1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Adlandırma Ve Zorunluluk mantık ve felsefi semantikte, kültür ve edebiyat teorisi için de hayli ciddî ve geniş kapsamlı içerimleri olan etkili bir argüman çizgisi oluşturur. Eski betimleyici teorilere göre, bilgimizin büyük bir bölümü, ilk elden yollarla (söz gelimi, algısal tanışıklık yoluyla) değil, fakat daha ziyade belirli birtakım olgular, özellikler, tanımlayıcı nitelikler, şu ya da bu türden nesneleri seçip ayırma ölçütleri, vs. konusunda malumatlandırılmamız yoluyla kazanılır. Bu türden betimler bilimsel bilginin ilerlemesiyle veya yeni malumatlar elimize ulaştıkça, zaman içinde değişebilir. Buna göre, "altın"ın bir zamanlar "aqua regin'da çözülen sarı, yumuşak bir metal olduğu" düşünülmekteydi. Oysa, o şimdi bilimsel bir tarzda, "atom sayısı 79 olan metalik element" diye tanımlanır. (Ki, bu da bize hakikî altın örneklerini "budala altını" örneklerinden ayırma imkânı verir.) Ve yine, "Aristoteles" adını kullandığımız zaman, kendisiyle ilgili olarak Atina'da yaşadığını, Platon'un öğrencisi olduğunu, belirli birtakım metinleri yazdığını, büyük İskender'e hocalık ettiğini bildiğimiz tarihsel şahsiyete göndermede bulunmaktayız. Kısacası, betimleme yoluyla bilgi, bildiğimiz şeylerin oldukça bir kısmını ya da kaynağını oluşturur.​
Bununla birlikte, aralarında Saul Kripke'nin de bulunduğu bazı filozoflar, sezgilerimize fazlasıyla karşıt veya büsbütün olumsuz sonuçlara yol açar gibi göründüğü için, betimleyici teoride problematik bir şeyler bulunduğu kanaatindedirler. Buna göre, Aristoteles'in (bu adı fiilen taşımış olan kişinin) gerçekten Atina'da yaşamamış, Platon'la çalışmamış, İskender'e hocalık etmemiş, bütün bu meşhur felsefî eserleri yazmamış (veya yazdırmamış) olduğunu keşfettiğimiz takdirde ne olur? Bir araştırmacı Hamlet'in, Sonelerin, Shakespeare'in Toplu Eserleri'nden geri kalanlarının yazarının, William Shakespeare değil de, bir başkası (belki de Francis Bacon) olduğunu kanıtlayan kesin sonuçlu birtakım delillerle ortaya çıkarsa ne olur? Betimleyici teori uyarınca, öyle görünmektedir ki, şu sonuca varmamız gerekir: "Aristoteles Aristoteles değildi" veya "Shakespeare Shakespeare değildi." Ya da yine altınla ilgili olarak tamamen yanılmış isek, ve o bizim ona şimdi izafe ettiğimiz ya da geçmişte etmiş olduğumuz özelliklere sahip değilse, ne olacaktır? Bu takdirde, "altının altın olmadığını" söylememiz gerekmez mi?​
Kripke işte bu noktada standart betimleyici teoride hatalı bir şeyler olup olmadığını düşünür. Gönderimin bir vaftiz etme eylemi yoluyla, yani biri bir zamanlar "bu bir altın örneğidir" dediğinde ya da Aristoteles'in anne-babası iftiharla "bu çocuğa Aristoteles adını veriyoruz" dediklerinde vuku bulmuş olan şey sayesinde sabit olduğunu düşünmemiz gerekmektedir. Ad işte bundan sonra, bilgi durumumuzda onlarla ilgili sonraki değişmelere rağmen, her zaman geriye söz konusu madde türüne (altına) veya tam tamına söz konusu kişiye (Aristoteles'e) nedensel bir intikal zinciri yoluyla, sonraki kuşaklara aktarılır. Aristoteles örneğinde, ad, hayalı ana rahmine düşme anıyla başlayan söz konusu tarihsel olarak varolan bireye uygulanır.​
Kripke bu argümandan oldukça önemli ve uzun erimli bazı felsefî sonuçlar çıkartır. İşte bu sonuçlar arasında, onun zorunlu birtakım a posteriori doğrular, alternatif bir mümkün dünyada —Aristoteles'e hiçbir zaman gebe kalınmadığı veya altının elementlerin periyodik tablosunda yerini almadığı bir dünyada— asla geçmeyen, ancak bizim fiilen ikamet ettiğimiz dünyada her şeye rağmen zorunlulukla geçerli olan hakikatler bulunduğu iddiası da yer almaktadır. O bunun yine, epistemoloji ve bilim felsefesinde, özellikle de doğal tür terimleri ve nedensel açıklamaların statüsüyle ilgili konular benzeri, uzun süreden beri bir çözüme kavuşturulamamış konu ve problemlere açıklık getireceğini öne sürer. Kültür teorisyenlerinin, gerçekliğin "dil tarafından inşa edildiği veya kültüre göreli çok çeşitli kodlar ve uzlaşımların ürünü olduğunu" ifade eden postyapısalcı/postmodernist çizgiyi kalben tasdik etmezden önce, bu konu ve yakın zamanların analitik dil felsefesinde geçen başka tartışmalar üzerinde iyice düşünüp taşınmaları oldukça faydalı olabilir.​
S. Kripke, Naming and Necessity, Oxford, Blackwell, 1980.​
G. MuCullah, TheGameof the Name: Introducing Logic, Language and Mind, Oxford, Clarendon Press, 1989.​
Ayrıca bkz., A PRİORİ A POSTERİORİ, ANLAM KURAMLARI, ANALİTİK FELSEFE, BİLGİ, DİL FELSEFESİ, KRIPKE, POSTMODERNİZM,​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst