1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Bu kavram Gilles Deleuze'ün Fransız sosyolojisinin minör adlanndan biri olan, 20. yüzyılın başında yaşamış Gabriel Tarde'a yaslanarak ortaya çıkardığı bir kavramdır. 1972 yılında Felix Guattari ile birlikte yazdıkları Anti-Oedipe adlı kitabın daha hemen başında karşımıza çıkar. Bu kitap 1968 sonrasını yorumlayan ve aynı zamanda yorumculara göre, Deleuze ve Guattari'nin Marx ve Freud İkilisine üçüncü bir boyut ekleyerek Nietzsche'nin düşüncesini soktukları kitaptır.​

Kitap sert bir şekilde başlayarak Artaud'nun organsız beden kavramını arzulanan makinalar kavramı ile ilişkiye koyar. Türkçeye çevirilen ve özellikle Anglo-amerikan kitaplarından yapılan çeviride "desiring machines" kavramı "les machines desirantes"a karşılık gelmektedir; ancak Türkçeye arzulayan makinalar olarak çevrildiğinde kuramsal bir yanlışlık ortaya çıkartılmaktadır; çünkü "arzulayan makinalar" olabilmesi için bir özne kuramı gereklidir. Bir öznenin arzuladığı nesneler olması lazımdır; oysa Gilles Deleuze'ün, Tarde'a yaslanarak ortaya koyduğu bu kavramda, nesne ve özne kuramına veya fenomenolojiye bağlı kalmaktan çok, nesnelerin arzuladığı öznellikler söz konusudur. özne nesneye eğilerek arzulamaz; makinalar kendilerine görünen nesneler tarafından arzulanmaktadırlar. Arzu karşılıklı olarak gelişir; ama birincil olan arzulayan kişinin arzulanmasıdır. Arzulayan ile arzulanan arasındaki duygulanımsal ilişkide makinalar arzulanmaktadırlar. Yani Deleuze ve Guattari'nin verdikleri örneğe dayanırsak, "her yerde makinalar vardır" ve bu eğretileme olarak kullanılmamaktadır: "makinaiarın makinalan, çiftleşmeleriyle, birleşmeleriyle. Bir organ-makine bir kaynak-makinaya bağlanmıştır: Biri akışkanlık verir diğeri ise onu keser. Meme süt üreten bir makine olup ağız da, bununla çiftleşmiş bir makinadır. Anoreksikin ağzı yemek yeme makinasıyla anal makine, konuşma makinası, nefes alma makinası (astım krizi) arasında tereddüt eder." Buna göre ikisi de diğerini azulamaktadır. İkisi de arzulanan makinalardır; çünkü öznenin arzulayan hali ters yüz edilmiştir.​

Bu arzu psikanalizin arzu kavramının dışında düşünülmüştür. Psikanalizde özne arzuladığı nesneye doğru yönelir; çünkü arzuladığı bir eksikliktir, bir ihtiyacın eksikliğinin giderilmesi lazımdır. Halbuki Gilles Deleuze ve Felix Guattari'ye göre arzunun kendisi eksiğe doğru yönelmez, arzu zaten kişinin içinde vardır ve önce arzu vardır. Bu da Tarde’ın sosyolojisinden ödünç alınan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Arzu ve inanç Tarde için ikili bir çifttir. Arzu dizileri oluşumunda dönüşümü gerçekleştirirken, inanç dönüşümün öncesindeki sürekliliği sağlamaktadır. Diziler sonsuzcasına doğru gitmelerine rağmen arzu sayesinde dönüşüme uğratılırlar; çünkü arzunun kestiği dizi değişime uğramaktadır. Tarde burada, Bergson'dan ödünç aldığı kavramı kullanır: Süre. Arzu o halde eksik olana doğru yönelen bir şey olmaktan çok, dolu dolu olarak arzulanan makinaiarın bir parçası olarak vardır. Arzu varolan bir şey değil bir özelliktir, tıpkı inanç gibi. İnanç ve arzu Tarde’ın bireyselleşmesindeki özelliklerin ikili çiftidir. Bunların ikisi de iki yönlüdür: Hem negatif hem de pozitiftir.​

Buchner'in metnine yaslanarak gösterdikleri gibi, Deleuze ve Guattari'ye göre, arzulanan makinalar İnsanî olduğu kadar hayvani veya bitkiseldir; organik ve inorganikler arasında bir ayırım yapılmaz. Bu da Tarde'a bağlıdır. Her kişi bir toplumdur, her nesne de bir toplumdur. Her şey tersine çevrilmiştir.​

Oedipe önceden verilmiş kolay bir şey değildir, bunun için, arzulanan makinalann fantastik bir temsiliyet kurma ihtiyacı baş göstermiştir. Bu bir süreç içinde gelişmektedir; süreç doğanın sürecidir de. Ama bu aynı zamanda doğanın da üretimidir . Bir anlamda sosyoloji doğa ile sanayii birbirlerinden ayırmıştır; bir tür evrimciliktir bu. Ancak Deleuze ve Guattari'de, bu böyle ele alınmaz. Doğanın sanayiinin bir parçası olduğu gibi tersi de doğrudur. İnsan-doğa, doğa-sanayi, toplum-doğa ikili karşıtlıkları birbirlerinden bağımsız özerklikler ortaya koyarlar; bunlar ise, üretim, tüketim ve dağıtım adlarını alırlar. Bunlar birbirlerinden ayrı ele alınamazlar. Sanayii insandan ayrı olmadığı gibi doğa da insandan ayrı tutulamaz. Bunların arasında duygulanımlar ve reaksiyonlar mevcuttur. Bağımsız özerklikler değildir söz konusu olan. Deliriumdur. Karışımdır. Bedenlerin birbirlerine geçerek karşılıklı ilişkisidir söz konusu olan. Üretim anında tüketime dönüşmektedir ve de kayıt etmektedir; kayıt ve tüketim direk olarak üretimi belirlemektedirler. Ve hatta üretimden ayrı bir şekilde üretimi belirlemezler; üretimin kendi içinden belirler. Bedenlerin monadik ayıranları değil; içiçe girmiş halleridir burada ele alman. O anlamda da Tarde ve Deleuze-Guattari Leibniz'in modadlarından ayrılmışlardır. Daha çok Nietzsche'nin irâde kavramına yaklaşırlar. Arzulanan arzulayan olduğu gibi arzulayan da arzulanandır; ama önce arzulanmadır söz konusu edilen. Bu şekilde her şey üretim haline gelir: "Üretimin üretimi. Bunlar aktif hareketler ve tutkulardır; kayıt üretimi, dağıtım ve bulup çıkarma, tüketim üretimi, şehvet, sıkıntı ve acılar." Her şey o kadar üretimdir ki, kayıtlar anında tüketime dönüşür ve yok olmaya başlarlar. Ve tüketim de anında yeniden üretim haline gelir. Bu iç içelik halinde, anında bir dönüşüm ortaya çıkmaktadır. Her şey birbiri içine geçmekte ve birbirlerini direk olarak etkilemektedir. Buna göre de yukarıda yazdığımız gibi insan ve doğa karşılıklı iki bütünlük olarak ele alınmaktan çok içiçe girmiş bir halde algılanırlar. Bunlar birbirlerinin nedeni olduğu anda neticesidir de. Netice ve neden birbirlerini etkileyen itkiler olmaktan çok, aynı noktada buluşmaktadırlar. Tıpkı özne ve nesnenin hem özne hem de nesne olması gibi, bunlar da birbirlerine anmda kenetlenmişlerdir. Ürünün tek ve temel üreticisinin gerçeğini oluşturulan Bir süreç olarak üretim her türlü ideal kategorinin dışına taşar ve arzuya yönelik bir döngüyü oluşturur. Bu arzu ise uzaktaki eksik arzu değil, hemen içinde bulunan içkin bir arzudur. Deleuze ve Guattari'ye göre, bu nedenden dolayıdır ki, arzulanan makinalar materyalist psikiyatrinin gerçek kategorisini oluşturur ve şizo'yu Homo Natura olarak tanımlar. Doğa ve insan şizo'da içiçe geçmiş bir vaziyette bulunmaktadır. Bunlar birbirlerinden ayrı parçalar olarak okunmamalıdırlar. Süreç bir sonuç olarak değil netice ve başlangıç olarak düşünülmelidir. Tarde’ın bakışına göre algılarsak, zamanın kendisi, hep şimdiki zaman olarak birbiri ardına dizilmemesi için, dizilerin bazılarının kendi içlerinde temellük edilerek kontrakte edilmesi, sıkıştırılması gerekmektedir; yoksa sürekli bir değişen şimdiki zaman olurdu ve kavramlarla konuşmamız imkânı ortadan kalkardı.​

Deleuze ve Guattari'ye göre, arzulanan makinalar ikili makinalardır; her zaman bir makine başka bir makinayla çiftleşmektedir. Özerk bir arzulanan makine düşünülemez. Duygulanımlar ve etkilerle işleyen arzulanan makinalar söz konusudur. Üretken sentez üretimin üretiminde ortaya çıkmaktadır; ancak bu sentez Hegel'ci bir sentez olmaktan çok disjonktif bir sentezdir; yani homojenleşemeyen bir sentezdir. Her şey heterojendir. Eklemelerle çalışır. Ve, ve ,ve... Akımların daima bir üretken makinası vardır. Diğeri ise onu yakalar onunla kesişir ve keser onu akıma bir set çeker: Yukarıda verdiğimiz meme ve ağız örneğinde olduğu gibi. Birbirleriyle kesişen ve çiftleşen bu makinalar direk olarak düz çizgiseldir; her yöne doğru gidebilir. Burada Deleuze'ün çok yönlü düz çizgiselliği ile karşılaşırız. Akımlar düz çizgiseldir, ama yönleri evrimci değildir; bazen genişler bazen ise daralır; bazen uzar bazen ise kısalır. Arzu sürekli süreli akımların ikiliğini ve kısmî nesnelerin parçalanmışlığını gerçekleştirir. Parçalar ve parçalanır; etki verir ve etki alır. Arzu akışkanlaştırır, akıhr, keser: Oğlak Dönencesi kitabından Miller'den alıntı yaparlar, Deleuze ve Guattari: "Akan şeyleri severim hatta doğurganlaşmamış yumurtaları taşıyan aybaşı kanının akışkanlığını bile."​

Üretim hem üretkenliğe bağlıdır: Kısmî nesne-akımın başka bir biçimi de vardır. Üretilen ürün her zaman üretilen bir ürüne bağlı olarak hareket eder. Bu nedenden dolayı arzulanan üretim üretimin üretimidir, tıpkı tüm makinalarm makinanm makinası olduğu gibi.​

Yukarıda arzulanan makinalar ile Artaud'nun "organsız beden kavramının" birlikte ele alındığını yazmıştık. Arzulanan makinalar ile organsız beden arazındaki fark öncelikle bir çatışma içinde kendisini gösteriyor. Organsız beden bu tip makinalar İçin değil. Her bir üretim, makinalarm her birini kesişmesi makine gürültüsü organsız bedene acı veren bir şey: Dayanılmaz bir şey. Artaud organların altında larvalar görmekte ve Tann'nın aşkın hareketinin bunları Örgütleyerek, organize ederek pislettiğini fark etmekte: "beden bedendir/ yalnızıdır/organa ihtiyacı yoktur/beden asla bir organizma olmamıştır/organizmalar bedenin baş düşmanlarıdırlar." Organ-makinalara karşı organsız beden kaygan karanlık ve gergin yüzeyini çıkartmaktadır. Birleşen, çiftleşen, bağlanan akımlara karşı biçimsiz ve vurdumduymaz akışkanlığını çevirmektedir. Fonetik kelimeler karşın kırılmış sesleri, telaffuz edilmiş nefesleri çıkartmaktadır. Organsız beden arzulanan makinalardan iğrenti duyar. Bunlar arasındaki ilişki arzulanan makinaların üretimine karşı organsız bedenin anti-üretimi ilişkisidir. Üretken olmayan organsız beden üretim dışına çıkarak sistemin de dışına çıkmaktadır. Ne üretim ne kayıt ne de tüketim ne de yeniden üretim. Bu döngünün dışındadır organsız beden. Kapitalizmin dışmda bulunur. Organsız beden hem içeriye karşı hem de dışarıya karşı bir yatırıma girer. Ancak; Deleuze ve Guattari'ye göre sosyal üretimin de organsız beden gibi bir anti-üretimi vardır. Bu socuıs adı verilen tan bedenin durumunu göstermektedir. Bu toprak olabilir, despotun bedeni olabilir veya sermaye olabilir. Bu üç merhale vahşiler, barbarlar ve uygarlar diye adlandırılan üç döneme tekabül etmektedir. Kodlarla çalışan ilk ikisine karşı sermayenin bedeni yersizyurdsuzlaştırıcıdır, kodsuzlaştırıcıdır. Bu socuıs sadece üretime karşı direnmekle kalmaz aynı zamanda üretim güçlerine de karşı çıkar. Tüm üretime yaslanarak üretim öğelerinin ve güçlerinin dağıtıldığı yüzeyi teşekkül eder; öyle ki, artık-ürünü temellük bile eder ve artık kendisinden yola çıkarak neden haline gelen üretim sürecinin tümünü veya bazı kısımlarını kendisinin sıfatları haline getirir. Güçler ve öğeler onun kuvveti haline girerler. Sermaye bunların hepsine sahip olur. Hem neden hem de sonuç olmaya başlar. Marx'in çözümlediği gibi Para-Meta-para olarak çalışmaya başlar. Hem neden hem neticedir. Sermayenin bedeni olan socnrs'un yüzeyi üzerinde tüm üretim kayda geçmeye başlar; ve her şey bu kayıt makinadan çıkmaya başlar. Sermaye kapitalistin organsız bedenidir. Toplum kendi çılgınlığını yaşarken üretimi kayda geçiren sermayenin parçası haline gelmiştir. Bu paranın katılaşmış ve akışkanlaşmış tözü değildir. Paranın sterilliğine bu biçimin para ürettiği biçimi vermektedir. Organsız bedenin kendi kendisini yarattığı gibi, o da artı-değer yaratmaktadır artık.​

G. Deleuze F. Guattari, Anti-Oedipe, Ivlinuit, 1972.​

GDeleuze, K/ıfka, Mimik, 1975.​

G. Deleuze, Pourparlers, Minuit, 1990.​

G. Deleuze, Critique et Clinique, Minuit, 1993​

G. Deleuze, C. Pamet, Diyaloglar, Bağlam yay., 1990.​

G. Deleuze F. Guattari, Kapitalizm ve Şizofreni (çev. A. Akay), Bağlam yay., İstanbul, 1990, 1993.​

Toplumbilim Dergisi, Gilles Deleuze Özel sayısı, Bağlam Yay., 1995.​

Ayrıca bkz., ARZU FELSEFESİ, DELEUZE, POSTMODERNİZM, POSTYAPISALCILIK, QUATTARİ.​

Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst