1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Analoji, önce şeylerin bir özelliğine, ikinci olarak da bir akılyürütme sürecine işaret etmek için kullanılan bir terimdir. Bundan dolayı, analojinin farklı alan ya da disiplinlerdeki anlamı ve kullanımını ayrı ayrı ele almak gerekir.​
Doğa Bilimlerinde Analoji
Bir özellik olarak analoji, farklılıkla karışmış veya ayrılıklar da ihtiva eden belirli bir benzerlik anlamına gelir. Bu benzerlik bütünüyle ya da büyük ölçüde zihnin bir tasarımına veya telakkisine dayanır; güneşin ışığıyla aklın ışığı, bir arslanla cesur bir insan, bir organizmayla da bir toplum arasında, işte bu anlamda bir analoji ya da benzerlik olduğu söylenebilir. Bu tür bir analoji, eğretilemenin kaynağında bulunur. Benzerlik farklı tür, cins veya sınıflardan olan nesnelerdeki benzer özelliklerin gerçek varoluşuna dayanır; söz gelimi, farklı tür ya da cinslere ait olan, yapı bakımından farklılık göstermekle birlikte, aynı fizyolojik işlevleri yerine getiren veya aynı bağlantıları olan organlar analojik veya benzerdirler.​
Buna karşın, bir akılyürütme süreci veya işlemi olarak analoji, bazı analojik özelliklerden veya belirli yönler altında benzerlikten hareketle, başka analojik özelliklerle ya da başka bakımlardan benzerlikle ilgili sonuç çıkarmaktan oluşur. Franklin yıldırımın etkileri ile elektriğin etkileri arasındaki analojiden, onların nedenlerinin özdeşliği sonucuna; Cuvİer de fosillerin belirli organlarıyla fiilî türlerdeki bu organlar arasındaki analojiden bütün bir organizmayla ilgili analojiye böyle bir işlem ya da akılyürütme süreciyle geçmişti; bizler de, gündelik hayatta hayvanların organları ve eylemleriyle bizim organlarımız ve eylemlerimiz arasındaki analojiden hayvanlarda bilincin varlığı üzerine böylesi analojik bir akılyürütme ile sonuç çıkartırız. Analojik akılyürütme, tümevarımsa! ile tümdengelimsel akılyürütmenin, "benzer oldukları düşünülen analojik özelliklerin benzer sonuçları içerdiği" ilkesine dayanan, bir birleşimidir. Analojik akılyürütmenin değeri bakımından, kendisine dayandığı analojik özelliğin değerine bağlı olduğu açıktır. O, zihnin sadece bir tasarım veya telakkisine bağlı olduğu için, telkin edebilir, fakat kanıtlayamaz; sonuçlar değil, fakat kıyaslamalar verebilir. Gerçek özelliklere dayandığında, benzer özelliklerin sayısına ve önemine, benzemeyen özelliklerin ise azlığına ve önemsizliğine göre, az ya da çok sağlam olabilir, tatmin edici sonuçlar verebilir. Doğa bilimlerinde sadece analojinin sonucu oldukları ve doğrudan ya da dolayımlı olarak doğrulanmadıkları sürece, hipotetik önermeler olarak kalan teorilerin çoğu için durum budur.​
Metafizik ve Skolastik Felsefede Analoji
Metafizik ve Skolastik felsefede analoji Hıristiyan düşünürler, özellikle de SahteDionisos, Albertus Magnus ve Aquinali Thomas tarafından ele alınıp, titizlikle işlenmiştir. Analoji burada da hem bir özellik ve hem de bir akılyürütme süreci olarak değerlendirilmiştir. Özellikle metafiziksel bir özellik olarak alındığında, analoji sadece ayrı veya çeşitli nesneler arasındaki bir benzerlikten ziyade, bir nesnenin bir nesneyle oranı veya bir nesnenin bir nesneyle ilişkisini tanımlar. Yine de, Skolastik felsefede analojinin iki türünü birbirinden ayırmakta yarar vardır. Buna göre, (1) iki nesnenin birbirleriyle değil de, üçüncü bir nesneyle olan ilişkilerinden dolayı analojik oldukları söylenebilir; söz gelimi, bir ilaç ile kişinin görünüşü arasında, bu iki nesnenin kendisinden dolayı sağlıklı olduğunun söylendiği, bir analoji vardır. Bu, ikisinden her birinin, birincisi bir neden, ikincisi ise bir gösterge olacak şekilde, kişinin sağlığıyla olan ilişkisine dayanır. Buna dolaylı analoji adi verilebilir.​
(2) İki nesne, yine onların üçüncü bir nesneyle değil de, birbirleriyle olan ilişkilerinden dolayı, benzer veya analojik olabilir. İlâç, beslenme ve dışsal görünüş, onların kişinin sağlığıyla olan doğrudan ilişkilerinden dolayı, sağlıklı diye nitelenir. Burada sağlık analojinin temeli olup, Ortaçağ Hıristiyan düşünürlerinin sununum analogatum adını verdikleri şeyin bir örneğini meydana getirir. Söz konusu ikinci türden analoji iki yönlü bir analojidir. İki şey, söz gelimi 6'nın, iki misli olduğu 3'le doğru orantılı olması veya bir ilâcın sağlığının, doğrudan doğruya yarattığı sağlığa bağlanmasında veya dolayımsız olarak sağlıkla ölçülmesinde olduğu gibi, birbiriyle bir doğrudan derece, uzaklık ya da ölçü oranıyla ilişkilendirilir. Buna Skolastik düşüncede oran analojisi adı verilmiştir. Veya, iki nesne arasında, bir doğrudan oranla değil, fakat başka ve ara bir ilişki aracılığıyla bağ kurulur; söz gelimi, 6 ve 4, 6'nın 3'ün, tıpkı 4'ün 2'nin iki misli olması anlamında birbirleriyle analojik bir ilişki içinde bulunurlar. Cisimsel görüyle zihinsel görü arasındaki analoji de, göz bedene ne ise zekâ da zihne o olduğu için, bu türden bir analoji olmak durumundadır. Bu türden bir analoji oranın orantısına dayandığından, ona Hıristiyan Ortaçağ düşüncesinde oranitsallık analojisi adı verilmiştir.​
Teodisede Bir Yöntem Olarak Analoji
İnsan bilgisi, duyuların akil tarafından yönlendirilen ve yorumlanan verilerine dayandığı için, insanın özü itibariyle tinsel ve sonsuz olan Tanrı'nın doğasının eksiksiz veya yetkin bilgisine ulaşamayacağı açıktır. Yine de, bütün sonlu varlıklarda varolan yetkinlik, bağımlılık, sınırlama, vb., unsurları, bize bir yandan Tanrı'nın varoluşunu kanıtlama imkânı verirken, bir yandan da Tanrı'nın doğasıyla ilgili belirli bir bilgi temin ederler. Zira bağımlı varlıkların son çözümlemede bağımlı olmayan bir şeye, göreli varlıkların göreli olmayan bir şeye dayanmaları gerekir, ve bu bağımlıve göreli-olmayan varlık doğrudan doğruya kendinde ve kendi başına kavranamasa da, zorunlulukla bir ölçüye kadar ona bağımlı ve onunla ilişkili olan varlıklar yoluyla kavranır. O bir Bilinmeyen veya Bilinebilir Olmayan değildir. Başka bir deyişle, O çeşitli şekillerde bilinebilir. Söz konusu bakış açısına göre, biz insanlar sonlu şeylerde çok yönlü bir bağımlılık gözleriz. Bu şeyler yaratılmış varlıklardır; onlar belli bir plâna göre, ve belli bir amaç gözetilerek varlığa getirilmişlerdir. İşte buradan hareketle de, onların böyle bir kudretin gerektirdiği zekâ, irâde, kişilik benzeri bütün öğeleri barındıran, kendi içinde bir etkinlik, örneklik ve ereksellik gücüne sahip bir nedeni oldukları sonucuna varmamız gerekir. İşte bu akil yürütme tarzına Skolastik düşünürler "nedensellik yolu" adını vermişlerdir. Sonuçlardan İlk ya da Nihaî nedene doğru akil yürüttüğümüz zaman, O'ndan, tam tamına sonuçlar veya eserler oldukları için, yaratılmış varlıklarda söz konusu olan değişme, sınır, zaman ve mekân benzeri kusur, eksik ve sınırlamaları alır veya elimine ederiz. Bu akılyürütme biçimine "olumsuzlama yolu" (via negations} adı verilir. Nihayet, İlk ve Yetkin Neden olarak Tanrı hakkında söz konusu iki yoldan veya şekilde olumlanan özellik veya sıfatların, O'na sonlu varlıklardaki anlamıyla değil, fakat sadece mutlak olarak yetkin bir biçimde veya en üstün bir tarzda yüklendiği açık olmalıdır (via eminentiae, excellence}.
Tanrı hakkında bu tür bir akılyürütmeyle elde edilen bilginin değeri nedir? Agnostisizme göre, Tanrı'ya bu sıfat, özellik hatta yetkinliklerin yüklenmesi bir imkânsızlığı ifade eder, çünkü biz bu sıfat ya da yüklemleri sonlu şeylerde tanımaktayız ve onlar, Tanrı'nın özü itibariyle yetkin, sonsuz bir biçimde mutlak olduğu yerde, zorunlulukla belirli bir tür ya da cinse göreli olan, özde sınırlanmış ve yetkin olmayan şeyler olmak durumundadırlar. Bundan dolayı, Tanrı hakkında söylediğimiz her şey yanlış veya anlamsızdır. Tanrı bilinemez olandır ve bütün tasarım, telakki ve terimlerimizin sonsuzca fevkinde bulunandır. Agnostisizm bu tasarım ve isimlerin bütünüyle keyfî olduklarını, nesnel hiçbir değerleri olmayan pratik semboller olduklarını unutmamamız koşuluyla, insanlara belli bir tatmin sağladıklarını ve düşünülemez olanı düşünmede imgeleme yardım temin ettiklerini kabul eder. Fakat Tanrı'yı düşünmek veya Tanrı hakkında herhangi bir şey söylemek zorunlulukla antropomorfizme düşmek olur.​
Ortaçağ Hıristiyan düşünürleri, agnostisizmi ve antropomorfizmi göz ardı etmemekle birlikte, her ikisinin de yanlış olduğunu öne sürmüşlerdir. Tanrı mutlak olarak bilinemez değildir, ama O'nu tam, eksiksiz veya upuygun bir biçimde tanımlayamayacağımız da doğrudur. O'nu "analojik bir tarzda" kavrayabilir ve adlandırabiliriz. Yaratıklar tarafından sıfat ya da yetkinlikler, Tanrı'da, Tanrı onların kaynağı olduğu için, sadece nominal olarak değil, fakat gerçekten ve pozitif bir biçimde vardır. Bununla birlikte, onlar Tanrı'da, sonlu olanla sonsuz olanı ihtiva eden ortak bir kavram olmadığı için, yaratıklarında olduğu şekliyle veya küçük bir derece farkıyla ya da hatta sadece türsel veya cinssel bir farklılıkla varolmazlar. Bu sıfat ya da yetkinlikler Tanrı'da, yaratıklardaki varlık tarzlarıyla hiçbir şekilde mukayese edilemez veya eşölçülemez olan mutlak veya en üstün bir biçimde varolurlar. Skolastik düşünürlere göre, bu sıfat ya da özellikleri sadece analoji yoluyla kavrayıp ifade edebiliriz; bununla birlikte bu analoji bir oran analojisi değildir, zira söz konusu analoji ortak bir kavramdan pay almaya dayanır ve sonlu olanla sonsuz olana ortak hiçbir öğe yoktur; dolayısıyla, söz konusu analoji bir orantısallık analojisidir. Buna göre, bu özellik veya sıfatlar Tanrıda, yaratıklarda onların sonlu doğalarıyla nasıl bir ilişki içinde var iseler, Tanrı'nın sonsuz özüyle aynı ilişki içinde varolurlar. Bundan dolayı, bütün bu yetkinlik ya da sıfatların Tanrı'da gerçekten ve sonsuz bir biçimde varolduklarını olumlamamız gerekir. Bu sonsuz bir biçimde olmaklığı ne tanımlayabilir ne de ifade edebiliriz; sadece onun, yaratıklarda görülen sınırlamalardan herhangi birini kabul etmeyecek şekilde, mutlak olarak yetkin bir tarzda anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bundan dolayıdır ki, Tanrı tasarımımız, nesnel içeriği bakımından fazlasıyla olumlu olmakla birlikte, zihnimizde temsil edildiği ve sözcüklerimizde ifade edildiği şekliyle, olumludan ziyade olumsuzdur. Biz insanlar Tanrı'nın ne olduğundan çok, ne olmadığını biliriz. Böylesi bir Tanrı tasarımı ya da telakkisi, açıktır ki, ne olumsuz ne de anlamsızdır, fakat sadece uygunsuzdur. Bir sözcükle ifade etmek gerekirse, Tanrı tasarımımız İnsanî bir tasarımdır ve başka türlüsü de zaten olamaz. Fakat Tanrı'yı zorunlulukla insanı bir tarzda tasarımlayacak veya temsil edeceksek, hatta ona izafe edeceğimiz özellik veya yetkinliklerin çoğunu insan doğamızdan hareketle ele alacaksak, bu özellikleri, Tanrı'nın sıfatları olmaları dolayısıyla, insanlarda ve diğer yaratıklarda onların özlerinin bir parçası olan bütün sınır ve eksikliklerden azade kıldığımız için, Tanrı'yı bir insan, hatta yetkinleşmiş bir insan olarak kavrayamayız.​
E. de Regnon, Etudes de tlıeologie positive sur la S. Trinitc, Paris, 1898.​
M. Grand erattı, Const i titfi ones dogmatuae S. Oecumenici Concilü Vatican, Freiburg im Br., 1892,​
G. de la Barre, La vie du dogme catholique, Paris, 1898,​
R.Sertillanges, Agnosticisıne ou anthropomorphisme in Rev. de philosophie, 1 Feb., and 1 Aug., 1906,​
M. Gardair, L'Etre Divin in Rev. de phil., July, 1906.​
Ayrıca bkz., AGNOSTOS, AGNOSTİSİZM, ANTROPOPORFİZM, ARGÜMAN, DİN FELSEFESİ, ORTAÇAĞ FELSEFESİ.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst