Seyyid Muhammed Nakib el-Attas, Malay-İslam kültür havzasının önde gelen düşünürlerindendir. O Batı kültürünü konu alan ciddi tahlilleri, seküler dünya görüşüne yönelik eleştirileri ve hepsinden önemlisi bilginin İslamîleştirilmesi tezi ya da çalışmalarıyla çağdaş İslâm düşüncesi içinde önemli bir yer tutar.​
Hayatı ve Eserleri
Attas 5 Eylül 1931 tarihinde Endonezya'nın Java eyaletine bağlı Bogor şehrinde dünyaya geldi. Eğitimine geleneksel İslâmî bilimler ve Maley tarihi ve edebiyatı ile başladı. 1952-55 yılları arasında İngiltere'nin ünlü askerî okulları Eton Hali (Wales) ve Royal Military Academy (Sandhurst)'de askerî eğitim aldı. Bu yıllarda teorik tasavvufa ilgi duymaya başlayan ve askerî eğitimini yarıda bırakarak, 1957 yılında Singapur'daki Malaya Üniversitesi'ne kayıt yaptıran Attas, "Raniri ve 17. yüzyılda Ace'de Vücudiyye Hareketi" adlı teziyle 1962 yılında McGill Üniversitesi'ne bağlı İslâmî Araştırmalar Enstitüsü'den yüksek lisans derecesini almıştır. Aynı yıl London Üniversitesi'ndeki Doğu ve Afrika Çalışmaları Bölümü'nde (SOAS) doktora çalışmalarını tamamlar ve Arthur Arberry ve Martin Lings'in idaresinde "Hamza Fansurî'nin Mistisizmi" adlı teziyle doktor unvanını alır.​
Malezya'da çeşitli akademik görevlerden sonra 1987 yılında, İslâmî bir düşünce ve bilim geleneğinin ihyası amacıyla Uluslararası İslam Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü'nü (International Institute of Islamic Thought Civilization, 1ST AC) kurdu. Halen bu enstitünün başkanı olan Attas, pek çok ülkede ve üniversitede konferanslar verdi. Başlıca eserleri Türkçe, Arapça, Farsça, Urduca, Almanca ve Boşnakça gibi dillere çevrilen Attas, eğitim ve araştırma ağırlıklı çalışmalarına kurucusu ve başkanı olduğu bu enstitüde devam etmektedir.​
Attas'ın Maley kültürü ve tarihiyle ilgili ilk dönem çalışmaları, bir tarafta Maleycenin bir kültür dili olarak yeniden inşasını, öte tarafta Nureddin Ranirî ve Hamza Fansurî gibi Maley-İslâm düşünce tarihinin önde gelen temsilcilerini gün yüzüne çıkartmayı amaçlar. Attas, Maleyce kaleme aldığı çalışmalarında, tasavvuf ile Maley dili ve kültürü arasındaki yakın ilişkiyi mufassal olarak tahlil etmiştir. Attas'ın bu alandaki çalışmaları, kendisinin ilk olarak 60'li yıllarda önerdiği "Maley-Endonezya Yarımadasının İslamîleştirilmesi" projesinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu yıllarda İsmail Farukî ve Seyyid Hüseyin Nasr gibi düşünürlerle yakın ilişki içerisinde olan ve fikir teatisinde bulunan Attas, "İslamîleştirme" fikrini kariyerinin ileriki aşamalarında daha belirgin ve kuşatıcı bir proje olarak sundu. Zaten, başkanı olduğu enstitü, bu projeyi bir eğitim-araştırma kurumu çerçevesinde gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur.​
Seküler Dünya Görüşünün Eleştirisi
Bir yanda çağdaş Batı düşüncesini, öte yanda İslam tefekkür geleneğini büyük bir derinlikle tahlil eden Attas'ın fikir örgüsünü, modern seküler dünya görüşünün eleştirisi ve İslam düşüncesinin yeniden inşası şeklinde iki ana başlık altında ele almak mümkündür. Attas, ilk olarak 1978 yılında yayınlanan İslam and Secularism adlı eserinde, modern düşünce kalıplarının, idrak tarzının ve yaşam biçiminin ortaya çıkışını tarihî bir süreç içerisinde ele alır. Onun bakış açısından Ortaçağ Hıristiyan dünya görüşünün on yedinci yüzyıl bilimsel devrimi ve Aydınlanma hareketi kanşısında gerilemesi, evrenin 'büyüsünün bozulması' ve doğa bilimlerinin indirgemeci, fizikalist ve profan bir temel üzerine bina edilmesi, bu sürecin önemli aşamalarını oluşturur. Hıristiyan teolojisinin karşı karşıya bulunduğu varlık ve bilgi krizi, bir tarafta Nietzsche'nin "Tanrı öldü" kehanetine atıfta bulunurken, öte tarafta dini inanç, estetik duyuş ve felsefi çıkarım gibi empirik-bilimsel bilginin dışındaki farklı biliş tarzlarının meşruiyeti sorununu gündeme getirir.​
Attas'a göre çağdaş Hıristiyan düşüncesi, bu krizi aşmaya çalışmış ama Darwinizm, Freudçuluk ve psikanaliz, Marksist din eleştirisi ve kapitalizmin yükselişi karşısında, bu yeni ideolojilere ve gelişmelere ayak uydurabilmek İçin, bir revizyon hareketine girişmek zorunda kalmıştır. Onun analizine göre bu 'zoraki' adaptasyon sürecinin en yıkıcı sonucu, Hıristiyanlığın sekülerleşmesi olmuştur. "Tann öldü" aforizmasıyla ontolojik bir kriz sürecine giren Hıristiyan dini düşüncesi, "Hıristiyanlık öldü" sloganıyla çağdaş Batı uygarlığının marjinal unsurlarından biri haline gelir. Bu yüzden Attas'ın modern dünya eleştirisindesekülarizm ve sekülerleşme kavramları merkezî bir yer tutar.​
Harvey Cox'in The Secular City adlı eserinde geliştirdiği sekülerleşme kavramını esas alan Attas, sekülerliği siyasî anlamdaki laikliğin ötesinde, felsefi ve kozmolojik bir duruş biçimi olarak tanımlar. Modern insanın kendini ve yaşam alanını 'dünyevileştirme'sini ifade eden sekülerlik, dini-metafizik öğretilerin ve öğelerin insanın dil ve düşünce evreninden tardedilmesi sürecini tanımlar. Bu, özellikle birbiriyle bağlantılı üç alanda tezahür eder. 'Doğanın büyüsünün bozulması', doğaya ilişkin mitolojik ve hurafevarî algı biçimlerinin modern bilim ve rasyonalizmin ışığında reddedilmesini değil, doğanın kutsal ve manevî anlamını yitirmesini, böylece bir ‘ıneta' haline gelmesini ifade eder. İkinci alan, siyasî otoritenin dini ve ahlâkî değerlerden arındırılmasıdır. Siyasî meşruiyet sorununun mutlak anlamda din-dışı ve profan bir bağlama taşınması, dini-ahlâkî değerlerin devlet ve onun gücü karşısında marjinal ve göreli hale gelmesine sebep olur. Son olarak değerlerin kudsiyetinİn bozulması, ahlâkî rölativizme yol açar. Bu, önce zihinlerin daha sonra da gündelik yaşamın giderek sekülerleşmesini, dini bir anlam çerçevesinden uzaklaştırılmasını ve kendi İçinde kapalı bir sistem haline gelmesini zorunlu kılar.​
Attas'ın modern dünya eleştirilerinde sekülerlik ve bilgi kavramları önemli bir yer tutar. Attas, hem çağdaş Batı düşüncesiyle diyaloga girmenin, hem de İslam tefekkür geleneğini yeniden İhya ve inşa etmenin önkoşulu olarak, "bilginin batılılaşmaktan kurtarılması" gerektiğini savunur. O, bilginin Batılılaşması ile, insanın bilme yetisinin bilimsel empirisizme indirgenmesini ve dindışı ve din karşıtı felsefi bir söylem içerisinde profanlaştırılmasını kasteder. İslamîleştirme, daha özel olarak da "bilginin İslamîleştİrilmesi", tersinden bir süreçle ve bilginin seküler kimliğinden arındırılması ile başlamak zorundadır. Aksi halde seküler bilgi formlarının revizyona tâbi tutulmadan İslamîleştirilmes’ı, 'otantik' anlamda İslâmî değil, sekülerleşmiş bir dini bilgi birikiminin üretilmesine yol açar. İşte bu, bilginin İslamîleştirilmesi projesinin önemli halkalarından birini oluşturmaktadır.​
İslamîleştirme Projesi
İsmail Farukî, Seyyid Hüseyin Nasr ve Fazlur Rahman gibi çağdaş müslüman düşünürlerin üzerinde durduğu 'bilginin İslamîleştirmesi' fikri, Attas'ın düşünce örgüsünde de önemli bir yer tutar. Kendi yöntemini mezkur düşünürlerinkinden ayrı tutan Attas, mevcut bilgi kalıplarının İslamîleştirİlmesini, Batılı-seküler niteliğinden arındırılmış bilginin, İslâmî bir kavramsallaştırma ile yeniden temellendirilmesi olarak tanımlar. Zira, 'aşılama' ve 'aktarma' yöntemiyle bilgiyi İslamıleştirmeye çalışmak, yeni bir bilgi ve kimlik krizinin doğmasına yol açar. Bununla Attas, genel olarak batıda doğup gelişmiş sosyal bilimlerin ve felsefenin sunduğu kavramsal modellerin köklü bir eleştiriye tâbi tutulmasını anlatmak ister. "Fikir cihadı" diyebileceğimiz bu hesaplaşma ve inşa süreci, temel İslâmî kavramların yeniden tahlil ve tavzihini zorunlu kılmaktadır.​
İşte bu önkabülden hareket eden Attas, din, insan, dil, ahiret, bilgi, bilim, ahlâk, varlık, akil, toplum, hukuk, edep, otorite, eğitim, inanç, mutluluk, nefs ve ruh gibi kavramları yeniden tanımlamaya çalışmıştır.​
Metafizik
Diğer çağdaş müslüman düşünürler gibi Attas da İslam'ın entegral bir dünya görüşüne sahip olduğunu savunur. Bu dünya görüşünün özünde ise metafizik bulunmaktadır. Mutlak Hakikat'in çokluk âlemindeki yansımasını ifade eden metafizik, bütüncül bir sistem olarak vahyi ve aklî olanı (vehbi ve kesbi bilgiyi) empirik olanla birleştirir ve böylece modern düşüncenin indirgemecilik tuzağından uzak durur. Müslüman arif ve filozofların geliştirdiği ontolojik, epistemolojik ve kozmolojik sistemler, ona göre, İslâm metafiziğinin köşe taşlarını oluşturmaktadır. Gelenek içerisinde kendini irfanî-felsefi tasavvufa ve özellikle Gazalî çizgisine yakın bulan Attas, müslüman metafizikçileri 'varlıkçılar' ve ‘ınahiyetçiler' olarak ikiye ayırır. Varlık'ın önceliğini (asaletü'l'Vİicttd) savunan İbnü'lArabî gibi Sufiler ve Molla Sadra gibi filozoflar, otantik bir felsefi analizin eşyanın ontolojik anlamı üzerinde yoğunlaşmasını, bunun için de vücud kavramının merkezî bir yere sahip olması gerektiğini savunurlar. Mahiyet'in önceliğini (asaletu'l-mahiyye) savunan kelâmcılar ve Sühreverdî gibi filozoflar ise, vücud'u., somut nesnelerden aklî çıkarım yoluyla elde edilen bir soyutlama (ma'kıd-iı sani) olarak kabul ederler. Attas'a göre İslâm tefekkür geleneğindeki 'varlıkçı' okul, daha kuşatıcı ve tutarlı bir tahlil çerçevesi sunar. Onun üzerinde ısrarla durduğu bir diğer konu, varlığın hiyerarşik bir yapıya sahip olduğu (meratibü'l-vücud) fikridir. Buna göre varlıklar, ontolojik anlamda daha 'yoğun' ve 'çok'tan daha aza doğru sıralanan hiyerarşik bir yapıya sahiptirler. Eşyanın manâsını 'olgu'ya indirgeyen modern bilim ve felsefenin tersine, Attas müslüman düşünürlerin 'hakikat' kelimesinin geniş anlam alanına dayanarak geliştirdiği varlık fikrinin, eşyayı hem bir olgu, hem bir gerçeklik, hem de bir değer olarak kurguladığını söyler. Bu yüzden nesneler sadece ontik manada 'var' değildirler; onlar aynı zamanda ontolojik anlamı olan bütünlüklerdir. Metafiziğin görevi, fizik bilimlerin vaz ettiği varlık alanlarını yorumlamak değil, eşyanın ontolojik manâsını, içinde bulunduğu ilişkiler ağını ve hiyerarşik şemasını ortaya çıkarmaktır. Bir başka ifadeyle meratibü'l-vücud öğretisi, dairetü'l-vücud fikri ile yakından ilişkilidir. Böylece teolojik anlamda Yaratıcı'dan yaradılana doğru uzanan hiyerarşik bağımlılık ilişkisi, metafizik dilinde sıkı örülmüş hiyerarşik bir ontolojinin doğuşuna zemin hazırlar.​
Bilgi Teorisi
Klâsîk İslam düşüncesinin bilgi konusundaki tartışmalarını ana batlarıyla takip eden Attas, bilgiyi, eşyanın manâsının his, akil ve kalp melekeleri tarafından idrak edilmesi olarak tanımlar, Bir başka ifadeyle düşünme eylemi (tefekkür), 'aklın manâya doğru ilerlemesi' ve nihayet manâyı idrak ve temellük etmesidir. "Tahayyül" ve "tevehhüm" gibi ara kategoriler, aklın bu hareketini mümkün kılan epistemik araçlardır. Bu idrak süreci, eşyanın zatında anlamlı bütünlükler olduğu varsayımına dayanır. Kökleri Descartes'a giden modern rasyonalizmin tersine anlam, eşyaya bilen öznenin a posteriori eklediği bir sıfat ve araz değildir. Nesneler, bilen öznenin yokluğunda dahi zımnî bir anlama sahip olduğundan, bilme süreci, anlamın inşa edilmesi kadar (ve Attas'a göre ondan daha çok), bilen ile bilinen arasındaki epistemik engellerin kaldırılması ve manânın 'ortaya çıkarılması' (kesf) olarak tanımlanır. Bir başka ifadeyle, anlam, bilen öznenin aklında ve tefekkür sürecinde üretilen ve daha sonra eşyaya atfedilen bir özellik değil, his, akılyürütme ve kalbi ilham gibi epistemik araçlarla ortaya çıkartılan, formüle edilen ve kamusal bilgi alanına aktarılan bütünlüklerdir.​
Bilme sürecinde bilen özneden çok, bilmenin konusu olan nesnelere öncelik veren Attas, sübjektivizm karşıtı bir tavır alır. Bu noktada Attas bilginin kaynakları olarak, gözlem, akil ve akılyürütme, sahih rivayet (vahiy), sezgi ve ilhamı zikreder. Ona göre, modern bilim ve felsefenin indirgemeci yaklaşımlarına karşılık, bu bilgi türleri arasında bir hiyerarşi ilişkisi vardır. Vahiy nihaî bilgi kaynağını ifade ederken, his, eşya hakkındaki en asgarî ve sınırlı bilme biçimidir. Bu hiyerarşik bilgi şeması, Attas'ın 'anlam' kavramı için de merkezî bir role sahiptir, zira anlam, 'bir şeyin içinde bulunduğu ilişkiler ağmdaki yerini bilmek ve kabul etmek'tir. Bu ilişkiler ağını ve bilgimizin konusu olan nesnenin yerini tespit ettiğimizde, o şeyin anlamını bilmiş oluruz. Eşyanın ‘ınefhumu'nu idrak etmek, tecrübî/hissî, çıkarımsal/aklî ve sezgisel süreçleri kapsadığından, Attas akılcılık-empirisizm ikileminin İslam felsefesine uygulanmasına karşı çıkar. İslam tefekkür geleneğinin ürettiği bilgi kavramı, rasyonalizm, empirisizm, idealizm ve pragmatizm gibi çeşitli akımlarla hem benzerlik hem de kayda değer farklılıklar arzeder. Attas'ın mezkûr düşünce okullarına yönelik en önemli eleştirisi, ifadesini epistemik indirgemeciliği reddetmesi ve hiyerarşik bir yapı içerisinde bilginin vahiy, sadık haber, akil, tecrübe, sezgi gibi formlarını savunmasında bulur.​
Antropoloji
İnsanın doğası konusunda müstakil bir risale kaleme alan Attas, klâsik şemayı takip ederek insanı, ruh ve bedenden mürekkep bir varlık olarak tanımlar. İnsanın ayırt edici vasfı, ona Allah'ın isimleri (esma) öğretmesidir (Bakara, 31). Attas 'isimler' ile, eşyanın hakikat bilgisine işaret edildiğini söyler. Gazâlî'nin Me'aricü'l-kads fi medaric-i uıa'rifeti'nuefs adlı eserindeki şemayı takip eden Attas, his, hayal, vehim ve akil melekelerini insanın temel bilme yetileri olarak tanımlar. Buna ilaveten, Meşşaîlerin geliştirdiği potansiyel, fiilî, müstefad ve faal akıldan oluşan dörtlü akil tasnifini, onun bazı yönlerini eleştiriye tâbi tutmasına rağmen, esas itibariyle kabul eder. Attas, sunduğu beden-nefs-akıl-ruh analizini hem Kur'ana hem de geleneksel düşünceye dayandırdığını söyleyerek, bu şemanın çağdaş bir İslâmî epistemolojinin ve psikolojinin oluşurulmasında hayatî bir role sahip olduğunu savunur. Modern psikoloji ile mukayese edildiğinde, Attas'ın vurgu yaptığı en önemli nokta, insanın içgüdü ya da organlarından birine indirgenmesini reddetmesi ve onu hem maddî hem de ruhî-Iatif bir varlık olarak tanımlamasıdır. Klâsik düşüncenin geliştirdiği nefs ilmi, bir tarafta ontoloji ve kozmoloji, öte tarafta epistemoloji ve 'psikoloji' ile yakından ilişkili olduğundan, Attas psikoloji kelimesini, 'nefs ve ruh ilmi' manâsında kullanır. Bu manada psikolojinin alanına yukarıda işaret edilen epistemolojik konularin yanısıra, nefs ve dereceleri, tezkiye, kalbî bilgi, ahlâk ve fazilet gibi meseleler de girer.​
İslâm Bilimi Yahut İslâmî Bir Bilim Felsefesi
Bilim konusu, Attas'ın eserlerinde önemli bir yer tutar, zira fizikalist-indirgemeci bilim anlayışının eleştirisi, bilginin batılı ve seküler kimliğinden arındırılması çabasının önemli halkalarından birini oluşturur. Modem bilimi eleştiren pek çok düşünür gibi, Attas da bilimi değer-bağımlı sistematik bir İnsanî çaba olarak görür. Bilimi bir 'yorumlama' (tevil) eylemi olarak tanımlayan Attas, her bilimsel geleneğin belli önkabullerden hareket ettiğini savunur. Bir bilim geleneğini 'İslâmî' yahut 'seküler' kılan, onun maddî başarıları yahut metodolojik üstünlüğü değil, sahip olduğu felsefi çerçeve ve önkabullerdir. Her ne kadar din ile bilim özde uyum içerisinde olsa da, modern bilimin seküler varsayımları ve felsefi arkaplânı, bir çatışma ilişkisinin doğmasını zorunlu kılmıştır. Bu yüzden bilimin doğru bir şekilde anlaşılması, ancak bilim tarihi ve sosyolojisinin sunacağı imkânlar ile mümkün olabilir. Modern bilimsel keşifler ile dini inancın yüzeysel bir şekilde telif edilmesine karşı çıkan Attas, 'bilimsel tefsir' (et-tefsirü'l-'ilmi ve fenni) çabalarını şiddetle eleştirir. Doğrudan bilimsel faaliyete ilişkin deney, gözlem, sınıflandırma gibi 'pratik' konular yerine, bilim felsefesi üzerine yoğunlaşan Attas, İslâm bilimi kavramı ile, 'İslâmî bir bilim felsefesi'ni kasteder. Bu tip bir felsefi çerçeve, akil ve deneyimin dışındaki vahiy, ilham ve sezgi gibi bilgi türlerini inkâr etmez yahut duyulara indirgemez. İslam bilimi, varlık ve bilgi hiyerarşisini bir veri olarak kabul eder, evrendeki düzeni (nizam), hem bilimsel nedenselliğin, hem de madde-ötesi Yaratıcı'nın bir delili olarak yorumlar. Doğal dünyayı salt değişime (kevn il fesad) indirgeyen modern bilimin tersine, İslâm bilimi doğanın değişmez nitelikleri arasında hem değişimi hem de sürekliliği kabul eder. Modem fizikalizmin tersine, Kuran'daki si’nınetullah fikri, sadece 'yatay nedenselliğe' dayanmaz ve 'dikey nedenselliği' de bir veri olarak kabul eder.​
Eğitim ve İslâmî Bir Üniversite Düşüncesi
Attas'ın düşünce dünyasında önemli bir yer tutan eğitim fikri, onun genel İslâmîleştirme projesinin bir parçasıdır. Eğitimin nihaî gayesi bilgiye ulaşmak, bilgiye ulaşmanın hedefi ise bireylere iyilik ve adalet gibi erdemleri aşılamaktır. Kolektif yapıların bir parçası olarak 'vatandaş' ile, bir bütün olarak ele aUnması gereken 'insan' arasında ayırım yapan Attas, İslâmî bir eğitim modelini, birey merkezli ve 'edep' kavramı üzerine mebni bir yapı olarak görür. Eğitimin hem amacı hem de aracı edeptir. Edep kavramının merkezî yerinden dolayı, Attas İslâm eğitimini bir tedip hareketi olarak tanımlar. Bilgi ile ahlâkî (erdemli olmayı) birleştirmeyi hedefleyen tedip kavramı, aynı zamanda akil ile kalbi, vahyi ve kesbi bilgiyi, 'iyi insan' ile 'iyi vatandaş' olmayı, birbirini tamamlayan unsurlar olarak görür. Bu manâda edep, "bilginin ve varlığın, çeşitli derece ve kademelere göre hiyerarşik olarak tanzim edildiğini kabul etmek ve insanın bu hiyerarşi içindeki yerini ve maddî, fikrî ve manevî yeteneklerini bilmektir." Eğitimin amacı, sadece bilgi yahut kolektif normları genç zihinlere aktarmak değil, onlara akil, kalp, tefekkür, edep, hiyerarşi, olgunluk, erdemlilik, iyiyi kötüden ayırma ve adalet gibi kavramlari belletmek suretiyle entegre olmuş kişilikler yetiştirmektir. Aynı şekilde yüksek eğitimin amacı, 'kâmil insani', yani aklî, ahlâkî ve manevî melekeleri bütün ve entegre edilmiş bireyler vücuda getirmektir.​
Çağdaş İslam düşünürleri arasında, modernizm-sekülarizm karşıtı ve gelenek yanlısı tavrıyla öne çıkan Attas'ın tefekkür örgüsü, felsefi-irfanî kaynaklardan beslendiği için kayda değer bir derinlik arz eder. Sosyal, siyasî ve tarihî sorunların yanısıra bilgi, varlık, kozmoloji, nedensellik gibi felsefi konulara da eğilen Attas, gelenek içerisinde Gazâlî'yi kendine en yakın âlim-mütefekkir olarak kabul eder. Bu yüzden Attas'ın geleneksel İslâm düşüncesine, özellikle kelâm ve felsefe ekollerine yönelik eleştirileri, Gazâlî'den önemli izler taşır. Bu noktada Attas'ın 'İslâmîleştirme' projesi, Gazâlî'nin düşünce sisteminin modern dönemde yeniden formüle edilmesi olarak değerlendirilebilir. Gazâlî'nin kelâm, felsefe ve İsmailî düşünce aracılığıyla yaygınlık kazanan dogmatik teoloji, indirgemeci rasyonalizm ve siyasetin emrindeki felsefi söylemlere karşı, tasavvuf ve şer'i ilimler merkezli 'orta yol' arayışı, Attas'ın eserlerinde yeni bir ifade tarzı bulur.​
S. M. N. El-Attas, The Correct Date of the Terengganu Inscription, Kuala Lumpur Museum Department, 1970; ikinci baskı 1984.​
S. M. N. El-Attas, Comments on the ReExamination of Al-Ranır i’s Hujjat au’l Siddiq: A Refutation, Kuala Lumpur Museum Department, 1975.​
S. M. N. El-Attas, Islam and Secularism 978; ikinci baskı 1993. (Bu eser Türkçeye Mahmut Erol Kılıç tarafından tercüme edilmiştir.)​
S. M. N. El-Attas, The Concept of Education in Islam, 1980.​
S. M. N. El-Attas, The Oldest Known malay Manuscript: A 16th Century Malay Translation of the 'Aqa'id ofal-Nasafi, 1988.​
S. M. N, El-Attas, Prolegomena to the Metaphysics of Islam: An Exposition of the Fundamental Elements of the Worldview of Islam, 1995.​
W. M. N. W. Daud, The Educational Philosophy and Practice of Syed Muhammad Naqttib alAttas, Kuala Lumpur, ISTAC, 1998.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., BİLGİNİN İSLAMİLEŞTİRÎLMESİ, ÇAĞDAŞ İSLÂM DÜŞÜNCESİ, FARUKİ, FAZLUR RAHMAN, GAZÂLÎ, İSLÂM FELSEFESİ, MODERNLEŞME, NASR, SEKÜLARİZM.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst