1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Anlamlılık bir olgunun kendinden başka bir ya da birkaç olguyu akla getirmesidir: Anlamlı olan olgu anlam(lar)ını anlatır, akla getirir. Ali Bey Belma Hanıma bir buket çiçek armağan ederse, bu armağan etme olgusu anlamlıdır: Ali Bey'in Belma Hanım'dan hoşlandığını, ona yakınlık duyduğunu anlatır. Anlamlı olgu xx-yy-zzzz tarihinde pp-qq saatte, diyelim Fıratlı Selim caddesinde, diyelim mn saniyede, olup bitmiştir, olgu kimliği bu betimle tüketici olarak saptanır. Anlatılan olgunun kimliğini saptayıp betimlemek ise hiç kolay değildir, hele nerde olduğunu belirlemek pek güçtür. Demek anlamlı olguyla onun anlattığı olgu bir hayli farklı olabiliyor.​
Çiçek sunma ile yakınlık duyma arasında kurulan tek yönlü, karşı-yansımalı (antisymmetric) geçişimli (transitive) bağıntının doğal bir eğilimden kaynaklandığı düşünülebilir: Erkek kuşlar da eş seçmek istedikleri dişilere çer çöp getirirler, benzer anlamla. Yalnız aldığı et kokusunun kedi için yiyecek anlamına geldiği söylenemez: Koku yiyeceğin bir bileşenidir, bu durumda, bir belirtisidir, bu yüzden anlatan olgunun anlatılandan başka olması koşulu sağlanmaz.​
İnsanlar arası anlamlılık alış-verişlerinin pek büyük bir çoğunluğu dillerin aracılığına dayanır: sözel veya yazılı —veya, telefon gibi, faks gibi önünde sonunda bunlara indirgenebilecek— anlatma olgularını anlatan ifâde ile anlatılan konu arasında bir(kaç) dil vardır: İngilizce yazılmış bir ileti EBCDİC ile gelip Türkçe'ye çevriliyorsa üç ayrı dilin aracılığı oluyor demektir, bir iletinin anlaşılmasında. Dil, çok kısaca ve eldeki maksat bakımından, standart gönderim-anlam çiftleri saptayan ve bunların daha büyük birimlerinin kurulmasının kurallarını belirleyen sanki-belitsel (quasi-axiomatic) bir sistemdir. Çok yüzeysel olarak söylenirse aritmetiğin sayılar için yaptığını diller olabilir tüm kavramlar için yapan sistemlerdir. Örneğin, (1) baba = soyundan gelinen, cenininin oluşmasına yol açan erkek, (2) anne = soyundan gelinen, bedeninden çıkılan dişi, (3) kel = başında doğal olarak saç bitmeyen birey, söz anlamlan saptanırsa "Babaannem kel değildir" çok sözlü ifadesine İngilizcesi "My grandmother is not bald" olan cümlenin içeriği tekâbül eder. Böyle anlam Saptama ve genişletme kurallarına ilgili dilin semantik kuralları, hangi söz dizinlerinin —meşru— Türkçe sayılacağını saptayan dilbilgisi kurallarına sentaks kuralları denir. Ancak, işin doğası gereği, bir dilin sentaksını, semantiğini inceleyebilmek için önce ilgili dili kullanabilmek gerekeceğinden, olağan diller kadar karmaşık yapıların çocuklar tarafından dört beş yıl içinde iyice kavranması, hem de birkaç ayrı dilin kavranması yadırganmadığından, açıklama gayretlerine konu olmayan bir mucizedir.​
Dilsel ifâdelerin hep aynı yoldan anlamlı olmadıklarını Frege'den öğrendi felsefeciler. Bolzano, Brentano gibi zihin edimi felsefecileri anlatan anlam ilişkisine çok benzer bir ilişkinin bireysel zihin edimleri ile yöneldikleri konular arasında var olduğuna dikkat çekmişlerdi: Hasan'ın dolapta portakal olmuş olmasını istemesi dolapta portakal olmasından kökten farklıdır: İkincisi ilkinin yöneldiği konudur. Zihin ediminin gerçekliği konusunun gerçekliğini gerektirmez: Olmayan bir şeyin istenebilmesi böyle mümkündür. Zihinsel olguların böyle kendi dışına, özellikle gerçek dışı konulara, uzanıp kavrayabilmesi özelliğine içrenlik (intensionality) deniyor çağdaş düşüncede; Meinong ve Husserl içrenlikle ilgili önemli çalışmalar yaptılar. Ne var ki içrenlik olgusunun dilsel ifâdelere, özellikle betimlere de uygulanması gerektiğini öne sürüp savunan Frege olmuştur.​
Frege betimlerin anlamlılığının çok farklı iki boyutu olduğunu söylüyordu: (i) gönderim (reference): Kullanılan betimin uygulanabildiği bireylerin herhangi birini, birkaçını, anmakta kullanıldıkta ortaya çıkan anlam boyutudur [buna göre S. S. "tam bitirim hatun amma kiii!" betiminin bir gönderimi, dolayısıyla bir anlamıdır]; (ii) anlam (sense) betimin nasıl konulara, hangi özellikleri olan konulara uygulanabileceğini belirler; örneğin "bitirim hatun"un anlatımı "beğenilen, cazibeli, rahat tavırlı, hazır cevap" gibi özelliklerin birlikteliğini anlatır; zâten anlatımı değişmediği için örneği, göndergesi olmadığına karar verilebiliyor, aksi halde neye göre karar verilirdi sağlayan örneği olmadığı? Anlam gönderim İkilisinin, olmayan şeylerden söz edilebilmesi, böyle şeylerin tasarlanıp önerilebilmesi sorunuyla pek bozmuş olan felsefecilerce pek önemsendi. B. Russell'in, analitik felsefenin ilk, belirleyici verimi olan tikel betimler öğretisi yoluyla halka indi.​
Russell kendisinin, A.N. Whitehead ile birlikte, geliştirdikleri Principia Matlıeınaticrt'nın matematik mantık dilini kullanarak göndergesi olmayan betimler sorununu içrenlik konusundan, Frege'nin bu konuyu sunumundan, bağımsız olarak, daha basit bir yaklaşımla çözmüştür. Russell'ın çözümlemesine göre "Ölümsüz insan yoktur" demek "hiçbir şey hem insan olma, hem de ölümsüz olma niteliklerini birlikte taşımaz" demektir. Bu basit ve doğrudan çözüm bir yandan Russell'in felsefeci olarak ününü yaygınlaştırırken uyguladığı çözümleme yaklaşımıyla da analitik felsefenin, hiç değilse İngilizce konuşulan ülkelerde, yerleşmesine yol açmıştır.​
Anlamlılık olgusunu felsefesinin dayanağı yapmış bir başka felsefeci Ludwig Wittgenstein'dır. Düşüncesini aforizmalar halinde dile getirmiş olan Wittgenstein'in ünlü bir öğüdü "Biricik uygun anlamı arayacak yerde ifâdelerin nasıl kullanıldıklarına bakınız" yolunda olanıdır. Bununla kendisi dillerin yapılıp kotarılmış kuramlar değil, insanlar arasındaki toplumsal ilişkiler bağlamında kendiliğinden gelişmiş anlamlılık örgüleri olduklarını, dillerin matematik kuramlarından çok edep ve davranış, etiket, kurallarına akraba olduklarını, öne sürmüştür. "Evren doğrulukların bütünlüğünden ibârettir" demekle ise, Wittgenstein evreni tanıyıp bilmemizin ancak onu bu diller aracılığıyla anlatabilmemize bağlı olduğunu, dolayısıyla dil yapısıyla gerçekliğin yapısını büsbütün ayırmanın mümkün olmayacağını vurgulamıştır.​
G. Frege, 'Über Sinn und Bedeutung', Zeitschrift für Philosophie und philosophische Kritik 100: 25-50; trans. 'On Sense and Reference', in Translations from the Philosophical Writings of Gottlob Frege(trans. and ed. P.T. Geach M. Black), Oxford, Blackwell, 3rd edn, 1980.​
B. A. W. Russell, 'On Denoting', Mind 14(1905), 479-93; repr. in Logic and Knowledge: Essays 1901-1950(ed. R. C. Marsh), London, Routledge, 1992.​
R. M. Sainsbury, Russell, London, Routledge & Kegan Paul, 1979.​
W. S. Sellars, 'Presupposing', Philosophical Review 63(1954), pp. 197-215.​
P. F. Strawson, 'On Referring', Mind 59(1950), pp. 320-44.​
A. N. Whitehead and B. A. W. Russell, Principia Matheniatica, Cambridge, Cambridge University Press, 3 vols, 1910-1913; 2nd edn, 1925-7, esp. vol. 1,14.​
Routledge Encyclopedia of Philosophy, Version​
0, London, Routledge​
Ayrıca bkz., ANALİTİK FELSEFE, ANLAM, ANLAM KURAMLARI, ANLAMBİLİM, BETİMLER, DİL FELSEFESİ, FREGE, RUSSELL, WITTGENSTEIN.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst