Mihail Alexandroviç Bakunin, anarşizmin tarihinde önemli bir yeri olan Rus düşünürdür.​
Hayatı ve Eserleri
Bakunin, 1814 yılında Rusya'da Tver bölgesinin Premukhino köyünde dünyaya gelmiştir. Babası emekli diplomat, annesi soyağacı Büyük Katerina'ya kadar uzanan bir soyludur. Çocukluğunda özel öğretmenler sayesinde iyi bir eğitim alan Bakunin, 1829 yılında St. Petersburg'daki Topçu Okulu'na girmiştir. Eğitimin ardından 1833'te subay olarak Polonya'ya gönderilmiş ancak iki sene sonra görevinden istifa etmiştir. 1836'da Moskova'ya gelerek felsefe okumaya başlamış ve bu dönemde, Rusçaya Alman Felsefesinden çeviriler yapmıştır. 1840'ta Moskova'dan ayrılarak önce St. Petersburg'a, sonra Almanya'ya gitmiş ve 1842 yılında ilk özgün çalışması olan, Almanya'da Gericilik adlı çalışmasını yayımlamıştır. Bu çalışmayla Bakunin ilerideki yaşamının ipuçlarını vermiştir. 1844 yılında Brüksel üzerinden Paris'e geçen Bakunin Rusya aleyhine propaganda yaptığı gerekçesiyle, Rus hükümeti tarafından ülkesine geri çağrılmış, ancak çağrıya kulak asmayınca gıyabında yargılanmış ve tüm soyluluk unvanları alınarak hakkında Sibirya'da ağır kürek mahkûmluğu cezası verilmiştir. 1844-1847 yılları arasında Paris'te geçirdiği üç yıl boyunca sık sık Proudhon'la ara sıra da Marx ile görüşmüş; Proudhon'dan çok etkilenmiştir. 27 Kasım 1847 tarihinde, 1830 Polonya ayaklanmasını anmak için Paris'te düzenlenen gösteride Rus hükümetini eleştiren bir konuşma yaptığı için Fransa'dan sınır dışı edilmiştir. 1848'in haziran ayında Prag'daki Slav Kongresi'ne ve ardından başlayan halk ayaklanmasına katılmıştır. Kasım ayında Prusya ve Saksonya'dan sınır dışı edilmiş; yılın geri kalan kısmını Anhalt Prensliği'nde geçirmiştir. Bu dönemde Slavlara Çağrı adlı çalışmasını yayımlayan Bakunin, ilk dönem anarşist metinleri arasında değerlendirilebilecek bu çalışmasında, temel olarak üç argüman ileri sürmüştür. Bunlardan ilki, 1848 Devrimi'yle birlikte burjuvazinin spesifik bir karşı devrimci güç olarak kendini açığa vurduğu ve işçi sınıfının öneminin arttığı ve devrimci dönüşümün bu işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilebileceğiydi. Bakunin'in ikinci argümanı, yaşanacak bir Avrupa devriminin ön koşullarından birisinin, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun yıkılması ve bunun ardından yapılması gerekenin, Orta ve Doğu Avrupa'da bir Slav Cumhuriyetleri Federasyonu'nun kurulması olduğuydu. Üçüncü olarak Bakunin, yaşanacak mücadelede köylülüğün, özellikle de Rusya köylülüğünün belirleyici güçlerden biri olduğunu savunmaktaydı.​
Bakunin 1849 yılında bu defa Dresden'de yaşanan halk ayaklanmasına katılmış; askerî bilgisi nedeniyle kısa zamanda ayaklanmacılar arasında sivrilmiştir. İsyanın başarısız olmasının ardından Bakunin tutuklanıp Konigstein Kalesi'ne konulmuş ve 14 Ocak 1850 tarihinde ölüm cezasına çarptırılmasına rağmen cezası ömür boyu hapis cezasına çevrilmiştir. Almanya'dan Avusturya'ya iade edilen Bakunin, bir kez de burada ölüm cezasına çarptırılmış, ancak Avusturya Hükümeti de infazı gerçekleştirmemiştir. Sonunda 1851 yılında Bakunin, Rus İmparatorluğu'na teslim edilmiş ve sekiz yıl boyunca Peter-Paul Kalesi'nde hapsedilmiştir. Bu dönemdeki en önemli olay Çar I. Nikola'nın isteği üzerine Bakunin'in bir İtiraf name yazmasıdır. Bu itirafnamesinde Bakunin herhangi bir pişmanlık belirtisi göstermeden yapbğı her şeyi ve anarşist ideallerini gerçekçi bir biçimde anlatmıştır.​
1854 yılında Schüsselberg hapishanesine gönderilen Bakunin, iskorbüt hastalığına tutulmuş ve bütün dişleri dökülmüştür. 1857 yılında Bakunin'in cezası Çar Aleksander tarafından ömür boyu sürgüne çevrilerek ve Bakunin Sibirya'ya gönderilmiştir. Haziran 1861'de Sibirya'dan kaçmayı başaran Bakunin, Japonya ve ABD'yi de kapsayan uzun bir yolculuğun ardından 27 Aralık 1861'de Londra'ya varmıştır.​
Bu dönemde Bakunin İtalya ve İsviçre başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesini dolaşmış ve fikirlerini yaymıştır. 1867'de Garibaldi, Herzen, Victor Hugo ve J. S. Mill'in de içinde bulunduğu Barış ve Özgürlük Ligası'na katılmış ve Liga'yı anarşizme kaydırmaya çalışmıştır. Ziyaret ettiği ülkelerde kendi anarşist düşünceleri doğrultusunda örgütler kuran Bakunin, 1868 yılının temmuz ayında I. Enternasyonel olarak bilinen Uluslararası İşçi Birliği'ne üye olmuştur. Bu üyeliğin ardından Marx ile Bakunin arasında geçmişten beri varolan anlaşmazlıklar iyice su yüzüne çıkmıştır. Bu tartışmalarda Marx'in temel argümanı, Bakunin'in Enternasyonel için gizli bir örgüte sahip olduğu yönündeyken, Bakunin ısrarla 1868 yılında kurduğu "Sosyal Demokrasi İttifakı" adlı örgütün 1869'da dağıtıldığını ileri sürmüştür. Ayrıca bu dönemde Marx, kendi taraftarlarına sürekli olarak Bakunin'in Rus hükümetinin ajanı olduğu uyarılarında bulunurken, Bakunin de Marx'i Enternasyonel üzerinde diktatoryal emeli olduğu gerekçesiyle suçlamıştır. Tartışmalar oldukça kişisel görünmesine rağmen, aslında temel sorun, Marx'in Genel Merkez'in yönetim icra eden merkezî bir güç olmasını istemesine karşılık Bakunin'in, Enternasyonel'e üye ülke seksiyonlarının bağımsızlıklarını korumasını ve Enternasyonel'in federatif bir tarzda örgütlenmesini istemesiydi. Ayrıca Bakunin, Marx'in savunduğu işçilerin kuracakları legal işçi partileri aracılığıyla parlamenter siyasete katılmaları fikrine şiddetle karşı çıkmakta ve iktidarın ele geçirilmesini değil, doğrudan eylem yoluyla yok edilmesini savunmuştur. Sonuçta mücadele Marx'in komünizmi ile Bakunin'in anarşist kolektivizmi arasındaki teorik karşıtlığın reel politikaya yansımasından başka bir şey değildi.​
1870-71 yılları arasında Bakunin'in ölümünden sonra Tanrı ve Devlet adı ile basılan kısımları da içeren Kamçılı-Alman İmparatorluğu adlı en ünlü çalışması yayımlandı. Bu çalışmasında Bakimin, esas olarak Marx'in düşüncelerini eleştirirken kendi düşüncesinin de ana hatlarını çizdi.​
Görüşleri
Bakunin çalışmasında bireysel ve toplumsal özgürlüğü savunmuştur. Özgürlüğü, insanın evrim içinde gittikçe insanileşmesi ve herkesin yetenek biçiminde sahip olduğu entelektüel ve ahlâkî gücün tam olarak gelişmesi olarak tanımlayan Bakunin, özgürlüğün tek sınırlandırıcısı olarak doğa yasalarını görmüştür. Bakunin'e göre, özgürlüğü sağlamanın ön koşulu, sosyal ve ekonomik eşitliğin sağlanması, yani sosyal adaletin gerçekleştirilmesidir; çünkü özgürlük, bireysel bir durum değil, daha çok toplumsal bir durumdur ve bireyin gerçek özgürlüğü toplumu oluşturan bütün bireylerin tam özgürlüğüyle mümkündür. Bakunin, bu çalışmasında özgürlük kavramıyla birlikte sık sık yinelediği diğer bir kavram olan adaleti de özgürlüğün, hem ilkesel hem de olgusal olarak, eşitlik aracılığıyla gerçekleşmesi olarak tanımlamıştır.​
Bakunin çalışmasında insan özgürlüğü önündeki en büyük engelin otorite ilkesi olduğunu ileri sürmüş; otoriter düşünce biçimleri ve yapıları oldukları gerekçesiyle dini ve devleti reddetmiştir. Bakunin'in kitabında, bir yönetim modeli olarak önerilen "bilim adamlarının yönetimi" fikrine karşı çıkışı, Marksist devlet anlayışına yöneltilmiş bir eleştiri olduğu gibi, kendi başına da oldukça anlamlıdır.​
Bakunin'e göre, bu tarz bir yönetim modeli sadece topluma karşı olduğu için değil, bilime karşı olduğu için de yanlıştır. Bakunin iktidarın, bilimselliğin gereği olan cesaret ve kendiliğindenliği yıkacağını ve bilim adamlarını kısa süre içinde lisanslı bir memura çevireceğini iddia etmiş, bilimin tek amacının, doğal ve sosyal yasaları keşfetmek suretiyle insan özgürlüğünün önünü açmak olduğunu söylemiştir. Bakunin'e göre, bilim adamlarının bunun dışında birtakım misyonları yüklenmeleri, insan özgürlüğünü engellemenin bir başka yoludur.​
Ona göre insan özgürlüğünün önündeki engel, egemenin kim olduğu değil, her ne biçimde olursa olsun egemenliğin olmasıydı. Bu nedenle Bakunin bütün egemenlik ilişkilerini reddetmiştir.​
Bakunin, bilim adamlarının egemenliğine dayalı bir yönetimde, egemen olan bilim adamlarının fikirlerinin birer dogmaya dönüşeceğini ilan etmiş ve bunun yerine yapılması gerekenin bilimin belirli grupların elinde tekelleşmesi değil, topluma yayılması olduğunu savunmuştur.​
Bakunin, çalışmasında insanın geri dönemlerinin ürünü olarak nitelediği dini de, insan özgürlüğünün önünde bir engel olarak görmüştür. Dinin, biçimi ne olursa olsun, insanın inkârından başka bir şey olmadığını savunan Bakunin, "eğer Tanrı varsa, insan köledir; insan özgür olabilirse ve olmak zorundaysa, o zaman Tanrı yoktur" şeklinde fikrini özetlemiştir.​
Bakunin'in çalışmasının en önemli bölümleri, daha sonra anarşistlerce sık sık SSCB örneğinin öngörüsü olarak nitelenecek olan Marksizm eleştirilerine ayrılmıştır. Bu bölümlerde Bakunin, Marksizmin temel argümanlarını ele almış ve birer birer reddetmiştir. Bakunin'e göre, Marksistler teorilerini "bilimsel sosyalizm" olarak adlandırmakla kendilerini "bilimsel yasanın" sözcüleri olarak görmekte; bu ise, onların fikirlerini tartışılmaz bir kutsallığa büründürmekteydi. Bakunin için bu, düşünce özgürlüğünün kati bir dogmatizm tarafından engellenmesi olarak görülmüştür.​
Bakunin'in Marksizm'e bir diğer eleştirisi, onun tek taraflı, deterministik bir teori olduğu şeklindedir. Bakunin de Marx gibi, bir toplumdaki ekonomik sistemin o ülkenin sosyal ve siyasal bünyesine olan büyük etkisini; toplumsal tabakalaşmada, ekonomik üretimi kimlerin elinde tuttuğunun belirleyiciliğini kabul etmiştir; ancak Marx'tan farklı olarak, ekonomik sistemin bütün sosyal sistemi belirlediği fikrine karşı çıkmış ve birçok tarihsel örnekte siyasal sistemin de ekonomik sistem üzerinde etkili olduğunun görüldüğünü belirtmiştir.​
Bakunin, üçüncü olarak, Marxist sınıf teorisini eleştirmiş ve toplumsal sistemin dönüştürülmesi sürecinde öncü rolü, “ezilenlerin ve özgürleşmeleri engellenen bütün grupların ortak" bir biçimde oynayacağını savunmuştur.​
Ayrıca Bakunin, Marx'in sınıf teorisiyle, diğer sınıfları dışladığını ve önerdiği proletarya diktatörlüğünün de fabrika ve kent işçileri tarafından yeni bir aristokrasinin oluşturulmasından başka bir anlama gelmediğini ileri sürmüştür. Bakunin'e göre, 'Sınıf, 'İktidar' ve 'Devlet', birbirinden ayrılmayan yapılardır ve bunlardan birinden hareketle bir diğerini dönüştürmeye veya yok etmeye çalışmak imkânsızdır.​
Bakunin'e göre, Marx'in önerdiği sistem yeni bir “idareciler sınıfı" yaratacak ve bu sınıf bu güne kadar görülenlerin en baskıcısı olacaktır. Ayrıca Marx'in önerdiği biçimde bir devlet, çok kısa süre içinde bir devlet kapitalizminin örgütleyicisi durumuna düşecektir. Ekonomik açıdan kapitalist devletler ile rekâbete girmek zorunda kalacak olan böyle bir devlet, ön plana rekâbeti ve dolayısıyla yoğun üretimi koyacağından ilk amacı, mümkün olan en üst düzeyde üretim yapmak olacaktır ve doğal olarak bu amaçla oluşturulan işyerlerinde insan, kapitalistlerin yaptığı gibi bir üretim aracına dönüştürülecektir.​
Bakunin'e göre, Marx'in savunduğu gibi proletarya diktatörlüğü, sınıfsız bir toplumu oluşturmak yerine, yeni bir sınıfın oluşmasına neden olacaktır. Marx, kurulacak sosyalist devletin bütün üyelerinin eşit olacağını savunurken temel bir yanılgıya düşmektedir. Kapitalist toplumda birçok kurumun ve kişinin yaptığı bütün işleri bünyesinde toplayan ve tek yönetici durumuna gelen sosyalist devlette (Halk Devleti) bu merkezîleşme, zorunlu olarak bütün işleri planlayacak bir yöneticiler grubunu gerekli kılacaktır. Bu grubun burjuva yöneticilerinden özde bir farkı olmayacaktır; çünkü aslî görevi yönetmek olan herkes, doğal olarak yönettiklerini baskı altında tutmak zorunda kalacaklardır. Bu hükümet, bugüne kadar kurulmuş olanların en aristokratik, en despotik, en kibirli ve en küstahı olan bilimsel bir intelijensiyanın egemenliği olacaktır. Yeni bir sınıf, gerçek ve sözde bilim adamları ve eğiticilerin yeni bir hiyerarşisi doğacak ve dünya, bilgi adına yöneten küçük bir azınlık ile muazzam cahiller yığını halinde bölünecektir.​
Ayrıca bu derece merkezileşmiş bir devlet, sosyal ve kültürel farklılıkları yok saymanın yanında, birey olarak insanı da göz ardı edecektir. Bakunin'e göre, hiçbir yönetici grubu tanrısal güçlere sahip olmadıkça, bu kadar farklı insanın çıkarlarını birarada gerçekleştiremez. Sonuçta olacak çok açıktır: Bu durumda, her zaman hoşnutsuz insanlar olacaktır, çünkü her zaman birileri başkalarına feda edilecektir. Daha açık bir ifadeyle bu tartışmalı varlık [Devlet], kamu çıkarı, kamu yararı, kamu güvenliği denilen bir soyutlamada özümlenmiştir ve burada, bütün gerçek istekler, halkın irâdesi denilen bir diğer soyutlamada diğerlerini iptal ederler. Buradan, bu sözde halkın irâdesinin, aslında nüfusun tüm gerçek isteklerinin feda edilmesi ve inkârından başka bir şey olmadığı sonucu çıkar. Ancak yine de, bu her şeyi yutan soyutlamanın, kendini milyonlarca insana dayatabilmesi için, şu ya da bu gerçek güç, yaşayan varlık, tarafından temsil edilmesi ve desteklenmesi gereklidir. Bu varlık, bu güç, Kilisede rahipler sınıfı, Devlette yöneticiler ya da idareciler sınıfıdır.​
Bakunin ayrıca, özetle Marksist devletin; aşırı merkeziyetçi, polis ve ordu temelli kaba güce ve sansüre dayanan, aşırı plancı, sosyokültürel farklılıkları yok sayan bir yapılanma içine gireceğini ileri sürmüş ve sonuç olarak böyle bir rejimin, içeride kölelik, dışarıda kesintisiz bir savaş rejimi anlamına geleceğini iddia etmiştir.​
Bakunin'in Marksizm eleştirisi, kısaca şöyle özetlenebilir: Marksizm, doktriner bir harekettir ve bu nedenle, sosyalizm hedefini taşımasına rağmen, politikaları insan özgürlüğünü geliştirmek yerine, onu köleleştirecek bir içeriğe sahiptir.​
Bakunin, 1872 yılının eylül ayının yedisinde Lahey'de düzenlenen kongrede, Enternasyonel'den ihraç edilmiştir. Bakunin'in ihracının ardından onu destekleyen birçok ülkenin Enternasyonel'den ayrılmasıyla, I. Enternasyonel etkisizleşmiş ve kısa süre sonra yok olmuştur. Bakunin, ertesi yıl Devlet ve Anarşi'yi yayımlayarak Marx'la olan polemiklerini sürdürmüş ve Enternasyonel içindeki tutumuyla Marx'in diktatör yönünün iyice ortaya çıktığını ileri sürmüştür. 12 Ekim 1873'te aktif mücadeleden çekildiğini açıklayan Bakunin, buna rağmen, 1874'te İtalya'da Mala testa, Costa ve Cafiero ile birlikte bir isyan tertiplemiş ancak isyanın başarısızlığa uğramasının ardından İsviçre'ye geri dönmek zorunda kalmıştır.​
Bakunin, özgür bireylerden oluşmuş özyönetimli komünlerin birbirleriyle kurdukları birlikler yoluyla örgütlendikleri bir federasyon önermiştir. Böyle bir toplumda hayatın tamamı basitten karmaşığa, aşağıdan yukarıya otoriter olmayan kurumlar yoluyla örgütlenmeli ve devlet denilen aygıt bütün biçimleriyle ortadan kaldırılmalıydı. Ona göre, yapılması gereken "halkların çıkarları, ihtiyaçları ve doğal tercihleri üzerinde yükselen bireyin komünlerle, komünlerin bölgelerle, bölgelerin ulusla ve en nihayet ulusunda önce Birleşik Avrupa Devletleriyle eninde sonunda ise, tüm dünyayla özgür federasyonlar oluşturması"ydı.​
Bakunin kapitalizm ya da devlet kapitalizmi olarak eleştirdiği Marksizmin yerine, herkesin yetenekleri ölçüsünde katkıda bulunacağı ve herkesin ihtiyaçlarını topluma katkıları ölçüsünde karşılayabilecekleri, kolektivist bir iktisat önermiştir. Bakunin son yıllarında umudunu yitirse de, hayatı boyunca toplumsal dönüşümün ancak toplumsal bir devrimle gerçekleştirilebileceğine inanmıştır. Toplumsal devrime bağlılığı nedeniyle Proudhon'dan devraldığı anarşist hareketi kolektivist bir çizgiye taşıyan Bakunin, anarşist hareketin Fransa, İsviçre, Belçika, İtalya, İspanya ve Latin Amerika başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesine yayılmasını sağlamış ve bu bölgelerde etkinliği uzun süre devam etmiştir.​
H. ARVON, Anarşizmden. A. Kotil), İletişim Yayınları, İstanbul, 1991; M. BAKUNİN, Tanrı ve Devletsen. S. Ergün), Öteki Yayınları, Ankara, 2000; M. BAKUNİN, Devlet ve Anacşi(çev. M. Uyurkulak), Öteki Yayınları, Ankara, 2000; G. CROWDER, Klasik Anarşizmden. S. Altıparmak), Öteki Yayınları, Ankara, 1999; S. DOLGOFF, Bakuninden. C. Atilla), Kaos Yayınları, İstanbul, 1998; K. MARX F. ENGELS V. I. LENİN, Anarşizm ve Anarko-Sendikalizmden. S. Belli), Sol Yayınları, Ankara, 1979; V. RICHARDS, Malatestadev. Z. Kiraz), Kaos Yayınları, İstanbul, 1998; P. THOMAS, Marx ve Anarşistlerden. D. Evci), Ütopya Yayınları, Ankara, 2000.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., ANARŞİZM, KAPİTALİZM, MARKSİZM, MARX, SOVYETLERDE FELSEFE.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst