Matthew Arnold, 1822 ile 1888 yıllan arasında yaşamış olan ünlü İngiliz ozanı, toplum ve edebiyat eleştirmenidir. Temel eğitimini Winchester ve Rugby'de alan Arnold, 1841 yılında Oxford'daki Baliol Kolejine girmiştir. 1847 yılında Lord Lansdowne'un özel sekreteri olmuş, daha sonra da Lord'un marifetiyle, 1851-56 yılları arasında sürdürdüğü eğitim müfettişliği görevine getirilmiştir. Arnold 1857 yılında da Oxford'da şiir profesörlüğüne atanmıştır.​
Bir eleştirmen olarak Arnold, edebiyat eleştirisinden başlayıp eğitim kuramı yoluyla politika, sosyal düşünce ve dine kadar uzanan oldukça geniş bir yelpazede eser verdi. Onun ondokuzuncu yüzyıl düşüncesine en büyük katkısı sosyal bir ideal olarak kültürün anlamına ve önemine ilişkin tartışmasıydı. Onun bununla ilintili eleştirinin işlevine ilişkin tartışması da çok etkili olmuştur. Arnold Hıristiyan kutsal yazınıyla inanç arasındaki ilişkiyle ilgili meşhur ihtilâfa da katkı yapmış olan biridir.​
Culture and Anarchy [Kültür ve Anarşi] (1869) adlı temel eserinde, Arnold "kültürdü "bizi en fazla ilgilendiren konularda, dünyada düşünülmüş ve söylenmiş olan en iyi şeyleri bilme yoluna girmek ve bu bilgi sayesinde, taze ve özgür düşünce akıntısını kalıplaşmış fikirler ve yerleşik alışkanlıklar üzerine yöneltmek suretiyle bütünsel yetkinliğe ulaşma gayreti" olarak tanımlıyordu. Kültür, şu halde bireyleri rafine ederken toplumu da yeniden şekillendirebilen bir öğrenme sürecidir. O, İnsanî referans tarafından yönetilmeyen yeni baştan şekillendirici anlayışa veya ilerleme ruhuna çoğunluk şiddetle karşı çıkmıştı. Arnold bir yandan da, öğrenme ve rafine hale getirme sürecinin nihaî hedefinin gerçekte reform olduğunu açıklıkla ifade etmekteydi. Gerçekten de o bireyin edebiyat ve bilginin doğru kullanımı yoluyla gelişimine büyük bir önem vermekteydi, fakat burada da bütünsel yetkinlik arayışı nihaî amaç oldu. Kültürün insanlara "gerçek beşerî yetkinliği insanlığımızın bütün boyutlarını geliştiren ahenkli bir süreç ve toplumumuzun bütün parçalarını geliştiren genel bir yetkinlik olarak kavramayı" öğrettiğini savunan Arnold'ya göre, yetkinlik, her ne kadar içsel bir durum olsa da, "bireyin yalıtlanmış olduğu yerde, asla söz konusu olamaz. Bireyin, kendi gelişme sürecinde engellenmiş olmanın verdiği acıyla kıvranırken bile, yetkinlik yolundaki yürüyüşünde kendisiyle birlikte değerlerini de taşımasına, yatağında yavaş yavaş hareket eden İnsanî akıntının hacmini genişletmesine ve arttırmasına gerek vardır."​
Bu konum, dikkatli gözlerden kaçmayacağı gibi, Arnold'nun düşüncesindeki bariz paradokslardan bazılarını açığa vurur. O açıktır ki, belli bir anlam içinde, kurumların ve inançların düşünce ve bilgi yoluyla eleştirisine önem veren ve bireyin olası bir yetkinlik yolundaki gelişimine aşırı denebilecek bir vurgu yapan liberal bir düşünürdür. Bununla birlikte, o diğer bazı yönlerden zamanının liberal düşüncesinin oldukça kayda değer bir eleştirmenidir. On dokuzuncu yüzyıl liberalizminin kimi kalıplaşmış, beylik düşüncelerini şiddetle eleştiren Arnold devletin giderek artan toplumsal müdahalesinin ilk ve kararlı savunucusu oldu. İlerlemenin sadece mekanik bir süreç olduğunu dile getiren yaygın liberal anlayışı ve liberallerin, maddî olana dönük vurgunun İnsanî sonuçlarını atlamakla kalmayıp, maddî ilerlemenin kendisini gerçekleştirme yolunda sadece bir araç olacağı bir insanlık telakkisi öne sürmeyi engelleyen, salt maddî gelişme ve dışsal iyileşmeye yönelik ilgilerini sert bir şekilde eleştirmekteydi. Onun endüstri ve üretimin en büyük toplumsal hedefler olduğunu dile getiren beylik fikirleri konu alan eleştirisi, bu türden veya karakterde bir eleştiriydi. Arnold aynı şekilde standart özgürlük telakkisinin de, "sürülecek, ama sizi hiçbir yere götürmeyecek olağanüstü güzel bir at" diyerek eleştiriyordu. Onun için gerçekten önem taşıyan şey, insanların soyut bir özgürlüğe sahip olmalan değil, fakat bu özgürlüğü kullanma tarzlarıydı. Onun zamanının liberal düşüncesi devlete salt bu tür bir soyut özgürlük adına karşı çıkmaktaydı. Oysa Arnold, devletin sadece milletin temsilcisi, harekete geçirici gücü olduğunu savunmaktaydı. Onun eylemde bulunma hakkını inkâr etmek, bir bütün olarak millet adına genel bir eylem imkânını yok saymak ve eylem gücünü münferit çıkar ve tikel sınıflar için korumak anlamına gelir. Arnold zamanının İngiltere'sinde, aristokrasi, orta sınıflar ve işçi sınıfı olmak üzere üç sınıfı birbirinden ayırmaktaydı. Söz konusu çıkarlardan sadece herhangi birinden kaynaklanacak toplumsal eylem Arnold's göre insanların "en aşağı benliklerinin" çarpışmasına neden olurdu. İşte bu düzensizliğin veya etkin idarenin bu durumun bir sonucu olarak yıkılışının bir diğer adı anarşi olmak durumundadır. Fakat Arnold'a göre, bu sınıfların tek tek her birinde, kendi sıruf ruhlan tarafından değil de, temelde insanlık tini, İnsanî yetkinlik aşkı tarafından harekete geçirilen kişiler bulunmaktaydı. Bu çok değerli İnsanî kalıntının tek tek her bir üyesi, Arnold'a göre, bir yandan kendi "yüce benliğini" kültür süreci yoluyla korumayı sürdürürken, bir yandan da başkalarında, grubun beylik fikirleri ve yerleşik inançları tarafından şimdilerde karartılmış "yüksek benliği" uyandırmak için çalışmak durumundaydı. Devletin temsil ve ifade etmek durumunda olduğu "yüce benlik", işte buydu.​
Arnold bu düşüncelerini tutarlı bir politik sisteme hiçbir zaman dönüştürmedi. Buna rağmen, onun liberalizme yönelik liberal eleştirisi, tarihsel bir önem taşır. Ona göre devlet bir "otorite ve ışık merkezi" haline gelmek durumundaydı; ancak onun bunu sınırlanmış çıkarlar ve sınıflar arasındaki mevcut çatışma yoluyla gerçekleştirmesi gerekiyordu. Arnold'un argümanları bu noktada muğlaklaşır. O bir öğrenme süreci olarak kültür tanımıyla ve eğitim müfettişliğinin belirleyici olduğu kariyeriyle koşutluk içinde, politikanın değil, fakat esas itibariyle eğitimin önemini vurguladı. Devletin müdahalesine en fazla ihtiyaç duyulan alan, ona göre, eğitimdi ve yeni bir İnsanî durum eğitimi sistemi için usanmak nedir bilmez bir havari gibi çalıştı.​
Arnold edebiyat araştırmalarını öğrenme sürecinin, yani kültürün en temel faili olarak görmekteydi. Zaten onun eleştiri tanımıyla kültür tanımı özde bir ve aynıydı. Eleştiri, "dünyada bilinen ve düşünülen en iyi şeyleri" öğrenmenin en temel yoluydu. Özellikle de şiir, insana özgü en iyi hayatın gelişimi için standartlar sunmaktaydı.​
Arnold, aynı genel tavırla Literature and Dağına [Edebiyat ve Dogma] (1873) adlı eserinde de, "Hıristiyanlığa ve İncil'e bağlılık hissi besleyen, fakat mucizelere ve doğaüstü olana karşı artan inançsızlığın da farkında olanlara" güven telkin etmeye çalışmıştır. Yüksek Eleştiri ve bilimsel ihtilaflardan sonra, Incil'i doğru ve tatmin edici bir tarzda okumak için, kültür ruhu kaçınılmazdı. Hıristiyan etiği, değişmenin kaçınılmaz hale geldiği bir çağda, ancak böylesi bir yaklaşımla korunabilirdi. Özellikle de, "İncirin dilinin, kah, sabit ve bilimsel değil de, akıcı, sürükleyici ve edebî bir dil olduğunu anlama" zorunluluğu bulunmaktaydı; onun hakikati, salt varsayılmak yerine, okuma yoluyla doğrulanabilirdi. Bu şekilde doğrulanan Hıristiyan etiği, Incil'i kesinlikle olmadığı bir şey haline getirmiş olan dogmatik teolojiden çok daha güçlü hale gelecekti.​
M. Arnold, Essays in Criticism, London, 1865.​
M. Arnold, God and the Bible, London, 1875.​
M. Arnold, Mixed Essays, London, 1879.​
L. Bonnerot, Matthew Arnold: Poete, Paris, 1947 E. K. Brown, Matthew Arnold, Toronto, 1948 L. Trilling, Matthew Arnold, New York, 1939.​
Ayrıca bkz., EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ, KÜLTÜR, KÜLTÜR FELSEFESİ, LİBERALİZM.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
Piramit Savaşçılar ve Zalimler 0
Benzer Konular
Benedict Arnold

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst