokrates'in yakın çevresinde yer almış ve ölümünden sonra da, onun en sadık izleyicilerinden olmuştur. Kuruculuğu zaman zaman hatalı bir biçimde Sinoplu Diogenes'e verilen Kinik Okul'un gerçek kurucusu olduğu, ve bu okulun bütün Sokratik okullar arasında, tarihsel Sokrates'in felsefesini en iyi temsil eden okul olduğu söylenebilir. İşte bu Kinik Okul kökleri Sokrates'te bulunan ve daha sonra Stoacılık yoluyla Roma'ya kadar uzanan yaklaşık dört yüzyıllık bir "kayıtsızlık ahlâkı" veya "aldırmazlık etiği" geleneğinin başlatıcısı olmak durumundadır.​
Hayatı ve Eserleri
Oldukça zengin biri olan Antisthenes, çok paradoksal olarak bir biçimde, doğal olmayan, doğaya uygun düşmeyen, sonradan kazanılmış her şeyi küçümsemekle ün kazanmıştır. Milattan önce 445 yılında Atina'da doğan düşünür, annesinin Trakyalı bir köle olması nedeniyle hiçbir zaman tam bir Yunan vatandaşı olarak görülmemiştir. Daha çocukluğundan başlayarak, toplumsal hayattaki çelişki ve adaletsizliklerin keskin bir gözlemcisi olan Antisthenes, gençliğinde askere gitmiş, özellikle Tanagra savaşında gösterdiği cesaret ve kahramanlıkla ün kazanmıştır. Sonradan kendini tamamen felsefeye verince de, önce Sofistlere gitmiş, Gorgias'tan retorik öğrenmiştir. Bununla birlikte, çok kısa bir süre sonra Sofistlik ikliminden rahatsız olmaya başlayan, bu felsefenin boşluğunu hisseden Antisthenes, kendisine daha derinlikli bir bilgelik kazandıracak bir felsefe arayışına girmiştir. Başka bir deyişle, Atina'daki mevcut sosyal düzenin sert bir eleştirmeni olan Antisthenes, bu düzenin bir şekilde temsilciliğini yapan Sofistlerin felsefesinden uzaklaşarak, arızî ve raslantısal olduğuna inandığı dışsal koşullardan tamamen bağımsız olacak bir İnsanî ευδαιμονία (mutluluk) veya hoşnutluk arayışı içinde olmuş ve bu bağlamda aradığı ipuçlarını Sokrates'in felsefesinde ve kişiliğinde bulmuştur. Sokrates'in en çok karakter bağımsızlığından etkilenen Antisthenes için hayatın nihaî amacı olan mutluluğa ancak, bağımsız ve erdemli bir hayat ile erişmek mümkün olur.​
Sokrates'in ölümüne kadar yanından hiç ayrılmayan, hatta kendisini Sokrates'in gerçek manevî mirasçısı sayan Antisthenes, filozofun ölümünden sonra da felsefe tarihinde "Kinik Okul" diye bilinen kendi okulunu kurmuştur. Okula "Kinik" adı verilmesiyle ilgili olarak, antik dönem kaynaklarında üç ayrı bilgi verilir. Bunlardan birincisine göre, okula "Kinik" adı, Antisthenes ve öğrencileri, Herakles'in hamisi olduğu Kynosarges jimnasyumunda toplandıkları için verilmiştir. Grekçede "kynon'un "köpek" anlamına geldiği dikkate alındığında, Antisthenes'in okuluna "Kinik" adının verilmesinin nedeni, ikincileyin, onun düşüncelerini ve inançlarını bulunduğu yüksek bir tepeden, tıpkı Herakles'in efsanesinde olduğu gibi, toplumun budalalıklarına ve haksızlıklarına karşı "uluyarak" ifade etmesi veya etmek istemesidir. Fakat esas kabul gören açıklama, Okulun hemen tüm öğrencilerinin dışsal görünüşlerine ve sosyal uzlaşımlara en küçük bir dikkat göstermeksizin yaşamaları, özellikle onun öğrencisi ve izleyicisi Diogenes'in zaman zaman fıçı içinde dahi yaşayarak adeta hayvanca bir hayat sürdürmesidir. Hemen hepsinin kendilerine ait bir ev olmadan, olabilecek en basit yiyeceklerle ve pılı pırtı denebilecek kıyafetlerle yetinerek, oldukça sefih bir hayat, tam bir dilencilik hayatı sürdürdükleri bütün kaynaklarda anlatılır. Kendilerini mahrumiyetlere, zorluklara ve hatta hakaretlere alıştırmayı ilke edinen, hayata karşı topyekün kayıtsızlıklarını ondan ihtiyarî bir şekilde vazgeçerek gösteren okul üyeleri, bir kural olarak da aile hayatını terk etmişlerdir. Diogenes'in aile hayatı yerine, kadın ve çocuk topluluklarıyla yaşamayı teklif ettiği söylenir.​
Antisthenes'in çağdaşlarıyla ilişkilerinde Sokrates dışında, hiçbir çağdaşına en küçük bir saygı dahi göstermemiştir. Sofistlerden, Gorgias'la olan kısa bir beraberliğinden sonra bilerek ve isteyerek hep uzak durmuştur. Bununla birlikte, teorik bilginin sadece yararsızlığını değil, fakat geçersizliğini de göstermek amacıyla Gorgias'ın iki yanlı argümanlarını kullanmış ve bu arada Hippias'la Euripides'in "doğaya dönüş" düşüncesinden etkilenmiştir. O en fazla da, kendisiyle zaman zaman "geç öğrenen ihtiyar" diye alay eden Platon'la kavga etmiştir. Kavgasının temelinde ise, elbette felsefe anlayışının temel ilkesi olarak metafizik spekülasyonun boşluğu ve yararsızlığı düşüncesi bulunur. Bundan dolayı, Platon'un îdealar teorisine şiddetle karşı çıkmış ve gerçekten var olanın sadece, beş duyu yoluyla algılanan bireysel varlıklar olduğunu söylemiştir.​
Onun on cildi bulan bir külliyatın sahibi olduğu söylenir. Bu eserler arasında en önemlileri, onun Kinik yaşam idealini, özdenetim ve fizikî dayanıklılığı, meşakkat ve disiplini anlatıp yücelttiği Herakles; bir tür hümanizmin savunuculuğunun yapıldığı eğitim amaçlı bir roman olarak Kyrus; egoizmi ve bencilce tutkuyu yerden yere vurduğu bir diyalog olan Alkibiades; tiranlığa saldırdığı bir eser olan Arkhelaos ve demokrasiye karşı çıkışının gerekçelerini ortaya koyduğu Politikos ve nihayet, Platon'la olan polemiğinde, onun Euthydemos'una bir cevap niteliğindeki, kavga yazılarından oluşan Şaton'dur. Yine, Antisthenes'in "felsefeye çağrı" veya "teşvik" amacıyla yazılmış eserlerin genel formunu ve üslubunu bulan ya da kullanan ilk kişi olduğu kabul edilir.​
Görüşleri
Felsefe telakkisi açısından, onun felsefeden sadece pratik felsefeyi, yani düzgün ve iyi yönetilen bir toplumda, insanların nasıl mutlu olacakları konusunu ana problemi yapan bir etiko-politik felsefeyi anladığı söylenebilir; başka bir deyişle, o da, tıpkı Sokrates gibi, felsefeyi, theoriayı veya teorik felsefeyi hemen tamamen bir kenara bırakarak, pratik felsefeye eşitler. Hatta, biraz daha ileri giderek, varlığı ve bilgiyi ahlâklılığa tâbi kılar. Buna göre, beşinci yüzyılda Sokrates'Ie başlayan felsefeyi gökyüzünden yeryüzüne veya bulutlardan agoraya indirme hareketinin gerçek bir üyesi veya izleyicisi olan Antisthenes, bilgiye ve bilimsel araştırmaya, gündelik yaşamla bir ilişkisi olmadığı sürece en küçük bir değer vermez. Ahlâklılık meselesi bir eylem meselesi olup, ona göre, bilgiye ve spekülasyona hiç ihtiyaç duymaz. Sanat ve öğrenmeyi, matematik ve doğa bilimini küçümseyen Antisthenes, varlık açısından önce, gerçekten varolanların maddî ve duyumsal şeyler olduklarını öne sürer. Söz konusu bireysel varlıklardan meydana gelen dünyada, tam bir düzen, ve hatta her şeyi birbirine bağlayan bir amaçlılık vardır. Antisthenes bu düzenin yaratıcısı ve sorumlusunun, yeryüzündeki hiçbir şeye benzemeyen, bu yüzden dünyadaki herhangi bir şeyle kurulacak analoji yoluyla bilinemeyen bir Tanrı olduğunu öne sürer. Physisnomos karşıtlığındaki genel tavrını teolojik bir düzleme de taşıyıp, mitolojiye alegorik bir açıklama getiren Antisthenes, Tanrıların çokluğu inancından sadece uzlaşımı, âdeti sorumlu tutar. Tapmakları, kurbanları, duaları, yeminleri ve kehanetleri mahkûm ederken, Homerosçu efsaneleri ahlâkî açıdan yorumlayıp, ölümsüzlük inancına karşı çıkar.​
Antisthenes, ontolojisinin artık aksiyolojik boyutunda, önce toplumun şu ya da bu amaca bağlı veya uzlaşımsal olarak iyi ya da kötü dediği şeylerin, gerçekte iyi ya da kötü olmadıklarını söyler. Söz gelimi, talih, şöhret, sağlık ve hayatın bizatihi kendisi gerçekten iyi; sefalet, utanç, hastalık ve ölüm de kendi başına kötü değildir. Hepsinden daha önemlisi, meşakkat, disiplin ve çalışma kötü şeyler olarak görülmemelidir. O bundan sonra da, varlıkları ve iyileri, içsel ve dışsal, pysis ve nonıos'a ait olan, ya da özsel ve arızı şeyler olarak ikiye ayırır. Dışsal şey ya da iyiler talih, şöhret, lüks, kişisel mülkiyet veya duyumsal haz türünden varlıklardır. Buna karşın, ruh dinginliği, tinsel hakikat, karakter bağımsızlığı türünden şeyler gerçekten iyi olan, insanın özünün ayrılmaz bir parçasını oluşturan şeylerdir. Bunlardan birinciler, değişken, gelip geçici ve göreli oldukları için, İnsanî iyi ve mutluluğa katkı yapmadıkları gibi, onu bozarlar. Buna karşın, ikinciler gerçek, ahlâkî insan idealine katkı yapmakla kalmayıp, onu oluştururlar da. Buna göre, birincilerin insan doğasına yabancı, İkincilerinse insan için özsel olduğunu savunan Antisthenes, etik görüşüne damgasını vuran ikili hareketin bir örneklemesini burada da gündeme getirerek, insanın tüm gücünü ikinciler üzerinde toplayıp, kendisine bağlı olanları değiştirmek ve geliştirmek için var gücüyle çalışması gerektiğini söylerken, birincilerden sakınmasını ya da en azından onlara kayıtsız kalmasını ister. Onun insanın söz konusu ikili hareketine, uzlaşımm eseri olan dışsal şeylere karşı pasif, hakikat, erdem, dinginlik benzeri dahilî şeyler karşısında aktif olması gerektiğine dair açıklamasında özcü ve mutlakçı Sokratik değer anlayışının, Gorgias'tan aldığı Eleacı diyalektiğin ve Hippias'la Euripedis'in "doğaya dönüş" tezinin izleri kolayca tespit edilebilir. O işte bu temel üzerinde ve teleolojik bir etik anlayışı çerçevesi içinde, insan hayatının nihaî hedefinin eûÖayovia veya mutlak bir hoşnutluk hâli olduğunu savunur. Bir en yüksek iyi ya da nihaî hedef olarak mutluluk hâline bununla birlikte, çağdaşı Aristippos ve diğer Kirenelilerin söyledikleri gibi, dış dünyaya, haricî ya da arızî iyilere yönelip, hayattan olabildiğince haz elde etmek suretiyle erişilemez. Antisthenes, sadece hazzın iyi olduğunu inkâr etmekle kalmaz, fakat onu en büyük kötülük olarak değerlendirir. "Haz duymaktansa deli olmayı", "arzunun kölesi olmaktansa deliliğin kurbanı olmayı" tercih edeceğini söyleyen Antisthenes, bunun nedeni olarak hazzm insanı köleleştirmesini gösterir.​
Mutluluğu, şu hâlde boş kuruntulardan kurtulmak suretiyle kazanılan bir hoşnutluk veya neşeli bir ruh dinginliğinde bulan Antisthenes, ευδαιμονία'ya götüren tek yolun erdem olduğunu iddia eder. Erdem, insana yaraşan, onun için uygun olan ve dünyada olup biten bütün değişmelerden bağımsız kalan biricik şey olduğundan, sadece en yüksek değil, fakat biricik değerdir, mutluluğa götürecek yegâne yoldur. Erdemden başka iyi, erdemsizlikten başka bir kötü olmadığına göre, insanın bu ikisinden biri ya da diğeri ile ilintili olmayan her şeye kayıtsız kalması gerekir.​
İyi, insan doğasının bir parçası olan, onun özünde bulunan, onu gerçekten insan yapan şey olduğuna ve insan da sadece düşüncesiyle ve ruhsal yönden insan olabildiğine göre, bunu, yani en azından tinsel ve aklî müktesabatını temin eden şey erdemdir. Antisthenes erdemi her şeyden önce değerlerin tashih edilmesine, mevcut değerlerin yeni baştan değerlenmesine, ve esas itibariyle de, insanların çoğunun kopamadığı sözde iyilerin yanlış değerlendirilmesinden kurtulmaya eşitler. Erdem, insanın kendisi zenginlik, ün, şan, şeref gibi birer kuruntudan başka hiçbir şey olmayan bu sözde iyilerden kurtarmasıdır, ki bu da insanı özgürleştirmeye yarar. Dışsal şeylerin hiçbirine ve dış dünyanın taleplerine boyun eğmeyen erdemli insan özgür bir insan olup, o kendi kendine yetebilmek için, başka her şeyi hor görmeyi öğrenmiş olan kişidir.​
Antisthenes, bundan sonra da tıpkı Sokrates gibi, erdemin birliğini savunurken, onu özde bilgeliğe eşitler. Bu bilgelik de elbette bir tür özbilinç ve sonra da hayatın anlamına dair bilgeliktir ve sadece ahlâkî talim ve alıştırmalarla kazanılır. Her tür entelektüel eğitimi, teorik araştırmayı reddeden Antisthenes'e göre, "insan bilge ise, okumayı öğrenmesi dahi gerekmez." O, "hayatta hiçbir şey zahmetsiz, alıştırmasız başarılamaz, talim ile her şeyin üstesinden gelinebilir" derken, kişinin doğru bir yaşayış bilgeliğine ve dolayısıyla da önce arzu, ihtiyaç ve tutkudan bağımsızlıkla belirlenen gerçek bir özgürlük haline ve en sonunda da nihaî hoşnutluk haline erişebilmesi için, kendisini maddî ve tinsel bakımdan zorlaması, sıkıntıya sokması gerektiğini söyler. Kişi, ona göre, düşmanlarının yaptığı kötülüğe bile boyun eğmelidir, zira düşmanın kötülükleri insanın kendi tanımasına hizmet eder.​
Erdemin kendine yeter olduğunu, bilge kişinin her tür bağlılık karşısında özgür kalabilmesi için, başkalarıyla hiçbir bağ kurmaması gerektiğini, hiç kimseye bağlanmamak için de, kendi tinsel ihtiyaçları bakımından kendine yeter olması gerektiğini savunan Antisthenes'e göre, kişinin kendi mutluluğuna, kendi gücünün dışında hiçbir şey etki yapmamalıdır. O burada bütün toplumsal norm ve uzlaşımlara saldırır, insan soyunun üremesini gerekli gördüğü için evliliği kaldırmak istemese de, aile hayatının gereksiz, hatta kimi durumlarda zararlı olduğunu söyler. Bilge kişi için, aile kadar, yurttaşlık da kayıtsız kalınacak bir şeydir. Bilgenin, görünüşte köle olsa bile, başkalarının doğal efendisi olduğunu iddia eden Antisthenes'in bakış açısından, insanlar arasındaki, erdemli olmakla kötü olmak dışında, tüm ayırımlar anlamsız ve de gereksizdir.​
Antisthenes bundan dolayı politika felsefesinde, kozmopolitanizmi benimser. Sadece tiranlığa ve aristokrasiye değil, fakat demokrasiye de şiddetle karşı çıkar. Yaşayışını, yapıp etmelerini erdem kurallarına göre düzenleyen bilgeyi hiçbir yasanın, hiçbir geleneğin, hiçbir politik düzenin bağlayamayacağını öne süren Antisthenes, kendisini yurtsuz biri olarak düşünmüş, belli bir devletin yurttaşı olmaktan ziyade, dünya vatandaşı olmak istemiştir. Ona göre, bütün insanların bir arada yaşamaları gerekir, hiçbir millet birtakım yapay sınırlarla diğerlerinden koparılmamalıdır veya ayırılmamalıdır.​
Onun kozmopolitanizminin temelinde bir taraftan iyilik ve kötülük bakımından bütün insanların eşitliğine duyduğu inanç, fakat diğer taraftan da güçlü bireyciliği bulunur. Devlet, toplum ve tarih gibi bireyüstü yapı ve kurumlara karşı olumsuz bir tavır takınan Antisthenes'e göre, insan sosyal hayattan elden geldiği kadar uzak durduktan başka, politik düzene de yabancı kalmalıdır. İnsan gerçekten mutlu olmak istiyorsa, kendisini başka insanlara bağımlı olmaktan kurtarabilmeyi bilmelidir. Söz konusu bireyci tavrı, onun kinizminin yıkıcı boyutunu, uygarlığı tahrip eden yönünü gözler önüne serer. Antisthenes insanda doğal bir duygu olarak varolan utanma duygusunu da inkâr eder. Zira, ona göre, insanın yalnızca gerçekten kötü olanı yapmaktan utanması gerekir. Fakat doğaya uygun olan bir şeyi, kendi kendinden utanmadan yapılabilen bir şeyi, kişi başkalarının gözleri önünde de yapabilir.​
B. Akarsu, Ahlâk Öğretileri, I. Cilt, İstanbul, Edebiya t Fakültesi Yayınları, 1970.​
A. Cevizci, Etiğe Giriş, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2002.​
J. Humbert, Socrate et les Petits socratiques, Paris, PUF, 1970.​
Laertios, Ünlü Filozofların Hayatları ve Öğretileri(çev. C. Şentuna), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.​
Zeller, Grek Felsefesi Tarihi(çev. A. Aydoğan), İz Yayıncılık, İstanbul, 2001.​
Ayrıca bkz., ANTİK FELSEFE, AKRASİA, ALDIRMAZCILIK, ARETE, BİREYCİLİK, KİNİKLER, KOZMOPOLİT ANİZM, PLATON, SOKRATES.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst