1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Annales Okulu sosyal bilimler alanında, yirminci yüzyılın en yenilikçi ve hafızalarda en fazla iz bırakan geleneklerinden birisini oluşturur. Annales Okulu, Fransa'da 1920’lerin sonunda, Strasbourg Üniversitesi'nde görev yapan Marc Bloch ve Lucien Febvre'in önderliğinde kurulan yeni bir tür tarih hareketidir. Bloch ve Febvre'in 1929 yılında kurdukları Annates d'histoire economique et social? [Ekonomik ve Toplumsal Tarih Yıllıkları] dergisi, Annales Okulu'nun temelini oluşturmaktadır. Bu dergi, 1946 yılından itibaren Annales: Economies, Societes, Civilisations [Yıllıklar: Ekonomiler, Toplumlar, Uygarlıklar] adıyla çıkmaya başlamıştır.​
Annales Okulu, 1929 yılında kurulan ve yaygın olarak Annales adıyla zikredilen söz konusu dergiyi çıkaran grubun çalışmalarından meydana gelir. Okulun merkezinde Lucien Febvre, Marc Bloch, Fernand Braudel, Georges Duby, Jacques Le Goff ve Emmanuel Le Roy Ladurie yer almaktadır. Ancak, Annales Okulu'nun daha çok Febvre, Bloch ve Braudel'in sırtında yükseldiği söylenebilir. Bloch'un 1944'te Almanlarca kurşuna dizilmesi sonucunda Febvre, Annales Okulu'nun (Fransız tarihçiliğinin) başına geçmiştir. Febvre'nin halefi ise, Braudel'dir.​
Annales, sosyal bilimler alanında, özellikle de ekonomik ve toplumsal tarih alanlarında düşünsel bir önderlik yapma amacındaydı. Söz konusu derginin temel yönelimi, sosyal bilim disiplinleri arasında yakın bağlar kurmak ve disiplinlerarası bir yaklaşım geliştirmekti.​
Annales dergisi çevresindeki sosyal bilimcilerin oluşturduğu Annales Okulu ile birlikte toplumsal tarih anlayışı yaygınlaşmaya başlamıştır. Okulun önde gelen isimlerinden Duby'e göre "toplumsal tarih alanında araştırmayı en etkin şekilde uyarabilecek, açabilecek, zenginleştirebilecek olan, niceliksel olan hiç de ihmal edilmeksizin, toplumsal niteliklerin incelenmesine geri dönmektir." Tarihi anlatmaktan ziyade, anlamaya yönelen bir gelenek meydana getiren Annales Okulu teorisyenlerine gelinceye kadar tarihçilik mesleğinin başlıca uğraşı olay anlatıcılıktı. Bu bakımdan tarihçilik mesleği, Ortaçağ geleneğini aşamamıştı. Olay anlatıcı, yani saray tarihçiliğinin / vakanüvistik tarih anlayışının tarihin asil aktörleri olarak "ünlü" kimseleri (özellikle devlet adamlarını) görmesi önemli bir sorunsaldı.​
Febvre, Bloch ve Braudel gibi Annales Okulu düşünürleri sayesinde tarihin sessiz öğeleri olan ve belge bırakmayan küçük ve sıradan insanların tarihin aktörleri düzeyine yükselmeleri, bizatihi bir devrim meydana getirmiştir. Annales Okulu, tarihi, politik aktörlerin yapıp ettikleriyle, yani politik eylemleri ile sınırlayan vakanüvistik tarih anlayışına karşı bir tavırdır. Febvre'ye göre artık, "hey tarihçi, bunları bilmen gerekir: Papa Anaclet'in ve Sultan Mahmut'un ölüm tarihleri nedir?" anlayışı terk edilmelidir. Burke, işte bu bağlamda Annales Okulu'nu "Fransız Tarih Devrimi" olarak değerlendirmiştir.​
Demek ki, tarihi sadece savaş tarihine, siyasal tarihe ve fikirlerden sıyrılmış bir tarihe indirgeyen vakanüvistik tarih anlayışının eleştirisi olarak görülebilecek olan Annales Okulu, öncelikle iktisat tarihinden, sonra da giderek artan bir biçimde toplumsal tarihten yanadır. Okul, "toplam bir tarihten veya daha doğrusu kitlesel bir tarihten; şu 'olay' denilen küçük kabarcıklardan, yüzey kazalarından uzaklaşarak derinlerde sondaj yapan, bu amaçla çok uzun sürecin ritimlerinin içine batan, artık hiçbir şeyin değişmiyora benzediği en dipteki derinliklere kadar macera arayan, bakışlarını temellere, en istikrarlı tabakalara, köylülere yönelten bir tarihten yanaydı."​
Annales Okulu, tarihi, onu yapan insan gerçeği üzerine yoğunlaşmaya kanalize etmiştir. Duby'e göre Annales Okulu'nun katkıları arasında, "arşivlerin tozlarının altında ve müzelerin sessizliği içinde asil canlı insanı aramanın gerektiğini keşfetmemizin" yollarını açması anılabilir. Bu çerçevede, Annales Okulu, sadece belgeye dayalı klâsik tarih anlayışının yerine, sıradan insanın öyküsünü referans alan bir anlayışı koymak çabasındadır. O, tarihsel belgelere konu olmayanların, sıradan insanların ve kaybedenlerin tarihini yapma tasarımıdır. Jacques Le Goff'un bildirdiği gibi, "tarihçinin yalnızca Sezar'ın niyetleriyle değil, lejyonerlerinin ruhsal durumuyla da ilgilenmesi gerekir; o sadece Kristof Kolomb'un plânlarıyla değil, gemilerindeki denizcilerin beklentileriyle de ilgilenmek zorundadır." Bu yönüyle Annales Okulu, "yukarıdan" tarih yerine "aşağıdan" tarih çalışmaları olarak değerlendirilebilir.​
Başka bir şekilde ifade edildiğinde, "yukarıdan" tarih (geleneksel tarih) anlayışının! eleştirisi üzerine kurulu olan Annales Okulu, siyasal tarihin egemenliğine karşı bir gelenek olarak görülmelidir. Febvre ve Bloch'un amacı, geleneksel tarih kavrayışı ve siyasal tarih anlayışının yerine, "daha geniş ve daha İnsanî bir tarih'i, bütün insan etkinliklerini kapsayacak ve olayların anlatısından çok 'yapıları' çözümlemekle uğraşacak bir tarihi geçirmekti."​
Buna göre, Okul, ilk olarak, olaylardan oluşan geleneksel anlatının yerine sorun odaklı bir analitik tarih anlayışını koyar. Braudel'in dediği gibi, "Hayatın bizzat kendisi gibi, tarih de bize elden kaçan, hareketli, birbirlerine çözülmez bir şekilde dolanmış ve birbiri peşi sıra yüzlerce farklı ve çelişkili çehreye bürünebilen bir sorunlar yumağı olarak gözükmektedir." O, ikinci olarak, siyasete odaklanan bir tarihin yerine insan faaliyetlerinin tamamına eğilen bir tarih anlayışını getirmektedir. Okul, üçüncü olarak da, ilk iki amacını gerçekleştirebilmek için, tarih ile coğrafya, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, dilbilim ve antropolojinin işbirliği yapmasını önerir.​
Annales Okulu, 19. yüzyılın egemen sosyal bilim anlayışına, yani sosyal bilimlerin uzmanlaşma eğilimleri çerçevesinde parçalanması tasarımına yönelik bir meydan okumadır. 19. yüzyılın sosyal bilim paradigması içinde ortaya çıkan başlıca sosyal bilimler, ekonomi, tarih, sosyoloji, politika bilimi ve antropolojidir. Bu yüzyılın uzmanlaşmaya dayalı sosyal bilim anlayışını savunanlar artık, "hayat, aramızdan birinin birçok mesleği edinebilmesine izin vermeyecek kadar kısadır. İktisatçı iktisatçı olarak, sosyolog sosyolog olarak, coğrafyacı coğrafyacı olarak vs. kalacaktır. Kuşkusuz bilgeler bunun böyle olması, herkesin kendi anadilini konuşması ve bildiği işi —kendi dükkânı, kendi mesleği— yapması daha iyidir" diyorlardı. Sosyal bilimlerin birbirlerinden ayrıştırılması, o zaman bu şekilde meşrulaştırılmaktaydı. Oysa, Annales Okulu'na göre böylesi bir meşrulaştırma asla kabul edilemez.​
Annales Okulu'nun en önemli temsilcilerinden Febvre'ye göre, sosyal gerçeklik çeşitli sosyal bilim dalları tarafından parsellenmiştir: "Dikkat edin dostum, tarihin dışına çıkmak üzeresin... Tanımlamalarımı bir daha okuyun, o kadar net ki! Eğer kendinize tarihçi diyorsanız, buralara ayak basmamaksınız, bu alanlar sosyologlara verilmiştir. Ne de buraya; buradan psikologlara gidilir. Sağ tarafa ne demeli: yok yok, orayı hiç düşünmeyin, zira coğrafyacının bölgesi. Ve solda da etnolog var." Sosyal bilimlerin parçalanmışlığını şiddetle eleştirirken, onların tek tek ve yalıtlanmış disiplinler haline getirilmek suretiyle anlam yitimine uğratıldıklarım ileri süren Febvre'ye göre, sosyal bilimler, sadece birlikte var oldukları takdirde, gerçek işlevlerini yerine getirmiş olurlar. Sosyal bilimlerin yeniden özgürleşmelerine gereksinim vardır. Febvre'ye göre "bütün tanımlar bir hapishanedir. Ve bilimler de, tıpkı insanlar gibi, her şeyden önce özgürlüğe ihtiyaç duyarlar."​
Annales Okulu, sosyal bilim disiplinlerinin birbirlerinden kopartılmalarının yerine disiplinlerarası işbirliğini teşvik eden ve bu yönde büyük çaba sarf eden bir anlayıştır. Zaten, 19. yüzyılda sosyal bilimlerin kurumsallaşmasını belirleyen başat öncüllere karşı bir tavır olarak doğan Annales Okulu, bilginin birbirlerini karşılıklı olarak dışlayan ve eleştiren iki epistemolojiye, yani idiyografik ve nomotetik epistemolojilere bölünmesine karşıdır.​
İdiyografik tikeiciler (çoğunlukla tarihçiler ve etnograflar), dünyanın karmaşık somutluğu içinde anlaşılabileceğini öne sürmüşlerdir. Nomotetik evrenselciler (çoğunlukla ekonomistler ve sosyologlar) ise dünyanın ancak onu belirleyen genel yasaların öğrenilmesiyle anlaşılabileceğini iddia etmişlerdir. Söz konusu anlayışların ikisine de karşı çıkan Annales Okulu, sosyal bilimlerin uzmanlaşma kaygısı ve olgusunun bir sonucu olarak genel bir bunalım içinde olduğunu iddia eder. Artık, farklı alanlarda uzmanlaşmış sosyal bilimciler, kendi alanlarının savunuculuğu ve övücülüğü işini bırakmalı ve sosyal bilimler "ortak pazarı"nm kurulması içîn çaba göstermeli ve dolayısıyla da, birbirlerine yaklaşmalıdırlar. Okul bu konuda oldukça iyimserdir. Nitekim, Braudel, "tarih, sosyoloji, iktisat... gibi çeşitli insan bilimleri arasında bir diyalogun kurulabileceği ve kurulması gerektiği izlenimine sahibim" demiştir.​
Annales Okulu, hepsi henüz çok genç ve belirsiz olan, tarihi gençleştirmeye yönelik disiplinlere bir çağrıdır. Febvre'in sıkça başvurduğu karakteristik emir kipiyle, "tarihçiler, birer coğrafyacı olun. Hukukçu, sosyolog ve psikolog da olun" dediği gibi, sosyal bilimciler tüm disiplinlere hakim olmak durumunda olan kimselerdir. Febvre, 1929 yılında çıkardıkları Annales dergisinin başına şöyle yazmıştır: "Tarihçiler geçmişin belgelerine etkinlikleri kanıtlanmış eski yöntemlerini uygularlarken, sayıları giderek artan insanlar bazen ateşli bir şekilde, faaliyetlerini çağdaş toplum ve ekonomilerin incelenmesine tahsis etmektedirler... Tabiî ki bunlardan her biri meşru bir uzmanlık alanında çalışıyorsa, kendi bahçesini çalışkan bir şekilde işliyorsa ve gene de komşusunun eserini izlemeye çalışıyorsa, bundan daha iyi bir şey olamaz. Fakat duvarlar o kadar yüksektir ki, çoğu zaman bir şey görmek mümkün olamamaktadır. Oysa bu çeşitli gruplar arasındaki entelektüel alışverişler daha sık olabilseydi, yöntem ve olayların yorumlanması konusunda ne kadar değerli öneriler, ne kadar büyük kültür kazanımları, sezgiler alanında ne gelişmeler olurdu. Tarihin geleceği buradadır ve tabiî yarım tarih olacak olayların doğru anlaşılmasına dayalıdır. Biz bu korkunç kopukluklara karşı çıkmak istiyoruz..."​
Annales Okulu, disipliner duvarları yıkıp geçme ve dar uzmanlaşmayla savaşmayı esas alır. Bu bağlamda, Braudel II. Felipe Dönemi'nde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası adlı çalışmasına yazdığı "Önsöz"de; "tarih sadece duvarlarla kapatılmış bahçelerin incelenmesine mahkûm edilemez. Eğer böyle yapılırsa tarih, zamanın endişe verici sorunlarına cevap vermek, insanın çok geniş ama emperyalist bilimleriyle bağlantıda olmak gibi, şu andaki görevlerinden birini de ıskalamış olmaz mı? 1946'da ödevlerinin ve uçsuz bucaksız güçlerinin bilincinde olan muhteris bir tarih olmaksızın, şimdiki zamana ait bir hümanizma olabilir mi?" diye sorar.​
Braudel'e göre, tarih alanının sınırı geçmiş olamaz, çünkü şimdiki dünya geçmiş zamanı içerir: "Aslında şimdiki zaman, çok daha eski deneyimlerin, farklı derecelerdeki uzantısı olmaktadır. Şimdiki zaman geçmiş yüzyıllardan, hatta 'insanlığın günümüze kadar yaşadığı tarihsel evrim'in tümünden beslenmektedir. Hepimizin kendiliğinden bir şekilde, bizi çevreleyen dünyayı yalnızca kendi hayatımızın çok kısa süresi içinde ele alma ve dünya tarihini her şeyin (savaşlar, çarpışmalar, zirve toplantıları, siyasal bunalımlar, devrim günleri, devrimler, ekonomik düzensizlikler, fikirler, entelektüel ve sanatsal modalar) birbiri ardına geldiği veya birbirine çarptığı hızlı bir film gibi görme eğilimine sahip olmamıza rağmen, şimdiki zamanın böylesine bir yaşartmış zaman boyutunu içermesi size saçma gelmemelidir."​
Annales Okulu, tarih ve tarihçilik mesleğine yeni açılımlar getirir. Tarihçilik, Okulun anlayışına göre, amacı çağların derinliklerine baş döndürücü bir şekilde dalan bir anıyı tazelemek olan bir meslek olup, tarihçi de, toplumların tarihini araştıran, yaklaşık bin yıllık bir kalınlığın içinden geçmek için kendini paralayan bir kişidir. Tarihçinin kendisini paralamasının nedeni, geçmişin bugünü, yani şimdiyi açıkladığı gerçeğidir.​
Tarih, hem geçmişin ve hem de şimdinin bilimi olup, gerçekte zaman içindeki insani, yani değişimi konu alır. Çünkü, yalnız o değişimin nasıl gerçekleştiğini açıklayabilirse, tarihsel akışı içinde insanı anlamak mümkün olabilir. Annales Okulu'na göre insanı ve toplumu anlamak için şimdi, geçmiş ve gelecek’in önemsenmesi gerekir. Gerçekten de, şimdiyi geçmişle, geçmişi şimdiyle ve geleceği onlarla birlikte anlamak, Annales Okulu'nun temel paradigmasıdır. Braudel'in belirlemesiyle, "geçmiş ve şimdiki zaman birbirlerini karşılıklı ışıklarıyla aydınlatmaktadırlar." Öyleyse, Bloch'a göre, zaman içindeki insanla ilgili bir tek bilim vardır, o da tarihtir. Tarih biliminin ödevi, ölü olanın araştırılmasıyla canlı olanın araştırılmasını birleştirme olup, tarihçi, bugün ile geçmiş arasındaki yegâne köprüdür.​
Braudel'e göre tarih, kendi zamanının çocuğudur ve zihniyet tabanı itibariyle eleştirel bir bilimdir. "Geçmişi bugüne göre düzenlemek: Bu tarihin toplumsal işlevi olarak adlandırılabilir. Etkinliğimizin bu yönünü hiç kimse ele almamıştır. Tarihin teorisi yapılmış, sosyolojisi yapılmamıştır." Hayat gibi tarih de çok yönlü ve karmaşıktır. Febvre'ye göre, aslında tarih insandır ve insanın yapıp ettiklerinden başka bir şey değildir. Başka bir deyişle, tarihin konusu doğası gereği insandır. Tarih, zaman içinde insanı anlama çabasıdır.​
Hangi insan, tarihin konusunu oluşturur? Febvre'ye göre tarih, müthiş bir çeşitlilik gösteren ve karmaşıklığı basit bir formüle indirgenemeyen insani konu edinir. "İnsanlığın sayesinde ve insanlığın içinde yaşayan insan, ama aynı zamanda daha geniş bir şeyin içinde, bizatihi Evren'in, muazzam kozmik mekânın içinde yaşayan ve buraya ancak bazı bilgince gözlemlerin değebildiği, şairane düşler içinde ulaşılabilen ve gizli ve esrarlı tellerini ona rağmen titreten bu ortamı yakalamaktan aciz insan."​
Tarih, soyut insan değil, gerçek ve somut insan ile ilgilenir. Soyut insan ve tarihçi birikirleriyle hiç rastlaşmazlar. "Tarih soyutlamalarla değil, gerçeklerle yaşar" diyen Febvre, bununla birlikte Bloch'un şu hatırlatmasını aktarmadan edemez: Tarihin konusu, "insan değil, asla insan değil, insanların içinde yaşadıkları toplumlar, örgütlenmiş gruplar"dır. Peyzajlar, makineler, kurumlar, inanışlar, yazılar, insanlar, tarihçinin kavramaya çalıştıkları insanlar, önemlidir. Febvre'ye göre, "iyi bir tarihçi, efsanelerin canavarına benzer: İnsanlık onurunun kokusunu aldığı yerin avlanacağı bölge olduğunu bilir."​
Bütün bilimler gibi, tarih de günümüzde hızlı bir evrim göstermekte olup, bugün artık, gerçek "tarih laboratuvarları"ndan söz edebiliriz. Tarih, yazılı belgelerle yapılır. Ancak hiçbir yazılı doküman olmasa da tarih yapılabilir. Kelimeler, işaretler, peyzajlar, kiremitler, tarlaların biçimleri, taşlar, vb. tarihçi için önemli malzemelerdir. Tarihçi, "sözcükler, işaretler, isimler, alan taslakları, yabanî otlar, Ay tutulmaları, at gemleri, taşların jeologlar ve metal kılıçların kimyacılarca analiz edilmesi, kısaca, insana ait olan, ona bağlı olan, ona hizmet eden, onu ifade eden ve onun mevcudiyetini gösteren, faaliyet, tatlar ve varoluş biçimleri gibi her şey" ile ilgilenmelidir. Tarihçinin becerisi, söz konusu şeyleri kullanabilme yeteneği, onun kusurlu, alışılagelmiş çiçeklerden bal elde edilmesine imkân sağlar,​
Annales Okulu'nun bu bağlamda getirdiği en büyük yeniliklerden birisi de kavram tarihçiliğidir. "Her kelime ve kavramın arkasında bir tarih olduğunun unutulması halinde, tarihin kendi de inkâr edilebilir" diyen Annales Okulu üyelerinde kavram tarihçiliğinin en muazzam izleri görülür. Mesela, Febvre, Uygarlık, Kapitalizm ve Kapitalistler adlı yapıtında, uygarlık, kapitalizm, kapitalistler, teknik, bilim, duygu ve zihniyet kavramlarının tarihini çözümlemeye çalışır. "Bir kelimenin tarihini yapmak, hiçbir zaman yararsız bir çaba değildir. Yolculuk, kısa veya uzun, tekdüze veya çeşitli olsun, her zaman öğreticidir." Kapitalizm kavramının tarihi, uygarlık kavramının tarihiyle birleşmektedir. Bu da Batı toplumlarını anlamamıza, söz gelimi uygarlığın kapitalizmle bağlantılı olduğunu düşünmemize yol açar. Bu düşünceyle kavramlar olmadan tarihin ve toplumların anlaşılmasının mümkün olmadığını bildiren Febvre, nitekim, çalışmalarında bazen bir tartışmayı, tek bir kelime etrafında başlatmış, "kayıp sözcükleri" ortaya çıkarmış, bu kayıp kavramlar olmaksızın çoğu şeyin anlaşılmasının zorluğundan dem vurmuştur.​
Tarihçinin, geçmişten kalan belgeleri, itirafları ve kazıları, onların tozlarını silip okuması, onlar üzerine düşünmesi gerektiğini savunan Febvre'ye göre tarihin bir tasarısı olmalıdır, yoksa, insan neyi aradığını bilmezse, ne bulduğunu da bilemez. Tarihçi önce olayları yerli yerine oturtur (birinci eylem), daha sonra onları eser şekline sokar (ikinci eylem). Bunları iki gelişme izler: Olayları değerlendirmek ve olayları bir eser halinde düzenlemek. Tarihçi, olguları yerine oturtmalı ve onları eser şekline sokmalıdır.​
Annales Okulu, tarihi, bütünlüğü içinde ele alır ve tarihi, karşılaştırmalı bir tarihin ışığı altında değerlendirir. Mesela, Emmanuel Le Roy Ladurie Romans Karnavalı adlı yapıtında, 1580'lerde Fransa'nın Romans kentindeki karnavalın halk ayaklanmasına dönüşümünü anlatırken şöyle demiştir: "İsyanın tabanının sosyolojisini Grenoble parlamentosu dosyalarına dayanarak ortaya koymak yetmez. 1580 karnavalı, daha genel olarak kentsel bir hareket ile kırsal ve geniş çaplı bir atılımın kesişme noktasında yer almaktadır. Bu iki veçheyi karmaşıklıkları içinde inceleyeceğim; çözümleme, eğer mümkünse karşılaştırmalı bir tarihin ışığı altında yürütülecektir."​
Annales Okulu, karşılaştırmalı yönteme önem vermiştir. Bu bağlamda Bloch'un buyrukları çok açıktır: "İyi sorular sormak için karşılaştırman olmayı öğrenin... Bu soruşturmaların sonuçlarını eşgüdümle ve karşılaştır; benzerlikleri fark et; aykırıları açıkla ve reddet; sonsuz bölgesel çeşitlilikler arasında temel olguları ayırt et!"​
Febvre, tarih için, insan bilimi, insan geçmişinin bilimi anlayışını önererek, özellikle tarihçilere dört uyarı yapmıştır: "İnsan bilimi olarak tarih, dolayısıyla olgulardan oluşan tarih, evet: Ancak bunlar insana ilişkin olgulardır... Yazılı kaynaklar, evet: Ancak bunlar insanların yazılı kaynaklarıdır... Yazdı kaynaklar, elbette: Ancak bütün yazılı kaynak(ar... Yazılı kaynaklar, kesinlikle: Ancak yalnızca yazılı kaynaklar değil."
Annales Okulu, sosyal bilim disiplinlerinin birbirlerinden koparılmasına ve tarihin kendi arasında ayrıştırılmasına karşıdır. Jacques Le Goff, genel tarihin ya da kısaca tarihin, sanat tarihinden, arkeolojiden, yazın tarihinden ve hukuk tarihinden koparıldığını ve tarih alanında da ayrışmaların gerçekleştiğini vurgular. Okulu, bundan dolayı, tarih ile sosyoloji, iktisat, politika bilimi, dilbilim, sosyal psikoloji, antropoloji ve beşerî coğrafya gibi öteki sosyal bilim disiplinleri arasında ilişki kurma çabası içinde olmakla kalmaz, farklı tarih alanlarını da birleştirir.​
İşte bundan dolayı, ilk sayısı 15 Ocak 1929 tarihinde çıkan Annales dergisinin işlevi, disipliner duvarların yıkılmasını en temel gereklilik olarak görmek ve coğrafyacılar, ekonomistler, tarihçiler, sosyologlar vb. arasında bağlantı kurmayı üstlenmek olmuştur. Nitekim, Annales Okulu'nun en önemli teorisyeni ve kurucusu Bloch, günümüzün moda eğilimi olan; tarihi, sosyolojiyi, iktisadı, antropolojiyi birleştirme çabalarının öncüsüdür. Hatta, Bloch'un, tarihi, sosyolojiyi, antropolojiyi ve iktisadı birleştirmek moda olmadan kırk yıl önce bunu yaptığı, birçok kişi tarafından söylenir.​
Annales Okulu açısından, özellikle, toplumsal tarih ile beşerî coğrafya arasındaki bağların keşfedilmesi ve ikisinin birbirlerine yaklaştırılması önem arz etmektedir. Gerçekten de Okul, sosyal bilim disiplinleri içinde en fazla coğrafyaya önem vermiştir. Coğrafya, gerçekliğin tadıdır, şeylerin ve sözcüklerin haritasını çıkarmaktır. Mesela, Braudel'in Akdeniz adlı ünlü kitabında manzaraya ayırdığı pay önceliklidir. Rüzgarlar ve engebeler, otlaklar ve meyve bahçeleri sahnenin ön cephesindedirler. Annales Okulu, toplumu çoğu kez, coğrafî öğeler ile toplum arasında analojiler kurma yoluyla açıklamaya çalışmıştır. Örneğin, Ladurie, 1576'da Jean de Bourg'un toplumsal yapıyı evrenin mimarisiyle kıyaslayan güneş eğretilemelerinden şu cümleyi aktarır: "Halk denizdir. Soylular rüzgârlardır (bu rüzgârlar, iyi düzeni bozan fırtınalardır)."​
Annales Okulu, toplumsal ve tarihsel olguların/ gerçekliklerin değerlendirilmesinin yeni bir yoludur. Annales Okulu, toplumsal ve tarihsel gerçeklikleri çözümlerken, tek faktöre dayalı açıklamalar yerine, çok faktörlü açıklamaların esas alınmasını amaç edinir. Onun bu yüzden Marksizm ile polemik içine girmek durumunda kaldığı söylenebilir. Daha doğru bir deyişle, Annales Okulu, çözümlemelerinde Marksist değildir, ama anti-Marksist de değildir. Bununla birlikte, sınıf ve sınıf çatışmaları, Annales Okulu'nun merkezî düşüncelerini düzenlemenin çok ötesinde kalır. Söz gelimi Bloch, toplumsal ve tarihsel gerçekliklere ilişkin çözümlemelerinde plüralist bir tavır takınmıştır. O, toplumda ve tarihte yer alan bütün etkenlerin göz önünde bulundurulmasından yanadır. Söz konusu metodolojik tavrını, Feodal Toplanı adlı ünlü çalışmasında ortaya koyan Bloch, "bu kitapta, bir toplumsal yapının tüm bağlantılarıyla birlikle çözümlenmesine ve açıklanmasına teşebbüs edilmektedir" der. Toplumsal yapıların bütün bağlantılarıyla ve yönleriyle değerlendirilmesine önem veren Bloch, söz konusu kitabında, Müslümanların, Arapların, Macarların ve İskandinavhların Batı Avrupa üzerindeki etkilerini incelerken, oradaki ulusların etnik yapılarını, oluşumlarını, dillerini, zihniyetlerini, eylemlerini, örf ve adetlerini, tâbiyet ilişkilerini, ve bu arada vasalite, senyörlük kurumlannı, savaşçıları, soyluları ve sınıfları ele alır.​
Bloch, "metal bıçaklı bir pulluğa takılan bir pulluk tekerinden, bütün bir toplumsal yapı çıkar" diyerek, sosyal bilimcilerin tarihsel ve toplumsal gerçeklikleri tahlil ederken bütün faktörleri göz önünde bulundurmalarına dikkat çekmiştir. Buna göre, Annales Okulu, insanlığa ait olanı tahlil ederken, sınıf mücadelesi, politik olaylar, akrabalık kalıpları, teknoloji, coğrafya vs.yi içeren ve bütün etkenleri göz önünde bulunduran plüralist bir tavrı esas alır. Bloch'un, "bir toplum da bir zihin gibi, sürekli karşılıklı etkileşimlerden dokunmamış mıdır?" diye sorması işte bundandır.​
Sonuç olarak, Annales Okulu, geleneksel tarih anlayışını yıkan, tarih çalışmalarının öznesi olarak sıradan insanları ve kaybedenleri esas alan, tarihsel gerçeklikler ile toplumsal gerçeklikleri birbirleriyle ilişkili gören ve onları tahlil ederken sosyal bilimlerin birlikte hareket etmesinden yana tavır takınan bir sosyal bilim geleneğidir. Annales Okulu, sosyal bilimcilerin toplumsal ve tarihsel çözümlemelerinde kanıt olarak, halk masallarını, destanları, kültürel kodları, simgeleri, inanç sistemlerini, adetleri, kurumsal yapıları, resmî belgeleri, sınıfsal yapıları, politik faktörleri, yer adlarını, tarla şekillerini, iklimi, coğrafî etmenleri, paraları, ticaret kayıtlarını, ekonomik öğeleri ve mimarî stilleri esas almalarını savunmuştur.​
M. Bloch, Feodal Toplum(çev. M. A. Kılıçbay), Savaş Yayınları, Ankara, 1983.​
F. Braudel, Tarih Üzerine Yazılar (çev. M. A. Kılıçbay), İmge Kitabevi Yayınlan, Ankara, 1992.​
F. Braudel, il. Felipe Dönemi’nde Akdeniz ve Akdeniz Dünyast, Cilt: 1, (çev. M. A. Kıhçbay), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993.​
Braudel, Uygarlıkların Crameri(çev. M. A. Kıhçbay), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1996.​
P. Burke, Tarih ve Toplumsal Knmm(çev. M. Tuncay), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.​
P. Burke, Fransız Tarih Devrimi: Annales Okultı, (çev. M. A. Kıhçbay), Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2002.​
S. Clark, "Annales Tarihi Okulu", Çağdaş Temel Kuramlar(ed. Q. Skinner)(çev. A. Demirhan), Vadi Yayınları, Ankara, 1991, ss. 195-217.​
Duby, Erkek Ortaçağ Aşka Dair ve Diğer Denemeler(çev. M, A. Kıhçbay), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul, 1991.​
G. Duby, Ortaçağ İnsanları ve Külfürü(çev. M.
A. Kıhçbay), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995.​
L. Febvre, "Başka Bir Tarihe Doğru", Tarih ev Tarihçi-Annales Okulu İzinde(çev. A Boratav), Alan Yayıncılık, İstanbul, 1985, ss. 50-68.​
L. Febvre, Uygarlık, Kapitalizm ve Kapitalistler(çev. M. A. Kılıçbay), Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995.​
Febvre, Rönesans İnsant(çev. M. A. Kıhçbay), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995.​
A. I. Gurevich, "Tarihçinin Çifte Sorumluluğu", Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu(çev. A. Tartanoğlu S. Aydın), İmge Kitabevi Yayınlan, Ankara, 2001, ss. 89-110.​
M, A, Kılıçbay, "Önsöz", Georges Duby, Şövalye, Kadın ve Rahip/ Feodal Fransa'da Evlilik, (çev. M. A. Kılıçbay), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 7-14.​
J. Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı(çev. H. Güven U. Güven), Dokuz Eylül Yayınları, İzmir, 1999.​
E. L. R. Ladurie, Romans Karnavalı: Mumlar Bayramı'ndatı Küller Çarşambasına 15791580(çev. M. A. Kılıçbay), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2002.​
I. Wallerstein, Sosyal Bilimleri Düşünmemek: Ondokuzuncu Yüzyıl Paradigmasının Sıntrları(çev. T. Doğan), Avesta Yayınları, İstanbul, 1999.​
Avrıca bkz., BLOCH, BRAUDEL, KARŞILAŞTIRMA YÖNTEMİ, MARKSİZM, TARİFİ, TARİH FELSEFESİ.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 1

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst