Pierre Bayle, Felsefenin mahiyetine, felsefenin teolojiyle ilişkisine yönelik yıkıcı eleştirileriyle tanınan Fransız septik düşünürüdür. Temel ve kendisine ün kazandıran eseri Dictionnaire Historique et Critique [Tarihsel ve Eleştirel Sözlük]'tür.​
Hayatı ve Eserleri
1647 yılında Kalvenist bir papazın oğlu olarak Fransa'da, Carla-la-Comte'da dünyaya gelen Bayle, 1669 yılında önce Katolik inancı benimsemiştir. Bir süre özel öğretmenlik yaptıktan sonra, Sedan Protestan Akademisi'nde felsefe okutur (1675-81). Bu tarihten sonra, felsefe ve tarih dersleri okutmak üzere Rotterdam'a yerleşen Bayle, 1682 yılında kuyruklu yıldızı felaket habercisi olarak kabul eden batıl inanç ile alay eden imzasız bir yazı yayımlamıştır. Yine bu dönemde birçok Hıristiyan dogması ve geleneğine kuşkuyla yaklaşmış, bu tutumu başta Kalvinist meslektaşı Pierre Jurieu olmak üzere pek çok kişiyi kızdırdı. Bayle'un ateistleri kapsayacak şekilde dinî hoşgörü istemesi, herkeste onun gizli bir ateist olduğu düşüncesine yol açmış ve o nihayet 1693 yılında Rotterdam'daki hocalık görevinden uzaklaştırılmıştır.​
O bundan sonra kendisini tamamen meşhur eseri Tarihsel ve Eleştirel Sözlük'ü yazmaya verir. Din, felsefe ve tarih konularındaki maddelere özet bir açıklama getiren bu özgün çalışmanın büyük bir bölümü, doktrinerliği zekîce bozan alıntılardan, kısa öykülerden, yorumlardan ve uzun notlardan oluşmaktadır. Birtakım maddelerde Piyrrhoncu şüpheciliğin, Epikürosçuluğun ve ateizmin öne çıkarılması, ahlâka aykırı konulardan söz ederken Kitabı Mukaddes'in kullanılması, o dönemde sert tepkilere yol açar.​
Sözlüğünde kadîm zamanların, Ortaçağ ile modern çağların önemli tarihî kişiliklerinin, filozof ve teologlarının düşüncelerini ele alıp, onların görüşlerinde içerilen çelişkileri ortaya koyan Bayle, diyalektik ve eleştirel analizlerinden, insanın dünyayı anlama ve açıklama teşebbüslerinin boşuna olup onulmaz bir kuşkuculuğa götürdüğü sonucunu çıkartır. Felsefî akılyürütmenin evrensel bir septisizme götürdüğünü; rasyonel faaliyetin, hangi konuya yönelmiş olursa olsun, aklın bizatihi kendisinin, önce yanlışları sonra da doğruları yutan bir canavar olması nedeniyle, tam bir kuşkuculukla sonuçlandığını; aklın herhangi bir şeyle ilgili olarak tutarlı ve doyurucu bir bilgiye ulaşamaması nedeniyle, insanın kendisine akıl dışında başka bir rehber bulması gerektiği sonucuna varan Bayle, bununla birlikte Sextus Emprikos'un Montaigneciler tarafından biraz değiştirilen klâsik epistemolojik argümanları yerine, "kahramanlarımdan" dediği, İspanyol skolastiklerinden Roderigo Arriaga'nın yöntemini kullanır. Bu yöntem insanın deneyiminin belli bir yönünü anlamlı kılmaya dönük rasyonel teşebbüslerin zayıflığını gözler önüne serme tekniğinden oluşmaktaydı. Bu yöntemi kullanarak o, insanın entelektüel çaresizliğini tekrar tekrar gözler önüne serer. O söz gelimi, Manişeist, iyilik ve kötülük Tanrılarından meydana gelen dualist Tanrı telakkisinin Ortodoks Hıristiyan teolojisi tarafından çürütülemeyeceğini, onun, her ne kadar insanın kötülük deneyimine daha iyi bir açıklama getirse de, sıkı bir analiz ve akılyürütmeye karşı duramayacağını göstermekteydi.​
Bayle, bu ünlü eserinde ortaya koyduğu görüşleri ve septik düşünce yapısıyla, on yedinci yüzyılın büyük metafizikçilerinin dayandığı zemini sarsmış ve Berkeley, Hume, Voltaire ve diğerlerinin başkaca yaklaşımlar ve yeni alternatifler ortaya koyabilmelerini mümkün kılacak problemleri gözler önüne sermiştir. O yine bu eseriyle, Aydınlanmaya entelektüel ancien reginte'i yıkmada ve Akıl Çağı'nı başlatmada kullanacakları bir argüman deposu temin etmiştir. Kısacası, hemen her şeyle ilgili teorilere nasıl saldırılacağım ve onları nasıl yıkacağını bilen bir tahrip dehası olarak Bayle, saldırılarını antik, modern herkese ve bilimsel, rasyonel, felsefî ya da dinî her şeye yöneltmişti. Ama bütün bu eleştirisinden sonra yeni ve daha iyi bir dünsinden sonra yeni ve daha iyi bir dünyaya duyulan ihtiyacı göremediği gibi, eleştirisinden sonra böyle bir dünyanın yavaş yavaş zuhur etmekte olduğunu da göremedi. Herşeyin şüpheli olduğu ve Bayle tarafından ortaya konan çözümün ya da çözümsüzlüğün kabul edilemez veya anlamsız olduğu bir dünyada yaşama problemini keşfedip, ona bir çözüm getirme işi ondan sonraki kuşaklara kalmaktaydı.​
Görüşleri
Hemen her konuyu, salt egemen görüşleri, yaygın kanaatleri yıkmak amacıyla ele alan Bayle'ın sözlüğünde, eleştiri ve tahrip sürecinin örtük olarak işaret ettiği kendi görüşlerini de bulmak mümkündür.​
Din ve Ahlâk: Bayle başta sözlük olmak üzere birçok yazısında, o zamanlar için gerçekten de bir skandal oluşturan ateistlerden meydana gelen bir topluluğun pekâla ahlâklı, dindar Hıristiyanların oluşturduğu bir cemaatin de pekâla ahlâksız olabileceği tezini öne sürer. Ona göre, insanların ahlâkî davranışları dinî inançlarından ziyade, eğitim, alışkanlık, tutku, bilgisizlik ve Tanrı'nın inayeti benzeri birçok akıldışı faktörün bir sonucu olmak durumundadır.​
Bayle bu çerçeve içinde söz gelimi Yunan mitolojisinin saçma ve ahlâksızca olduğuna, ama bu mitolojinin kendilerine hitap ettiği Yunanlıların, her şeye rağmen ahlâklı hayatlar sürdüklerine işaret eder. "Ateizm" maddesiyle ilgili açıklama ya da aydınlatmada ise, günahkârın hayatını süren, ahlâksızca yaşayan klâsik bir tanrıtanımazı veya Spinoza gibi ateisti, bütün araştırmalarına rağmen bulamadığını, bildiği ateistlerin, her nasılsa ateist olmuş, en yüksek derecede ahlâklı kimseler olduklarını söyler. Oysa, Bayle'a göre, oldukça ahlâksız olan ve davranışları dindışı faktörler tarafından etkilenen pek çok dinî kahraman vardır. O bütün bunlardan hareketle dinî inanç ve ahlâkî davranış arasındaki rasyonel ya da zorunlu bir bağıntıyı tamamen reddeder; söz konusu bağlantıya indirdiği darbe ile önce Sheftesbury ve Mandeville'i ve onlar aracılığıyla da onsekizinci yüzyıl ahlâkçılarını etkilemiş olan Bayle, etiğin modern zamanlarda sekülerleşmesine en büyük katkıyı yapmış olan kişidir.​
Metafizik: Bayle Sözlük’te, diyalektik ustalığını, argümantatif düşüncesini maddenin, zaman ve mekânın doğasıyla, hareket, zihin ve zihin-beden ilişkisinin mahiyetiyle ilgili teorilere yöneltip, onların sıkı bir biçimde analiz edildikleri zaman, çelişik, saçma veya anlamdan yoksun olduklarını ortaya koyar. Zenon'un paradokslarından yola çıkar, idealist/rasyonalist metafizikleri, atomculuğun antik ve modern bütün türlerini, Platonculuk ve Aristotelesçiliği, sonradan tüm bu teorilerin modern muadilleri olduklarına inandığı Kartezyen dualist varlık görüşünü, Hobbesçu materyalizmi, Spinoza'nın panteist metafiziğini vb., ele alır ve bu teorilerden çıkan saçma ve çelişik sonuçları ortaya koyar. Leibniz'in önceden kurulmuş ahenk kuramını yerden yere vururken, eleştirel ve diyalektik analizinden modern filozofların gerçeklik teorilerinde çok önemli bir yer işgal eden birincil/ikincil nitelikler ayırımı da pay alır. Mesajı açıktır Bayle'un: Zihninden bağımsız bir dış dünyaya, onu anlaşılabilir kılmak amacıyla kendisine yabancı birtakım entelektüel yapılar yüklemek, baştan sona keyfî bir tutum olup, hiçbir hakikat unsuru ihtiva etmez.​
Kuşkuculuk: İnsan aklı tarafından doğaya, dış dünyaya yüklenen entelektüel yapıların çelişikliğini, saçmalığını, insanların dünyalarını anlama ve açıklama çabalarının sonuçsuzluğunu ortaya koyan Bayle sonradan aklın bizatihi kendisini ele alır. Aklın empirik veriler yardımıyla da, salt kendi başına da, doğru sonuçlara, gerçekliğin kendisiyle ilgili kesin bilgilere ulaşamayacağını gösterir. Sonra da onu, önce yanlışları ardından doğruları yutan bir canavara, hem çevresini hem kendisini tahrip eden bir baruta benzetir. Akıl insanın şaşkınlıklarını arttırmaktan başka hiçbir işe yaramayan güçsüz bir meleke olup, insanın kendisine başka bir rehber araması gerekmektedir.​
İman ve Vahiy: Aklın herhangi bir şeyle ilgili olarak tam ve tatmin edici bir sonuca ulaşmak bakımından yetersizliği karşısında, insanın rasyonel dünyadan vazgeçip, farklı bir rehber araması gerektiğini öne süren Bayle, bunun ardından rasyonel dünya ile vahyedilen dünyanın tam bir çatışma içinde olduğunu ortaya koyar. Vahye dayalı dünya, ona göre, akla apaçık görünen ilkelere tamamen karşıt olan iddialara dayanır. O insan alanınm akıl yoluyla kavranamaz ve kabul edilemez olan iddialar ihtiva ettiğini Tekvin'in ilk satırından başlayarak gözler önüne serer. Aklın hiçten hiçbir şey çıkmamasını en açık ve en kesin bir şey olarak gördüğü yerde, insan Tanrı'nın dünyayı hiçten yarattığını/yoktan var ettiğini dile getirir.​
Bayle akıl ile vahiy arasındaki bu mutlak karşıtlıkta, insan için yegâne sığınağın iman olduğunu öne sürer. Başka bir deyişle, radikal kuşkuculuğundan sonra, kendisine yöneltilen ateizm suçlamalarına rağmen akıldışı bir fideizmi benimseyen Bayle, söz konusu konunun Aziz Paul'den Tertullianus'a ve Kalvin'e geleneksel Ortodoks tavır olduğunu öne sürer. Onun benimsediği insan anlayışının mahiyeti, biri dine yüreklerinde değil, fakat zihinlerinde sahip olan, diğeri ise dini zihinlerinde değil, fakat yüreklerinde bulunan iki insan topluluğu arasında yaptığı karşılaştırmadan çıkar. Bunlardan birincisinde yer alan insanlar dinin doğruluğundan emindir, fakat vicdanları Tanrı aşkından etkilenmiş değildir. İkincisinin üyesi olan insan ise, yalnızca duygularının ve vicdanın sesini dinlediğinde, dinden yana ikna olup, hayatını buna uygun olarak düzenler.​
P. BAYLE, Historical and Critical Dictionary (trans, with an introduction by R. H. Popkin), Indianapolis, 1965; P. HAZARD, La Crise de la conscience europeenne, 1680-1715, Paris, 1935; R. POPKIN, ‘The Sceptical Peecursors of David Hume", Philosophy and Phenomenological Research, 16(1955) pp. 61-71; R. POPKIN, "Pierre Bayle", The Encylopedia of Philosophy (ed. by P. Edwards), vol.1, New York, MacMillan, pp. 257-61.​
Felsefe Ansiklopedisi / Ahmet Cevizci​
Ayrıca bkz., AKİL, DİN, DİN FELSEFESİ, FİDEİZM, İMAN, KUŞKUCULUK, METAFİZİK.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst