1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Bir ceza hukuku yaptırımının infazı, söz konusu yaptırıma maruz kalan kişinin (bu kişi infaza konu karara göre bir hükümlü olabileceği gibi bir tutuklu da olabilir) ilgili infaz kurumuna alınmasıyla başlamaktadır. İnfaz kurumuna kabul olarak ifade edilen bu husus sadece basit bir işlem olmanın ötesinde, infazın özellikle yeniden topluma kazandırma amacı göz önünde bulundurularak planlanmasının ilk aşaması olarak değerlendirilmelidir.​
Bir infaz kurumuna kabul edilen hükümlü veya tutuklu için infaz planlaması son derece önemlidir. Çünkü bir ceza hukuku yaptırımının infazı sadece belli bir davranışın karşılığı olarak öngörülen cezanın veya güvenlik tedbirinin uygulanması şeklinde “ödetmeci” bir yaklaşımla değil, aynı zamanda ve belki de öncelikle yeniden topluma kazandırma yaklaşımının ön plana alındığı toplumsal sorumluluk aracı olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla infazın süjesi konumundaki hükümlü veya tutuklunun bir insan olduğu ve sırf bu yüzden sahip olduğu temel haklarının var olduğu gerçeği bir an olsun unutulmamalıdır.​
Şüphesiz ki her hak aynı zamanda o hakkın kullanıcısına birtakım sorumluluklar da yüklemektedir. İşte bu hak ve sorumluluklar/yükümlülükler bir arada değerlendirildiğinde özellikle bir cezanın infazı gerçek anlamda bir “resosyalizasyon” aracına dönüşmektedir.​
İNFAZ KURUMUNA KABUL

Kuruma Alınma ve Kayıt İşlemleri

Haklarında kesinleşmiş hapis cezasını içeren mahkumiyet ve ödenmeyen adli para cezalarının hapse çevrilmesine ilişkin karar bulunanlar, Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emriyle ceza infaz kurumuna gönderilir. Üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur ve hekim muayenesinden sonra kuruma yerleştirme işlemleri yapılır (CGTİHK m.21/1).​
Bu çerçevede ceza infaz kurumuna alınan hükümlülerin;​
  • adı ve soyadı,​
  • işledikleri suç,​
  • cezalarının türü ve süresi,​
  • mahkumiyet ilamının tarih ve numarası ve​
  • infaza başlandığı gün​
“hükümlü defteri”ne kayıt olunur (m.21/2).​
Bu defterdeki sıra numarası, hükümlünün numarasını oluşturur.​
Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında (2006)2 nolu Tavsiye Kararı, 15.1:
Cezaevine kabul sırasında her mahpusla ilgili olarak aşağıdaki ayrıntılar derhâl kayıt altına alınmalıdır:​
a. Mahpusun kimliğine ilişkin bilgiler;​
b. Kararın gerekçesi ve kararı veren merci;​
c. Cezaevine getirildiği tarih ve saat;​
d. Mahpusun Kural 31’e uygun olarak emanete alınacak kişisel eşyalarının listesi;​
e. Mahpusun vücudundaki gözle görülür bütün yaralar ve kötü muamele yapıldığına ilişkin şikayetler;​
f. Mahpusun ya da diğerlerinin fiziksel ve ruhsal sağlığına ilişkin tıbbi gizliliğin gereklerine uygun olarak kaydedilecek her türlü bilgi.​
Öte yandan bu şekilde kuruma alınan hükümlünün parmak ve avuç içi izleri alınır, fotoğrafları çekilir; kan grupları, vücutlarının dış özellikleri ve ölçüleri belirlenir. Yasada bunun amacı “tanıya yönelik olduğu” şeklinde ifade edilmektedir (m.21/3). Ancak tanı yanında “fizik kimliğin tespiti”başlığını taşıyan CMK m.81 hükmü de göz önünde tutulduğunda bundaki amacın hükümlülere ait söz konusu bilgilerin depolanması olduğu da söylenebilir.​
DİKKAT: Kayıt altına alınan söz konusu bilgiler hükümlünün kişisel dosyasında veya elektronik ortamda saklanır. Bu bilgiler, kanunun zorunlu kıldığı hâller dışında hiçbir kurum ve kişiye verilemez. Uygulamada söz konusu gizliliğe titizlikle uyulması gereklidir.
Hükümlüler ile Yakınları ve İlgililerin Bilgilendirilmesi
Hükümlülere kuruma alındıklarında;​
  • uygulanacak iyileştirme çalışmaları,​
  • disiplin suçları ve cezaları,​
  • bilgi edinme ve şikâyet yolları,​
  • hak ve sorumlulukları,​
  • kurumdaki yaşam biçimine uyum sağlamaları için gereken bilgiler​
kurum yöneticileri tarafından sözlü olarak anlatılır ve yazılı olarak tebliğ olunur.​
Tutuklamanın veya Hapsedilmenin Herhangi Bir Şekline Tabi Tutulan Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü, Prensip 13
Herkes gözaltına alındığı anda ve tutukluluğunun veya hapsedilmesinin başlaması anında veya bundan hemen sonra, gözaltına alınmasından, tutuklanmasından ya da hapsedilmesinden sorumlu makam tarafından sahip olduğu haklar konusunda bilgilendirilir ve kendisine bu hakları nasıl kullanacağı izah edilir.​
İnfaz sonrası koruma ve yardım konusunda ayrıca bilgi verilir.​
Türkçe bilmeyen yabancı uyruklu hükümlüler kendi dilinde, mümkün olmadığında İngilizce, Fransızca veya Almanca olarak bilgilendirilir. Duyma ve konuşma engellilere işaret diliyle anlatılır. Görme engellilere ise kendi alfabeleri ile yazılmış kitapçık verilir.​
DİKKAT: Hükümlülerin ceza infaz kurumlarına alınmalarında, başka kuruma nakillerinde ve hastaneye yatırılmalarında, istekleri üzerine ailelerine veya gösterdikleri kişilere; hükümlü yabancı ise yazılı olarak karşı çıkmaması hâlinde, uyruğu olduğu devletin diplomatik temsilcilik veya konsolosluğuna durum bildirilir.
Askerlik çağına giren, hâlen silâh altında bulunan kişilerin ceza infaz kurumlarına alınmalarında, başka kuruma nakillerinde veya kurumda iken askerlik çağına girmeleri veya salıverilmeleri hâlinde durum, kayıtlı bulundukları askerlik şubesine bildirilir.​
Hükümlülerin ölümü hâlinde durum ailelerine derhâl bildirilir.​
İNFAZIN PLANLANMASI VE HÜKÜMLÜLERİN GRUPLANDIRILMASI
Hükümlülerin Gözlemi
Hükümlüler, durumlarına uygun kurumlara ayrılması, diğer bir deyişle gruplandırılması amacıyla gözleme (müşahedeye) tabi tutulurlar. Böylece hükümlü hakkındaki infaz rejimi de belirlenmiş olur. Söz konusu gözlem, gözlem ve sınıflandırma merkezlerince yapılır (CGTİHK m.13/1).​
Gözlem, bir kimsenin durumunun her yönüyle ve dikkatle araştırılması faaliyeti olarak tanımlanabilir. Aşağıda da görüleceği üzere gözlem esas itibarıyla bireyselleştirmenin bir gereği ve koşuludur.​
Öte yandan infaz kurumlarındaki çeşitlenme hükümlülerin gözleminin gerekliliğini artırmaktadır. Zira hükümlünün hangi kuruma konulacağı iyi belirlenmelidir ki infazdan beklenen sonuç alınabilsin. Bununla birlikte ülkemizde gözlem ve sınıflandırma merkezlerinin tam olarak kurulamadığı, hükümlülerin sınıflandırılması ve gruplara ayrılması işleminin yapılamadığı ve cezaevlerinin güvenlik standartlarının belirlenemediği haklı olarak ifade edilmektedir.​
Gözlem ve Sınıflandırmada Hükümlü Açısından Ele Alınacak Hususlar
Hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılması şu esaslara göre yapılır (CGTİHK m.23/1 a):​
  • Hükümlülerin kişisel özellikleri,​
  • bedensel, akli ve sağlık durumları,​
  • suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri,​
  • ahlaki eğilimleri,​
  • suça bakış açıları,​
  • hükümlülük süreleri ve​
  • suç türleri​
belirlenerek, durumlarına uygun infaz kurumlarına ayrılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme rejimi; gözlem, inceleme ve değerlendirme yöntemiyle çalışan gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde veya kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete ayrılan bölümlerinde yapılır.​
Hükümlüler, işledikleri suç tiplerine, gösterdikleri eğilimlere, tutum ve davranışları nedeniyle sıkı gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekip gerekmediğine göre​
  • yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya​
  • normal güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya​
  • açık ceza infaz kurumlarına​
gönderilir.​
Öte yandan, gözlem sonunda, gözlem merkezi hükümlüye ait dosyayı, görüşü ile birlikte Adalet Bakanlığına gönderir. Gözlem sonucuna göre hükümlünün gönderileceği infaz kurumu Bakanlıkça belirlenir (CGTİHK 23/1 g).​
Gözlem ve Sınıflandırma Merkezlerinde Bulunması Gereken Görevliler
Bu merkezlerde; mümkün olduğunca kriminoloji, penaloji, davranış bilimleri, adalet psikolojisi veya ceza hukuku alanında bilgi ve deneyime sahip yöneticiler, psikiyatri uzmanı, hekim, adli tıp uzmanı, psikolog, pedagog, çocuk gelişimcisi, sosyal çalışmacı, psikolojik danışman, rehberlik uzmanı ve öğretmen gibi uzman görevliler ile diğer kurum görevlileri bulundurulur (CGTİHK 23/1-b). Hükümde ayrıca herhangi bir alanda uzmanlıkları bulunmayan hekimden de söz edilmesi eleştirilmelidir. Zira adli tıp uzmanı ve psikiyatri uzmanı da hekimdir.​
Kadın, çocuk ve genç hükümlüler ile ilgili gözlem ve sınıflandırma, gerekli görülen yer veya bölgelerdeki ayrı gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde veya bunların noksanlığı hâlinde kadın, çocuk ve kadın ve erkek gençlik kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete ayrılan bölümlerinde yerine getirilir (CGTİHK 23/1-c).​
Gözlemin Şekli
Hükümlülerin gözlemleri, gözlem kurulunca kuruma kabul tarihinden başlayarak tek kişilik odalarda yapılır. Ancak kurumun tek kişilik odası bulunmaması veya kısıtlı sayıda olması durumunda tahsis edilmiş özel bölümlerinde de yapılabilir (CGTİHK 23/1 d).​
Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis ve Müebbet Hapis Cezalarına veya İki Yıldan Fazla Süreli Hapis Cezasına Mahkûm Olanların Gözlemi
Ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis veya iki yıldan fazla süreli hapis cezasına mahkum olanlar, haklarında uygulanacak rejimi ve gönderilmeleri gereken infaz kurumunu ve bu maksatla kişisel ve sosyal özelliklerini belirlemek için Kanunda gösterilen esaslar uyarınca gözleme tabi tutulurlar. Gözlem süresi altmış günü geçemez (CGTİHK 23/1 e). Söz konusu altmış günlük gözlem süresi uzun bulunarak eleştirilmektedir. Gerçekten Adli Tıp Kurumunda psikiyatri hastalarının tanısının tam olarak ortaya konabildiği gözlem işleminde dahi süre 21 gün iken buradaki 60 günlük süre çok uzundur. Bu süre en fazla 10 iş günü olarak önerilebilir.​
Gözleme Tabi Tutulmayacak Hükümlü
Gözleme tabi tutulmayacak hükümlüleri üç grupta toplamak mümkündür (CGTİHK m.23/1-3):​
  • Hükümlü; kişiliğine, sair hallerine, suçun işlenmesindeki özelliklere göre gerektiğinde gözleme tabi tutulmayabilir.​
  • Kısa süreli hapis cezalarına mahkum olanlar gözleme tabi tutulmazlar.​
Hükümlülerin Gruplandırılması
Hukukumuzda hükümlüler şu gruplara ayrılır (CGTİHK m.24/1):​
  1. İlk defa suç işleyenler, mükerrirler, itiyadî suçlular veya suç işlemeyi meslek edinenler,​
  2. Akli ve bedensel durumları nedeniyle veya yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tabi tutulması gerekenler,​
  3. Tehlike hâli taşıyanlar,​
  4. Terör suçluları,​
  5. Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç örgütlerine mensup olan suçlular.​
Hükümlüler ayrıca;​
  • yaşları,​
  • hükümlülük süreleri ve​
  • suç türleri​
itibarıyla de gruplandırılır (CGTİHK m.24/2).​
• Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında (2006)2 Sayılı Tavsiye Kararı
18.8 - Mahpusların belli başlı cezaevlerine veya bir cezaevinin belli başlı bölümlerine yerleştirilmelerine karar verilirken​
a. tutuklu ve hükümlü mahpusların,​
b. erkek ve kadın mahpusların,​
c. genç yetişkin ve yaşlı mahpusları birbirlerinden ayrı yerlerde tutulmalarına dikkat edilmelidir.​
18.9 Mahpusların organize edilen etkinliklere birlikte katılımının sağlanması amacıyla 8. paragrafın öngördüğü şekilde ayrı ayrı yerleştirme konusunda istisnalar getirilebilir ancak bu gruplar onayları olmadıkça ve cezaevi yetkilileri bunun söz konusu tüm mahkûmların çıkarına olduğuna karar vermedikçe geceleri her zaman ayrı tutulmalıdır.​
18.10 Mahkûmlar yerleştirilirken kendilerine ya da başkalarına zarar vermelerini veya kaçmalarını önleyecek asgari sınırlayıcı düzenlemeler dikkate alınmalıdır.​
• Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları Kategorilere Ayırma​
8. Cinsiyetleri, yaşları, ceza sicilleri, tutulmalarının hukuki nedenleri ve kendilerine uygulanacak rejimin gerekleri dikkate alınarak farklı kategorilere ayrılan mahpuslar, ayrı kurumlarda veya bu kurumların ayrı bölümlerinde tutulurlar. Buna nedenle​
a. Erkekler ve kadınlar mümkün olduğu kadar ayrı kurumlarda tutulur; hem erkekleri hem de kadınları barındıran kurumlarda kadınlara tamamıyla ayrı yerler tahsis edilir;​
b. Tutuklu mahpuslar, hükümlü mahpuslardan ayrı mekânlarda tutulurlâr;​
c. Borç yüzünden veya diğer bir hukuki sebeple hapsedilenler ile cezai bir fiil nedeni ile hapsedilenler ayrı yerlerde tutulur;​
d. Genç mahpuslar yetişkin mahpuslardan ayrı yerde tutulur.​
İNFAZ KURUMUNUN HÜKÜMLÜ ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ
Hükümlü, kamu adına bir infaz kurumuna alınmakla devlet için bazı yükümlülükler de ortaya çıkar. Dolayısıyla infaz kurumu yönetimleri hükümlüye sadece bir sağlık hizmeti sunmaktan değil hem hükümlünün hem de personelin sağlığını koruyacak koşulları sağlamaktan da sorumludur. O hâlde infaz kurumunun hükümlü üzerindeki olumsuz etkileri ve bunların giderilmesi usulleri ayrıca incelenmelidir.​
Hükümlünün Psikolojik Durumu

Kavram

Özgürlüğü bağlayıcı cezanın, koşulları ne olursa olsun, kişide, bir yerde kapalı olmanın doğurduğu çeşitli psikolojik sorunlara yol açacağı tartışmasızdır. Yeniden topluma kazandırma yönündeki tüm çabalara karşın cezaevinin kişiyi tam olarak ıslah etmediği, uzun süre cezaevinde kalmanın sosyal yaşama yeniden uyum sağlamada önemli sorunlara yol açacağı da bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.​
Öte yandan, cezaevleri hükümlülerin birbirlerine suç deneyimlerini ya da yeni suç tekniklerini öğreterek ilgili değerleri benimsettiği, böylece topluma yabancılaşmayı körükleyen bir yapıya da sahiptir. Bunun yanında cezaevi kurallarına uyma eğilimi, cezaevinde kalma süresi uzadıkça geriye dönüş eğilimi gösterir. Gerçekten bu kurallara uyma isteği başlangıçta güçlü iken zamanla zayıflar; tahliye yaklaştıkça tekrar güçlenir. O hâlde hükümlülük sürelerinin ortaları bu kurallara uymamanın en yoğun olduğu dönemdir.​
Bastırılan duygular zamanla dışa yansır ve depresif davranışlara sebebiyet verir: Homoseksüel eğilimler, saldırganlık, kendine zarar verme ya da intihar girişimleri gibi. Dolayısıyla cezaevi yaşamıyla özgür hayattaki yaşam arasındaki farklar dengeli olmalı, hükümlünün insanca yaşamasını sağlamak için söz konusu farklar mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Bu yönüyle cezaevleri hükümlünün hiçbir olanağa sahip olmadığı sadece kilit altında bulunduğu, izole ve terk edildikleri hissini uyandıran bir yer olmaktan çıkarılmalıdır.​
Cezaevine girmenin diğer bir sonucu, hükümlünün sosyal statüsünü ve çevresini kaybetmesidir. Gerçekten hükümlü cezaevine girmekle özgür yaşamından tümüyle farklı, kapalı bir topluma dahil olur. Cezaevinde yaşamak sosyal açıdan alçaltılmışlık duygusunu da beraberinde getirir. Hükümlü “ikinci sınıf vatandaş”tır ve tüm kurallara rağmen bu şekilde muamele görür. Nitekim “içeriye girmek”bir prosedürü de beraberinde getirir: Kıyafet değişikliği, artık zamanla kalktığı söylenen “hoş geldin dayağı”gibi. Cezaevine girmekle kişinin yaşam alanı ve hareket özgürlüğü büyük ölçüde daralır. Özel yaşam alanı yok olur. Aşk ve sevgiden yoksunluk aslında yalnızlığın bir görünüşüdür. Hükümlünün yakınlarından kopması zamanla hükümlüyle birlikte yakınlarının da cezalandırılması ve böylece cezanın yer değiştirmesine de sebebiyet verir. Tüm bunların hükümlüyü umutsuzluğa sevk edeceği söylenmelidir.​
En mükemmel ve bütün gereksinimleri karşılayan bir infaz kurumunda yaşasa bile psikolojik durumu ile ilgilenilmez ise hükümlü infaz kurumuna girdiğinden farksız hatta psikolojik olarak daha bozulmuş bir şekilde çıkar. Suçluyu yeniden topluma kazandırmak ancak onun psikolojini tanımakla olanaklı olabilir. Bu, infazın bireyselleştirilmesi bakımından da önemlidir.​
İnfaz kurumunda geçen ilk günler çevreye uyma, hükümlünün kendini dinlemesi, vicdan azabı, pişmanlık, geçici de olsa topluma karşı kin besleme ve düşmanlık duygusu ile geçer. Zamanla bunlara dışarıyla haberleşememe, ziyaretçinin gelememesi ya da mesleki kaygılar da eklenir. Dolayısıyla infazdan beklenen amaca ulaşabilmek için bu konuda da incelemeler yapılması zorunludur.​
İfade edilmelidir ki infaz kurumlarının fiziki koşullarının hükümlünün sağlık, özellikle de ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkilerde bulunduğu unutulmamalıdır. Her hükümlünün yaşaması için ne kadar alan tanınacağı kararlaştırılırken göz önüne alınması gereken önemli bir konu mahkûmun 24 saatlik dönem içinde söz konusu alanda ne kadar zaman geçireceğidir. Mekânın uzun süre değişmemesi ya/ya da aynı kişilerle paylaşılmasının da o mekanın alanının algılanmasında yanılsamalara yol açacak boyuta ulaşabileceği söylenmektedir. Bu anlamda izolasyon;​
  • bedensel hastalıklarda ağırlaşmalara,​
  • baş ve boyun ağrılarına,​
  • omuz ağrılarına,​
  • mide ağrılarına,​
  • depresyona,​
  • anksiyeteye​
yol açmaktadır.​
İnfaz kurumlarında psikolojik destek yeniden topluma kazandırma amacı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu noktada adli psikiyatri ve infaz kurumlarında oluşturulacak bu amaca yönelik merkezler önem kazanmaktadır. Söz konusu merkezlerin sağlıklı işlemesini sağlayan temel kurallar şu şekilde ifade edilebilir:​
  • Ruhsal rahatsızlıkları olan hükümlüler sistematik bir gözlem ve takip altında tutulmalı ve bu suretle ayrıntılı bir şekilde tanınmalıdır.​
  • Hükümlüyü tecrit etmek yerine tedavi etmek öncelikli hedef olmalıdır.​
  • Müdahale, standardize tarama araçlarını iyi kullanabilen ve akıl sağlığı yerinde olmayan bireyleri ne şekilde yönlendirebileceğini bilen uzman bir ruh sağlığı personeli tarafından yürütülmelidir.​
  • Kayıtlar tam, doğru ve gizli tutulmalı, hastaların güvenliği sağlanmalı, intihar önleme programları geliştirilmelidir.​
İnfaz kurumunda gerçekleştirilecek başarılı bir gözlemin ardından önem kazanan bir başka konu bu kişilerin takip edilmesidir. Takip edecek kişilerin bu konuda yeterli bilgi ve deneyime sahip olması gerekmektedir. Takip süresi boyunca kişilerin ihtiyaçlarına gerekli olduğunda ve yeterince cevap vermek gerekir. Ancak bu hiç de kolay değildir. Zira infaz kurumların baskının yoğun olduğu ortamlardır. Kalabalık, saldırıya maruz kalma korkusu, bulunulan ortamın yarattığı diğer koşullar hükümlüler üzerinde yoğun bir stres yaratmaktadır. Bu süreç içinde aile bireyleri ile de yaşanan gerginlikler de eklendiğinde hükümlülerde beklenmedik ve abartılı tepkiler ortaya çıkmaktadır.​
DİKKAT: İnfazın amacına ulaştığı düşüncesiyle salıverilen hükümlünün bir süre daha izlenmesi, hareketlerinin ve özgür yaşama gösterdiği tepkilerin incelenmesi de gerekir. Bu noktada karşımıza koşullu salıverme ve denetimli serbestlik kurumları çıkmaktadır.
• Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar
61 Mahpusların uygulanan ıslah rejimi, kendilerini toplumdan dışlamaya değil fakat toplumun bir parçası olmaya devam etmelerini sağlamaya çalışır. Bu nedenle mahpusların topluma kazandırılma amacında kurum görevlilerine yardım etmeleri mümkün olduğu takdirde, toplumsal kuruluşlar da göreve çağrılır. Mahpusun ailesiyle mümkün olan her türlü ilişkisini sağlamak ve geliştirmekle yükümlü olan kurumun sosyal hizmet uzmanları ile ciddi toplumsal kuruluşlar arasında ilişkiler kurulur. Yasaya ve hapis cezasına uygun düştüğü ölçüde, mahpusların kişisel menfaatleri, sosyal güvenlik hakları ve diğer toplumsal menfaatleriyle ilgili haklarını korumak için tedbirler alınır.​
62 Kurumdaki sağlık hizmetleri, mahpusun rehabilitasyonunu engelleyen herhangi bir fiziksel veya ruhsal hastalığı veya problemi teşhis ve tedavi etmeye çalışır. Bu amaç için her türlü sıhhi, tıbbi ve psikiyatrik hizmet sağlanır.​
Uzun Süreli Hükümlülük
Uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya hükümlü olanların ne diğer hükümlüler için ne de personel için “tehlikeli” olarak nitelendirilmesi doğru bulunmamaktadır. Aslında bu hükümlülerin infaz kurumunun barış ve huzur içinde olmasından çıkarı bulunduğundan, tam tersine bu kişiler çoğunlukla kurumun düzeninin bozulmamasına yardımcı olur. Kuşkusuz mahkumiyetin neden olduğu yoksunluklar, özgürlük kaybının zarar verici sonuçları, hükümlülüğün devam etmesiyle oluşan yıpranma mekanizmasıyla kendini tüm şiddetiyle gösterir. Bu nedenle cezaevi idaresinin uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum edilmiş olan hükümlülere özel bir özen göstermesi gerektiği ifade edilmektedir.​
Gerçekten uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum edilmiş olan hükümlü zamanla ziyaretçi gelmesini istemez. Zira bu ziyaretler belki onun dış dünya ile bağlantısını sağlamaktadır. Ancak aynı zamanda onun hangi hak ve özgürlüklerden yoksun olduğuyla yüzleşmesine de neden olur. Bunun yüklediği stres hükümlünün akrabalarıyla ilişkisini kesmesine ve tümüyle cezaevi ilişkilerine yönlendirir. Bu, başlangıçta hükümlünün cezaevi ile uyumunu kolaylaştırsa da bu defa infaz sonrası toplumla olan ilişkileri bakımından zorluk sebebi hâlinde dönüşür. Bu da bu kişiler arasındaki tekerrür oranını yükseltir.​
Uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezanın olumsuz sonuçlarının azaltılması için infaz rejimi hükümlülük sırasında ve sonrasında temel gereksinimlerin mümkün olduğunca karşılanması şeklinde düzenlenmelidir. Bu çerçevede beslenme, kalacak yer, tıbbi hizmetlerden yararlanmak, bedeni zararlardan korunmak gibi hususları ifade eden temel bakım, hükümlüye de seçme imkânı vermek suretiyle birlikte etkileme, yaşama anlam katan ve her insanın gereksinimi olan duyguya değer verme öne çıkmaktadır. Bu gereksinimler karşılanmadığı sürece hükümlü bunları “cezaevi alt kültürü”nde arayacaktır.​
• Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkum Olanların Cezaevi İdaresince Yönetimi Hakkında R (2003) 23 Sayılı Tavsiye Kararı
Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Mahkûmiyetin Zarar Verici Etkileriyle Başa​
Çıkma​
21. Ömür boyu hapis ve uzun süreli cezaların zarar verici etkilerini önlemek ve bunlarla başa çıkabilmek için cezaevi idarecileri,​
• mahkûmlara cezaevinin kuralları, rutin işleyişi ve mahkûmların hak ve ödevleri hakkında bilgilendirmek için uygun koşulları oluşturmayı cezanın başlangıcında veya gereğinde daha sonrasında sağlamaya,​
• mahkûmların mümkün olduğunca cezaevindeki günlük yaşam hakkında kişisel tercih yapmalarını sağlayacak fırsatlar yaratmaya,​
• fiziksel, zihinsel ve duygusal uyarım için yeterli maddi koşullar ve olanaklar sunmaya,​
• Cezaevindeki binaların, eşyaların ve dekorasyonun hoşa gidecek ve kullanıcıya rahatlık sağlayacak şekilde tasarlanmasını sağlamaya çalışmalıdırlar.​
22. Aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir. Bu amaçla​
• mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine ve yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidir.​
• mektuplaşma, telefon görüşmeleri ve ziyaretlerin mümkün olduğu ölçüde azami sıklıkta ve gizlilik içinde yürütülmesi sağlanmalıdır. Bu tür bir düzenleme güvenliği tehlikeye atıyorsa veya risk değerlendirmesiyle riskli olduğu tespit edilmişse söz konusu haberleşmeler, mektupların izlenmesi ve ziyaret öncesi ve sonrasında aramalar gibi makul güvenlik tedbirleri eşliğinde yürütülebilir.​
23. a. Gazete, radyo ve televizyon ile dışarıdan gelen ziyaretçilere erişim gibi bir dış dünya ile olan diğer temasların geliştirilmesi teşvik edilmelidir.​
b. Cezaevi iznine dair R(82) Sayılı Tavsiye Kararın’nda belirtilen ilkeler göz önünde tutularak gerekirse refakat altında çeşitli cezaevi izinlerinin verilmesi için özel çaba harcanmalıdır.​
24. Mahkûmların,​
• suçlarını ve mağdurlara verdikleri zararı kabullenmeleri ve herhangi bir suçluluk duygusuyla başa çıkabilmeleri,​
• özellikle hemen mahkumiyet sonrasında intihar riskinin azaltılması,​
• kurumsallaşma, pasiflik, öz saygının azalması ve depresyon gibi uzun süreli hapsin zararlı etkilerine karşı koyabilmelerinin sağlanması amacıyla uygun danışmanlık, yardım ve desteğe erişimleri sağlanmalıdır.​
Burada karşımıza çıkan diğer bir husus müebbet (ömür boyu) hapis cezalarıdır. Özgürlüğün, hükümlünün tüm yaşamı boyunca elinden alınması, onun yaşarken ölmesi anlamına gelir. Bu ise ölüm cezasından daha kötüdür. Bu nedenle müebbet hapis cezası ile cezalandırılmış bir hükümlüye koşullu salıverme olanağı tanınmalıdır. Nitekim 5275 sayılı CGTİHK m.107/2’ye göre “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört yılını, ... infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler”. Öte yandan “Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz altı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, ... infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler”.
Bununla birlikte, “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölüm, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”başlıklı Beşinci Bölüm, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar”başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz” (m.107/16) ve “14.7.2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile değişik 3.8.2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla; ölüm cezaları, müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör suçluları, koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamaz. Bunlar hakkında, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası, hayatı boyunca devam eder” (Geçici m.2) şeklindeki düzenlemelerin yerindeliği tartışmalıdır. Bu konuda AİHM Mart 2014 tarihli Öcalan kararı dikkat çekicidir.​
Beslenme, Muayene ve Tedavinin Reddi
Beslenmenin Reddi
Beslenmenin reddi, açlık grevi şeklinde olabileceği gibi intihar ya da akıl hastalığı nedenlerinden biri ile de gerçekleşmiş olabilir. Bunu göz önünde bulunduran yasa koyucu 5275 sayılı CGTİHK m.82’de üst bir terim olarak “hükümlünün kendisine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmesi” terimini kullanmış olup bunu “beslenmenin reddi” şeklinde ifade etmek de mümkündür. Ancak beslenmenin reddi nedenlerinden çoğunluğunu açlık grevlerinin oluşturduğu söylenmelidir.​
Açlık ve Beslenme Kavramları ve Açlık Grevi
Açlık, günlük faaliyetler, büyüme ve yara iyileşmesi için yeterli olmayan kalori, protein ve vitamin alımı şeklinde tanımlanabilir. O hâlde açlık günlük faaliyetleri etkileyen, büyümeyi ya da yara iyileşmesini engelleyen bir niteliğe sahiptir.​
Öte yandan açlık, besinden yoksun kalmış olan insan ya da hayvanı yiyecek aramaya yönelten ve besin aldıktan sonra yok olan bir dürtü olarak da tanımlanabilir.​
Açlık kavramı ile yetersiz ve dengesiz beslenme kavramları karıştırmamalıdır.​
Açlık, tam ve kısmi açlık olarak ikiye ayrılmaktadır:​
Tam açlık vücut için gerekli olan besinlerin hiç alınmamasıdır. Bu durum canlının kendi bünyesinden beslenmesine yol açar ve 45 gün kadar sürebilir. Tam açlık vücut sıcaklığının düşmesine, güç kaybına, sinir bozukluklarına, baş dönmelerine, sanrı ve zekâ bozukluklarına yol açar.​
Kısmi açlık ise vücut için gerekli olan bazı besin maddelerinin ya tümüyle ya da kısmen alınmaması şeklinde ortaya çıkmaktadır.​
Beslenme, ortam şartları içinde, günlük faaliyetler, büyüme ve yara iyileşmesi için gerekli olan kalori, protein, makro ve mikro element ile vitamin alımı şeklinde tanımlanmaktadır. Beslenme de iradi beslenme, zorla beslenme, yetersiz ve kötü beslenme olarak dört başlık altında incelenebilir.​
İradi beslenme, yukarıda tanımı verilen beslenmenin kişinin özgür iradesi ve isteği ile gerçekleşmesi halidir.​
Zorla beslenme ise söz konusu beslenmenin kişinin özgür iradesinin herhangi bir şekilde ortadan kaldırılarak gerçekleştirilmesidir. Bu işkence, kötü muamele, cebir-şiddet kullanma gibi bir sebeple olabilir. Zorla beslenmenin herkes tarafından yapılabilir olması, bu eylemi tıbbi müdahaleden ayırır.​
Yetersiz beslenme, besinlerle günlük enerji gereksinimi olan 2600 kaloriden az miktarda enerji alınması durumudur. Yetersiz beslenmeyi kötü beslenmeden ayıran, kalorinin azlığıdır.​
Besinlerden alınan enerji miktarı yeterli fakat vitamin, protein vb. unsurlar açısından fakirse kötü beslenme vardır.​
Açlık grevi; belirli bir hedefe ulaşmak, bir hareketi protesto etmek ya da bir görüşe taraftar bulmak için kamuoyu yaratmak düşüncesi ile kişinin tek başına veya bir grup şeklinde yemek yemeyi durdurarak ve/veya sıvı almayarak aç kalma eylemidir.​
Dünya Tabipler Birliğinin Açlık Grevleri Konusunda Malta Bildirgesi
Madde 1- Tanım: Açlık grevcisi zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişidir.​
Açlık grevine başvuran kişi ise zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişidir. Diğer bir deyişle “açlık grevcisi”dir.​
Açlık grevi bir tür protesto yöntemidir. Bu yönüyle sorun doğuran husus, açlık grevine ona başvuranın rızası hilafına tıbbi muayene ya da zorla besleme yoluyla müdahalenin adil olup olmayacağı hususudur. Görüldüğü üzere açlık grevi belli bir amacın gerçekleştirilmesine yöneliktir.​
Açlık grevlerinde amaç ölüm olmamakla birlikte, uzun süreli olması ölüm tehlikesini her zaman olası kılmaktadır. İnsan bedeninin açlığa dayanma sınırı yaklaşık 70 gün olarak ifade edilmektedir.​
Açlık grevi özellikle siyasi hükümlülerin sıklıkla başvurduğu ve baskı aracı olarak kullandığı bir yöntemdir. Gerçekten açlık grevine başvuran hükümlü aslında ölmek istemez; hukuka uygun olmasa dahi isteklerini kabul ettirmeye çalışır. Siyasi amaçla yapılan açlık grevleri bir insanın ölümüne seyirci kalmak istemeyen yetkililer ve kamuoyu üzerinde etki bırakmakta ve çoğu zaman isteklerinin yerine getirilmesiyle sonuçlamaktadır.​
Yakın zamanda ülkemizde de sıklıkla başvurulmuş olan açlık grevlerinde asıl sorun, açlık grevi yapan hükümlülere tıbbi müdahalede bulunulabilip bulunulamayacağı noktasında yer almaktadır. Çeşitli İl Tabipler Odaları, iradeye rağmen müdahale edilmeyeceğini kabul eden Malta Bildirgesi’ne dayanarak, açlık grevi yapanlara müdahale edilemeyeceğini ifade etmişlerdir.​
DİKKAT: Ceza hukuku bakımından açlık grevi ve açlık grevine müdahalenin temel esasları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özlem Yenerer Çakmut, Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku Bakımından İncelenmesi, İstanbul 2003.
Bugün açlık grevi şeklinde ortaya çıkan protestonun belli bir noktadan sonra gayrı meşru ya da hukuka aykırı olduğu kabul edilmekte, örneğin, ölümle ya da sakat kalmakla sonuçlanabilecek isteklerin kabulüne kadar sürdürülen açlık grevinin artık protesto değil, eylem ve mücadele niteliğini kazanacağı ifade edilmektedir. Gerçekten bu durumda grevci, yandaşlarınca ölümü göze almış direnişçi ve savaşçı olarak kabul edilir.​
Açlık grevi, yemek boykotu, süreli açlık grevi, süresiz açlık grevi, dönüşümlü açlık grevi, destek amaçlı açlık grevi ve ölüm hedefli açlık grevi şeklinde gruplandırılmaktadır.​
• Cezaevinde Tıbbi Bakımından Ahlaki ve Kurumsal Yönleri İle ilgili R (98) 7 Sayılı Tavsiye Kararına Ek
Madde 61.- Açlık grevinde olan kişinin herhangi bir psikiyatri servisine transfer edilmesi gerektirir ciddi mahiyette bir akli dengesizliği olmadığı sürece, klinik değerlendirmeleri kendisinin sözlü izniyle yerine getirilmelidir.​
Madde 62.- Açlık grevindekiler, yapmakta oldukları hareketin kendi fiziki durumları üzerinde yol açacağı zararlı etkiler konusunda tarafsız bir anlatımla bilgilendirilmeli, bu suretle sürdürdükleri açlık grevinin tehlikesi anlatılmalıdır.​
Madde 63.- Eğer doktora göre açlık grevcinin durumunda gözle görünür bir kötüleşme meydana geliyorsa esas itibariyle bu durumu ilgili makamlara rapor edecek ve bu konudaki ulusal düzenlemeye göre hareket edecektir (Mesleki standartlar da dahil).​
Uluslararası Ceza Reformu, Dünya Sağlık Birliğinin Tokyo ve Malta Bildirilerinde müdahale etme konusundaki son kararın bireysel olarak doktora ait olduğu esasında hareketle şu sonuçlara ulaşmıştır:​
  • Doktorlar ya da diğer sağlık bakım personeli açlık grevcisine grevi ertelemek için herhangi bir şekilde yersiz baskı yapmamalıdır.​
  • Açlık grevcisi, açlık grevinin klinik sonuçları üzerine bir doktor tarafından bilimsel olarak bilgilendirilmelidir.​
  • Hastaya uygulanacak herhangi bir tedavi onun onayı alınarak yapılmalıdır.​
  • Doktor, günaşırı hastanın açlık grevini devam ettirmeyi isteyip istemediğini araştırmalıdır.​
Beslenmenin Reddi Hâlleri
Ret, bir şeyin bilinerek ve istenerek kabul edilmemesi olup iradi bir davranışı ifade etmektedir. Beslenmenin iradi olarak reddi ise iki sebebe dayanır: Protesto ve İntihar.​
Protesto; bir davranışı, düşünceyi ya da uygulamayı haksız, yersiz ve/veya gereksiz bularak karşı çıkma ve reddetmedir. O hâlde açlık grevi bu amaçla da başvurulabilen bir protesto yöntemidir.​
5237 sayılı TCK m.298 açlık grevine başvuranı değil fakat hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenleri, hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmelerini ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesini cezalandırmaktadır. Öte yandan beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiş ise ayrıca kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına ilişkin hükümlere göre cezaya hükmolunur (TCK m.298/3).​
Benzer bir düzenleme 5275 sayılı CGTİHK’nında da bulunmaktadır. Buna göre, açlık grevi yapmak (m.40/2-g), hükümlü ve tutukluların beslenmelerini engellemek, açlık grevine ve ölüm orucuna teşvik veya ikna etmek ve bu yolda talimat vermek (44/2-m) disiplin cezasını gerektiren fiiller olarak kabul edilmektedir.​
TCK ve CGTİHK hükümleri arasındaki ortak özellik her iki yasanın da açlık grevcisi bakımından, eylemi suç olarak değerlendirmemesi; buna karşılık CGTİHK’nın, açlık grevini disiplin yaptırımını gerektiren bir fiil niteliğinde kabul etmesidir. Bir hareket suç olarak kabul edilmez iken pekâlâ disiplin yaptırımını gerektiren bir fiil olarak düzenlenmiş olabilir.​
Açlık grevine giden kişi ölümü istemez. Fakat isteklerinin yerine getirilmesi için ölümü göze alır ve bu konudaki kararlılığını sürdürür. Açlık grevinin ölümle sonuçlanabilmesi onun intiharla aynı nitelikte sayılmasına neden olmaz. Zira intihar, isteğe veya depresyona bağlı bir dürtü sonucu hayatı sona erdirmeyi amaçlayan bir fiildir. Oysa açlık grevinde başlangıçtaki amaç ölüm değildir fakat ölüm, amaca giden yolda her zaman gerçekleşebilecek bir sonuçtur.​
İntihar başlığını taşıyan 5237 sayılı TCK m.84’e göre;​
  1. Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.​
  2. İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.​
  3. Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.​
  4. İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulur.​
O hâlde hükümlü veya tutuklu intihar amacıyla beslenmeyi sürekli reddetmiş ise onu azmettiren, intihar etmesi için teşvik eden veya kararını kuvvetlendiren kişi TCK m.84’e göre cezalandırılır.​
Konu 5275 sayılı CGTİHK ile düzenlenmeden önce öğreti ve uygulamada ele alınmıştır.​
Açlık grevi yapan kişi/kişiler kendi düşüncelerini açıklamak ve yaymak çabası içinde oldukları için açlık grevlerinin düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü içinde değerlendirilebileceği söylenmektedir. İnsanları yemek yemeğe ya da içmeye zorlayan yasal bir düzenleme bulunmadığına göre kendi serbest ve özgür iradeleriyle yeme ve içmeyi reddetmişlerse bu iradeye saygı gösterilmelidir.​
Bununla birlikte açlık grevi ya da ölüm orucunda birey yavaş yavaş ölüme gittiğine göre buna seyirci kalınmasının kabul edilebilip edilemeyeceği ve bireyin ölme hakkına da sahip olup olmadığı tartışılmıştır.​
Kişinin bedeni üzerinde bazı müdahalelere rıza göstermesi belli ölçülerde kabul edilebilirken (Anayasa m.17/2), vücudunda kalıcı zararların ortaya çıkmasına kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlali olduğu için izin verilmemelidir. Öte yandan bu şekilde kişinin topluma ve ailesine karşı yükümlü olduğu ödev ve sorumluluklarının ihmali sonucu da ortaya çıkacaktır. Aynı şekilde, bizim hukukumuz ölümü anayasal bir hak olarak kabul etmediğinden, bu yöndeki fiiller hukuka aykırıdır.​
O hâlde açlık grevi ya da ölüm orucuna müdahale edilebilmelidir. Bu durumda ortaya çıkan sorun müdahalenin kim tarafından ve hangi koşullarda gerçekleştirilebileceğidir.​
Dünya Tabipler Birliğinin 1991 tarihli Malta Bildirgesi’nde kişinin veya kanuni temsilcisinin rızasına ulaşma olanağı olmadığı ve ilgilinin büyük tehlikelere maruz kaldığı hallerde hekim kanuni yetkililere ve meslek ahlakına bağlı olarak kişinin sağlıklı yaşama hakkını koruma ve saygı gösterme ilkesi çerçevesinde müdahalede bulunabilecek ve gereken tedaviyi uygulayacaktır (Malta Bildirgesi m.2). O halde müdahale hekim tarafından yapılmalı ve gerekirse rızanın aranması zorunlu olmamalıdır.​
• Dünya Tabipler Birliğinin, Tutuklanma ve Hapsedilmeyle İlgili İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele veya Cezalar Hakkında Tıp Doktorları İçin Kılavuz Konulu Tokyo Bildirgesi
Madde 5.- Bir tutuklu veya hükümlü beslenmeyi reddediyor ve hekim, gönüllü olarak beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçlar hakkında onun zarar görmemiş bir akıl ve mantıkla karar verme yeteneğine sahip olduğunu düşünüyor ise tutuklu ya da hükümlü yapay beslenmeyecektir. Tutuklu veya hükümlünün böyle bir kararı verebilme yeteneği ile ilgili karar, bağımsız olan en az bir diğer hekimce teyit edilmelidir. Beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçlar hekim tarafından tutuklu veya hükümlüye anlatılacaktır.​
Konu, suç genel teorisi bakımından da ele alınmış ve müdahalenin meşru müdafaa hukuku uygunluk sebebi oluşturacağı ifade edilmiştir.​
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m.3/1 “Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun gerekli bakımın sağlanmadığı acil vakalarda mücbir sebep olmadıkça, ilk yardımda bulunur” düzenlemesini getirirken, m.18 “Tabip ve diş tabibi, acil yardım, resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir” demektedir.​
Açlık grevi, artık grevci için tehlike sınırına gelmişse müdahale bir görev hâlini almaktadır.​
Sonuç olarak devletin tutuklu ve hükümlüyü korumak, onların hayat ve sağlıklarını iyileştirmek sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kişiler, devletin koruması altındadır. Bu nedenle tehlikeye maruz kalan grevciye müdahale cezaevi personeli için zorunludur. Aksi hâlde idarenin sorumluluğu söz konusu olacaktır.​
5275 sayılı CGTİHK konuya açıklık getirmektedir. Konuya ilişkin bir başka düzenleme TCK’da bulunmaktadır.​
Kişinin yaşama hakkı en üst değer olarak kabul edildiğinde nedeni ne olursa olsun (protesto ya da ölüm) açlık grevine müdahale edilmesi mümkün olmalıdır. Buna göre;​
  • Bilgilendirme (ikna çalışmaları) ve zorla besleme​
Hükümlüler, hangi nedenle olursa olsun, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri sürekli olarak reddettikleri takdirde; bu hareketlerinin kötü sonuçları ile bırakacağı bedensel ve ruhsal hasarlar konusunda ceza infaz kurumu hekimince bilgilendirilir. Belirtelim ki hekimin bilgilendirme görevini yapmayarak söz konusu eylemi övmesi ve teşvik etmesi TCK m.298’de yer alan suçu oluşturur. Psiko-sosyal hizmet birimince de bu hareketlerinden vazgeçmeleri yolunda çalışmalar yapılır ve sonuç alınamaması hâlinde, beslenmelerine kurum hekimince belirlenen rejime göre uygun ortamda başlanır (CGTİHK m.82/1).​
DİKKAT: Burada üzerinde durulması gereken husus, bu aşamada zorla beslemenin mümkün olup olmayacağıdır. Kanunda bu konuda açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte “bu hareketlerden vazgeçmeleri yolunda yapılan çalışmalardan sonuç alınmaması hâlinde beslenmelerine kurum hekimince belirlenen rejime göre başlanır” şeklindeki ifadeden, beslenmeyi kabul etmeyen hükümlünün zorla beslenebileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
  • Muayene ve teşhise yönelik tıbbi araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler​
Beslenmeyi reddederek açlık grevi veya ölüm orucunda bulunan hükümlülerden, yukarıdaki şekilde alınan tedbirlere ve yapılan çalışmalara rağmen hayati tehlikeye girdiği veya bilincinin bozulduğu hekim tarafından belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhâl hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbi araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler, sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanır. O hâlde;​
  • Alınan tedbirlere ve çalışmalara rağmen beslenmeye başlamayan hükümlülerden ancak hayati tehlike altına girenlere veya bilincini kaybedenlere müdahale edilebilir.​
  • Hükümlünün hayati tehlike altına girdiği veya bilincini kaybettiği infaz kurumu hekimince belirlenmiş olmalıdır.​
  • Söz konusu müdahale tıbbi bir müdahaledir. Buradaki besleme de esas itibarıyla tıbbi bir nitelik taşımaktadır. Yani buradaki besleme tedavi amaçlıdır. Bu yönüyle yukarıdaki zorla besleme kavramından ayrılır.​
  • Muayene ve teşhise yönelik araştırma, tedavi ve beslenme hükümlünün sağlığı ve hayatı için tehlike oluşturmamalıdır.​
  • Hükümlülerin sağlıklarının korunması ve tedavilerine yönelik zorlayıcı tedbirler, onur kırıcı nitelikte olmamak şartıyla uygulanır.​
Ekleyelim ki kurum hekiminin zamanında müdahale edememesi veya gecikmesi hükümlü için hayati tehlike doğurabilecek ise bu tedbirlere her halükârda başvurulur (CGTİHK m.82/4). Diğer bir deyişle bu hâllerde müdahalenin bir hekim tarafından yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.​
Muayene ve Tedavinin Reddi
Bir sağlık sorunu olup da muayene ve tedaviyi reddeden hükümlülerin sağlık veya hayatlarının ciddi tehlike içinde olması veya ceza infaz kurumunda bulunanların sağlık veya hayatları için tehlike oluşturan bir durumun varlığı hâlinde isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhâl hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbi araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler, sağlıkları ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanır (CGTİHK m.82/3). Söz konusu düzenlemeden çıkan sonuçlar şunlar olabilir:​
  • Buradaki müdahale beslenmenin reddi dışındaki sebeplerden kaynaklanmalıdır.​
  • İsteğe bakılmaksızın muayene ve tedavi, her türlü hastalıkta değil sadece ciddi veya hayati tehlike yaratan hastalıklar ile sınırlıdır.​
  • Tedavi mümkün ise infaz kurumunda, kurumun medikal olarak elverişli olmaması durumunda Sağlık Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık kuruluşlarında yapılır.​
  • Sağlık durumu ciddi şekilde bozulmayan hükümlüye müdahale için izni bulunmalıdır.​
  • Tedavi reddeden hükümlünün sağlık durumunun ciddi şekilde bozulup bozulmadığına veya hayati tehlike altına girip girmediğine infaz kurumu hekimi karar verir. Bununla birlikte kurum hekiminin zamanında müdahale edememesi veya gecikmesi hükümlü için hayati tehlike doğurabilecek ise bu tedbirlere her halükârda başvurulur (CGTİHK m.82/4). Diğer bir deyişle bu hâllerde müdahalenin bir hekim tarafından yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.​
  • Zorla tıbbi müdahale onur kırıcı olmamalıdır. Onur kırıcı olmayan zorla müdahalenin nasıl olacağını ortaya koymak oldukça zordur. Hangi müdahalenin onur kırıcı olup olmadığı uygulama ile şekillenecektir.​
• Cezaevinde Tıbbi Bakımından Ahlaki ve Kurumsal Yönleri İle İgili R (98) 7 Sayılı Tavsiye Kararına Ek
Madde 60.- Tedavinin reddedilmesi durumunda, doktor bir tanığın mevcudiyetinde hastadan bu konuda bir yazılı belge imzalamasını isteyecektir. Doktor hastayı ilaçların muhtemel faydaları ile mümkün olan şifa verici alternatifleri hakkında tam bilgilendirecek, tedaviyi reddetmesiyle birlikte oluşacak riskler konusunda onu ikaz edecektir. Hastanın da içinde bulunduğu durumu tamamen anladığından emin olunacaktır. Eğer mahkûmun kullandığı dilden dolayı, anlaşma güçlükleri varsa uzman bir çevirmenin hizmetine başvurulmalıdır.​
KİTAP: Tedavinin reddedilmesi ve bunun hukuki dayanakları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2012.
İntihar
İntihar, kişinin kendisini bilerek ve isteyerek öldürmesidir. İntiharda ölüm hızlı olabileceği gibi yavaş da gerçekleşebilir. Bu nedenle ölümün hızlı olması intiharın ayırıcı unsuru değildir. Yine intihar kişisel ve aktif bir davranışla olabileceği gibi bireyin yaşamın tehlikelerine karşı sahip olduğu negatif ve pasif bir tutumla da olabilir. Psikiyatrik açıdan ise intihar insanın öz benliğine yönelmiş bir saldırı ve yok etme eylemidir. İntihar tamamlanmış olabileceği gibi teşebbüs aşamasında da kalmış olabilir.​
Cezaevi yaşamı ve uzun süre cezaevinde kalmak hükümlüde kişilik değişikliklerine de neden olabilir: Kendini işine verememe, sosyal geri çekilme, depresyon, zarar verme semptomları gibi.​
Depresyon, hükümlüyü intihara sürükleyen en önemli etkendir. Bunun yanında sosyal sebepler, taklit ve telkin, acı, onursuz bir yaşam ya da yoksulluk gibi hâllerden kendini koruma hissi ya da cinsel duygular hükümlüyü intihara yöneltebilir.​
DİKKAT: İntihar aslında bir iletişim, bir yardım çağrısıdır. Cezaevlerinde ölüm olayları içinde intihar ilk sırada yer almaktadır. İntihar vakalarının bir kısmının teşebbüs aşamasında kalması konunun önemini bir kat daha artırmaktadır.
İntihar tehlikesi öncelikle tutukluluk esnasında, tutuklanmanın şoku altında ortaya çıkan gelecek belirsizliği, terk edilmişlik ve yalnızlık duygusunun bir sonucudur. Bu yönüyle intihar tehlikesindeki tutuklu ya da hükümlünün tek kişilik odaya değil müşterek odaya konması gerekir. Öte yandan öldürme ve cinsel saldırı suçları gibi yüksek ceza beklentisinin de intihar girişimlerini artırmakta olduğu söylenmelidir.​
Yapılan çalışmalar neticesinde cezaevlerinde intihar davranışlarına yol açan ve intiharı hızlandıran iki temel etkenin bulunduğu söylenmektedir:​
  • Cezaevi ortamı.​
  • Hükümlünün idareye güvensizliği, geleceğe ilişkin belirsizlik, aile ve çevreden uzaklık, utanç duygusu.​
Cezaevinde intiharın sebepleri stres ve hükümlü olmayla mücadele etmede bireylerin başarısız olmasıdır. Bir tutuklu veya hükümlü duygusal yönden çöküntü noktasına ulaştığında intihar eğilimi ortaya çıkmakta, bu zamanla bireyi intihar düşüncesine ve nihayet intihar girişimine götürmektedir. İnfaz kurumunda stres yaratan nedenler, başlangıçta bilinmezlik korkusu, aileden ayrılma vb. durumlarken zamanla buna dış dünya ile ilişkilerin kaybı ve kurumla çatışma gibi bazı stres nedenleri daha eklenmektedir. Sorun çözme becerisindeki güçlük ile stresin birleşmesi bireyin sorunlarla baş edebilme yeteneğini ortadan kaldırmakta ve bireyin umutsuzluğunu daha da artırmaktadır.​
Görüldüğü üzere infaz kurumlarında hükümlüleri intihara sürükleyen etkenler, infaz kurumu ortamından kaynaklandığı gibi hükümlünün infaz kurumunu algılayış biçiminden de doğabilir. Bilinmeyene karşı olan korku, otoriteye olan güvensiz tutum, gelecekle ilgili düşünceler, belirsizlik, aile ve çevre tarafından yalnız bırakılmış olma, infaz kurumuna girmiş olmanın verdiği utanç duygusu, infaz kurumunda olmanın bir aşağılanma olarak algılanması gibi etkenler hükümlüyü olumsuz yönde etkileyebilir.​
İntihar girişiminde bulunan hükümlülerin daha yakından takip edilmesi, bireysel gereksinimlerine destek verilmesi gerekir. Bu kişilere ceza verilmesi onları daha fazla izole edecek, daha öfkeli olmalarına ve durumun daha da kötüleşmesine neden olacaktır.​
İNTERNET: Türkiye’de 2010 itibarıyla TÜİK’in hazırladığı rapora göre intihar istatistiklerini görmek için bkz. http://www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=23
Cezaevi Alt Kültürü ve Cezaevilileşme
Hiçbir ülkenin cezaevi yaşamı diğerine benzemez. Cezaevleri bulundukları toplumu ve onun kültürünü yansıtır. Bununla birlikte cezaevlerine özgü, ayrı bir alt-kültürün varlığından da söz edilir. Gerçekten hükümlülük, cezaevlerinin kendine özgü koşulları nedeniyle bir alt kültür karşı düzeni, organizasyonu meydana getirir. Bu alt kültür, kendi âdet, alışkanlık ve geleneklerinden hatta kendi dilinden oluşur.​
Cezaevlerinde geçerli olan alt kültürün önemli kurallarının şunlar olduğu ifade edilir:​
  • Başkalarının işine karışma, kendi işinle ilgilen.​
  • Soğukkanlı ol ve duygusal açıdan kendini kontrol et.​
  • Diğer hükümlülerden çıkar sağlamaya çalışma.​
  • Katı, dayanıklı ve güçlü ol, “erkek” gibi davran.​
  • Cezaevi idaresine karşı mesafeli ol.​
Cezaevilileşme, bir alt kültür normu olarak cezaevi yaşamına uyum şeklinde ifade edilmektedir. Cezaevi alt kültürüyle ortaya çıkan toplum dışına itilmişlik cezaevilileşme usulüyle tamamlanır. Gerçekten hükümlü, cezaevinde geçen süre içinde düşünce ve davranışlarını, olumsuz bir sosyalleşme süreci ya da usulü olarak da nitelenebilecek olan, orada geçerli olan kurallara uydurur. Ancak bu durumun esasen infazın amacına aykırı olduğu da söylenmelidir.​
Cezaevilileşmenin etkisinin iki şekilde ortaya çıktığı söylenmektedir: Az cezaevilileşme ve kuvvetli cezaevilileşme.​
Şu hâllerin varlığı durumunda cezaevilileşme etkisinin az olduğu ileri sürülür:​
  • Hapis cezasının kısa olması nedeniyle cezaevi alt kültürünün etkisinin kısa ve az olması​
  • Eski sosyal ilişkilerin etkisiyle sağlam kişilik​
  • Hükümlülük sırasında olumlu sosyal ilişkilerin korunması​
  • İlkel cezaevi gruplarına dahil olmama​
  • Hükümlüler tarafından belirlenmiş kurallar ile alınmış olan kararların itirazsız kabul edilmemesi ve reddi​
  • Normal olmayan cinsel davranışlardan uzak durarak, çalışma ve boş zaman uygulamalarına ciddi olarak dahil olma​
Buna karşılık cezaevilileşmenin kuvvetli olduğu sonucuna götüren koşullar ise şunlardır:​
  • Hapis cezasının uzunluğu ve onunla bağlantılı olarak cezaevi alt kültürünün uzun süren etkisi​
  • Sağlam olmayan bir kişilik, kişilik zayıflığı​
  • İnfaz kurumu dışındaki kişilerle olumlu ilişkiler sürdürmede eksiklik​
  • İnfaz kurumunda bulunan gruba/gruplara uyuma hazır olma ve yetenek​
  • Diğer hükümlü ve grupların kurallarını itirazsız kabul etme​
  • Benzer arayışlara sahip diğer hükümlülerle ilişki​
  • Normal olmayan cinsel davranışlar ile talih oyunlarına hazır olma​
Şayet hükümlülerin yaşamsal sayılabilecek gereksinimleri aşırı derece sınırlanır ve onlara onur kırıcı bir şekilde davranılırsa hızlı bir alt kültüre uyum ve cezaevilileşme süreci başlar. Bu da kurum için iyileştirme ve eğitim amacının ve dolayısıyla yeniden topluma kazandırmanın en amansız düşmanıdır. Unutulmamalıdır ki çocuk eğitim evlerinde alt kültüre mal olma ve cezaevilileşme daha kolaydır. Zira çocuk hükümlülerin kurumu ve kuralları eleştiren ve ona karşı çıkan bir grup oluşturması yaşları sebebiyle hiç de zor değildir.​
Kadın Hükümlüler
Kadın hükümlülerin sayısının nispeten az oluşu, sorunlarını yansıtmada isteksiz olmaları ve kadınların işlediği suçların toplumu erkeklerin işlediği suçlara göre daha az tehdit ettiği yönündeki düşünceler onların “unutulan hükümlüler” olarak nitelendirilmesine yol açmıştır.​
Yapılan araştırmalar kadın hükümlülerin cezaevi koşullarını daha ağır hissettiklerini ortaya koymaktadır. Örneğin, kadınlar evlerini ve ailelerini kaybetme korkusunu daha ağır yaşar. Yine kadın hükümlüler erkeklerden farklı olarak yakınlarından uzaklaşmanın verdiği acıyla “yapay aileler” oluşturur. Öte yandan kadın cezaevlerinde erkek cezaevlerine göre daha yumuşak bir sosyal kontrolün bulunduğu söylenmelidir.​
Kadın cezaevlerinde gündelik yaşam erkek cezaevlerinden farklılık gösterir: Kadınlar, erkekler gibi cezaevi personeli için fiziki bir tehdit oluşturmaz. Erkek cezaevlerinde görülen otoriteye karşı gelme yönündeki kültürel yapılanmaya kadın cezaevlerinde rastlanmaz. Bununla birlikte aile ve çevrelerinden ayrılma kadın hükümlüler üzerinde erkeklere göre daha yıkıcı etki bırakır. Bu nedenledir ki kadın hükümlüler hayal kırıklığı ve öfkeyi daha çok kendilerine yöneltir ve bu da kendine zarar verme ve intihar olaylarının kadın cezaevlerinde erkek cezaevlerine göre daha sık olmasına yol açar.​
• Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında (2006)2 Sayılı Tavsiye Kararı
34.1.- Bu kurallarda yer alan kadın mahpuslarla ilgili özel düzenlemelere ilaveten, yetkililer, onların hapiste tutulmasının herhangi bir yönünün etkileyen bir karar aldıklarında, bu tür mahpusların sosyal, psikolojik, bedensel ve mesleki ihtiyaçlarına özel dikkat göstermelidirler.​
34.2.- Kural 25.4’te düzenlendiği biçimde (bedensel, ruhsal veya cinsel istismara tabi tutulmuş olan mahpusların ihtiyaçlarına özel dikkat gösterilmelidir) ihtiyaç hâlinde bulunan kadın mahpusların bu alandaki özel servislere erişimleri için özel çaba gösterilmelidir.​
34.3.- Kadın mahpusların cezaevi dışında doğum yapmalarına izin verilmelidir. Ancak bir çocuğun cezaevinde doğması hâlinde yetkililer, gerekli tüm destek ve kolaylıkları sağlamalıdır.​
Öte yandan, kadın cezaevlerinde iletişim ve dayanışmanın daha yoğun olduğu da bir gerçektir. Nitekim cezaevindeki kadın hükümlüler birbirlerini bir süre sonra anne, kardeş, evlat gibi görmektedir. Bu aslında kadına ilişkin toplumsal ve kültürel değerler ile beklentilerin cezaevindeki ilişkilere yansıması olarak kabul edilmelidir. Gerçekten bu kadını aile içi roller doğrultusunda tanımlayan düşünce, inanç ve değerlerin cezaevi alt kültürüne yansımasıdır. Bu alt kültürün bir sonucu olan lezbiyenlik dahi kadında, erkekler arasındaki homoseksüel ilişkilerden farklı olarak, fiziksel bir yakınlıktan çok sevgi gereksinimi olarak ortaya çıkmaktadır.​
HÜKÜMLÜNÜN HAKLARI
Cezaevlerindeki hükümlülerin bazı hakları kısıtlanmış olsa da hiçbir hakkı bulunmayan kişiler olarak kabul edilmeleri de söz konusu olamaz. Nitekim 1982 Anayasası'nda kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Benzer düzenleme AİHS m.3’te işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı ceza ve muamele yasağı şeklinde ifade edilmektedir. O halde hükümlü ve tutuklulara insanlık onuruna yakışır bir infaz sistemi oluşturulmalıdır.​
Hükümlü hakları; savunma hakkı, özel hayat ve kişilik hakları, bilgi edinme hakkı, keyfi-kötü muamele ve işkence görmeme hakkı, haberleşme hakkı, ayrımcılık yasağı, ibadet hakkı, sağlık hakkı, dış dünya ile bağlantı kurma hakkı, müdafi ile görüşme hakkı, din ve inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, bilimden yararlanma ve sanat hakkı, aileyle ilgili hakları, haberleşme özgürlüğü, kanun yollarına başvurma hakkı şeklinde sıralanabilir.​
Savunma Hakkı
Hükümlü, avukatı ve noter ile görüşme hakkına sahiptir. Hükümlünün avukatı ile vekâletnamesi olmaksızın görüşmesi de mümkündür. Buna göre hükümlü, avukatlık mesleğinin icrası çerçevesinde avukatları ile vekâletnamesi olmaksızın en çok üç kez görüşebilme hakkına sahiptir. Avukat ve noter ile görüşme, meslek kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı ancak güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde yapılır.​
Görüşme sırasında; hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmaya ilişkin olarak kendilerinin tuttukları kayıtlar incelenemez; hükümlünün avukatı ile yaptığı görüşme dinlenemez ve kayda alınamaz (CGTİHK .m59/4).​
Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve tâlimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli görüşmede hazır bulundurulabilir, hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir (CGTİHK .m59/5). Bu kapsamdaki hükümlünün yaptığı görüşmenin, aynı yukarıda belirtilen amaca yönelik yapıldığının anlaşılması hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce taraflar bu hususta uyarılır (CGTİHK .m59/7).​
İnfaz hakimliği hükümlünün; kurallara uyumunu, toplum veya ceza infaz kurumu bakımından arz ettiği tehlikeyi ve rehabilitasyon çalışmalarındaki gelişimini değerlendirerek, yukarıda açıklanan kararda belirttiği süreyi üç aydan fazla olmamak üzere müteaddit defa uzatabileceği gibi kısaltılmasına veya sonlandırılmasına da karar verebilir(CGTİHK .m59/6).​
Hükümlü hakkında, yukarıda belirtilen usulle tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemiyle hükümlünün avukatlarıyla görüşmesi infaz hâkimince altı ay süreyle yasaklanabilir. Yasaklama kararı, hükümlüye ve yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Cumhuriyet başsavcılığı baro tarafından bildirilen avukatın değiştirilmesini baro başkanlığından isteyebilir. Bu fıkra hükmüne göre görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir (CGTİHK .m59/8).​
İnfaz hâkimi tarafından açıklanan usulle verilen kararlara karşı 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edilebilir. Yukarıdaki açıklamalar CGTİHK’nın 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler ile beşinci fıkradaki suçlardan hükümlü olup, başka bir suçtan dolayı şüpheli veya sanık sıfatıyla avukatıyla görüşen hükümlüler hakkında da uygulanır. Tutuklular hakkında burada açıklanan hususlara göre karar vermeye soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme yetkilidir (CGTİHK .m59 / 9,10,11).​
Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve karşılıklılık esasına uygun olmak koşuluyla, Yabancı ülkelerde haklarında soruşturma veya kovuşturma yapılmakta olan, yabancı ülke veya uluslararası yargı mercilerinde dava açmak isteyen, leh veya aleyhine açılmış davası olan Türk vatandaşı veya yabancı uyruklu hükümlülerle yabancı uyruklu avukatları, bu soruşturma ve kovuşturma, açılacak veya açılmış davalarla sınırlı olmak ve vekâletname sunmak koşuluyla görüşebilirler. Vekâletnamesi olmayan yabancı uyruklu avukatlar, hükümlü ile Türkiye barolarına kayıtlı bir avukatla birlikte görüşme yapabilirler. (CGTİHK m.59/12)​
Özel Hayat ve Kişilik Hakları
Hükümlünün kişiliğine ilişkin bilgiler üzerinde korunmaya değer hukuki menfaati bulunmaktadır. İnfaz aşamasında hükümlü ile ilgili yapılan araştırmalar ile herhangi bir şekilde elde edilen bilgiler gizli kalmalıdır. Aksi tutum İHAS m.8’in ihlali niteliği taşımaktadır. Bu konuda özellikle “Tanıya yönelik olarak hükümlülerin parmak ve avuç içi izleri alınır, fotoğrafları çekilir, kan grupları, vücutlarının dış özellikleri ve ölçüleri belirlenir. Kayıt altına alınan söz konusu bilgiler hükümlünün kişisel dosyasında veya elektronik ortamda saklanır. Bu bilgiler, Kanunun zorunlu kıldığı hâller dışında hiçbir kurum ve kişiye verilemez.” hükmünü getiren CGTİHK m.21/3’e dikkat çekilmelidir. Bu hükmün ihlali TCK m.136’da yaptırım altına alınmıştır.​
Kanımızca CGTİHK m.21/3 “Fizik kimliğin tespiti” başlığını taşıyan CMK m.81 ile çelişmektedir. Zira söz konusu hüküm fizik kimliğin tespiti çerçevesinde elde edilen verilerin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi hâlinde depolanmasına imkân veriyor ise de bu ancak üst sınırı 2 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarla sınırlıdır. Halbuki CGTİHK m.21/3 böyle bir sınırlama öngörmeksizin her türlü hapis cezası ile mahkûm olan hükümlüler bakımından depolama olanağı getirmektedir. İki düzenleme arasındaki uyumsuzluk giderilmelidir. CGTİHK’daki düzenlemenin “tanıya yönelik” olması bu gerçeği değiştirmez. Zira CGTİHK çerçevesinde depolanan bilgilerin hükümde de açıkça anlaşılacağı üzere kanunun zorunlu kıldığı hâllerde diğer kurum ya da kişilerle paylaşılabilmesi mümkündür.​
Keyfi-Kötü Muamele ve İşkence Görmeme Hakkı
İHAS m.3 ve Anayasa m.17 işkenceyi açıkça yasaklamaktadır. AİHM, verdiği kararlarda infaz kurumunda uygulamaların veya alınan tedbirlerin kötü muamele veya işkence oluşturduğu iddiası ile hükümlüler tarafından yapılan bireysel başvuruların kabul edilebilmesi için başvurucunun kurumda yaşanan olayların sağlığı üzerinde olumsuz etkiler doğurduğunu kanıtlayan doktor raporu sunmasını aramaktadır.​
Haberleşme ve İletişim Kurma Hakkı
Her tutuklu ve hükümlünün haberleşme hakkı vardır. Ancak bu hak özgür insanlar gibi anlaşılamaz. Bununla birlikte haber alma hakkının tümüyle kısıtlanması insan haklarına aykırıdır. Yazılı ve/veya sözlü haberleşme olanağı sağlanmalıdır. Komisyonun kararlarına göre hükümlüye ait mektupların sürekli olarak alıkonulması İHAS m.8’i ihlal eder.​
Telefondan Yararlanma Hakkı
CGTİHK’ya göre de kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler, Cumhurbaşkanınca çıkartılan yönetmelikte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki ücretli telefonlar ile görüşme yapabilir. Telefon görüşmesi idarece dinlenir ve kayıt altına alınır. Bununla birlikte bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir. Yine açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitimevlerinde hükümlüler, ücretli telefonlarla serbestçe görüşme yapabilir. Öte yandan, açık ve kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler altsoy, üstsoy, eş ve kardeşlerinin ölüm, ağır hastalık veya doğal afet hâllerinde, kuruma ait telefon ve faks cihazından derhâl yararlandırılır. Görüşmeler, tutanak ile belgelenir ve tutanaklar özel bir dosyada saklanır (m.66).​
Nihayet hükümlüler açık ve kapalı ceza infaz kurumlarında, çocuk eğitimevlerinde araç telefonu, telsiz telefon veya cep telefonu ve benzeri iletişim araçlarını bulunduramaz ve kullanamaz.​
Hükümlünün Radyo, Televizyon Yayınları ile İnternet Olanaklarından Yararlanma Hakkı
Hükümlü, ceza infaz kurumlarında radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir. Ancak bunun için merkezi yayın sistemi bulunmalıdır. Bununla birlikte merkezi yayın sistemi bulunmayan kurumlarda, yararlı olmayan yayınları engelleyecek önlemler alınmak suretiyle bağımsız anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesi ve dinlenmesi kurum idaresinin iznine bağlıdır.​
Radyo ve televizyon cihazları bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınır. Her ne biçimde olursa olsun dışarıdan gelenler tarafından getirilen radyo, televizyon ve bilgisayarlar kuruma alınmaz.​
Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak Adalet Bakanlığının uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna alınmasına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir.​
Bu haklar, tehlikeli halde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.​
Mektup, Faks ve Telgraf Gönderme ve Alma Hakkı
Hükümlü, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla gönderme hakkına sahiptir.​
Bununla birlikte hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.​
Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler, tehdit ve hakaret içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.​
Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar ise denetime tabi değildir. Kanımızca avukata gönderilen mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmamasının savunma koşuluna bağlanması yerinde olmamıştır. Zira bu tür haberleşmeler denetime tabi olmadığına göre bunun savunmaya yönelik olup olmadığının belirlenmesi mümkün olmayacaktır. Bu durumda hükümlünün beyanı esas alınacağından savunma koşulunun getirilmiş olmasının bir anlamı kalmamaktadır. Öte yandan hüküm sadece avukata gönderilen mektup, faks ve telgraflardan söz etmekte olduğuna göre avukatından sanığa gönderilen yazışmalar bakımından nasıl hareket edileceği belirsizdir. Kanımızca avukatından sanığa gönderilen her türlü yazışmanın savunma için olduğu kabul edilmelidir. Ancak bunun bazı sakıncalar yaratması mümkündür.​
Ayrımcılık Yasağı
İHAS m.14’e göre “bu Sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerden istifade keyfiyeti, bilhassa cins, ırk, renk, dil, din, siyasi veya diğer kanaatler, millî veya sosyal menşe, millî bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi bir durum üzerine müesses hiçbir ayrıma tabi olmaksızın sağlanmalıdır.” O hâlde kadın ve erkek hükümlü ve tutuklular arasında eşit işlem yapılmalıdır. Dolayısıyla özellikle çalışma ve eğitim programları kadın hükümlüler de dikkate alınmak suretiyle düzenlenmelidir.​
Bu noktada pozitif ayrımcılık kavramı üzerinde durulmalıdır. Bilindiği üzere kavram, bir gruba ya da bir kesime olumlu olacağı düşünülmesi nedeniyle ayrımcılık yapmak anlamına gelmektedir. Pozitif ayrımcılıkta tarafların eşit olmadığı düşüncesiyle eşitlemek amacı vardır. Pozitif ayrımcılık, eşit olunmadığı kabul edilen her kesime uygulanan ayrımcılık olarak kabul edilince çalışma ve eğitim programlarının infaz kurumlarında bulunan kadın hükümlüler gözetilerek düzenlenmesi özel bir önem kazanmaktadır.​
Hediye Kabul Etme Hakkı
Kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlü, dini bayram, yılbaşı veya kendi doğum günlerinde, dışarıdan gönderilen ve kurum güvenliği için tehlikeli olmayan bir hediyeyi kabul etme hakkına sahiptir.​
İbadet Hakkı
Hükümlünün din özgürlüğü sağlanmalıdır (İHAS m.9). Bununla birlikte, kurum güvenliği bakımından ağır tehlike meydana gelebilecek nitelikteki ayin ya da törenlerin engellenebileceği kabul edilmektedir.​
CGTİHK’ya göre de hükümlü, ceza infaz kurumunda, mensup bulunduğu dinin ibadetlerini, düzeni bozmayacak ve çalışmayı engellemeyecek biçimde serbestçe yerine getirebilir ve ibadette kullanılan eşyayı, dini yaşamı bakımından zorunlu olan kitap ve eserleri temin ve bulunduğu yerlerde muhafaza edebilir. Hükümlünün, mensup bulunduğu dinin görevlilerince ziyaret edilmesine ve onlarla iletişim kurmasına, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmemek koşuluyla izin verilir (CGTİHK m.70).​
Dış Dünya ile Bağlantı Kurma Hakkı
Burada kastedilen ziyaretlerdir. Hükümlünün ziyaretçi kabul etmesi, kimsenin dinleyemeyeceği, konuşulanları duyamayacağı bir ortamda görüşebilmesi sağlanmalıdır (CGTİHK m.83-86). Konuya ileride tekrar dönülecektir.​
Kültür ve Sanat Etkinliklerine Katılma, İfade Özgürlüğü
Hükümlülerin ifade yeteneklerini geliştirmelerini ve bilgilerini artırmalarını sağlamak amacıyla ceza infaz kurumlarında, olanaklar elverdiğince, kültürün ve sanatın çeşitli dallarını temsil eden programlar hazırlanır ve hükümlülerin bunlara katılmaları hususundaki usuller düzenlenir. Kültür ve sanat programları, kurum en üst amiri tarafından düzenlenir (CGTİHK m.60).​
Kütüphaneden Yararlanma Hakkı
Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı verilmelidir. Buna göre ceza infaz kurumlarında, kurumun büyüklüğüne göre, kütüphane veya kitaplık oluşturulur. Kütüphanelerde veya kitaplıklarda verilen derslere kaynaklık edecek kitapların yanı sıra olanaklar ölçüsünde hükümlülerin boş zamanlarını değerlendirmelerini, okuma alışkanlığı edinmelerini ve kültür bakımından ufuklarını geliştirmelerini sağlayacak kitaplar da bulundurulur (CGTİHK m.61).​
Süreli veya Süresiz Yayınlardan Yararlanma Hakkı
Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.​
Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Cumhurbaşkanlığınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir.​
Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tabi tutulamaz.​
Bununla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.​
Barınma Hakkı
Hükümlü barınma hakkına da sahiptir. Buna göre tehlikeli hâli bulunan hükümlü bir veya üç kişilik odalarda, diğer hükümlüler ise kurumun fiziki yapısı, kapasite durumu ve güvenlik gerekleri göz önüne alınarak cezaevi yönetimi tarafından belirlenecek sayıda mahkûmun kalabileceği odalarda barındırılır.​
Her hükümlüye yöresel iklime uygun nitelikte tek tip yatak ve yeterli sayıda yatak takımı verilir.​
Kadınların erkeklerle, hükümlülerin tutuklularla, çocukların yetişkinlerle, örgüt veya çıkar amaçlı örgüt suçluları ile terör suçlularının Kanunda sayılan haller dışında bir araya gelmelerine ve bağlantı kurmalarına izin verilmez.​
Oda ve kısımlarda iklim koşulları göz önüne alınarak yeterli yer, ışık, ısınma, havalandırma ve hijyen sağlanır.​
Öte yandan, anaları hükümlü olup da dışarıda korumasına bırakılacak kimsesi bulunmayan sıfır-altı yaş grubundaki çocuklar, analarının yanında kalabilir. Bu çocuklar gündüzleri ceza infaz kurumu bünyesindeki veya Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu veya diğer kurum ve kuruluşlara ait kreş ve gündüz bakımevlerinde barındırılır. Analarının yanında kalan çocuklara, yaş ve durumlarına ve ihtiyaçlarına göre yiyecek ve içecek verilir. Üç yaşını doldurmuş çocuklar, hâkim kararıyla çocuk yuvalarına veya yetiştirme yurtlarına yerleştirilebilir. Bu çocukların belirlenecek bir program ve usule göre zaman zaman analarıyla temasları sağlanır.​
Giyim Yardımı Alma Hakkı
Muhtaç hükümlülere talepleri hâlinde idare tarafından iklime ve sağlığa uygun giysiler verilir. Hükümlülerin giysileri, iç ve dış güvenlik görevlilerinin giymekte olduğu üniformalara benzer şekil ve renkte olamaz.​
Beslenme Hakkı
Hükümlü sağlıklı beslenme hakkına sahiptir. Buna göre hükümlüye Adalet ve Sağlık Bakanlığınca birlikte belirlenecek kalori esasına göre, sağlıklı ve güçlü kalması için nitelik ve nicelik olarak besleyici, sağlık koşullarına uygun, makul çeşitlilikte, yaş, sağlık, çalıştığı işin özelliği, dinî ve kültürel gerekleri göz önünde tutularak besin verilir ve içme suyu sağlanır. Hükümlü, kendisine verilen günlük besin ve ihtiyaç maddeleri dışındaki ihtiyaçlarını kurum kantininden de sağlayabilir. Kantini bulunmayan kurumlarda, bu maddeler, idarenin izin ve kontrolü altında dışarıdan sağlanabilir.​
Hükümlü hastalanmış ise hasta hükümlüye, kurum hekiminin belirleyeceği besinler verilir.​
Kurumda annesiyle birlikte kalan çocuklara ve süt emziren annelere durumlarına uygun gıda verilir.​
Muayene ve Tedavi Edilme Hakkı
Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbi araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir (CGTİHK m.71).​
Gerçekten infaz kurumunda olan kişilerin beden ve ruh sağlığı içinde yaşama hakkı devam eder. Toplumun diğer kesimlerine sunulan sağlık hizmetleriyle aynı düzeyde olacak sağlık hizmetlerinden yararlanmaya hakkı vardır.​
İnfaz kurumu gibi kapalı bir ortamda sağlık daha bir özellik taşımaktadır. İnfaz kurumunu yönetimi, infaz kurumunda bulunmanın ortaya çıkaracağı bedensel ve ruhsal hastalıklardan hem hükümlülerin hem de personelin sağlığını koruyacak koşulları sağlamalıdır. Bu noktada verem, AIDS gibi bulaşıcı hastalıklar daha da önem kazanmaktadır. Bir hükümlü infaz kurumundan tahliye edildiğinde, oraya girdiğinden daha kötü durumda olmamalıdır.​
Çoğu hükümlü infaz kurumuna bedensel hastalıkla ya da bağımlılıklarla veyahutta ruhsal sorunlarla girer. Buna bir de infaz kurumunda bulunmanın verdiği rahatsızlıklar eklendiğinde hükümlüye infaz kurumunda bulunduğu süre içinde özel bir destek sağlanması zorunlu hâle gelmektedir.​
Sağlık hakkının sağlanabilmesi bakımından her infaz kurumunda asgari olarak şunların bulunması gerektiği ifade edilmektedir:​
  • İnfaz kurumuna kabul aşamasında tıbbi muayene,​
  • Düzenli olarak ayakta muayene,​
  • Acil durum bakımı,​
  • Hastaların muayene ve bakımı için gerekli şekilde donatılmış mekânlar,​
  • Vasıflı eczacıların vereceği gerekli ilaçlardan yeterli miktar,​
  • Fizik tedavi olanakları ve tedavi sonrası rehabilitasyon olanakları,​
  • Tıbbi olarak gerekli görülebilecek türden yiyeceklerin sağlanması.​
İnfaz kurumu yönetimleri, genel tıbbi hizmetlere her an erişilebilmesini, acil durumlarda ise vakit geçirmeden erişilebilmesini sağlamalıdırlar (Asgari Kural 52).​
Hükümlünün sağlıklı olması, yeniden toplumsallaştırılması için de önemlidir. Zira ancak sağlıklı bir hükümlü bunun için gerekli programlara tepki gösterebilir. Böylece aynı zamanda yukarıda da belirtilen cezaevilileşme süreci ile de daha kolay başa çıkabilmeleri mümkün olabilir. Hükümlünün de bir gün infaz kurumundan çıkacağı unutulmamalıdır.​
Bilgilendirilme Hakkı
Hükümlülere, kuruma alındıklarında uygulanacak iyileştirme çalışmaları, disiplin suçları ve cezaları, bilgi edinme ve şikâyet yolları, hak ve sorumlulukları gibi konular ile kurumdaki yaşam biçimine uyum sağlamaları için gereken bilgiler, kurum yöneticileri tarafından sözlü olarak anlatılır ve yazılı olarak tebliğ olunur. İnfaz sonrası koruma ve yardım konusunda ayrıca bilgi verilir. Türkçe bilmeyen yabancı uyruklu hükümlülere kendi dilinde, mümkün olmadığında İngilizce, Fransızca veya Almanca olarak bildirilir. Duyma ve konuşma engellilere işaret diliyle anlatılır. Görme engellilere ise kendi alfabeleri ile yazılmış kitapçık verilir.​
Hükümlülerin ceza infaz kurumlarına alınmalarında, başka kuruma nakillerinde ve hastaneye yatırılmalarında, istekleri üzerine ailelerine veya gösterdikleri kişilere; hükümlü yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması hâlinde, uyruğu olduğu devletin diplomatik temsilcilik veya konsolosluğuna durum bildirilir.​
Askerlik çağına giren, hâlen silâh altında bulunan kişilerin ceza infaz kurumlarına alınmalarında, başka kuruma nakillerinde veya kurumda iken askerlik çağına girmeleri veya salıverilmeleri hâlinde durum, kayıtlı bulundukları askerlik şubesine bildirilir.​
Hükümlülerin ölümü hâlinde de yukarıdaki hükümler uygulanır ve ayrıca durum ailelerine derhâl bildirilir.​
HÜKÜMLÜNÜN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Cezayı Çekme, Güvenlik ve İyileştirme Programına Uyma

Hükümlü, hapis cezasının yerine getirilmesine katlanmak, bu amaçla düzenlenen infaz rejimine uygun tutum ve davranışlar içinde bulunmak ve ceza infaz kurumunun güvenlik ve iyileştirme programlarına tam bir uyum göstermekle yükümlüdür. Buna göre her ne amaçla olursa olsun, bilerek kendi yaşamlarını ve bedensel bütünlüklerini tehlikeye düşürecek eylemlere girişmeleri, cezanın yerine getirilmesine katlanma yükümlülüğünün ihlali sayılır.​
Bu konuda “açlık grevi ve ölüm orucu” başlığı altındaki açıklamalara bakılmalıdır.​
Sağlığın Korunması Kurallarına Uyma
Hükümlü, sağlığının korunması ve salgın hastalıkların önlenmesi için gerekli ve alınmış tedbirlere uymak, kişi sağlığı için tehlike doğuran durumları gecikmeksizin kurum yönetimine bildirmek, kendi ve içinde yaşadığı ortamın temizliğine uygun davranışlar göstermek zorundadır. Yine hem kendi hem de diğer hükümlülerin sağlığını tehlikeye düşürebilecek eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür.​
Bina ve Eşyanın Korunması
Hükümlü, barındırıldığı odayı, kurum binasını, yönetimce kendisine bırakılan şeyleri düzenli bir biçimde kullanmak ve bunlarla diğer kişilere ait eşyayı özenle korumakla yükümlüdür.​
Hükümlülerin Çalıştırılması
Genel Olarak
Türk infaz hukukunda hükümlünün çalışma zorunluluğu bulunmaz. Gerçekten kurum hekimi tarafından ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı olduğu belirlenen meslek sahibi olmayan hükümlüler ile meslek sahibi olan istekliler, kurum imkânları ölçüsünde belirlenen ücret karşılığında atölye veya iş yurtlarında çalıştırılabilir (CGTİHK m.29/1). Kanımızca cezaevindeki düzen ve disiplinin sağlanması ve yeniden topluma kazandırılması bakımından hükümlüye çalışma zorunluluğu getirilmelidir. Bu sebeple bu konuda idareye takdir yetkisi verilmesi yerinde olmamıştır. Ancak mevcut infaz kurumlarında çalışma konusuyla ilgili alt yapının bulunmaması böyle bir hüküm getirilmesine neden olmuştur.​
Çalıştırmanın amacı, hükümlülerin salıverilmelerinden sonra yaşamlarını sürdürecek meslek ve sanatları öğrenmelerini sağlamak, çalışma ve üretme isteklerini geliştirmek veya güçlendirmektir. Çalıştırmada hükümlünün yeteneği, becerisi, eğilimi, zihinsel ve bedensel durumları göz önünde bulundurulur (CGTİHK m.29/2).​
Öte yandan, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlüler, kurum dışındaki iş alanlarında çalıştırılabilir. Açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ceza infaz kurumu görevlileri gözetiminde, kapalı ceza infaz kurumunda bulunanlar ise iç ve dış güvenlik görevlilerince alınacak tedbirler altında çalıştırılır.​
Çocukların Çalıştırılması
Çocuk hükümlülerin çalıştırılması yalnızca meslek eğitimine yönelik olur. Öğretim kurumlarına veya örgün eğitime devam eden çocuk ile genç hükümlüler, öğretim yılı içinde atölye ve iş yerlerinde çalıştırılmaz (CGTİHK m.29/3). Öte yandan çocuk eğitimevlerinde bulunan hükümlülerin, kurum dışında çalıştırılmaları sırasında kurum görevlilerinin gözetimi ve muhafazası aranmaz (CGTİHK m.30).​
Kurum Hizmetinde Çalıştırma
Kurum yönetimi, cezasının en az bir yılını iyi hâlli olarak çekmiş bulunan hükümlüleri, durumlarına uygun kurum içi hizmetlerde çalıştırabilir. Çocuk hükümlüler, kendi yaşam alanları veya eğitsel amaçlar dışında çalıştırılamaz. Bununla birlikte hükümlü, yöneticilerin ve görevlilerin kişisel işlerinde çalıştırılamaz (CGTİHK m.31).​
Ücret ve Sosyal Haklar
Çalışan hükümlülere ürettiklerinden elde edilen gelirden, çalışmaları karşılığı ücret ödenir ve bu hükümlüler sosyal haklardan yararlandırılır. Sosyal güvenlik kurumlarına tabi olanlar ile bunların hak sahiplerine yapılan her türlü yardım ve giderler, kendi mevzuatları çerçevesinde ilgili sosyal güvenlik kurumunca karşılanır.​
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi hükümlü defterine kaydı gereken hususlardan biri değildir?
a. Hükümlünün medeni hali​
b. Hükümlünün adı ve soyadı​
c. Hükümlünün işlediği suç​
d. Hükümlünün cezasının türü ve süresi​
e. Mahkûmiyet ilâmının tarihi​
2. Aşağıdakilerden hangisi hükümlüler kuruma alındıklarında kurum yöneticileri tarafından sözlü olarak anlatılıp, yazılı olarak tebliğ olunması gereken hususlardan biri değildir?
a. Uygulanacak iyileştirme çalışmaları​
b. Disiplin suçları ve cezaları​
c. Bilgi edinme ve şikâyet yolları​
d. Hak ve sorumlulukları​
e. Kurum binasının tarihi geçmişi​
3. Açlık grevi ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
a. Açlık grevine başvuran kimse belirli bir zaman yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişidir.​
b. Açlık grevi bir tür protesto yöntemidir.​
c. Açlık grevi, yemek boykotu, süreli açlık grevi, süresiz açlık grevi, dönüşümlü açlık grevi, destek amaçlı açlık grevi ve ölüm hedefli açlık grevi şeklinde gruplandırılır.​
d. Açlık grevi, özellikle siyasi hükümlülerin sıklıkla başvurduğu ve baskı aracı olarak kullandığı bir yöntemidir.​
e. Açlık grevi amaçlı beslenmeyi ret ceza hukuku bakımından suç oluşturan bir fiildir.​
4. Hükümlülerin uygun kurumlara ayrılmaları için durumlarının her yönüyle ve dikkatle araştırılması faaliyetine ne ad verilir?
a. Gözlem​
b. Sınıflandırma​
c. Kategorizasyon​
d. Tasnif​
e. Eleme​
5. Gözlem sonucuna göre hükümlünün gönderileceği infaz kurumu, kural olarak hangisi tarafından belirlenir?
a. Cumhuriyet savcılığı​
b. Cezaevi müdürlüğü​
c. Valilik​
d. Kaymakamlık​
e. Adalet bakanlığı​
6. Aşağıdaki hükümlülerden hangisinin radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı diğerlerinden farklı olarak kısıtlanabilir?
a. Suç işlemeyi itiyad edinmiş hükümlülerin​
b. Örgüt mensubu hükümlülerin​
c. Mükerrir hükümlülerin​
d. Çocuk hükümlülerin​
e. Sağır ve dilsiz hükümlülerin​
7. Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar kural olarak aşağıdakilerden hangisi tarafından denetlenir?
a. Mektup okuma komisyonu​
b. Sulh ceza hâkimi​
c. İnfaz kurumunun bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi başkanı​
d. İnfaz savcısı​
e. Kurumun bulunduğu yer kolluk amiri​
8. Aşağıdaki hükümlülerden hangisinin çalıştırılması yasaktır?
a. Öğretim döneminde örgün eğitime devam eden çocuk hükümlüler​
b. Sağır ve dilsiz hükümlüler​
c. Elli yaşından büyük hükümlüler​
d. Kadın hükümlüler​
e. Örgüt mensubu hükümlüler​
9. Cezasının en az ne kadarını iyi halli olarak çekmiş bulunan hükümlüler, durumlarına uygun kurum içi hizmetlerde çalıştırabilirler?
a. Üç ayını​
b. Altı ayını​
c. Bir yılını​
d. İki yılını​
e. Beş yılını​
10. Hükümlülerin çalıştırılmasıyla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
a. Türk infaz hukukunda hükümlünün çalışma zorunluluğu yoktur.​
b. Çocuk hükümlülerin çalıştırılması yalnızca meslek eğitimine yönelik olur.​
c. Kural olarak istekli hükümlüler çalıştırılabilir.​
d. Çalışan hükümlüye çalışması karşılığında bir ücret ödenmesi yasaktır.​
e. Çalışan hükümlüler sosyal haklardan yararlandırılır.​
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1. a Yanıtınız yanlış ise “Kuruma Girme ve Kayıt İşlemleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
2. e Yanıtınız yanlış ise “Hükümlüler ile Yakınları ve İlgililerin Bilgilendirilmesi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
3. e Yanıtınız yanlış ise “Beslenme, Muayene ve Tedavinin Reddi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
4. a Yanıtınız yanlış ise “İnfazın Planlanması ve Hükümlülerin Gruplandırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
5. e Yanıtınız yanlış ise “İnfazın Planlanması ve Hükümlülerin Gruplandırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
6. b Yanıtınız yanlış ise “Hükümlünün Radyo, Televizyon Yayınları ile İnternet Olanaklarından Yararlanma Hakkı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
7. a Yanıtınız yanlış ise “Mektup, Faks ve Telgraf Gönderme ve Alma Hakkı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
8. a Yanıtınız yanlış ise “Çocukların Çalıştırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
9. c Yanıtınız yanlış ise “Kurum Hizmetinde Çalıştırma” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
10. d Yanıtınız yanlış ise “Ücret ve Sosyal Haklar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​
Yararlanılan Kaynaklar
Demirbaş, T (2008). İnfaz Hukuku, Ankara.​
Kurt, M (2006), Türkiye’de Ceza İnfaz Kurumlarının Sorunları, Ankara.​
Özbek, V.Ö. (2014), İnfaz Hukuku, Ankara.​
Özbek V.Ö., Kanbur M.N., Doğan K., Bacaksız P., Tepe İ. (2014), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara.​
Özbek V.Ö., Kanbur M.N., Doğan K., Bacaksız P., Tepe İ. (2013), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara.​
Tezcan, D. Erdem, M.R. Sancakdar, O. Önok, R.M. (2011) İnsan Hakları El Kitabı, Ankara.​
Toroslu, H. (2010), Ceza Müeyyidesi, Ankara.​
 
Son düzenleme:

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst