1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Ahlâkçı terimi her şeyden önce, ahlâka ve ahlâklılığa yüksek bir değer biçen, ahlâklı olmayı her şeyin önünde tutan, düşünce ve eylemlerinde, genellikle çok fazla sorgulamadığı ahlâk ilkelerine bağlı kalmaya büyük bir özen gösteren ve hayatı hemen tamamen aklarla karalardan oluşan idealist, iyi niyetli kişiyi tanımlar.​
Ahlâkçı, ikinci olarak ahlâkı özerk bir disiplin olarak gören, felsefenin tüm diğer disiplinlerini bir kenara bırakarak sadece ahlâk ve değer problemiyle ilgilenen, hatta felsefeden neredeyse sadece ahlâk felsefesini anlayan filozofu gösterir. Söz konusu filozof tipinin en seçkin örnekleri Sokrates ve Albert Camus'dür. Onları birleştiren hususların başında ise, her ne kadar biri İlkçağda, diğeri yirminci yüzyılda yaşamış bile olsa, oldukça sorunlu zaman dilimlerinde yaşamış olmaları olgusu gelir. Çağlarının ve toplumlarmın vicdanı olmaya kalkmış olan bu iki filozof, ahlâk ve ahlâklılığı ön plâna çıkarıp, insan olma onur ve sorumluluğunu her şeyden aziz bilmişlerdir. Onlar, ikincileyin, ahlâkın her şeyden bağımsız, müstakil ve en temel disiplin olduğunu kabul ederek, savundukları değerleri, yücelttikleri tavırları, öne sürdükleri norm ve ilkeleri metafiziksel olarak temellendirmek için hiçbir çaba göstermemişlerdir. Ve nihayet, her iki adam da, kuramla eylemin, teoriyle pratiğin mutlak birliği İçinde, savundukları inançlara, öne sürdükleri değerlere uygun yaşamış filozoflardır.​
Ahlâkçı terimi, üçüncüleyin, savundukları düşünceler, ortaya koydukları eleştiriler ve verdikleri öğütlerle toplumlarının ahlâk öğretmeni olan yazar, denemeci veya edebiyatçıları tanımlar. En hoş ve en tanınmış örnekleri arasında Seneca'nm, Horatius'un, Montaigne'in, La Rochefoucauld'nun, La Fontaine ve La Brnyere'in bulunduğu bu üçüncü türden ahlâkçılarda, felsefi argümantasyon olabilecek en alt düzeydedir. Onların düşünceleri hemen her zaman betimsel bir karakterde olup, eserleri çoğunluk hitap ettikleri insanların kendilerine besledikleri güvene dayanan bir tür kesinliği dışa vurur. Söz konusu ahlâkçılar işte bundan dolayı, düşüncelerini felsefi eserlerden ziyade, edebiyat yapıtlarında ortaya koyarlar. Gerçekten de, Seneca'nın mektuplarına, Horatius, Juvanilis ve Persius'un yergilerine, La Rochefoucauld'un özdeyişlerine, Montaİgne'in denemelerine, Epİktetos'un düşüncelerine, Moliere'in komedilerine, La Fontaine'in masallarına baştan sona ahlâkî düşünceler hâkim olur. Ahlâkın sosyal ve İktisadî temellerini pek fazla göz etmeyen bu ahlâkçılar, genellikle bir yandan çağlarındaki ahlâkî çürümeye keskin bir üslûpla işaret edip, yaşadıkları dönemde hepten zıvanadan çıktığını düşündükleri toplumlarının kokuşmuşluğunu okurlartna şikâyet ederler, diğer yandan da insanın ahlâkî zayıflığını gözler önüne sermeye çalışırlar. Söz gelimi, Montaİgne'in, La Rochefoucauld'nun ve La Bruyere'in karamsarlığı, bu durumu olabilecek en iyi bir biçimde yansıtır.​
Bununla birlikte, her şey bundan ibaret değildir. İyi ve kötü, erdem ve erdemsizlik ikiliği ve çatışmasının eserlerinin ana temasını oluşturduğu bu ahlâkçılar, insandan bağımsız nesnel bir iyinin varoluşuna inanıp, insana yaraşır bir hayatın ahlâklı ve erdemli bir hayat olduğunu savunurlar. İnsanı bu uğurda savaşmaya, erdemli bir hayatı gerçekleştirmeye davet ederken, söylemlerini kendi ahlâkîlikleri ve dürüstlükleriyle meşrulaştırmaya çalışırlar. Onlar kendilerini içinde yaşadıkları toplumun hem üyesi, hem de yargıcı veya vicdanı sayar, hatta ideal örnek olarak görürler. Yaşadıkları çağın temel sorunlarını hep ahlâkî bir perspektiften ele alan, üyesi oldukları toplumun töreleriyle değerlerine eleştirel bir gözle bakan ve dolayısıyla, sınırları belirlenmemiş, mahiyeti yeterince ortaya konmamış yeni bir değerler sisteminin veya dünya görüşünün temellerini atmaya çalışan ahlâkçılar, bununla birlikte, değerlerin temeline veya ahlâkın kökenine İnerek, bu alanda sistematik bir açıklama ortaya koymayı amaçlamazlar. Onların çağlarını aşan, kendi toplumlarının ötesine giden evrensel bir ahlâklılık ideali olmadığı gibi, geleceğe dönük kaygıları da yoktur. Onlara, ahlâk filozofundan ziyade, ahlâkçı denmesinin nedeni de zaten budur.​
Epİktetos, Düşit/ıceler ve Sohbetler(çev. B. Toprak), Ankara, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 19S9.​
Montaigne, Denemeler(çev. S. Eyüboğlu), Ankara, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2. baskı, 1992.​
Seneca, Tanrısal Öngörti(çev. Ç. Dürüşken), İstanbul, Kabalcı Yayınları, 1997.​
Ayrıca bkz., AHLÂK, CAMUS, EPİKTETOS, ETİK, ETİĞİN TARİHİ, MONTAIGNE, SENEKA, SOKRATES.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst