1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
"Ağaç biçimi" (arborescent) ve "köksap" (rhizomatic) kavramları, temelde botanikten alınmış olup, Deleuze ve Guattari tarafından, Kapitalizm ve Şizofreni'nin ikinci cildi olan Bin Yayla adli çalışmada, birbirinden tamamiyle farklı ve hatta birbirine karşıt iki ayrı düşünme, eyleme biçimini ve epistemolojisini nitelemek amacıyla kullanılmıştır. Bununla birlikte felsefi düşüncede ağaç metaforunun kullanımına Aristotelesçi felsefede ve Descartes'ın düşüncelerinde de rastlamak mümkündür.​
Aristotelesçi düşüncedeki varlık-düşünce özdeşliği, yani düşüncenin kategorileriyle varlığın kategorileri arasındaki tam mutabakat, ağaç biçimli düşüncenin en başat örnekleri arasında sayılabilir. Düşünce ve varlığın kategorilerinin özdeşliği bu felsefede mantığın her türlü bilgi edinme sürecinde olmazsa olmaz bir araç olarak görülmesiyle sonuçlanmıştır. Düşünmenin, dolayısıyla da mantığın bu karakterinden dolayı klasik mantıkçılar, bütün varolanları en genel varlıktan en özeline kadar, bir ağaç şeması içerisinde tasnif etmek suretiyle, insanın, salt düşünme yoluyla, varolanların genel bir tasnifini yapabileceğini, bunun ise, gerçekliğe tam bir mütekabiliyet ilişkisi içerisinde olduğunu ortaya koyma cihetine gidebilmişlerdir. Evrensel, tarihdışı birtakım ilke ve değişmezleriyle, kendisiyle çelişen her türlü düşünme tarzının hükümsüz olduğu sonucuna varan söz konusu felsefe, Deleuze ve Guattari'nin zamansallığı, oluşu, ele avuca sığmaz kaygan mekân anlayışını olumlayan felsefeleri açısından, hiyerarşik yapılanmayı onaylamasından dolayı insanın yaratıcılığını ve bir bütün olarak oluşla yüzleşmesini engelleyen ağaç biçimli bir felsefeye tekabül etmektedir.​
Ağaç metaforunun önemli bir yer işgal ettiği bir diğer ağaç biçimli düşünce modeli de, Descartes'a modern felsefenin kurucusu olma unvanı kazandıran felsefesidir. Düşünen özneyi her türlü felsefe kavrayışının merkezine yerleştiren, Tanrı ve evreni de ondan hareketle temellendiren Descartesçı felsefede, ağaç metaforuna, insanın bilgi edinme süreçlerinin izahında başvurulur. Buna göre, bütün felsefe, kökleri metafizik, gövdesi fizik, dalları ise, hekimlik, teknik ve ahlâk olmak üzere üç dalda toplanabilecek öteki bilimlere tekabül eden bir ağaç olarak görülebilir.​
Deleuze ve Guattari'ye göre, Bati düşünce geleneğini ve ona hâkim olan düşünme biçimini, en genel anlamıyla, "ayna" ve "ağaç" metaforlanyla açıklamak mümkündür. Geleneksel felsefede oldukça önemli bir sembolik fonksiyon icra eden ayna metaforu, insan zihninin/düşüncesinin, yani içsel gerçekliğin, dışsal gerçekliğe, olgusal/fenomenal dünyaya ayna tutması anlamında, gerçekliğin temsilini mümkün gören bir kavrayışa gönderme yapmakta olup, birçok postyapısalcı ve postmodern filozofun da işaret ettiği üzere, ilk ifadesini Sokra tik rasyonalizmde bulan ve Bati metafizik geleneğinde sıkça müracaat edilen söz konusu metaforu, gerçekliğin bilinçte yarı şeffaf olarak mevcut bulunduğu yönündeki inanç olarak tarif etmek mümkündür. Ağaç metaforu ise, insan zihninin gerçeklik hakkındaki söz konusu yarı şeffaf bilgisini kati temellere oturtmak, sistematik ve hiyerarşik ilkeler uyarınca örgütlemek gibi bir fonksiyona sahip olagelmiştir. Metafizik sistemlerin epistemolojik veçhesine gönderme yapan söz konusu metafor, yine kendisine uygun tarzda düşünen ağaç biçimli düşünürlere, evrenselleştirici ve özelleştirici şemalar içerisinde, zamansallığı ve çok katilliği yok etme ya da görmezlikten gelme imkânı sağlamıştır. Deleuze ve Guattari, dikey düşünce olarak da adlandırdıkları söz konusu düşünce tarzının örnekleri olarak, Platon, Aristoteles, Descartes, Kant ve Hegel gibi, ağaç biçimli diye niteledikleri düşünürlerin felsefi sistemlerini verir.​
"Ağaç biçimli düşünce" modeline göre, güç ilişkileri için temel olmak anlamında tek bir kurucu ilkenin varlığından bahsedebileceğimiz gibi, tüm bu ilişkiler de temelde birbiriyle ilişki içerisinde olurlar. Özellikle çağdaş politik felsefede sıkça vurgulanan güç ilişkileri nosyonu bağlamında düşünüldüğünde, söz konusu metafor, tıpkı birtakım ilkelerin, metafizik felsefe ve sistemlerde bütünlüğün sağlanması için olmazsa olmaz bir referans kaynağı olması gibi, kendisini oluşturan siyasal ve toplumsal ilişkiler ağından bağımsız bir toplumsal mekân arayışına ve hiyerarşik bir yapılanma ekseninde, çeşitlilik içindeki verili olanı açıklamak için verili olanın dışına müracaatın gerekliliğine işaret eder.​
Ağaç biçimli düşüncenin bir diğer önemli özelliği de, hümanistik bir karakter arz etmesi ve düalist karşıtlıklar ekseninde belirli hiyerarşik yapılar oluşturmasıdır. Zira ağaç biçimli düşünce, hiyerarşik ve kronolojik sınırlarla kuşatılmış olan belirli bir yurt ve alan içerisinde işler. Örneğin Platon'un ideler dünyası, hem ontolojik hem de epistemolojik anlamda gölgeler dünyasına kıyasla daha gerçek ve hakikî olana gönderme yaptığı gibi, hiyerarşi içerisindeki yeri de gölgeler dünyasının üstündedir.​
Deleuze ve Guattari, ağaç biçimli düşüncenin, bilginin hiyerarşik bir tarzda organize edilmesine, takip etme ve yeniden üretmeye dayandığı konusunda ısrarlıdırlar. Ağaç biçimli düşünce tarzına karşıt bir şekilde onlar, dinamik sosyal ve politik bağlamları cesaretlendirici bir karakter arz eden köksap modelini geliştirmişlerdir. Onların bu yaklaşımları, özellikle modern bilginin üretildiği ve üretilen bilgilerin meşruluğunun yegâne merci kaynağı konumunda olan üniversitelere yönelik eleştirileri de kuvvetlendirmiştir. Bu anlamıyla üniversiteleri, ağaç biçimli düşünce tarzına göre işleyen ve ağaç biçimli düşünürleri barındıran kurumlar olarak görmek mümkündür.​
Hiyerarşik yapıların önceliğini kabul etmek, ağaç biçimli yapılara öncelikli bir statü vermek demektir. Hiyerarşik bir sistem içerisinde birey, tek bir aktif komşuya sahiptir ki o da, kendi hiyerarşik üstünlüğüdür. Böyle bir yapı içerisinde intikal kanalları önceden kurulmuştur, yani ağaç biçimli sistem, tahsis edilmiş olunan bir mekân içerisinde bütünleştirilen bireyden önce varolur. Deleuze ve Guattari, ağaç biçimli düşüncenin söz konusu karakterinden hareketle, devleti de -—nüfus, metalar ve para gibi her türlü akışı denetim altına almaya ve göçebeliği ortadan kaldırmaya çalışmasından dolayı— ağaç biçimli bir kurum olarak görür ve burada elde edilen bilgiye de kraliyetçi bilgi adını verir. Bu noktada, iktidar organlarının saklanması veya sürekliliği ile tanımlanan devletin ve ona ait bilginin analizinin, gerek ağaç biçimli düşüncenin gerekse Deleuze ve Guatari'nin köksap modeli ve bunun bir sonucu olan göçebe bilgisinin anlaşılması bakımından oldukça önemlidir.​
Devletin oluşumunun ilkel olandan medenî olana doğru evrimsel bir süreç içerisinde gerçekleştiği yolundaki klâsik evrimci yaklaşımları şiddetle eleştiren Deleuze ve Guattari, devlet ve göçebeliği, —birbiriyle aynı zamanda varolan ve aralarında herhangi bir evrimsel öncelik-sonralık ilişkisi olmayan— birbirine hem yaşam, hem düşünme hem de bilgi anlayışları bakımından karşıt; ilki iktidar organlarının yoğunlaştığı ağaç biçimli, ikincisi ise, hiyerarşinin sorgulanmasını içerdiğinden ölürü iktidara tam bir karşıtlık ilişkisi sergileyen köksap biçimli olan, iki ayrı tip olarak ele alırlar. Yani onlara göre, devlet, insanlığın en eski zamanlarından beri, dışarısıyla ilişki içerisinde varolan bir kurum olduğundan dolayı, biz olsa olsa devletli ve devletsiz toplumların biraradalığından bahsedebiliriz. Çünkü, ne savaş makineleri (göçebeler), ne devlet aygıtı, ne de içeridenlik (devlet aygıtına aittir) ve dışarıdanlık (savaş makineleri için söz konusudur), birbirinin dışında bağımsızlık terimlerinde ele alınabilir; onların hepsinin de birlikte varolma terimlerinde ele alınması gerekmektedir.​
Kraliyetçi bilim, bilimin dışarıdanlıkçı olarak geliştiği ve göçebe bilimin kraliyetçi bilimin koşullan altında yasaklandığı bir bilime İşaret eder. Deleuze ve Guattari, devletin daima bedenin göçebeliğini ve çete serseriliğini yenmeyi hedeflediğini ve bu amacını gerçekleştirmek için ise ilk olarak, "işgücünü yerleşikleştirmek, saptamak, iş akımının devinimini kurallaştırmak, ona kana! ve su yolları ayırmak, örgüt anlamında loncalar oluşturmak" gibi işleri uygulamaya soktuğunu ifade eder. Burada sabit olana, özdeşe, ebedîliğe, oturaklılığa, yani oluş karşısında varlığa vurgu ön planda olup, öngörülen model ise, problematik olmaktan ziyade, teorematik bir karakter arz eder. Deleuze ve Guattari'ye göre, bu tarzdaki bir bilimde değişmez birtakım özler varsayıldığı gibi, cinsten türlere belli ayrımlar ve tümdengelimle gidilmektedir. Zira kraliyetçi bilimin temel özelliği, "bütün işlemleri sezgisel koşullardan koparıp, onlardan gerçek ve Özünlü kategoriler yapmaktır."​
Bunun aksine göçebe bilim (köksap bilgisi), indirgenemez olmanın yani sıra, kendisine doğru bir değer biçmenin imkânsız olduğu bir bilime işaret etmektedir. Burada model problematik olup, sorunların çözümü, değişmez özlerden hareketle değil, söz konusu sorunları ortaya çıkaran kazalardan hareketle, yani vakıanın ön plana çıktığı bir yaklaşımla gerçekleştirilir. Farklılığı, tekilliği ve indirgenemezi iği alkışlayan göçebe bilimde anlatım ve içeriğin birleşmesi, onların hem biçim hem de madde olarak ele alındığı anlamındadır. Buna paralel olarak Deleuze ve Guattari, kraliyetçi bilimin pürtüktü mekânının aksine, göçebe bilimin kaygan mekânının ayrışıklık ve çokluk içerisinde olduğunu ve onu dışarıdan gözlemleme imkânının olmadığını ifade eder. Ancak bu yolla, herhangi bir imgesi, modeli ve yapılacak bir kopyası olmayan düşünce, kendisi için yeni yollar ve açılımlar elde edebilir. Çünkü Deleuze ve Guattari'ye göre, bu tarzdaki bir düşünce icin, yöntemden ziyade, yeniden açılmalara ve yollara duyulan ihtiyaç söz konusu olur. Bu yüzden göçebe düşünce, ağaç biçimli (kraliyetçi) düşüncenin evrensel, bütünleştirici özne nosyonuna ihtiyaç duymasının aksine, tekil bir ırkın arzusunu duyar ve bütünleyici bir kümenin üzerine kurulmanın tersine de, ufuksuz bir ortamda kendini yayar. Zira, Deleuze ve Guattari için tüm düşünce, bir bütünün temsili ve bir öznenin yüklemi olmaktan ziyade, ikili bir oluşa tekabül eder. Bu ise, göçebe bilimde, ağaç biçimli düşüncenin düalistik mahiyete sahip evrenselleştirici varlık anlayışının, yerini tekilliklere, vakıaya ve oluşa bıraktığı anlamına gelir.​
S. Best D. Kclner, Postmodern Teori(çev. M. Küçük), Ayrıntı Yayınları, 199S.​
R. Bogue, Deleuze ve Cı/üttari (çev. İ. Öğretir A Utku), Birey Yayıncılık, İstanbul 2002.​
Deleuze F. Guattari, Felsefe Nedir? (çev. T. Ilgaz), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1992.​
G. Deleuze F. Guattari, Kafka "Minör Bir Edebiyat İçin", (çev. Ö. Uçkan -1. Ergüden), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000.​
G. Deleuze F. Guattari, Kapitalizm ve Şizofreni
"Göçebebilimi İncelemesi: Savaş Makinası" (çev. A. Akay), Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 1990.​
G. Deleuze F. Guattari, Kapitalizm ve Şizofreni
"Kapma Aygıtı" (çev. A. Akay), Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 1993.​
T. May, Poslyaptsalct Anarşizmin Siyaset Felsefesi, (çev. R. G Öğdül), Ayrıntı Yaynıları, İstanbul, 2000.​
J. Sjunneson, Power and Desire in The Political Ontology of Spinoza and Deleuze/Cuattari, <http://ehva.ilu.uu.se/jansju/spinoza.html
E. Wyschogrod, Azizler ve Postmodernizm, İnsan Yayınları, İstanbul, 2002.​
Ayrıca bkz. AKILCILIK, ARİSTOTELES, BİLİM, DELEUZE, DESCARTES, EPİSTEMOLOJİ, GUATTARI, KÖKSAP BİLGİSİ POSTMODERNİZM, POSTYAPISALCILIK, SOKRATES.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst