1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Akrasia Antik felsefede irâde zayıflığı, özdenetimsizlik için kullanılan terimdir. Karşıtı güçlü irâde, nefse hakimiyet özdenetim olan Akrasia, bir karakter zaafiyeti olarak ahlâkî failin kendi değer ya da ilkeleriyle çatışan davranış tarzında ifadesini bulur. Terimi felsefe literatürüne sokan, irâde zayıflığını, akil ile tutku arasındaki çatışmayı kabul etmeyen Sokrates olmuştur. Başka bir deyişle, ahlâkî failin, her iki yol da kendisine açık olduğu zaman, bilerek ve isteyerek ya da ölçüp biçerek, arzuya, tutkuya veya korkuya yenik düştüğü için, kötü olanı seçip seçemeyeceğini, yani Akrasia'nın söz konusu olup olamayacağını soran Sokrates'e göre, ölçüp biçen, pratik olarak düşünüp tartan özne yapmakta olduğu şeylerin, gerçekleştirmekte olduğu eylemlerin amaçlarına (kendisi için gerçekten iyi olduğunu düşündüğü şeylere) uygunluğunu hesaba katmak zorundadır. O tutkularına, duygularına, arzularına yenik düşüyorsa eğer, bu onun, eylemlerinin amaçlarına uygun olup olmadığını dikkate almadığı ve dolayısıyla pratik olarak akil yürütmeyen, neyin gerçekten iyi olduğunu bilmeyen biri olduğu anlamına gelir. Ölçüp biçmiş olsa, duygunun, korkunun, arzunun esiri olup kendisine zarar verecek olanı değil de, kendi gerçek iyisine götürecek olanı, amacına uygun düşeni seçer. Sokrates'e göre, duygular ya da tutkular neyin gerçekten iyi olduğuyla ilgili istikrarsız ve zararlı yargılardır; neyin iyi olduğuyla ilgili yargılarımıza istikrar kazandırmak için gerek ve yeter olan şey, sadece ve sadece bilgidir. Aklın buyruklarına karşı koyamayacağımızı, gerçekten iyi olana dair kavrayışımıza aykırı hareket edemeyeceğimizi söyleyen Sokrates'e göre, gerçek ahlâkî fail için Akrasia'dan söz edebilmek mümkün değildir. Bunun da nedeni elbette, onun erdemli eylemi, ahlâkî bir hayatı temin etmek için, aklın ve bilginin fazlasıyla yeterli olduğunu düşünmüş, ahlâkî karakterin sadece bilişsel unsurları ihtiva ettiğini, onun yegâne belirleyicisinin neyin iyi ve neyin kötü olduğuna dair bilgi olduğunu öne sürmüş olmasıdır.​
Oysa Platon ve Aristoteles, Sokrates'ten farklı olarak Akrasia'yı, yani irâde zayıflığını kabul ederler, çünkü onlar ahlâkî karakterin sadece bilişsel değil, fakat aynı zamanda iştihayla ilgili bir boyutu, duygulanımsal bir unsuru ihtiva ettiğini, erdemli karakterin bilişsel ve duygulanımsal unsurların bir bileşenini talep ettiğini savunurlar. Onlar için ahlâklılık sadece bilgiyle gerçekleşecek bir şey değildir. Onlar erdemin kişideki bilişsel öğelerle duygusal öğeler arasındaki bir ahengi gerektirdiğini düşünürler. Ve bu da hemencecik, bugünden yarma gerçekleşecek bir şey değildir.​
L. Versenyi, Sokrates ve. İnsan Sevgisi(çev. A. Cevizci), Ankara, Giindoğan Yayınları, 1989.​
Platon, The Collected Dialogues of Pfato(trans. by. B. Jowett), New York, 1964.​
Aristoteles, Nikomakhosa Etik(çcv. S. Babür), Ankara, Ayraç Yayınevi, 2. baskı, 1998.​
Ayrıca bkz., AHLÂKİ KARAKTER, AHLÂKÎ SORUMLULUK, ANTİK FELSEFE, ARETE, ARİSTOTELES, ARİSTOTELESÇİLİK, PHRONESİS, PLATON, SOKRATES.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst