Jean le Rond d'Alembert on sekizinci yüzyıl düşüncesinin önemli isimlerinden biridir; Fransız Aydınlanmasının akılcılık ve bilimciliğinin, ve dolayısıyla da ilerlemeciliğinin en seçkin temsilcilerinin başında gelir. Bazen klâsik bir bilim adamı-filozof tipi, fakat çoğunluk bir bilim ve Aydınlanma ideologu tavrı sergileyen D'Alembert'i önemli hale getiren hususların başında, onun bir yandan "bilgiyi bir güç olarak görüp", ilerlemenin anahtarının bilim olduğunu savunurken, Francis Bacon'la başlayan bir geleneğin devam ettiricisi, bir yandan da on dokuzuncu yüzyılın pozitivizmini öncelemesi gelmektedir.​
Hayatı ve Eserleri
D’Alembert, Madame de Tencin ile Chevalier Destouches'ın gayri meşru çocuğu olarak 1717'de doğmuştur. Doğumundan sonra annesi tarafından Paris'teki Aziz Jean le Rond Kilisesi'nin bahçesine atılan filozof, adını bu kiliseden alır. O bundan bir süre sonra gerçek babası tarafından dolaylı olarak sahiplenilmiş, ve böylelikle de kendisine bir aile bulunup, maddî imkân sağlanarak, eğitim için Jansenist Mazarin College'ine gönderilmiştir. D'Alembert'in Jezvitlerle Jansenistler arasındaki, burada yakından tanık olduğu çatışma ve kavgaların onun teolojiden, metafiziksel düşünüş ve argümandan hayatı boyunca nefret etmesinde çok etkili olduğu söylenir.​
D'Alembert 1738'de avukat çıkmakla birlikte, avukatlık yapmamış, kısa bir süre tıpla uğraştıktan sonra, kendini tamamen matematiğe vermiştir. Yayınladığı birkaç önemli makalenin ardından 1741 yılında Bilimler Akademisi'nin üyeliğine seçilen filozofun ilk önemli kitabı Trade de Dynamique [Dinamik Üzerine Deneme](1743) adlı eserdir. D'Alembert'in hem Bacon'dan ve hem de Descartes'tan etkilenmiş olduğunu açıklıkla gözler önüne seren bu kitapta, o kendi mekanik sisteminin temeline birtakım kanıtlanmamış aksiyomlar koymakla birlikte, bu aksiyomlardan yapılan çıkarımların deneysel araştırmayla tamamlanması, elde edilen sonuçların deneysel olarak doğrulanabilir olmaları gerektiğini bildirir ve dolayısıyla, daha ilk eserinde, metafiziğin önermelerinin doğru ve kesin bîr bilgi orlava koyabilmelerinin imkânsızlığa işaret eder. Onun bu dönemde kaleme aldığı, bilim tarihi bakımından önem taşıyan eserler ise, Traite de I'ecquilibre et da mouvement des fluides [Akışkanların Dengesi ve Hareket Üzerine Deneme](t744), Reflexion generale de vents [Rüzgârların Genel Nedeni Üzerine Düşünceler](1747), Essai d'une nouvelle Theorie sur la Resistance des fluides [Akışkanların Direnci Üzerine Yeni bir Teori Denemesi] (1752), Rescherches sur differrents points importants du systeme du monde [Dünya Sistemiyle İlgili Önemli Birtakım Hususlar Üzerine Araştırmalar] (1745-1746) diye sıralanabilir.​
Bütün bu bilimsel çalışmalar yanında, D'Alembert'e düşünce tarihinde büyük ün kazandıran en önemli husus, onun Diderot'yla birlikte ünlü Ansiklopedi’nin editörlüğünü yapmış olmasıdır. Çok belirgin bir antroposantrizmle, insan ırkının mevcut kapasitelerine ve elde etmiş olduğu başarılara beslenen büyük hayranlığı, uygarlığın ilerlemesine duyulan güveni açığa vuran bu dev eser yoluyla, D'Alembert inandığı ilerleme idesine uygun olarak, geçmişten gelen bilgeliğe ve yerleşik otoriteye giderek daha çok meydan okumaya başlayan eleştirel düşüncenin yaygınlaşmasına kendince katkı yapmak, insanın maddî ve entelektüel özgürleşiminin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için, kısacası insanlığın mutluluk ve refahı adına var gücüyle çalışmıştır. Bu temel üzerinde Ansiklopedi için, eserin amacını, plânını ve kullandığı yöntemleri anlattığı ve böylelikle de, hem ansiklopedinin hem de bir bütün olarak Aydınlanma'nın çıkış noktasını açıkladığı bir Discours Preliminaire [Giriş Diskuru] kaleme alan D'Alembert, Ansiklopediyle ilgili olarak şunları söyler: "Bilgilerimizin tarihi, bize sahip olduğumuz zenginlikleri keşfetmemizi sağlamıştır ya da daha ziyade gerçek yoksulluğumuzu. Bu tarih, bir yandan insana ne kadar az şey bildiği gerçeğini göstererek onu incitirken, diğer yandan onu yüceltir ve yüreklendirir, ya da en azından insanda birçok alışkanlığı başlatacak olan doğru kavramları keşfe iterek ona öğüt vermeyi amaçlar. ... Tıpkı ayni filozofun bir başkasının mutsuzluk ve hatalarını taklit etmesi gibi, despotizmin ve boş inanların boyunduruğu altındaki uluslar da, felaketlerin pençesinde kıvranmayı sürdüreceklerdir, ama eğer zincirlerini bir gün kırmayı başarabilirlerse —bizde bugün çoktan izleri silinmiş olan— kimi gerçeklerin nimetlerinden yararlanmayı bilecek, önlerindeki hatalar ve önyargılar engelini aşıp bizim yüzyıllardır içinde bulunduğumuz zorluğu göğüsleyerek, bir anda en köklü gericilikten eşsiz bir felsefeye geçişi tamamlayacaklardır.​
Bir gerçek bilgiler tablosu, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en onurlu miras olacaktır; böyle bir tablo, insan zekâsına yapılmış bir övgü, ona ilişkin bir tarihtir; geriye kalan şeylerse, olsa olsa roman sanatının ya da yerginin konusuna girer. Bu tablo tüm diğerleri değişse, silinse bile gerçekliğin hep değişmez kılacağı tek şeydir. ... Şu hâlde, bir yapıt bundan (Ansiklopedi'den) daha yararlı bilgiler içeremez."​
Ansiklopediye, söz konusu giriş diskuru yanında, çok sayıda madde yazarak katkı yapan, buradaki görevinden, Rousseau'yla giriştiği kavga nedeniyle 1758 yılında ayrılan D'Alembert'in en azından Diderot düzeyinde yaratıcı bir düşünür olmadığı genellikle herkes tarafından kabul edilir. O daha ziyade matematikçiliği ve ansiklopedik bilgisiyle tanınmaktadır. Felsefe alanındaki en önemli eseri Essai sur les elements de Philosophic [Felsefenin Öğeleri] (1759) olan D'Alembert 1783 yılında ölmüştür.​
İlerlemeciliği
D'Alembert Aydınlanma düşünürlerinin hepsine hâkim olan ilerlemecilik zihniyetinin kendisinde en belirgin olduğu düşünürdür. Bütün bir düşünce ya da uygarlık tarihini baskıcı ve karanlık güçlere karşı verilen sürekli bir savaş olarak gören D'Alembert, felsefi mirasının, yüzyıllardan beri aydınlanma ve aydınlatma mücadelesi veren elitler arasında yer aldığının fazlasıyla bilincindedir. O söz konusu ilerlemeyi ve onun on sekizinci yüzyılda varmış olduğu evreyi şöyle anlatır: "Dünyamızda seküler bilimlerin ilkelerinden vahyin dayanaklarına, metafizikten maddî evrene ilişkin düşüncelere, teologların skolastik tartışmalarından ticaretin değişik konularına, prenslerin haklarından halklarınkine, doğa yasalarından ulusların keyfî yasalarına; kısacası, en çok ilgimizi çeken konulardan bizi hiç mi hiç ilgilendirmeyen konulara varıncaya kadar her şey tartışılmış, analiz edilmiş ya da en azından kurcalanmıştır. Ne var ki bazı konuları aydınlatan yeni bir ışık, bazılarını görünmez kılan yeni bir karanlık olurken, aynı zamanda bu, tıpkı okyanusların kabarması ve alçalmasıyla oluşan fizik çalkantıların denizdeki bazı maddeleri kıyıya sürüklemesi ve diğerlerini oradan uzaklaştırması gibi, zihinlerdeki ayni genel kaynaşmanın bir sonucu ya da uzantısıdır."​
İnsanlığın barbarlıktan çıkarak ilerleme yolunda emin adımlar attığı 17. yüzyılda, gerçek bir ilerlemenin yaşandığı asri zamanlarda bayrak, ona göre, hemen tamamen birkaç büyük adam tarafından taşınmıştır: "Fikir ve eserleriyle, felsefede yaptıkları devrimle, insanlık tarihini gerçek yörüngesine sokmuş bu büyük adamlardan ikisi Bacon ve Descartes'tır." D'Alembert, bununla birlikte ilerleme ruhunun esas büyük temsilcileri olarak Newton ve Locke'u görür: "Yolu Huygens tarafından hazırlanan Newton en nihayetinde ortaya çıkıp, fiziğe korumak zorunda gibi göründüğü bir yöntem sağlamıştır. Bu büyük dahi fizikten bütün muğlak tahmin ve hipotezleri atma ya da onlara hak ettiklerinden daha fazla bir değer vermeme ve bu bilimin tamamen deneylere ve geometriye tâbi olma zamanının geldiğini gördü. Newton'un yapmaktan sakındığı ve yapamadığı şeyleri, Locke üzerine almış ve büyük bir başarıyla hayata geçirmiştir. Onun tıpkı Newton'un fiziği yaratmış olması gibi, metafiziği yarattığını söyleyebiliriz. Locke o zamana kadar tartışılan ve hatta felsefenin özünü meydana getirdiğine inanılan saçma sapan sorularla soyutlamaların uygulamada özellikle yasaklanması gerektiğini gördü. Bu soyutlamalarda ve sembollerin yanlış kullanımında düştüğümüz hataların belli başlı nedenlerini araştırdı ve böyle çok sayıda neden buldu. Zihnimizi, idelerimizi ve etkilenimlerimizi öğrenmek amacıyla, kitapları incelemeyi hiç düşünmedi; bu kitaplar ki onu pek zavallıca eğitmişlerdi; kendi kendisini bilinçli olarak incelemekle yetindi; kendisini uzun bir süre boyunca temaşa ettikten sonra, Essay Concent ing Human Understanding [İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Soruşturma] adli denemesinde insanlığa, içinde kendisini gördüğü aynayı armağan etti. Kısacası, o metafiziği bir olgu olarak olması gerektiği şeye, deneysel zihin bilimine, doğal cisimlerin biliminden nispeten farklı olan bir bilim türüne indirgedi."​
Verdiği örneklerden ve Bacon, Descartes, Newton ve Locke'la ilgili değerlendirmelerinden de açıklıkla anlaşılacağı üzere, entelektüel ilerleme D'Alembert için sadece yeni keşiflerden, salt yeni olguların bir araya getirilmesinden meydana gelmez. Birliği vurgulayan, doğayı meydana getiren şeyler arasında evrensel bir bağlantı bulunduğunu öne süren D'Alembert'e göre, bir fenomenler sistemi olarak doğa homojen ve eşbiçimli olup, bilimsel bilginin amacı bu sistemin birliğini ve tutarlılığını gözler önüne sermektir.​
Başka bir deyişle, ona göre evren, doğru anlaşılabildiği takdirde, tek bir olgu olarak görünür ve bütün doğal fenomenlerin gerisinde bir birlik olduğu ortaya çıkar. Nitekim, o, filozofları yoldan çıkarıp, rasyonel yapımlar inşa etmeye götüren "esprit de systeme"in tam karşısında yer alan ve kendisinin "esprit systematique" adını verdiği yaklaşımla, fenomenleri mümkün en az sayıda temel ilkeye indirgeme teşebbüsü anlamında, çok verimli olduğuna inandığı bir felsefi yöntem önermiştir. Her şeyden önce olgularla ilgili titiz ve dikkatli gözlemlerin önemini vurgulayan bu yöntem, İnsanî bilginin bütün dallarının birbirleriyle ilişkili olduğunu varsayar.​
Entelektüel ilerleme buna ek olarak veya bilimsel bilgiyi ön plâna çıkartırken, metafiziğin yadsınmasını gerektirir. D'Alembert de öyle yapmıştır. O, metafiziksel teori ve spekülasyonların insanları antinomilere götürüp, mutlak bir şüpheyle sonuçlandığını bildirir; metafizik, bundan dolayı asla bir bilgi kaynağı olamaz. Ona göre, şeylerin niçinini bilemediğimiz gibi, bir dış dünyanın varolduğundan dahi emin olamayız: Öyleyse, maddenin özü ve hakkında bir düşünceye sahip olamadığımız madde kavramı daima sisli bulutlar ardında kalacaktır.​
Bütün eylemlerimizde bir dış dünyanın varoluşunu elbette varsayarız; fakat bu, teorik bir bilgi olmayıp, sadece içgüdüyle ilgili bir şeydir: "Kendi dışımızdaki varlıklara ilişkin olarak yalnızca algılarımız aracılığıyla bir sonuca varabiliriz; ama acaba madde adını verdiğimiz bu varlık, onun hakkında oluşturduğumuz düşünceye ne ölçüde benzerdir? Çözmek zorunda olduğumuz sorun budur. Tahminî ve gerçek ilkelerle beslenen her bilimde, ancak katıksız bir içgüdüyle kendimizi vererek çözebiliriz bunu."​
Hem maddenin veya cisimlerin özüne nüfuz etmemiz, D'Alembert'e göre, bizim için hiçbir zaman bir farklılık yaratmaz: "Maddenin idrak ettiğimiz gibi olması koşuluyla, birincil diye gördüğümüz özelliklerden, maddede algıladığımız diğer ikincil özellikleri çıkarsayabiliriz; genel fenomenler sistemi her zaman eşbiçimli ve sürekli olup, bizi hiçbir yerde bir çelişkiyle karşı karşıya bırakmaz."​
D'Alembert'in şu hâlde, pozitivizmin öncüsü olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ona göre, bilimin tözlere, metafiziksel teorilere ve açıklamalara ihtiyacı yoktur. Bilim gibi felsefe de, her ne kadar burada fenomenlerin çok daha geniş bir alanı söz konusu olsa da, sadece fenomenlerle ilgilenir. Bu elbette doğa filozofunun hiçbir şekilde açıklamayla ilgilenmediği anlamına gelmez. O duyu deneyimi temeli üzerinde açık tanımlar oluşturur ve buradan doğrulanabilir birtakım sonuçlar çıkartır. Ama asla fenomenler alanının veya empirik olarak doğrulanabilir olanın ötesine gidemez. Metafizik, öyleyse ya bir olgular bilimi hâline gelmeli ya da ebediyen düşler veya yanılsamalar alanı içinde kalmalıdır.​
Bilgi Anlayışı
D'Alembert bilim ya da bilgi anlayışı bakımından pozitivist olmanın yanında, pragmatist bir düşünürdür de. Bilgiyi, fenomenlerin "gerçek" doğaları yerine, onların insan tarafından algılanışına dayandırır. Onun bilgiyle ilgili görüş ve tartışmaları baştan sona insan merkezlidir. Ahlâklılığın öğelerinden sanatlar ve bilimlere kadar bütün bilgi türlerinin, insanın ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla organik olarak ortaya çıktığını bildirir: "Eğer insan mutlak zorunluluk düzleminde birtakım bilgilere sahip olsaydı, yüreğinin gücü fazla dayanmazdı buna. Doğa ona ihtiyaçlarının ne olduğunu öğretmiş ve bu ihtiyaçları karşılayacağı araçları sunmuştur."​
Onun felsefi araştırmaya yaklaşımı da aynı şekilde İnsanî ihtiyaçlara dayandırılır, yarar üzerinde temellendirilir. Felsefe, D'Alembert'e göre, apaçık olmakla birlikte, hiçbir yararları olmayan "bütün parçadan büyüktür" benzeri aksiyomatik doğrularla hiç uğraşmamalıdır. Filozof boş metafiziksel araştırmalardan da uzak durmalıdır. Onun modeli Arkhimedes ve Newton gibi bilim adamları olacaktır.​
Bilginin değeri konusunda Bacon'u izleyip Comte'u önceleyen D'Alembert, bilginin kaynağı meselesinde hemen tamamen Locke'u takip etmiş, özde onun duyum teorisini geliştirme işiyle meşgul olmuştur. O da öncelikle tıpkı Locke gibi, kendisine hayranhk beslemekle birlikte bu konuda yanıldığını kabul ettiği Descartes'tan farklı olarak, doğuştan düşüncelerin olmadığını öne sürer. Sonra da insanın evrenin bilgisine, hipotezler oluşturarak değil, fakat fizikî fenomenlere ilişkin dikkatli bir inceleme ve araştırmayla vardığını belirtir. Söz konusu deneyimci bilgi anlayışına göre, insanın anlama yetisinin veya bilginin temelinde duyu izlenimleri vardır. Bütün kompleks kavramları, bilimin ve sanatın bütün yaratımlarını ilk duyu izlenimlerine kadar geri götüren D'Alembert'de de, duyu deneyimi bütün insanlara ortak olduğu için, onun eğitimin değerine beslediği inanç açısından büyük önem taşır. Ona göre, duyu izlenimlerinden, kendisinin iki türe ayırdığı ideler doğar, onlardan da entelektüel donanımımızı meydana getiren her şey: "Basit düşünceler başlıca iki türe indirgenebilirler. İlki soyut kavramlardır; soyutlama gerçekte bir nesnede algıladığımız özgül bir nitelikten başka bir şey değildir: Tıpkı daha önce sözünü ettiğimiz süre ve büyüklük gibi, düşünceler ve duyumda, canlı biçim ve benzeri başka şeylerin düşüncesinde olduğu gibi, ikinci tür basit düşünceler renkler, soğukluk, sıcaklık, karanlık, aklık gibi sadece duyularımızla edineceğimiz ilkel düşünceleri içerirler."​
Etik Anlayışı
D'Alembert pozitivist yaklaşımı bağlamında, metafizik unsurlardan temizleyerek fenomenler arasındaki ilişkilere dair araştırmayla sınırladığı bilim için yaptığının aynısını etik için de yapmaya çalışmıştır. Etiği metafizik ve teolojiden arındırma çabası vermiş olan D'Alembert'in ahlâk anlayışı, bununla birlikte tamamen sosyal bir düzleme oturmuş, tutarlılıktan yoksun idealist ve sosyal bir etiktir; sensüalizme dayanan bir ahlâkî yükümlülük etiğidir. Başka bir deyişle, o, birinci şahsın bakış açısıyla üçüncü şahsın bakış açısı, bireyle toplum arasında ortaya çıkan ve onsekizinci yüzyıla damgasını vuran gerilim ya da çatışmada, her ne kadar bu ikisi arasında, yani bireyin çıkarıyla başkalarına karşı olan ödevlerimiz arasında çok yakın bir ilişki bulunduğunu söylese de, hemen bütünüyle ikincisine ağırlık verir. Nitekim, etiği, işte bu durumun bir sonucu olarak, D'Alembert şöyle tanımlar: "Ancak temelde, sadece akla ilişkin olan ve dolayısıyla tüm insanlarda ortak olduğu varsayılan şey, kendi benzerlerimize karşı yükümlü olduğumuz ödevlerdir. Bu ödevlerin bilgisi, aklın eğileceği en önemli konulardan biridir ve kısaca ahlâk diye adlandırılır."​
Ahlâklılığın toplumlarm ortaya çıkışının zorunlu bir sonucu olduğunu söyleven D'Alembert'e göre, filozofun görevi, insanı toplum içinde yerli yerine oturtmak ve ona güçlerini ortak refah ve mutluluk yolunda kullanmasını öğretmektir. Filozofun koyduğu ahlâkî ilkeler, işte bunu yapmalıdır. Ahlâklılığın nihaî amacı mutluluktur; fakat bu, bireysel mutluluktan ziyade sosyal mutluluk olmak durumundadır. Söz konusu genel mutluluğa zarar veren her şev, ona göre, ahlâken kötüdür.​
J. L. R. D'Alembert, "The [Human Mind Emerged From Barbarism", The Portable Enlightenment Rrni/er(edil, by Isaac Kramnick), New York, 1995, pp. 7-17.​
J. L. R. D'Alembert, Felsefenin Öğeleri(çe\-. U. Köse), Öteki yar ınları, Ankara, 2000.​
N. Hampson, The Enlightenment, Middlesex, 1968.​
P. Jimack, "The French Enlightenment I: Science, Materialism and Determinism", "The French Enlightenment U: Deism, Morality and Politics", Routledge History of Philosophy, vol. V, British Philosophy nnd the Age of Enliglıtennıent(ed. S. Brown), London, 1996, pp. 228-73.​
Ayrıca bkz., ANSİKLOPEDİSTLER, AYDINLANMA, DEİZM, DENEYİMCİLİK, DESCARTES, EPİSTEMOLOJİ, ETİK, ETİĞİN TARİHİ, İLERLEMECİLİK.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Filozoflar 0
Piramit Filozoflar 0
Piramit Filozoflar 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst