1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Ahimsa, "Şiddete karşı olmak, öldürmemek ya da hiçbir şeyi incitmemek" anlamlarında kullanılan Sanskritçe bir terimdir. Hint bağımsızlık hareketinin öncüsü Mahatma Gandhi sayesinde Bati dillerinde kullanılmaya başlanmıştır. Gandhi ahimsayı öncelikle sadelik, samimiyet ve tok gözlülük gibi ahlâkî niteliklerle birlikte, kişinin olgunlaşmasını sağlayan ve sonuçta onun kendini diğer varlıklarla özdeş görmesini temin eden ahlâkî bir prensip olarak görmüştür. Gandhi'ye göre ahimsa, nefis kontrolü için asildir; nefis terbiyesinin temel aracıdır. Bu nedenle ahimsa, hakikate ve mutluluğa giden yolun ilk basamağını oluşturur. Başka bir ifadeyle, o Tanrı'ya ulaşmanın veya bireysel ruhun kendi tanrısal özelliklerini idrâk etmesinin vazgeçilmez anahtarıdır. Kısacası Gandhi ahimsayı hem ahlâkî gelişmenin hem de siyasî başarının temel şartı olarak görmüş; hayatını ve her türlü faaliyetini bu prensip ışığında sürdürmüştür. Nitekim onun Otobiyografi isimli eserinin son cümleleri yine ahimsa düsturuyla ilgilidir: "...Okuyucuya Allahaısmarladık derken, onun gerçek Tanrı’ya dua ile bize katılmasını beklerim. Belki böylece Tanrı zihnimize, sözümüze ve eylemlerimize ahimsa ihsan eder."​
Şüphesiz ahimsa fikri, Hint dünyasında M. Gandhi ile ortaya çıkan bir düşünce değildir. Ondan en az iki bin-iki bin beş yüz yıl önce kaleme alındıkları kabul edilen Upımişadlarda bu anlayış yer almış, daha o dönemlerde Hindu din adamlarının yani sıra Caynist ve Budist düşünürlerce de ayrıntılı olarak işlenmiştir. Nitekim ahimsa, Caynist ve Budist ahlâkî gelişim sürecinin ilk ve en önemli basamağıdır. Hatta M. Gandhi'nin ısrarla bu prensip üzerinde durması bile, Hint düşüncesinde heretik ekoller diye bilinen bu düşünce sistemlerindeki ahimsa uygulamasına gösterdikleri aşırı vurgunun bir sonucu olarak görülebilir.​
Bunun dışında Vedalar adıyla bilinen kutsal yazılara bakıldığında, bu dönemde Hindûların ölüm sonrası bir hayatın varlığına inandıkları anlaşılmaktadır. Buna göre herkes dünyada yaptığı eylemlerin karşılığını ölüm sonrası hayatında görecektir. Bundan dolayı kötü ve istenmedik sonuçlarla karşılaşmak istemeyen herkes, bu dünyada iken yaptıklarına dikkat edecek ve mümkün olduğunca gayri ahlâkî eylemlerden uzak duracaktır. Vedalarda tekrar tekrar vurgulanan bu anlayışın sonraki ahimsa fikrinin özü ve kökeni olduğunu söylemek pekâla mümkündür.​
Upanişadlarda Tanrı ve ölüm sonrası hayat anlayışlarındaki değişime paralel olarak ahimsa anlayışında da bir değişim yaşanmıştır. Nitekim bundan böyle artık "kendindeki Tanrısal niteliği veya Tanrı'da her şeyi görebilen" takdir edilmeye başlamıştır. Dolayısıyla Vedik dönemde inananlara karşılacakları kötü sonuçlar nedeniyle şiddetten ve her türlü öldürme eyleminden uzak durması telkin edilirken, Upanişadlarda insanların kötü eylemleri nedeniyle kesrette vahdeti yakalayamadığı ve bundan dolayı acı çektiği düşünülmeye başlamış ve sonuçta yine şiddetten ve her türlü kötü davranıştan uzak durmaları telkin edilmiştir.​
Upanişadlarda karma-yeniden doğuş öğretisinin ortaya çıkışıyla birlikte, samsara çarkından kurtuluş Hint dinsel hayatının asil hedefi olmuş; riyazet ve zühde dayalı hayat tarzı bu dönemde ideal yaşam biçimi olarak kabul edilmiştir. Denilebilir ki, Upanişadlardan itibaren Hint dinsel hayatındaki büyüsel karakterli dinsel ibadetlerin yerine ahlâkî ve mistik değerler geçmiştir. Böyle bir anlayışın doğal sonucu olarak, önceki büyü ve hortlak korkusundan kaynaklanan davranışlar terk edilmiş, yerine bütün canlı varlıklarla sıcak ilişkiler kurmayı ve onlara iyi davranmayı öngören düşünceler dinsel hayatın temel normları haline gelmiştir. İşte bu dönemde ahimsa kavramı, hangi canlı türüne veya ırka mensup olursa olsun herkese karşı merhametli olma, hiçbir şeyi/kimseyi incitmeme gibi daha geniş bir anlam kazanmıştır. Artık bundan böyle Hindu olsun, Caynist veya Budist olsun bütün Hint zahidlerinin ilk yemini düşünsel, sözel ve eylemsel anlamda hiçbir varlığa kötü davranmamak, hiçbir varlığa zarar vermemek ve hiç kimseye kırıcı olmamak anlamındaki ahimsa prensibini uygulamaktır. Çünkü yeni anlayışta her türlü şiddet, ruhun olgunlaşma ve ideal mutluluğa ulaşma yeteneğini yok eden temel faktördür.​
Ahimsa kuralına uyma bilhassa züht hayatı söz konusu olduğunda birçok sınırlamayı getirir. Zira dinsel açıdan kabul edilebilir yegâne yiyecek hazırlanmasında hiçbir canlının zarar görmediği yiyecektir. Dolayısıyla et, süt, yumurta gibi her türlü hayvansal gıdanın yani sıra koparılarak veya kesilerek elde edilen bitkisel yiyecekler de zahit için yasaklanmıştır. Buna göre ahimsa prensibine bağlı bir kimse için ideal yiyecek, dallarından doğal olarak düşen veya kopan sebze veya meyvelerdir. Bu durumda ahimsa kuralı, dinsel hayattaki vejeteryan (bitkisel) beslenme tarzının ortaya çıkışı ve sürdürülmesini temin eden temel düşünce olarak da görülebilir.​
Kısacası, ahimsa kuralı Hint düşüncesinde, Vedalarda ölüm sonrası hayattaki kötü sonuçları dolayısıyla başkalarına zarar veren kötü eylemlerden uzak durma uygulaması şeklinde başlamış, Upanişadlar döneminde ise ahlâkî ve mistik hayatın temel prensibi haline gelmiştir. Caynist düşünce sistemi ve M. Gandhi'de ise o, bu anlamlarının yani sıra siyasî ve mistik yaşamda başarı için anahtar niteliğini haiz bir kural olarak algılanmıştır.​
C. Caillat, "Ahimsa", The Encyclopedia of Religion(ed. M. Eliade), Mac Millian Publishing Company, New York, 1987, 1/152153.​
N. Tatia, Studies in jainas Philosophy, U. Edition, Mathura, Tarihsiz, pp.18-21.​
M. K. Gandhi, An Autobiography, U. Edition, Ahmodabad, 1987.​
K. C. Sogani, "Jama Faith and Morals" Jmffl'sm(ed. G. S. Talib), Publication Bureau Punjabi University, Patiala, 1986, pp. 40-67.​
Ayrıca bkz., ÇAĞDAŞ HİNT DÜŞÜNCESİ, GANDHİ, HİNT FELSEFESİ, UPANİŞADLAR, VEDALAR.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst