John Anderson, 1893 ile 1962 yılları arasında yaşamış, İskoçya doğumlu çağdaş Avustralyalı filozoftur. Onun politik bakımdan radikal biri olan babası, bir özel okulda müdürlük yapmaktaydı. Lanarkshire'daki Stonehouse kentinde doğan ve Hamilton Akademisiyle 1911 yılında girdiği Glaskow Üniversitesi'nde. eğitim gören Anderson, önceleri esas olarak matematik ve fizikle meşigul oldu; felsefeyle ilgilenmeye ise, kısmen ağabeyi William'm, kısmen de Glaskow'daki bir okutmanın etkisiyle başladı. 1917 yılında, sadece matematikten değil, fizik ve matematikten de, yüksek onur dereceleriyle mezun oldu. Cardiff (1918-1919), Glaskow (19191920) ve Edinburgh'ta (1920-1927) yıllarca ders verdikten sonra, 1927 yılında yaptığı başvurunun kabul edilmesiyle birlikte, Avustralya'daki Sydney Üniversitesi'ne profesör olarak atandı. Anderson, burada, 1938 yılında İskoçya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı ziyaretler bir kenara bırakılırsa, emekli olduğu 1958 yılma kadar, aralıksız kaldı. Bir İskoç radikaline özgü bir kuşkuyla baktığı bir ülke olan İngiltere'deki filozoflarla kişisel hemen hiçbir teması olmadı.​
Anderson'un filozof kariyeri alışılmadık ölçüde fırtınalı geçmiştir. Zira bir onursuzluk tavrını cesaretlendirdiğini düşündüğü her şeye -—ki bunlar arasında Hıristiyanlık, sosyal refah projeleri, paraya dayalı bir vatanseverlik, sansür, faydacı temeller üzerine bina edilen eğitim reformu ve komünizm benzeri düşmanlıklar bulunmaktaydı— her an hiç tereddüt etmeden saldırdı. Onda bir bağımsızlık ve teşebbüs partisini gördüğü için, bir süre Komünist Partisi'ne ciddi olarak yakınlaştı, ama kopması da uzun sürmedi ve Parti'den 1930'ların hemen başında ayrıldı. Bağımsızlığa olan tutkulu düşkünlüğü ve bu tür "doğal tâbiyet" teorisini reddedişi, genel bakışının olduğu kadar, politik, mantıksal, metafizik, etik ve bilimsel görüşlerinin en belirleyici özelliğiydi. Bundan dolayı, birçok kez susturulma ve hatta profesörlükten atılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Hukukî sansüre de maruz kalan Anderson, bütün bu tehlikelerin yarattığı tartışmalarda, düşüncelerini, konuşma hürriyetini ve üniversite özerkliğini savunmak adına büyük bir güçle ve korkusuzca ifade etti.​
Metafizik ve Epistemoloji
Anderson felsefe eğitimi aldığı Glaskow'da bir mutlak idealist olarak yetişmiştir. Bununla birlikte, düşüncelerini büyük bir dikkatle ve titizlikle incelediği William James'in, G. E. Moore ve B. Russell'ın, yeni Amerikan realistlerinin, özellikle de Glaskow'daki Space, Time and Deity [Mekân, Zaman ve Yaradan] ile ilgili derslerini izlediği Samuel Alexander'in etkisiyle, mutlak idealizmi çabuk terk etmiştir. Zira, James ve Alexander, ona mutlak idealizmi, Russell'ın yaptığı gibi, geleneksel İngiliz empirisizminin daha ılımlı bir versiyonuna dönmeden de reddetmenin mümkün olduğunu öğretmişlerdi. Anderson işte bunun üzerine, mutlak idealistler tarafından vurgulanan süreklilikle, deneyimciler tarafından vurgulanan ayırımın aynı ölçüde gerçek olduğunu ve bütün deneyimlerde aynı şekilde içerildiğini göstermeye koyuldu. O bizim deneyimde, ne ayırımlaşmamış bir doluluk veya süreklilikle, ne de yalıtlanmış duyu-verileriyle karşılaşmadığımızı savunmaktaydı; deneyimimiz kompleks durumların veya cümleler olarak değil, fakat doğru bildirimlerin var ya da vakıa olduğunu bildirdikleri şeyler olarak anlaşılan "önermelerin" deneyimidir. Bu önermeler, dolayımlı bir ilişki içinde, bizimle gerçeklik arasında bir şekilde aracılık ediyor değildirler; böyle bir görüşü benimsemek, Anderson'a göre, bizi bu varsayılan "gerçeklik" hakkında aşılmaz bir bilgisizlik içinde bırakmak olur. Gerçek olmak çok yalın bir biçimde "önermese!" olmak, yani belirli bir betimden bir şey ya da, Anderson'un görüşüyle, zamansal-mekânsal alanda bir etkinlikler kompleksi olmaktır.​
Anderson, birçok İngiliz çağdaşından farklı olarak, felsefi etiketlerin kullanılmasına asla karşı çıkmadı; kendisini —-her zaman bir şekilde bireysel bir anlam içinde— bir empirisist, bir realist, bir çoğulcu, bir determinist, bir materyalist ya da bir pozitivist diye tarif etmeye, hazırdı. Söz gelimi, bir empirisist olduğu konusunda ısrarlı olmakla birlikte, genelde empirisizmin en karakteristik öğretisi diye görülen öğretiyi, deneyimimizin "izlenimlerin" veya "duyu verilerinin" deneyimi olduğu öğretisini reddetti. Anderson için, empirisizm gündelik deneyimde karşı karşıya geldiğimiz kompleks durumlardan "daha yüksek" veya "daha aşağı" bir şeylerin varolduğu görüşünün reddedilmesinden oluşuyordu; ister Bradley'in Mutlak'ı gibi, nihaî bütünler şeklinde olsun, ya da ister "duyu verileri" veya "atomik önermeler" benzeri nihaî birimler olsun, nihaî olanın her türüne şiddetle karşı çıktı.​
Aynı şekilde, her ne kadar pozitivistlerle, onların, "olguların ötesindeki" gerçekliklerin açımlanması olarak anlaşıldığında, metafizik karşıtlıklarını paylaşsa da, pozitivizmin ne geleneksel felsefe düşmanlığını, ne "duyumlara sahip olmak"tan oluşan deneyim telakkisini, ne de kalkül olarak matematik ve mantık yorumunu paylaştı. Anderson, algıladığımız şeyin onu algılamamızdan bağımsız olarak varolduğunu savunmak bakımından bir realistti; bununla birlikte, birçok yirminci yüzyıl realisti için çok temel ve belirleyici olan fenomenalizmi büyük bir güçle eleştirdi. Anderson yine kendisini bir çoğulcu olarak tanımlamaktaydı; fakat klâsik çoğulculuğun bir nihaî basitler çokluğunun var olduğu tezine sıkı sıkıya sarıldığı yerde, onun için her şey kompleksti. Zira, hiçbir durum, ona göre, nihaîlerin adı ister soyut nitelikler ya da ister duyu verileri olsun, bu kadar çok bileşene bölünemez veya indirgenemez. Durumlar ya da çokluklar, basitlerden değil de, yine çokluklardan oluşur. Anderson, tam tamına aynı nedenle, sözcüğün klâsik anlamıyla bir determinist de olmadı; zira ona göre, bir durumla ilgili hiçbir betim asla tam olamazdı. Onun determinizmi, sadece bir durumun ortaya çıkışı için gerek ve yeter koşulların bulunduğunu öne sürmekten oluşuyordu. Ve nihayet, onun materyalizmi klâsik madde konsepsiyonuna bağlanan bir materyalizm de değildi; Anderson'un materyalizmi açısından vazgeçilmez olan düşünce, her durumun fizikî yasalarca betimlenebilir olduğu düşüncesiydi —kaldı ki bu düşünce, onun aynı zamanda biyolojik, psikolojik veya sosyolojik yasalar tarafından betimlenebilir olmaklığını dışta bırakmıyordu.​
Anderson'un, kendilerini kullanarak birtakım felsefi sonuçlara ulaştığı argümanları çok ve çeşitlidir. Bu olgu göz ardı edilmeden, onun en temel argümanı şöyle özetlenebilir: "Nihaî" kendilikleri betimlemeye veya söz konusu "nihaî" kendiliklerin, varoluşlarını ve davranışlarını açıkladığı varsayılan "olumsal" kendiliklerle olan ilişkilerini açıklamaya kalkıştığımızda, teşebbüsümüzün doğası gereği, sözde "nihaî"leri belirli birtakım özelliklere bir olgu olarak sahip olan şeyler diye ele almak zorunda kalırız. Metafizikçi, böyle bir durumda ya nihaî kendiliklerinin, tıpkı Locke'un "töz"ü gibi, boşluğa kayıp gittiğini görür ya da onların, bir şeyin nihaî olmadığını gösterdikleri düşünülen mantıksal karakteristikleri sergilediklerini kabul etmek zorunda kalır.​
Nihaîlerin boşluğu, Anderson'un düşüncesine göre, onların —söz gelimi, tözün "niteliklere dayanak olan" veya bir duyu verisinin "dolayimsiz algının nesnesi olan" şey diye tanımlanmasında olduğu gibi— bütünüyle bağmtısal terimler tarafından tanımlanması olgusuyla gizlenir. Anderson işte bu sürece "görecilik", yani bir kendilik ya da niteliği, bütünüyle başka bir şey ile olan ilişkisi tarafından oluşturulan şey olarak düşünme teşebbüsü olduğu gerekçesiyle saldırıyordu. Ona göre, bir şeyle ilişkilendirİlmek için, bir kendiliğin niteliksel olarak betimlenebilir olması gerekir; buradan, bağmtısal terimlerin, "nihaî"nin kendisinin, bir şekilde varoluyorsa eğer, belirli bir betimden bir şey olması gerektiği sonucundan sakınmak için kullanılamayacakları sonucu çıkar. Anderson'un bakış açısından, her durum, onun kendisini hesaba katmamız veya dikkate almamız gereken bir şey olması anlamında, nihaîdir; fakat o, aynı zamanda, onun varlığa gelmemesini mümkün kılan koşulların olması anlamında, "olumsal"dır. Doğası varoluşunu zorunlu kılan hiçbir şey yoktur, fakat doğası başka durumlarla olan ilişkisi tarafından tüketilen bir şey de bulunmamaktadır.​
Onun etkisinin en yoğun bir biçimde gerçekleştiği derslerinde, bu türden genel mütalaalar özgül felsefi teorilere İlişkin analizlerle desteklenmekteydi. Hem düşüncelerini seleflerine yönelik bir eleştiri yoluyla geliştirmek ve hem de bu seleflerine —herhalde özellikle Herakleitos'a ve son dönem diyaloglarının Platon'una— doğru olduğunu düşündüğü görüşleri izafe etmek, onun için çok temel ve vazgeçilmez bir alışkanlıktı.​
Mantık ve Matematik
Anderson'un felsefe alanındaki yaklaşımı bazı bakımlardan formel bir yaklaşımdı. Nitekim, Oıtr Knowledge of External World [Dış Dünya Üzerine BilgimizJ'in Russell'ıyla —bununla anlatılmak istenen, felsefi problemlerin önermelere ilişkin bir analiz yoluyla çözüme kavuşturulmasıysa eğer— mantığın felsefenin özü olduğu konusunda uyuşmaktaydı. Bununla birlikte, hayli güçlü matematiksel eğilimlerine rağmen, o Russell'ın matematiğinden ancak sınırlı ölçüler içinde etkilendi. Nitekim, eleştirmenlerinin kabul edeceklerinden çok daha büyük bir kapsamı ve gücü olduğunu göstermeye çalıştığı geleneksel formel mantığın yeni baştan formüle edilmiş bir versiyonunu geliştirip, onu Russell'ın tüm eleştirilerine karşı savundu. Anderson, bir de mantığı tartışmayla çok yakından irtibatlandırma durumuna geldi: Mütalaa ya da mülahaza için, bir grubun önüne konmuş bir "konu" telakkisi, gerçekten de, onun mantığında önemli bir yer tutar. Konu, onun düşüncesine göre, her zaman bir şey türünün belirli bir betimden olup olmadığıyla ilgili olup, tartışma bu türden betimler arasındaki bağlantılara işaret etmekten oluşur. O, salt dünyayı betimlemesi olgusundan dolayı, dünyaya uygulanabileceği savunulan matematikle ilgili olarak da benzer bir tavır takınmıştı. Anderson'un görüşüne göre, "uygulama" uygulanmış olanla ilgili sonuçlar çıkarsamaktan oluşur. Matematik dünya ile ilgili hiçbir betim ortaya koymuyorsa eğer, onun bir uygulanmasının dünyayı betimlemesinden söz etmek mümkün değildir.​
Anderson, bununla birlikte, matematiksel önermelerin "deneyimden yapılan tümevarımlar" olduğu konusunda John Stuart Mill'le uyuşmuyordu. Tümevarımın sert bir eleştirmeniydi, o. Geleneksel empirisistlerin kabul ettikleri gibi, deneyimlerimiz bütünüyle "saf tikeller"in deneyimi olursa, ona göre, genel bağıntılara inanmak —hatta genel bağıntı imkânını tasarlayabilmek— için hiçbir dayanağımız olamaz. Ama deneyimde yüz yüze geleceğimiz veya tanışabileceğimiz şey, çıplak bir tikel değil de, en azından bir tikel durum olursa, genellik ilk baştan itibaren deneyimimizin ayrılmaz bir bileşeni olur. İnançlarımızın başka herhangi birinde olduğu gibi, burada da yanılsak bile, örneğin ateşin yaktığı olgusunu dolayımsız olarak tanıyabilir veya bilebiriz; zira tanımak bir inanca sahip olmaktan ne daha az ne de daha fazla bir şeydir.​
Estetik, Etik ve Politika Felsefesi
Anderson, etik, estetik ve politikayla ilgili yazılarında bile, hemen bütün belirlemelerini —"bir son ya da amaç olmanın doğasında bulunan şey" olarak "iyi" tanımının "görecilik" kusurunu barındırdığı iddiasında olduğu gibi— sürekli olarak formel hususlarda yapmaya özen göstermiş olsa da, Marshall gibi iktisatçılar, Marx ve George Sorel gibi toplum teorisyenleri, Freud gibi psikologlar, Joyce ve Dostoyoveski gibi romancılar tarafından gündeme getirilen konu ve problemlerden ziyadesiyle etkilenmiş ve onlara yoğun bir ilgi göstermiştir. Onun etik, estetik ve politika felsefesiyle ilgili yazıları mantıksal olanla somut olanı bir araya getirir; Anderson'un, kendi formel analizlerinin pek çoğunu kabul etmeyecek olan AvustralyalI entelektüelleri yoğun bir biçimde etkilemesinin nedeni, işte budur.​
Estetik alanında, Anderson sanat eserlerinin güzelliğinin gözlemleyenden bağımsız olduğunu savunur; etik de, aynı şekilde, eylemlerin kendilerinden iyi veya kötü oldukları kanaatinden hiç vazgeçmemiştir. Moore'un Prirtcipia Efhica'sından ciddi olarak etkilenen Anderson, bununla birlikte, onun "iyi"yi basit ve tanımlanamaz bir nitelik olarak ele alma ve aynı zamanda onu, "olması gereken bir şey" ve dolayısıyla, bir nitelik olarak tanımlama teşebbüsüne eleştirel bir tavır takınmıştı. Anderson, "iyi"yi entelektüel etkinliğin —söz gelimi, araştırma ruhu, aşk, cesaret, sanatsal yaratma ve değer biçme türünden— belli formlarının bir yüklemi olarak değerlendirmekteydi ve bu etkinlik biçimleri arasında hem bağ kuran hem de ayınm yapan bir teori geliştirmeye çalıştı.​
Politika teorisinde ise, o bir yandan insan toplumunun, bütün diğer faaliyetlerin kendisine tâbi olması gereken tek bir "iyi"si olduğu görüşüne, diğer yandan da onun bireyler arasındaki sözleşme ilişkilerinin bir kümesi olduğu öğretisine saldırdı. Onun gördüğü kadarıyla toplum, devletin sadece aralarından biri olduğu karmaşık kurumların bir kompleksidir; bir toplum, bu olgunun tam olarak bilincinde olunduğu, rekabet ve işbirliği halindeki bu farklı kurum tipleri arasındaki ahenk ve koordinasyonu güçlendirme yönünde bir teşebbüste bulunulmadığı zaman gelişip güçlenir. Mutlak güvenliği sosyal plânlama yoluyla temin etme teşebbüsleri, ona göre, başarısızlığa mahkum olup, etkileriyle zaman zaman toplumun gelişmesine ket vurur.​
Etkileri
Anderson'un düşünceleri, temelde Australasian Journal of Philosophy adlı dergide yayınlanan bir dizi makalede ve, "Avustralya'daki tek yerli felsefe okulu" olarak tanımlanan okulu kurmuş olduğu Sydney Üniversitesi'ndeki etkili derslerinde sunuldu. Onun değişik derecelerde etkisi altında kalan filozofların belli başlıları arasında D.M. Armstrong, A. J. Baker, Eugene Kamerika, J. M. Mackie, P. H. Partridge ve J. A. Passmore bulunmaktadır.​
J. Anderson., Studies itt Empirical Philosophy, Sydney, 1962.​
J. L. Mackie, "The Philosophy of John Anderson", Australian Journal of Philosophy, 40(1962), pp. 264-281.​
J. A. Passmore, "Philosophy in Australia", Australian Culture, Ithaca, 1962.​
G. Ryle, "Logic and Professor Anderson", Journal of Philosophy, 28 (1950), pp. 137-153.​
Ayrıca bkz., ARMSTRONG, AVUSTRALYA FELSEFESİ, DENEYİMCİLİK, METAFİZİK, MOORE, POZİTİVİZM, REALİZM, RUSSELL, YENİREALİZM.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Filozoflar 0
1000Fikir Filozoflar 0
1000Fikir Filozoflar 0
1000Fikir Filozoflar 0
Piramit Filozoflar 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst