MÖ 585 yılında Yunan şehri Milet’te (Miletos) yaşayan bir filozof bir iddia ortaya attı. Buna göre o yılın 28 Mayıs'ında tam güneş tutulması yaşanacaktı.​

Astronomik gözlemlere dayanılarak yapılan böylesi tahminler antik dünya için duyulmamış bir şeydi. Yunan dünyasındaki pek az insan tutulmalar gibi göksel olayların önceden tahmin edilebileceğine inanıyordu. İnsanların çoğu kendilerini her şeye kadir tanrıların kollarına bırakmıştı. Tüm bunlara rağmen Miletli bilgin Thales (MÖ 620-546) insan bilgisinin doğa olaylarının anlaşılmasını mümkün kılabileceği yönündeki iddiasında ısrarcı oldu.​

Tam da Thales’in söylediği tarihte, bugün Türkiye sınırları içerisinde kalan bir bölge karanlığa gömüldü. Tutulma Miletlileri korkutmuş, Thales’i ise haklı çıkarmıştı. Bu olay Batı bilim tarihinin miladı olarak kabul edildi.​

Thales’ten önce, pek çok Yunanlı için din ve doğa birbirinden ayrı düşünülemezdi. İnsanlar deprem ve tutulma gibi olayların, kızgın tanrılar insanlığa bir mesaj gönderdiğinde yaşandığına inanıyordu. Yunan mitolojisi doğrudan doğruya doğa olaylarına müdahale eden tanrılarla ilgili hikayelerle doluydu.​

Bir tutulma olayını önceden tahmin eden Thales, Yunanlıların doğayı ve dünyayı anlama ve bilgiye değer verme şeklini değiştirmiş oldu. Felsefe kelimesini de bir kavram olarak ilk o kullandı. Yunanca bilgi aşkı anlamına gelen felsefe, Thales’e göre olayların ardındaki nedenleri araştırarak dünyayı anlamaya çalışanlar tarafından yapılan düşünsel eylemdi.​

Thales bir tüccar ve zeytinyağı üreticisiydi. Sık sık Yakın Doğu’ya ve Milet’le ticari ilişkileri bulunan Mısır’a gidiyordu. Büyük ihtimalle Babil’e de gitmiş ve burada tutulmayı önceden tahmin etmesini mümkün kılan Babil Astronomisi’ni öğrenmişti.​

Düşünce tarihinin ilk filozofu olduğu kabul edilen Thales Milet’e döndüğü zaman Miletos ya da İyonya Okulu adıyla anılan bir felsefe okulu kurdu. Bu okul aralarında Anaksimandros (MÖ 610-546) ve Anaksimenes’in de (MÖ 585-525) bulunduğu pek çok önemli düşünürü yetiştirecekti. Bilimsel ve felsefi çalışmalarına ek olarak Thales krallara askeri danışmanlık da yapmıştır. Komşusu Lidya, Persler’e yenildikten sonra Milet’in bağımsızlığını koruyabilmiş olmasında Thales’in önerileri büyük rol oynamıştı.​

Hemen hemen 60 yaşlarındayken beklenmedik bir şekilde öldü. Söylendiğine göre bir jimnastik gösterisini izlerken bir anda hayatını kaybetmiştir.​

Yunan felsefesi Milet Okulu'yla başlar. Milet Okulu'nun ilk temsilcisi olarak ise Aristoteles tarafından Thales zikredilir. Thales'e ait elimizde kendi elinden çıkmış hiçbir metin veya metin parçası mevcut değildir. Daha ilkçağ'da ona mal edilen eserlerin kendisinin olmayıp, sahte oldukları bilinmektedir. Thales hakkındaki bilgileri kendilerinden edindiğimiz başlıca kaynaklarımız Herodot, Aristoteles, Teophrastos ve Diogenes Laertius'tur.​

HAYATI VE KİŞİLİĞİ

Thales'in MÖ 625/4-546/5 yılları arasında yaşamış olduğu hesaplanmaktadır. O halde Yunan dünyasının ünlü yedi bilgesinden biri olan ve Atina'ya yasalar hediye etmiş bulunan Solon'la, yine ünlü Lidya kralı Karun'un veya Krezüs'ün (Kroisos) çağdaşıdır. Baba tarafından Karia'lı, anne tarafından Fenike'li olduğu ileri sürülmektedir. Ancak kendisi doğma büyüme Milet'lidir.​

Gelenek bize Thales'i çeşitli ve değişik kılıklar altında göstermektedir. Örneğin Platon, daha önce de belirttiğimiz gibi Theaitetos'da onu, yıldızları incelerken önünde bulunan kuyuyu görmeyerek içine düşen dalgın, dış dünyadan tamamen uzak bir bilim adamı olarak takdim etmektedir (174 a). Ancak Aristoteles bunun tersine onu zeytinyağı üzerinde karaborsa yapan çok başarılı bir iş adamı olarak göstermektedir. Bilindiği üzere zeytinin bir var yılı, bir de yok yılı vardır. İşte Thales bu var yıllarından birini önceden tahmin ederek, elindeki bütün parasını bölgede bulunan zeytin ezme makinelerinin tümünü kiralamaya ayırmış, o sene ürün bol gelince de bu ezme makinelerini çok fahiş fiyatlarla ihtiyacı olanlara kiralamış ve bundan büyük bir servet kazanmıştır (Politika, II, 1259 a 6).​

Herodot ise bize Thales'ın Lidya'nın Persler tarafından yıkılmasından önce, İonya yurttaşlarına Lidya istilasına karşı koyabilmek için başkenti Teos olacak bir federasyonda örgütlenmeleri yolunda bir tavsiyede bulunduğunu söylemektedir (Her. Tarihi, I, 75, 170). Bu İonyalılar tarafından dikkate alınmayacak, çok akıllıca bir öneridir. Yine Herodot, Thales'in Lidya kralı Alyattes ile Med hükümdarı Kyaksares arasında yapılan savaş sırasında meydana gelen güneş tutulmasını önceden tahmin ettiğini ve bunu İonyalılara söylediğini bildirmektedir (Her. Tarihi, I, 74 vd.).​

Bir başka rivayete göre Lidyalıların Medlere karşı yaptıkları bir seferde Kızılırmak'ı rahatça geçebilmeleri için bu nehrin kenarında bir kanal kazdırmış, Kızılırmak'ın sularını ikiye böldürmek suretiyle seviyesini alçaltmış, böylece onun üzerinde rahatça bir köprü kurulmasını sağlamıştır (Her. Tarihi, I, 7 5).​

Denizci bir şehir devleti olan Milet'in gemicilerine denizde yönlerini kaybetmemeleri için Küçük Ayı takım yıldızını yön tayin etmede esas olarak almalarını öneren ilk kişinin de Thales olduğu söylenmektedir. Öte yandan, Aristoteles'in öğrencisi ve Yunan dünyasında matematik ve astronomi tarihine ait ilk eserin yazarı olan Eudemos, Thales'in Mısır'a gittiğini ve oradan geometri bilimini ilk kez Yunanistan'a getirdiğini, ayrıca kendisinin geometri alanında biri bugün de kendi adıyla bilinen (Bir dairede çapı gören çevre açı, dik açıdır) birçok teoremin bulucusu olduğunu söylemektedir. Bu teoremler arasında, her ikizkenar üçgenin taban açılarının birbirine eşit olduğu, birbirini kesen iki doğruda ters açılarının birbirine eşit olduğu, bir dairenin çapla iki eşit kısma bölündüğü teoremleri de vardır (DK. 11, A 20).​

Eudemos'un Thales'e mal ettiği iki buluş ise, onun bir kulenin tepesinden denizdeki gemilerin uzaklıklarını ve Mısır piramitlerinin yüksekliklerini ölçmesine ilişkindir. Eudemos birinciyle ilgili olarak Thales'in birbirlerine eşit üçgenlerle ilgili geometrik bir teoremden yararlandığını, ikinciyle ilgili olarak ise daha pratik bir akıl yürütme yaptığını söylemektedir: Bu akıl yürütme insanın gölgesinin boyuna eşit olduğu bir anda, piramidin gölgesinin de onun boyuna eşit olacağı düşüncesine dayanmaktadır. Herodot'un Nil Nehri'nin her yaz başında taşmasına ilişkin olarak verdiği üç açıklamadan birincisinin, yani bu taşmanın nedeninin yaz rüzgarları olduğu kuramının da gerçek sahibinin Thales olduğu anlaşılmaktadır (Her. Tarihi, II, 20).​

Bütün bu haberler veya bildiriler, Thales'in kişiliğinde çok yönlü bir insanla karşılaştığımızı göstermektedir. Anlaşıldığına göre, o aynı zamanda tüccar, devlet adamı, mühendis, matematikçi ve astronomdur. Thales matematik ve astronomiye ilişkin bilgilerini herhalde Mısır ve Babil'e yapmış olduğu ileri sürülen yolculuklarında kazanmıştır. M.Ö. 585 yılının 28 Mayıs'ında meydana geldiği hesaplanan güneş tutulmasını önceden tahmini, onun Babil astronomisinin sonuçlarından yararlanmış olduğunu göstermektedir. Çünkü bu dönemde Yunan dünyası henüz bu tür bir tahmini mümkün kılacak kadar gelişmiş astronomi bilgisine sahip değildi. Buna karşılık Babillilerin yüzyıllardan beri gök cisimlerinin hareketlerini gözlemlemelerine dayanarak biriktirdikleri cetveller mevcuttu.​

Öte yandan astronomi hakkındaki bu ileri bilgisi, sahibi olduğunu bildiğimiz ilkel dünya tasavvuruyla hiç uyuşmamaktadır. Çünkü Thales'in dünyayı su üzerinde yüzen bir tepsi gibi düşündüğü bildirilmektedir. Onun Mısır piramitlerinin yüksekliğini ölçtüğü, Nil'in taşmasıyla ilgili yukarıda sözünü ettiğimiz kuramı ileri sürdüğü yönündeki rivayetler ise Mısır'a gerçekten gitmiş olabileceğini göstermektedir.​

ÖGRETİSİ

Thales'in asıl anlamında felsefi düşüncelerine gelince, bu konudaki ana kaynağımız Aristoteles'tir. Aristoteles, Thales'in felsefi görüşleri hakkında bize bazı bilgiler vermektedir, ama bunların hangi yollarla kendisine geldiği, onlarla ilgili olarak hangi kaynaklara dayandığı ve Thales'in bu görüşlerinin hangi akıl yürütmelerinin veya gözlemlerinin sonucu olarak ortaya çıktığı hakkında fazla bir açıklama getirmemektedir. Bu sonuncu hususa ilişkin olarak, sadece kendisinin de birer "tahmin" olduğunu kabul ettiği bazı akıl yürütmelerde bulunmaktadır.​

Su, Her Şeyin Arkhesi, İlkesi veya Doğasıdır

Aristoteles'in Thales'e mal ettiği görüşleri üç noktada toplamamız mümkündür:​

1) Su, her şeyin arkhesi, ilkesi, doğası, nedeni veya tözüdür (Metafizik, 983 b 20);​
2) Dünya, suyun üzerinde yüzer (De Caelo, 294 a 28) ve nihayet;​
3) Her şey, tanrılarla doludur (De Anima, 411 a 7).​

Bunlara mıknatısın canlı olduğu, çünkü demiri kendine doğru çekme gücüne sahip olduğu yönündeki görüşünü de ekleyebiliriz (De Caelo, 405 a 19; DK. 11, A 22, 23).​

İlk önerme, Thales'in tüm Milet felsefesinin ana problemine; her şeyin kendisinden geldiği, kendisine gittiği, kendisinden yapıldığı şeyin, değişenin altında değişmeden kalan, varlığını devam ettiren şeyin ne olduğu sorusuna, evrende en çeşitli ve değişik kılıklar altında kendisini gösteren unsurlardan biriyle, yani su ile cevap verdiğini göstermektedir. Acaba Thales'i bu görüşe götüren nedenleri tahmin edebilir miyiz veya bu görüşü ileri sürmesinde etkili olan muhtemel etkenlerden söz edebilir miyiz? Aristoteles'e göre onu bu inanca, yani suyu ana madde olarak kabul etmeye götüren şey, her şeyin sıvımsı bir varlıktan beslendiğine ve sıcağın kendisinin de ondan çıkıp onunla yaşadığına ilişkin gözlemi olmuştur. Bunun yanında, yine Aristoteles'e göre, Thales'i suyu "töz olarak" kabul etmeye götüren diğer bir neden, her şeyin tohumunun nemli bir yapıda olduğuna ve suyun, nemli şeylerin doğasının kaynağı olduğuna ilişkin diğer bir gözlemi olmuş olmalıdır (Metafizik, 983 b 20-27).​

Thales'in kendi kişisel gözlemlerinden hareketle suyun her şeyin ilkesi olduğu görüşüne gittiğini söyleyen Aristoteles, hemen arkasından eski kozmologların da dünyayı ayni şekilde tasarlamış olduklarını sözlerine eklemekte, yani bir bakıma bu görüşün pek de orijinal olmadığını, Thales'in bu eski kozmogonilerden etkilendiğini ima etmektedir (Metafizik, 983 b 27-a 5).​

Gerçekten de, Thales'in her şeyin aslının su olduğu veya her şeyin aslında su olduğu görüşünün kendi orijinal buluşu olmadığını hissettiren birçok işaret vardır. Thales'ten çok önceleri Mezopotamya'da kaleme alınmış olan ünlü Yaratılış şiirinin başında benzer bir görüşe rastladığımız gibi Yunan dünyasında Homeros, dünyanın Okyanus'un ortasında yüzen bir kara parçası olduğunu söylemekteydi. Nihayet bu tasavvurun insanlığın en eski çağlardan bu yana sahip olduğu kolektif tasavvurlarından birini oluşturduğunu söylememiz de mümkündür; çünkü semavi dinlerin hepsinde bulunan "Tufan" efsanesi bu görüşün bir başka versiyonu olarak yorumlanabilir.​

Bununla birlikte Thales'e, kendi gözlemleri de bu görüşü telkin etmiş veya eski tasavvurlardan miras aldığı bu görüşü kuvvetlendirmiş olabilir. Bu gözlemler neler olabilirdi? Onlar yukarıda Aristoteles'in kendilerinden söz ettiği şeylere benzer şeyler olmalıdırlar. Örneğin Thales, Nil nehrinin taşmalarından sonra Mısır'da Nil deltasında hayat fışkırdığını görmüş ve Herodot'un "Mısır, Nil'in bir hediyesidir" görüşüne benzer bir görüşle "Hayat, suyun bir hediyesidir" görüşüne varmış olabilir.​

Sonra yine Thales, belki bundan daha da açık ve önemli bir gözlem yapmış veya böyle bir gözlemden hareket etmiş olabilir: Bu suyun donduğu zaman buz gibi katı, ısındığı zaman su buharı gibi gaz halinde olma imkanına sahip bir varlık olduğuna ilişkin gözlemdir. Dünyadaki bütün varlıklar hemen hemen bu üç halden birinde, yani ya sıvı, ya katı, ya da gaz halinde ortaya çıktıklarına, öte yandan suyun kendisi bu üç hale de bürünebildiğine göre, bundan varolan her şeyin aslının su olduğu görüşüne geçmek herhalde makul bir çıkarsama olacaktır.​

Öte yandan Thales, suyun bütün canlıların bedeninde miktar olarak işgal ettiği büyük yerle, işlev olarak sahip olduğu büyük önemi görmüş veya onlar üzerinde düşünmüş olabilir.​

Nihayet belki bütün bunlardan daha olası olarak, daha önce işaret ettiğimiz gibi o eski mitolojik dünya tasavvurlarından suyun bir tanrı veya mitolojik bir varlık olarak her şeyin kaynağında bulunduğu görüşünü almış, ancak söz konusu mitolojik varlığı veya tanrıyı bu kılığından çıkarıp, doğal halde etrafımızda gördüğümüz fiziksel suya indirgeyerek sözünü ettiğimiz görüşünü ortaya atmış olabilir.​

Her Şey Tanrılara Doludur

Thales'in her şeyin tanrılara dolu olduğu yolundaki diğer önemli bir görüşü ile ilgili kaynağımız yine Aristoteles'tir. Aristotoles buna Ruh Üzerine (De Anima) adlı kitabında alem ruhunun varlığını ileri süren filozofları eleştirirken temas eder. Ancak Aristoteles bu konuda ihtiyatla davranır ve Thales'in belki bu bağlamda olmak üzere her şeyin tanrılara dolu olduğu görüşünü savunduğunu söyler (411 a 7-9). Daha sonra bu görüşü kendi bağlı oldukları sistemler ve kuramlar içinde yorumlayan ilkçağ yazarları ise Thales'e bir alem ruhu, her şeyi sudan meydana getirten bir tanrısal ruh anlayışı izafe ederler. Bu arada Thales'in "her şeyin tanrılarla dolu olduğu" görüşünün onun bir tanrıtanımaz olup, olmadığı yönünde bazı tartışmalara yol açmış olduğunu da kaydedelim.​

Bununla birlikte bu "her şeyin tanrılara dolu olduğu" görüşü, onun mıknatıs taşının demiri hareket ettirme gücüne sahip olduğu için canlı olduğu görüşüyle birleştirilince, akla daha yakın bir açıklamayı da mümkün kılmaktadır: Thales her şeyin esrarengiz, canlı güçlerle dolu olduğuna inanmaktadır; mıknatısın demiri çekmesi olgusundan hareket etmekte, bu olguyu genelleştirerek bütün varlıkların içine yerleştirmektedir. Thales'in canlı ile cansız arasındaki ayrımı göz önünde tutmayıp her şeyin ruhu veya canı olduğuna inandığını düşünürsek, bu durumda her şeyin tanrılarla dolu olması, Thales için her şeyin canlı güçlere sahip olması anlamına gelebilir. Bununla birlikte, Thales'in bu durumda tanrı sözcüğünü, içinde yaşadığı Yunan dünyasında insanların çoğunluğunun bu sözcüğe geleneksel olarak verdikleri anlamdan farklı bir anlamda kullandığını kabul etmek zorundayız.​

Madde, Canlıdır

Maddeyi canlı olarak kabul eden görüşe hilozoizm adı verilir. Bu, dilimizde canlı maddecilik olarak karşılanması mümkün olan Yunanca madde (hyle) ve canlı (zoon) kelimelerinden oluşturulmuş bir terimdir. Thales'in bu anlamda bir hilozoist (canlı maddeci) olduğu, yani maddeyi canlı olarak kabul eden düşünürlerin başında geldiği söylenir. Yalnız bu terim, Burnet'in haklı olarak işaret ettiği gibi, bizi bazı yanlış anlamalara da götürebilir. Eğer bunu maddeyle, ruh veya tin (spirit) arasında bir ayrımı kabul etmeden maddenin kendisinin canlılık, hareket ve düşünme özelliklerine sahip olduğunu ileri süren bir görüş olarak anlıyorsak, bu tür ince bir ayrımın Thales için söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü yine Burnet'in haklı olarak işaret ettiği gibi gerek Thales'in içinde yaşadığı çağda gerekse daha sonraki dönemde uzun bir süre, Demokritos veya Platon'a kadar, maddeyle ruh arasındaki ayrım inkâr edilebilecek kadar kesin bir tarzda ortaya konmamıştır.​

THALES'İN ÖNEMİ

Thales'in önemi nerededir? Onun felsefe için önemi; ilk kez "Evrenin arkhesi, tözü nedir?" sorusunu ortaya atmasında ve bu soruya cevap olarak da ilk kez efsanevi-dinsel içerik taşımayan, laik-natüralist bir açıklama vermeye çalışmasındadır. Thales'in bu soruya verdiği cevabın kendisinden çok bu cevabın türünün önemli olduğunu söylemeliyiz. Thales'le birlikte ilk kez ve açık seçik olarak efsaneden bilime veya felsefeye geçişi görmekteyiz.​

Thales'in sorduğu sorunun kendisine gelince, onun kendisi de birkaç bakımdan önemlidir: Birinci olarak "her şeyin tözü, arkhesi; farklı şeylerin altında bulunan ana varlık, kalıcı varlık" anlayışı, "hiçten hiçbir şey çıkmaz" görüşünün açık bir ifadesidir. Gerçi bu görüş, bir önceki bölümde işaret ettiğimiz gibi, Hesiodos'ta da vardır; çünkü o da Theogonia'sında ve kozmogonisinde her şeyin başlangıcı ve kaynağının nereden geldiğini araştırmaktadır. Bu ise onun bir yokluktan çıkamayacağının farklı bir biçimde ifadesidir. Ancak bu görüş, Thales'te daha açık bir biçimde kendini göstermektedir. Yine bu sorunun ortaya atılması, Thales'in çokluğun içinde veya altında birliği aramakta olduğunu göstermektedir. Onun çokluğun altında bulunan birliğin ne olduğuna ilişkin cevabı önemli değildir; önemli olan şeylerin çokluğu içinde veya altında bir birliğin olduğu veya olması gerektiği yönündeki düşüncenin kendisidir.​

Thales'in kabul ettiği bu ilk, ana madde öğretisi üç bakımdan gelişmeye açıktır: Birinci olarak, maddeler hiyerarşisi içinde Thales'in suya verdiği yer tartışılmaz olarak kalamaz. Onun yerine başka maddeleri veya ana maddeleri koyma yolunda önerilerin ortaya atılabileceği açıktır. İkinci olarak bu öğreti bir başkasının zihninde sözü edilen maddenin, onun çeşitli özel biçimlerinden hiçbiri olmaması, onların tümünün üstünde ve dışında, ayrımlaşmamış, farklılaşmamış bir şey olması gerektiği fikrini doğurabilir; nitekim doğuracaktır. Nihayet bu ana madde, arkhe ile onun görünüşleri arasındaki farklılık, büyük ölçüde şüpheci tohumlar içermektedir. Çünkü, eğer ana varlık göründüğü şeylerden farklı olup, görünen şeyler veya varlığın görünen biçimleri ana varlığı yansıtmıyorlarsa, bundan görünen şeylerin ve değişmelerin aldatıcı oldukları sonucuna geçmek hiç de zor olmayacaktır.​

Thales (MÖ 624-546), bu döneme özgü bilimadamı-filozof tipinin seçkin bir temsilcisiydi. Onun özellikle matematik ve astronomi alanında önemli çalışmalar yaptığı kabul edilir. Bilimsel faaliyetleri bir yana, Thales’te felsefe bakımından esas önem taşıyan husus, onun “Neyin gerçekten var olduğu” sorusu üzerinde düşünmüş olmasından kaynaklanır. Bu çerçeve içinde, doğada var olan şeylerin tüketici bir listesini yapmayı amaçlamayıp, şeylerin varlığa gelmeleri ve daha sonra da yok olup gitmeleri olgusundan etkilendiği için kalıcı bir gerçekliği bulmaya çalışan Thales, görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik ayrımı yaparak varlığa önce gelip sonra giden, sürekli değişme halindeki şeylerin ya da fenomenlerin gerçek olamayacağı sonucuna varmıştı. Başka bir deyişle, “neyin gerçekten var olduğu” sorusunu yanıtlamanın yegâne yolu, onun gözünde birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu bir biçimde ifade edebilmekten geçti. O, buna göre, gözle görünen bireysel varlıkların ve değişmelerin oluşturduğu kaosun, çokluğun gerisinde akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sürekli bir gerçekliğin var olduğuna inanmıştı. Thales, çokluğun kendisinden türediği, çeşitliliğin gerisindeki bu birliğin “su” olduğunu öne sürmekteydi.​



Kaynakça:
Felsefe Tarihi / Ahmet Cevizci
İlkçağ Felsefe Tarihi / Ahmet Arslan
İlkçağ Felsefesi / H. J. Störig
İlkçağ Felsefesi Tarihi / W. K. C. Guthrie
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları
Batı Felsefesi Tarihi / Bertrand Russell
Entelektüelin Kutsal Kitabı - Biyografiler / Noah D. Oppenheim, David S. Kidder

Not: 1000Fikir.com web sitesinde yayınlanan yazı, derleme, makale, animasyon, fotoğraf ve grafikler, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz, değiştirilemez, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yeniden yayımlanamaz. Telif ve fikri mülkiyet hakları saklı kalmak koşuluyla, kişisel ve ticari olmayan kullanım amaçlarıyla bu sitenin olanaklarından yararlanılabilir.
 

1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Öğrenenler için yazılmış her felsefe tarihinde ilk söz konusu edilen, felsefenin, her şeyi suya bağlayan Thales’le başladığıdır. Bu durum felsefe için, öğretim programının beklediği saygıyı, ileri ölçüde olmasa da göstermeye çalışan bir öğrenci için cesaret kırıcıdır. Bununla birlikte, sözcüğün modern anlamıyla, bir filozof olarak değil, bir bilim adamı olarak Thales’e saygı duymamızı gerektiren büyük bir neden bulunmaktadır.​

Thales Küçük Asya’da gelişen bir kent olan, içinde büyük bir köle nüfus barındıran, özgürleri arasında yoksul zengin çatışmasının yer aldığı Miletos’un yerlisiydi. Miletos’ta halk önce başarı kazandı ve soylu kişilerin karılarıyla çocuklarını öldürdü. Sonra, soylu kişiler egemen olup karşıtlarını diri diri yaktılar, kent alanlarını canlı meşalelerle aydınlattılar. (Rostovtseff, Eski Dünyanın tarihi, c. 1, s. 204) Thales zamanına benzer koşullar, Küçük Asya Grek kentlerinin çoğunda görülmüştür.​

İonya’nın öbür ticari kentleri gibi Miletos da Vll. ve VI. yüzyıllarda önemli ekonomik ve politik gelişmelerle karşı karşıya kalmıştı. Politik güç önce, arazi sahibi soylu kişilere aitti, fakat yavaş yavaş tüccarların eline geçti. Sonra tüccarların yerini, adet olduğu gibi, demokrat bir partinin desteğiyle güçlenen tiran aldı. Lydia Krallığı, Grek kıyı kentlerinin doğusuna rastlıyordu, o kentlerle, Ninua’nın düşüşüne değin (İ.Ö. 612) dest kaldı. Lydia’yı, dikkatini batıya çevirme konusunda özgür bıraktı. Miletos genel olarak ve özellikle Kurus yönünden yenilgiye uğratılan son Lydia kralı Kroisos’a dostluk bağlarını sürdürdü. Mısır’la önemli ilişkileri vardı. Lydia Kral’ın kiralık Grek askerlerine dayandığı ve belirli kentleri Grek ticaretine açtığı Mısır’da ilk yerleşme bölgesi bir Miletos garnizonunun işgal ettiği bir kaleydi. Fakat İ.Ö. 560-510 yılları arasında en önemli yerleşme bölgesi Daphae’ydi. Jeramiah ve daha birçok, İbrani Nabukadnasor’dan (Nabu-kudurri-ussur) (Nabu Kondnosar) kaçıp buraya sığınmıştı. (Jeramiah, 435, V. Ö) Mısır, kuşkusuz olarak Grekleri etkilediği halde, İbranileri etkilememişti. Jeramiah’nın kuşkucu İonyalılara karşı nefretten başka bir şey duyduğu da varsayılamaz.​

Thales’in yaşadığı tarih konusunda, gördüğümüz gibi en büyük kanıt, onun, gökbilimcilere, göre İ.Ö. 585’te yer almış olması gereken bir güneş tutulmasını önceden belirlemiş olmasıdır. Başka bir kanıt da, Thales’in işlevliklerini, aşağı yukarı bu zamanla çakıştırma konusunda yukariki kanıtla çakışır. Bir güneş tutulmasını önceden bildirmek, onun adına, büyük bir öke (deha) belirtisi değildir. Miletos, Lydia’yla birleşmişti. Lydia’nın Babil’le kültürel bağlantısı vardı ve Babilli gökbilimciler, güneş tutulmalarının, aşağı, yukarı 19 yıllık bir dönem esasına göre ortaya çıktığını bulmuşlardı, ay tutulmalarını ise tam bir başarıyla önceden bilebiliyorladı. Fakat, bir yerde görünüp başka bir yerde görünmemesi, nedeniyle güneş tutulmaları konusunda engele uğramışlardı. Sonuç olarak, şu ya da bu tarihteki güneş tutulmalarını gözlemenin zahmete değer olduğunu biliyorlardı. İşte bu bilgi, belkilikle (muhtemelen) yabancı değildi Thales’e. Güneş tutulmalarının neden dönel olduğunu ne Thales biliyordu ne de Babilli gökbilimciler. Thales’in Mısır’da dolaştığı ve geometria’yı oradan Greklere getirdiği söyleniyor. Mısırlıların geometria konusunda bildikleri, daha çok parmak hesabından ibaretti. Thales’in daha sonra Grekler yönünden bulunan tümden-gelimsel bilgilere ulaştığına inanmak için bir neden yoktur. Karada iki noktadan yapılan gözlemle denizdeki bir geminin uzaklığının nasıl hesap edileceğini ve piramidin yüksekliğinin, gölgesinin uzunluğuyla nasıl ölçülebileceğini bulmuş görünüyor. Başka pek çok geometria teoremleri de ona yükleniyor. Fakat, belki de yanlıştır bu. Thales, Yunanistan’ın her biri, özellikle, bir bilgelik deyişiyle ün yapmış 8 bilge kişisinden biriydi. Geleneğe göre, Thales’in bilgelik deyişi “en iyi şey sudur” tümcesidir.​

Aristoteles’e bakılırsa, Thales suyun, kendinden bütün öbür nesnelerin türetildiği köken töz olduğunu ve yerin su üzerinde durduğunu ileri sürmüş, demiri devindirdiği için mıknatısın içinde tin bulunduğunu, dahası bütün nesnelerin tanrılarla dolu olduğunu düşünmüş. (Burnet, Eski Grek Felsefesi’nde bu kanıyı kuşkuyla karşılar, “questions”s. 51).​

Her şeyin sudan yapıldığı anlatımı bilimsel varsayım sayılmalıdır ve hiç de aptalca değildir. 20 yıl önce benimsenen görüş, her şeyin suyun 2/3’ü olan hidrojenden yapıldığı konusundaydı. Grekler varsayımlarında aceleciydi. Fakat, en sonunda “Miletos Okulu” onları, görümsel olarak sınamaya hazırlanmıştı. Thales hakkındaki bilgimiz, onun kişiliğini yeter ölçüde yansıtamayacak denli azdır. Onun Miletos’taki ardıllarıyla ilgili olarak daha çok şey bilmekteyiz. Ardılların görüşlerindeki kimi şeylerin Thales’ten geldiğini düşünmek daha akıllıcadır. Thales’in bilimi de felsefesi de kabaca, fakat düşünce ve gözlemi uyarıcı türdendi.​

Pek çok söylenti bulunmaktadır Thales üzerine. Yine de sözünü ettiğim birkaç olgudan daha çoğunun bilindiğini sanmıyorum. Söylentilerden bir kısmı hoştur. Aristoteles’in Politeia’sında (1259) anlattığı olay gibi: Felsefenin hiçbir işe yaramadığını gösteren yoksulluğu dolayısıyla kınanıyordu Thales. Öyküye göre, bir yıl yıldızlar konusundaki ustalığıyla daha kıştan, gelecek yıl büyük bir zeytin ürün olacağını bilmiş; böylece parası da az olduğundan Chios ve Miletos’taki zeytin basacaklarını (pres) kullanmak için pey vermiş. Kendisine karşı kimse arttırmadığından, basacakları çok düşük bir fiyata kiralamış. Zeytin toplama zamanı gelip, herkes basacak gereksindiğinde Thales istediği fiyata satmış onları ve epey para kazanmış. Böylece dünyaya, filozofların isterlerse kolayca zengin olabileceğini, fakat onların tutkularının başka türden olduğunu göstermiş.”​



Kaynakça: Bertrand Russell - Batı Felsefesi Tarihi #1 - Antikçağ​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst