1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Antinomi, karşı anlamına gelen Grekçe αντι (anti) ve yasa anlamına gelen νόμος (nomos) sözcüklerinden türetilmiş bileşik bir terim olup, Türkçede çatışkı sözcüğüyle karşılanır.​
I. Antinomi deyimi ilkin hukuk öğretisinde, her biri aynı ölçüde geçerlilik talebinde bulunan iki yasanın çelişkisini belirtmek için kullanılmıştır. Zedler'in Universal Lexicon adlı eserinde antinomi, "iki yasa birbirine karşı olması veya tümüyle çelişmesi, yasaların can sıkıcı, nahoş hali" diye tanımlanır. Baumgarten Genel Felsefe adlı eserinde doğal hukuk ile medenî hukuk arasında bir antinomiden söz eder.​
Kant kendinden önceki iki farklı kullanımı da dikkate alarak dar anlamıyla antinomiyi "yasaların çatışması" olarak tanımlar. Ancak şimdi hukukî yasaların yerini saf aklın yasası, yargı gücünün, dinin maksimleri vb. alır. Bu anlam özellikle Kant'm sözcüğü tekil olarak kullandığı zaman söz konusudur. Çoğul kullanıldığında antinomiler Kant'ta daha ziyade aynı ölçüde temellendirilebilen önerme veya iddiaların ("tez" ve "antitez") çatışması anlamına gelir. Bu ikinci geniş kapsamlı kullanımında "antinomi" ve "antitetik" aynı şeydir. Özgül olarak bilgi problemi ile ilgili antinomiler yanında Kant, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserlerinde de antinomilerden söz eder. Hegel, antinomilerin kendi diyalektik anlayışının gelişmesinde önemli rol oynadıklarını inkâr etmez ve onlan Kant'm "en önemli hizmeti" sayar, ancak aynı zamanda Kantçı antinomilerin somut açılımlarına ciddi eleştiriler yöneltir. Hegel sözcüğün geniş anlamını temele alır ve antinomiden, "aynı nesne üzerine verilen birbirine karşıt iki iddiayı" anlar. Fakat o, Kant'tan farklı olarak, antinomi deyimini genelde çoğul olarak kullanır.​
Antinomi kavramının müteakip gelişmesi farklı şekillerde olmuştur. Kant onu felsefi alanda bizzat kendi eleştirel sisteminin geliştirilmesi bağlamında kozmolojik transandentalizmden ahlâka, estetiğe, doğaya ve oradan da din felsefesine değin taşır. Kısa süre sonra Hegel antinomilerin "cinslerin tüm nesnelerinde, tüm tasarımlarda, kavramlar ve deyimlerde" bulunduğunu söyler. Daha sonra kavram, felsefenin çeşitli konu ve problem alanlarında kullanılmaya başlanır. Örneğin, Marcuse bilgi teorisi, metafizik, tarih, sosyoloji, psikoloji ve etik antinomiler arasında bir ayırım yapar. N. Hartmann antinomi kavramını değerler alanına kadar genişletir. Hatta M. Landmann "kültür antinomilerinden" söz eder, Bu tür anlam genişlemeleri ve kullanımlarıyla birlikte o çatışma, tipoloji ve çoğulculuk kavramlarına yakın anlamlar yüklenir.​
Antinomi kavramı, aynı zamanda felsefe dışı alanlarda da kullanılmaya başlar, özellikle matematik ve kuantum fiziği alanında. Kant'ın matematikte antinomiyi yersiz bulmasına karşın, B. Russell kümeler öğretisinde, "tüm kümelerin kümesi" problemini (yani "çelişme" veya "paradoksu") antinomiye aktarır. Bu bağlamda Meschkowski antinomiyi, "bir önerme ile onun olumsuzu arasındaki eşdeğerlik olarak, biçimsel tarzda ortaya konulabilen kendi içinde çelişkili bir iddia" diye tanımlar. Von Weizsacker Kant'ın antinomi kavramını kuantum mekaniğindeki parçacık-dalga ikilemini yorumlamada kullanır. Buradan hareketle o antinomiden, "her biri kavramsal olarak itirazsız bir şekilde temellendirilebilen, aynı soruya dair birbirine karşıt çiftleri" anlar.​
II. Antinominin felsefede bir kavram olarak kullanılması ilkin Kant ile birlikte başlamıştır. Kant antinomi öğretisinde zamanın önemli akımlarının (empirisizm, rasyonalizm) ana iddialarını dört temel kozmolojik problem içerisinde toplar: (1) Dünya zaman ve mekân açısından sonlu mu, sonsuz mudur? (2) Maddenin en küçük, daha fazla parçalanmayan bölümlerden oluştuğunu kabul etmek anlamlı mıdır? (3) Özgürlük ilkesi evrensel olarak geçerli midir, yoksa onun geçerlilik sahasını sınırlamak mı gerekir? (4) Her şeyin nedeni olarak kabul edilen bir varlık (Tanrı) var mıdır? Şimdi Kant'a göre bu sorunların hem tezlerini (sav) hem de antitezlerini (karşısav) aynı kesinlikle kanıtlayabiliriz. Yani, hem "evrenin başlangıcı ve sınırı vardır", hem de "evrenin başlangıcı ve sınırı yoktur" diyebiliriz; keza "madde artık bölünemeyen son parçalardan kurulmuştur" diyebileceğimiz gibi, "madde sonsuzluğa kadar bölünebilir" karşı tezini de savunabiliriz. "Evrende özgürlük vardır" iddiasına karşın, "özgürlük yoktur, her şey doğa yasalarına göre olur" karşı iddiasını ileri sürebiliriz. Ve nihayet "evrende zorunlu bir varlık (Tanrı) vardır" diyebileceğimiz gibi, "evrende zorunlu bir varlık yoktur" da diyebiliriz. Kant buradan hareketle, her tarafın doğru ve yanlış nedenlere dayalı olarak kendi görüşlerini ortaya koyabileceğini, ancak ortaya çıkan çatışmanın yapmacık değil, temelde akim kendi yapısından kaynaklanan "doğal" ve "kaçınılmaz" bir çalışma olduğunu söyler.​
Şimdi akil, yapısı gereği zihnin (Verstand) koşulsuz bilgisi içinde koşulsuz olanı arar; fakat onu kendinde varlık (numen) değil de görünüşler (fenomen) alanında varsayar ve görünüşleri de şeyin kendisi (Ding mı sich) olarak kavrar, kısaca deneyim dünyasının sınırlarını aşmaya yeltenirse, o zaman kendi kendisiyle bir çatışkıya veya antinomiye düşer. Kant, antinomileri çözme denemesinde farklı bir yol izler. Matematiksel olan birinci ve ikinci antinomiye karşın, özgürlük ve Tanrı antinomileri dinamik bir yapıya sahiptir. Buna göre birinci ve ikinci antinomiler için "ne o, ne de o" kuralı geçerliyken, üçüncü ve dördüncü antinomiler için "hem o, hem de o" kuralı geçerlidir. Yani, özgürlük ve Tanrı antinomilerinde tez ve antitez aynı anda geçerli olabilir. Tez "kendinde şey", antitez "görünüşler" alanı ile ilgili olduğundan, çelişkiye düşülmeksizin, birbirine karşıt olan her iki iddia aynı anda doğru olabilir. Özellikle üçüncü antinomide tez ve antitezin farklı geçerlilik alanlarına sahip oldukları gösterilerek sorun çözülmüş, böylece de insan özgürlüğü kurtarılmış olur. Kısacası, Kant'ın önerdiği çözüm şudur: Kozmoloji alanında kendini gösteren çelişkiler, eğer akil duyusal tecrübe sahasının ötesindeki nesnelerle ilgilenmezse ortadan kaldırılabilir. Dünya veya bütün nedenlerin totalitesi, dolayısıyla da koşulsuz olan, başka bir şey tarafından koşullandırılmayan şeydir ve o insana asla duyusal bir tarzda sunulamaz, yani o temelde yalnızca bir idedir,aklm bir ürünüdür.​
Şimdi basit bir şekilde (Kant burada geleneksel felsefeye temel eleştirisini yöneltir) saf akim veya idelerin bu tarz nesneleri ile duyusal deneyimin nesneleri arasında hiçbir fark yokmuş gibi davranamayız. İşte bu ayırımın dikkate alınması talebi Kantçı felsefenin (eleştiricilik, transandental felsefe) özünü oluşturur. Bir başka anlatımla, geleneksel felsefenin dört antinomik tezi Kant'ın bilgi problemini çözmede ("kendinde varlık", "görünüş" ayırımıyla) temel hareket noktasıdır. Bu nedenle "antinomi öğretisi" sıkça Kantçı felsefenin doğum anı olarak gösterilir.​
M. S. Aydın, Taun-Alı!âk İlişkisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1991.​
L. Çilingir, Umut Felsefesi, Elis yayınları, Ankara, 2003.​
I. Kant, Immanuel Kant's Critique af Pure Rı'flsffliftranslatcd by Norman Kemp Smith), London, Second impression 1933.​
R. Feys, "Mantık", yer: Günümüzde Felsefe Disiplinleri (ed. D. Özlem), İstanbul 1990.​
v. Kutschora, "Antinomi", in Historisches Mörterfmch der Philosophic, Bd. 7, pp. 393-405.​
Hasenjager, Einführtmg in die Grıtndbegriffe tnıd Probleme der modernen Logik, Freiburg/ München, 1962.​
Ayrıca bkz., DİYALEKTİK, HEGEL, İLKE, KANT, MANTIK, MATEMATİK FELSEFESİ, PARADOKS.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst