1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
İnfaz hukukunun temel amacı genel olarak mahkemeler tarafından öngörülmüş ceza hukuku yaptırımlarının yerine getirilmesinin usul ve esaslarının belirlenmesidir. Bu bağlamda ortaya, üzerinde durulması elzem, iki temel husus çıkmaktadır. Bunlardan birincisi infazın konusu, ikincisi ise bir yaptırımın infazına geçilmesinde etkili olan merciler ve kararlarıdır.​

Dikkat edilecek olursa infaz hukukunun temel amacından bahsederken sadece hapis cezalarının infazına bir yönelim gerçekleştirilmemiştir. Zira genel kanı olarak, teknik anlamda “infaz”dan bahsedildiğinde ilk akla gelen şey hapis cezası ve onun infazdır. Ancak bu genel kanının aksine infaz hukuku sadece hapis cezalarıyla ilgilenmez, bunların yanında para cezalarının infazı da bu kapsamda değerlendirilir. Hatta bir adım daha öteye gidilerek şunu söylemek mümkündür ki infaz hukuku sadece cezalarla da (hapis veya para cezası) ilgilenmemektedir. Bunlarla birlikte teknik anlamda ceza sayılmayan fakat hürriyeti kısıtlayıcı niteliği haiz olan güvenlik tedbirlerinin de (örneğin tutuklama) infazı infaz hukukunun doğrudan konuları arasında yer almaktadır.​

Bu nedenledir ki yukarıda infaz hukukunun temel amacından bahsederken sadece cezalardan değil “mahkemeler tarafından öngörülmüş ceza hukuku yaptırımlarından bahsedilmiştir. Bu izahata paralel olarak; bir ceza yaptırımının kimler ve hangi merciler tarafından belirleneceği, infaz aşamasına nasıl geçileceği, hangi infaz rejiminin esas kabul edilebileceği gibi sorular da infazın konusu ile doğrudan bağlantılı konulardır.​

İNFAZIN KONUSU VE KOŞULU

İnfazın Konusu
İnfazın konusu, mahkumiyet hükmüdür (CGTİHK m.4).​

CMK m.223/1’de hüküm kavramı şu şekilde ifade edilmektedir: “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür” . CGTİHK güvenlik tedbirinin infazını da düzenlediğine göre aslında m.4’te güvenlik tedbirinden de söz edilmesi gerekirdi. Nitekim “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması hâlinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir” (CMK m.223/5). “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması hâlinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur” (CMK m.223/6).​

Mahkeme de kanaatini, verdiği hükümde belirtir. Bu yönüyle hüküm, mahkeme tarafından yargılamanın sonunda yargılamanın konusuna ilişkin olarak verilen ve yargılamayı sona erdiren karar olarak tanımlanabilir.​

Hükümde şu üç unsur bulunur:​

  • Mesele: Mahkemenin önüne gelen olay ve bundan kaynaklanan hukuki sorunu ifade eder.​
  • Sonuç: Mahkemenin hukuki soruna ilişkin olarak vardığı çözüm bu kısımda açıklanır.​
  • Gerekçe: Mahkeme yargılama boyunca yaptığı bütün incelemeleri ve hukuki değerlendirmelerini bu kısımda açıklar.​
DİKKAT:Sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi için sanığın suçu işlediğinin sabit olması gerekir. Burada sabit olmayla kastedilen, mahkemede söz konusu suçun sanık tarafından işlendiğine dair kanaat oluşmasıdır. Mahkeme, yargılama konusu suçun işlendiğine dair şüphe olması hâlinde mahkumiyet kararı verememelidir: Şüpheden sanık yararlanır.​

“Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın suçsuz olduğuna ilişkin savunmasının aksine, aynı suçtan mahkum olan diğer sanık H.Ö.’in hazırlık aşamasındaki atfı cürüm niteliğinde olup sonradan değişen çelişkili anlatımları ile içerikleri tespit edilemediğinden suça katılımını gösterir kanıt niteliğinde sayılamayan cep telefonu görüşme kayıtları dışında, kuşkudan uzak kesin kanıt elde edilmediği gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi.” (Y 8. CD, 02.02.2009, E: 2008/14950–K: 2009/1140)​




Sanık hakkında cezayla beraber ya da ceza yerine güvenlik tedbirine de hükmedilebilir. Ancak bunun için sanığın isnat edilen suçu işlediğinin sabit olması gerekir. Güvenlik tedbirleri TCK m.53 vd.’ de yer almaktadır.​

İnfazın Koşulu
Mahkûmiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz (CGTİHK m.4). O hâlde infazın koşulu, mahkumiyet hükmünün kesinleşmesidir. Diğer bir deyişle koşul, kesin ya da kesinleşmiş bir hükmün varlığıdır.​

Kesin Hüküm Kavramı
İlk derece mahkemesinin verdiği kararın kural olarak karara konu olan hukuki sorunu çözdüğü kabul edilir. Ceza mahkemesi de CMK m.223’te sözü edilen kararlardan birini vermekle önündeki meseleyi sona erdirmiş olacaktır. Ancak bu durum yargılama sonunda verilen kararın/hükmün infaz edilebilir olduğu anlamına gelmemektedir. Zira infaz için bu hükmün kesinleşmesi gerekmektedir.​

Bir hükmün kesinleşmesi çeşitli olasılıklara bağlı olarak farklı zaman dilimlerinde gerçekleşebilmektedir. Bu ihtimalleri kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür.
• Şayet bir hükme karşı kanun yoluna başvurma yolu kapatılmışsa bu hüküm tesis edilmekle kesinleşir ve kesin hüküm özelliği kazanır. Bu tür hükümlere en açık örnek CMK m. 286/2’de düzenlenen temyiz yasaklarıdır.​
• Şayet bir hükme karşı kanun koyucu bir kanun yolu öngörmesine rağmen bu kanun yolu için belli bir süre tayin etmiş fakat bu süre ilgili muhakeme süjeleri tarafından hiçbir işlem yapılmaksızın geçirilmişse söz konusu hüküm kesinleşir. Bunun dışında denetim muhakemesinden vazgeçilmesi veya talebin geri alınması hâlinde de aynı durum söz konusudur.​
• Son olarak da ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm, tüm kanun yolu süreçleri tüketildikten sonra kesinleşir. CMK açısından iç hukuk yolları anlamında başvurulabilecek kanun yolları olağan ve olağan üstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Olağan kanun yolları itiraz (CMK m. 267 v.d.), istinaf (CMK m. 272 v.d.) ve temyiz (CMK m. 286 v.d.) iken olağan üstü kanun yolları olağanüstü itiraz [Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan itiraz] (CMK m. 308), kanun yararına bozma (CMK m. 310) ve yargılanmanın yenilenmesi (CMK m. 311 v.d.) olarak düzenlenmiştir.​

Mahkemelerce verilmiş olan hükmün kesin ya da kesinleşmiş olması bireylerin güven içinde yaşamaları için zorunludur. Her yargılamada gerçeğe, adalet ve hakkaniyete ulaşılması çabası bulunsa da ceza muhakemesinin de bir sonu olmalıdır. Aksi hâlde ceza muhakemesinin amaçları arasında olan toplumsal barış ve güven sağlanamaz; sürekli bir çekişme ortamı varlığını korur.​

Kesin hükmün iki etkisinin bulunduğu söylenmektedir:​

  • Bağlayıcılık etkisi,​
  • Aynı fiilden dolayı aynı kişinin yeniden yargılanamaması​
O hâlde kesin hüküm yasama ve yürütme organları ile idare ve kişileri bağlar. Yani bu kararlar değiştirilemez, yerine getirilmesi geciktirilemez. Anayasa m.138/4’ün sözünü ettiği mahkeme kararları kesin hüküm niteliğindeki mahkeme kararlarıdır.​

Yine bir kişi belli bir fiilden dolayı bir soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmış ve hakkında verilen hüküm kesinleşmiş ise aynı fiil hakkında ikinci bir kovuşturmaya maruz bırakılamaz.​

İnfazın başlayabilmesi için mahkumiyet kararının kesinleşmesi yanında bu konuda üç önemli niteliğe daha dikkat çekilmektedir:​

  • İnfaz şekilleri veya infaza ilişkin kararlar, bir hâkim tarafından karara bağlanmalıdır.​
  • İnfaza derhâl başlanmalıdır. Böylece cezanın ibret oluşturması düşüncesi gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bazı nedenlerle cezanın infazının ertelenmesine karar verilebilir.​
  • İnfaz sürekli olmalıdır. Bunun istisnaları hafta sonu infaz ve geceleri infazdır.​

KİTAP: İnfazın koşullarına ilişkin ayrıntılı değerlendirme için bkz.Veli Özer Özbek, İnfaz Hukuku, Ankara 2014.


Kesinleşen İlamlara Karşı Olağanüstü Kanun Yolları
C. Savcısı, mahkemelerce verilen ve kesinleşen cezaların aynen yerine getirilmesini sağlamakla yükümlü olmakla birlikte o hükmün kanuna uygun olup olmadığını incelemekle de görevli son mercidir. Bu nedenle savcı kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinde de hükümlü aleyhine bir hataya düşülüp düşülmediğini inceler. Şayet varsa olağanüstü kanun yollarına başvurarak kararın düzeltilmesini sağlar.​

CMK’da olağanüstü kanun yolları şu şekilde düzenlenmiştir:

Olağanüstü İtiraz (CMK m.308)
Olağanüstü itiraz, Yargıtay Ceza Dairelerinden biri tarafından verilen bir hükümdeki hukuka aykırılık sebebiyle re’sen veya talep üzerine 30 gün içinde Yargıtay Ceza Genel Kuruluna başvurulmasını ifade eder. Olağanüstü itiraz yoluna gidilebilmesi için itiraza konu olan hükmün Yargıtay Ceza Dairelerinden biri tarafından verilmiş olması gerekir. Bu anlamda istinaf mahkemeleri tarafından verilen kararlar olağanüstü itiraza konu olamayacağı gibi Yargıtay incelemesinden geçmeyen hükümler ya da YCGK tarafından incelenerek kesinleşen hükümler, olağanüstü itiraza konu olamaz.​

Olağanüstü itiraz yoluna sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından gidilebilir. Bu husus hükümde son derece açık bir biçimde ifade edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olağanüstü itiraza re’sen başvurabileceği gibi talep üzerine de başvurabilir.​

Olağanüstü itiraza başvurma süresi kural olarak 30 gündür. İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.​

Ayrıca belirtmek gerekir ki; Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itirazı reddeder. İtirazın reddine ilişkin kararlar kesindir (CMK m.308/A).​

Kanun Yararına Bozma (Yazılı Emir) (CMK m.309-310)
Kanun yararına bozma, eski deyimiyle yazılı emir ya da olağanüstü temyiz; istinaf mahkemesi ya da Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararlarda hukuka aykırılık bulunması hâlinde kural olarak Adalet Bakanının talebi ve bazı hâllerde de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi ile hükmün ilgili ceza dairesi tarafından incelenmesidir.​

Bütün olağanüstü kanun yollarında olduğu gibi kanun yararına bozmada da aleyhine kanun yoluna başvurulan hüküm kesinleşmiş bir hükümdür. Ancak olağanüstü itirazdan farklı olarak buradaki hüküm hiçbir üst merciden geçmeden kesinleşmiştir. Buna göre istinaf ya da temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiş hükümler olağanüstü temyize konu olmaz. Bu anlamda temyiz ya da istinaf için öngörülen süre dolmadan kanun yararına bozmaya gidilemez. Eğer esas hükümle birlikte temyiz edilecek bir ara karar söz konusu ise burada da esas hüküm için öngörülen sürenin kanun yoluna başvurulmadan geçmesi gerekir.​

Olağanüstü temyiz yoluna kural olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Adalet Bakanı’nın talebi üzerine başvurabilir. Bazı hâllerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da re’sen bu yola başvurabilir.​

Kanun yararına bozmaya başvurabilmek için herhangi bir süre şartı öngörülmemiştir.​

Yargılamanın Yenilenmesi (CMK m.311 vd.)
Kesinleşmiş hükümler aleyhine başvurulabilecek diğer bir yoldur. Hukuki güvenlik açısından kesin hüküm bir zorunluluk olsa da adli hataların düzeltilmesinden de tamamen vazgeçilemez. Yargılamanın yenilenmesi de bu gerekliliğin bir sonucudur.​

Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü bir kanun yolu olduğu için yargılamanın yenilenmesine ancak kesinleşmiş hükümler hakkında başvurulabilir. Ortada herhangi bir sebeple kesinleşmiş iki hüküm var ise ikincisi her hâlde iptal edilmeli ve koşulları oluşmuş ise ilk yargılama yenilenmelidir.​

Yargılamanın yenilenmesi, kanunda belirtilen sebeplerin varlığı hâlinde kararı veren mahkemenin yargılamayı baştan itibaren tekrarlayarak yeniden karar vermesidir.​

Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak infazı ertelemez. Ancak bu kural kesin değildir. Mahkeme gerekli görürse henüz başlanmamış infazın ertelenmesine ya da başlamış infazın durdurulmasına karar verebilir. Bu konuda mahkemenin takdir yetkisi mevcuttur (CMK m.312).​

KİTAP: Yargılamanın yenilenmesi hakkında ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ahu Karakurt, Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara 2009.​




İLAMLARIN İNFAZINDA YETKİLİ MERCİ, ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAYICI CEZA İLAMLARININ İNFAZI VE MÜDDETNAME

İlamların İnfazında Yetkili Merci

CGTİHK m.5’e göre “Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini onayladığı cezaya ilişkin hükmü Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısı tarafından izlenir ve denetlenir” . O hâlde infaz yetkisi Cumhuriyet savcılarına verilmiştir.​

Hükümlü nerede bulunursa bulunsun veya ikamet ederse etsin, kesinleşen ilamlar hükmü veren mahkemenin bulunduğu yer savcılığına tevdi olunur. Hükmün yerine getirilmesi bu yer Cumhuriyet savcılığınca takip edilir. İzleme ve denetlemenin anlamı, infazın savcılık tarafından yürütülmesidir.​

Hükmü veren mahkeme, hükmün kesinleşmesinden itibaren bir hafta içinde, altına kesinleşme kaydını düştükten sonra, hükmü yanındaki C. Savcılığına vermelidir. Hükümde söz edilen “onay”dan kasıt budur. CMK ve CGTİHK’da bir düzenleme bulunmamakla birlikte söz konusu kural, Adalet Bakanlığının 1949 tarihli bir genelgesine dayanmaktadır. İlamların zamanında savcılığa verilip verilmediğini mahkeme başkanı veya hâkim denetler.​

İnfaz kaydının Cumhuriyet Başsavcılığınca UYAP’ta tutulması zorunludur (Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik m.10/1):​

İnfaz kaydı mahkeme ilamlarının infazına ilişkin işlemlerin safahatının işlendiği kayıttır (Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik m.23/1). Bu kayıt; sıra numarası, hükümlünün kimlik bilgileri, ilamı veren mahkeme, ilamın tarih ve numarası, ilamın geldiği tarih, Cumhuriyet Başsavcılığı esas numarası, hükmün özeti, evvelce gözaltında ve tutuklu kalmışsa salıverilme ve tahliye tarihi, ceza infaz kurumuna girdiği ve çıktığı tarih ile saat, muhafaza tedavi ve tedbirinin uygulanmaya başlandığı ve sona erdiği tarih, ceza bildirme, tali karar ve yerine getirme fişlerinin gönderildiği tarih ile düşünceler sütunlarını içerir (Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik m.23/2). Bir hüküm ile aynı şahıs hakkında hürriyeti bağlayıcı ceza, adli para cezası ve güvenlik tedbirine birlikte hükmedilmesi hâlinde, bu cezaların her biri ile güvenlik tedbirlerine ait ilamlar ayrı ayrı numaralara kaydedilir (Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik m.23/3). Mahsup işlemi yapıldığında bu durum ilgili mahkeme dosyasının safahatına otomatik olarak şerh düşülür (Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik m.23/5).​

Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza İlamlarının İnfazı
Hapis cezasını içeren kesinleşmiş mahkûmiyet kararları, mahkemece, hangi hükümlü ve hangi cezanın infazına ilişkin olduğu açıkça belirtilmek suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına verilir (CGTİHK m.20/1).​

İnfazın yapılabilmesi konusunda üç olasılık bulunur:​

  • Kendiliğinden başvurma
    Hapis cezası ile hükümlü olan kişi, cezalarının infazı sırasında bu suçtan veya başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü olarak tutukevinde veya cezaevinde değilse cezasının kesinleşmesini takiben cezasının infazı için bulunduğu yer C.savcısına başvurmalıdır.​
  • Davetiye ile celp
    Cumhuriyet Başsavcılığınca infaz defterine kaydedilen ilamdaki cezanın süresi gözetilerek hükümlü hakkında çağrı kâğıdı çıkarılır.Çağrı kâğıdı, hükümde gösterilen adrese tebliğ edilir. Hükümlü, adres değişikliklerini mahkemeye veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdür. Aksi hâlde hükümde gösterilen adreste yapılan tebligat geçerlidir (CGTİHK m.20/2, 3).​
  • Yakalama emri
    Cumhuriyet Başsavcılığınca infaz defterine kaydedilen ilamdaki cezanın süresi gözetilerek hükümlü hakkında yakalama emri de çıkarılabilir (CGTİHK m.20/2).​
Müddetname
Hükümlünün ceza infaz kurumuna tesliminde kendisine ilamı infaz eden Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından infaz defteri numarası, ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarihi, ceza süresini ve cezanın hangi mahkeme ve hükme ilişkin olduğunu ihtiva eden belge verilir. Hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulünde de belgenin bir örneği kurum idaresine gönderilir (CGTİHK m.20/4).​


İNFAZ SİSTEMLERİ
Bu konuda üç sistemin bulunduğu söylenebilir:​

Topluluk Sistemi
Bu sistem hükümlülerin cezalarının topluca infaz edilmesi esasına dayanır. Bu yönüyle bu infaz sistemine müşterek hapis sistemi de denir. Söz konusu sistem hemen hemen en eski infaz sistemi olup tarihi, hapishanelerin tarihi ile aynıdır. Bu infaz kurumlarında hükümlüler cezalarını hep birlikte çektiklerinden sisteme topluluk sistemi adı verilir. Bu sistem ilk defa 1596 yılında Amsterdam’da açılan erkek cezaevinde uygulanmıştır. Bu nedenle sisteme Amsterdam sistemi de denmektedir. Topluluk sisteminin sakıncaları şu noktalarda toplanabilir:​

  • Bu sistemde mahkûmlar “en azılı” mahkûmların etkisi altında kalmaktaydı. Bu durum ilk defa suç işleyen mahkûmların da bir süre sonra itiyadi suçlu hâline gelmesine neden olmaktaydı.​
  • İdareciler, mahkûmları bir bütün olarak göz önüne almak zorunda olduklarından iyiyi kötüden, ıslah olanı olmayandan ayıramamaktaydı.​
  • Suçlular sürekli iletişim içinde bulunduklarından eğilimlerini, “uzmanlık”larını birbirlerine aktarmakta, birbirlerine önerilerde bulunmaktadır. Bu da cezanın ıslah edici etkisini ortadan kaldırmaktadır.​
  • Aynı koğuşta kalan hükümlüler salıverildiklerinde diğer hükümlülerce tanınma utanç ve tehlikesine maruz kalmakta; bu da onların topluma uyumlarını önlemektedir.​
  • Hükümlülerin tahliye sonrası yeni suç ortağı bulmasına katkı sağlamaktadır.​
  • Etkileşim ve toplu davranışlara sebebiyet vermektedir.​
Hücre Sistemi
18. yy.ın sonlarına doğru, cezaların, hükümlülerin diğer hükümlülerle hiçbir araya getirilmeksizin ya da çok kısıtlı sürelerle bir araya getirilerek, bir arada bulundukları sürelerde ağır işlerde çalıştırılarak soyutlanmak suretiyle infaz edilmesi savunulmaya başlanmıştır. Bu şekilde savunulan hücre sistemi iki tür hapishanenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur:​

• Avrupa Konseyi Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında Rec (2006)2 Sayılı Tavsiye Kararı, Madde 60.5:​
Hücre hapsi, bir ceza olarak sadece istisnai durumlarda belirli bir süre için uygulanmalı ve süresi mümkün oldukça kısa tutulmalıdır.​
• Avrupa Konseyi Mahpusların İyileştirilmesi İçin Minimum Standart Kuralar Hakkındaki R (73) 5 Sayılı Tavsiye Kararı, Madde 31​
Vücut cezaları, karanlık hücreye koyma ve bunlar gibi zalimane, insanlık dışı veya alçaltıcı, disiplin müeyyidesi olarak uygulanması kesinlikle yasaklanmalıdır.​
• Avrupa Konseyi Mahpusların İyileştirilmesi İçin Minimum Standart Kuralar HakkındakiR (73) 5 Sayılı Tavsiye Kararı, Madde 32.1​
Tecrit ve benzeri gibi mahpusun bedeni ve ruhsal sağlığını tehlikeye düşürebilecek disiplin cezaları ancak doktorun ilgiliyi muayene edip bu cezalara dayanabileceğini belirtilen yazılı bir belge vermesinden sonra uygulanabilir.​



Pensilvanya Sistemi
İlk uygulaması ABD’nin Pensilvanya eyaletinde olduğu için bu adla anılan sistemde hükümlüler gece ve gündüz hücrede bulunur; birbirleriyle ve gardiyanlarla kesinlikle görüştürülmez ve konuşturulmazdı. Belli bir süreyle hücreden çıkarılan hükümlü, avlu ya da koridorda gezinirken karşılaştığı kimseler tarafından tanınmaması için göz yerleri delikli kukuleta kullanmak zorundaydı. Hatta din adamları bile hükümlülerle yüz yüze görüşmeksizin konuşurlardı. Bununla birlikte belirli günlerde akraba ziyaretleri serbestti. Her hükümlü için etrafı yüksek duvarlarla çevrili küçük bahçe yapılmıştı. Hükümlüler hücrelerinde ayakkabıcılık, dericilik ve terzilik gibi işlerle uğraşırdı.​

Sistem kaynağını Hristiyanlık dininden alır. Buna göre suç işleyen kişi Tanrı ile baş başa kalarak tanrıdan özür dilemeli ve böylece günahlarından kurtulmalıdır.​

Sistem beş ilke üzerine kurulmuştur:​

  • Mahkûmlar sert ve uygun yöntemlerle hayatlarını değiştirebileceklerine ikna edilmelidir. Onlara intikam alırcasına davranılmamalıdır.​
  • Hücre hapsi, hapishane içinde daha fazla bozulmaya engel olacaktır.​
  • Hükümlü, soyutlanmak suretiyle günahlarını daha derinlemesine düşünme fırsatı bulabilir ve tövbe edebilir.​
  • İnsanlar sosyal canlılar oldukları için hücre hapsi etkili ve korkutucu olur.​
  • Hücre sistemi, daha ekonomiktir.​
Kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezalar bakımından önerilen sistemin lehinde olarak şu düşünceler ileri sürülmüştür:​

  • İnfazın korkutucu olması, suç işlemeyi önleyici etki yaratır.​
  • Hükümlülerin cezaevinde birbirlerini tanımları olanaksız olduğundan cezaevinin ilk defa suç işleyenler için okul olmasının önüne geçilmiş olur.​
Sisteme yönelik eleştiriler ise şu şekilde sıralanabilir:​

  • Suçluyu umutsuzluğa yöneltir. Bu da kişinin akıl hastası olmasına neden olabilir.​
  • Sosyal hayattan ve ona ait alışkanlıklardan uzaklaştırdığından suçlunun yeniden topluma uyumunu zorlaştırır.​
  • Suçlunun çalıştırılması küçük el sanatlarıyla sınırlı olup çalıştırılma olanakları çok kısıtlıdır.​
  • Suçlularının tam bir tecriti mümkün olmamış, suçluların yeni haberleşme yöntemleri geliştirmesine neden olmuştur.​
  • Sistemin uygulanacağı cezaevi binasının inşası çok pahalıdır.​
  • Sistemden beklenen neticenin alınabilmesi çok miktarda ve iyi yetişmiş elemanın varlığını gerektirir.​
Sistemin kişinin ruhsal ve bedensel sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri Auburn sisteminin geliştirilmesine yol açmıştır.​

Pensilvanya sistemi Kara Avrupası’nda (özellikle Belçika’ da) Dupectiaux’ un da etkisiyle uygulama alanı bulmuştur. Dupectiaux; 1837 yılında yayımladığı “sur lesprogres et de letat actule de la reforme penitentiaire” ismli eserinde suçluluğa karşı en etkili yol olarak hücre hapsini savunmuştur. Ona göre; suçlular ancak hücrelerin kalın duvarlarıyla diğer mahkûmların olumsuz etkisinden uzak tutulabilir.​



Auburn Sistemi
ABD’nin Newyork kenti yakınlarında bulunan ve uygulandığı kurumun adıyla anılan bu sistemde, hükümlüler hücrelerde yalnız bulunurlar fakat yemek ve çalışma alanlarında bir arada olabilirlerdi. Ancak toplu olarak bulunulan yerlerde konuşmak yasaktı ve uymayanlara kırbaç cezası gibi ağır cezalar verilmekteydi. Konuşma yasağının sağlanabilmesi için hükümlülerin önlerine bakmaları, sessizce yürümeleri, iş yerinde birbirlerinin karşısında oturmamaları gerekmekteydi. Hükümlülerin aileleriyle görüşmeleri de yasaktı. Sistem hem toplu hâlde bulunmayı hem de hücre hapsini öngördüğü için bu sisteme karma sistem adı da verilmektedir.​

Sistemin lehinde olan görüşler şu şekilde ifade edilebilir:​

  • Mahkûmlar gündüz atölyelerde bir arada bulunduklarından bu rejim çalışmanın düzenlenmesini kolaylaştırır.​
  • Konuşma yasağı mahkûmların birbirlerini kötü yönde etkilemelerine engel olur.​
  • Sırf hücre sisteminin kötü sonuçları engellenmiş olur ve cezanın infazının mahkûmu sosyal olmaktan çıkarma etkisi azalır.​
  • Mahkûmlar arasında eşcinselliği önler.​
Bu sistemin eksik yönü ve sakıncalarını ise şu şekilde sıralamak mümkündür:​

  • İki çeşit cezaevini bir arada öngördüğünden sistemin uygulanacağı cezaevinin inşası çok pahalıya mal olur.​
  • İnsanın konuşma özgürlüğünü kısıtlamaktadır.​
  • Tüm çabalara rağmen esasen uyulması imkânsız da bulunan hükümlülerin birbirleriyle konuşmaları yasağına uyulamamıştır.​
  • Konuşma yasağına uymanın temini için çok sayıda memura olan gereksinim infaz masraflarını artırmaktadır.​
  • Hükümlünün toplumsal yaşayışla benzerliği olmayan bir rejime tabi tutulması, infazın asıl amaçlarından olan iyileştirmeyi ve toplumsal hayata yeniden uyum sağlama amaçlarına ulaşılabilmesini engellemektedir.​
Kademeli Serbestlik Sistemi
Bu sistemde ise hücrede başlayan infaz, hükümlünün göstereceği iyi hâlin dikkate alınmasıyla aşamalı olarak yumuşatılmaktaydı.İlk defa orada uygulandığından İrlanda sistemi adı ile de anılmaktadır. Özgürlüğü bağlayıcı cezanın infazı aşamalı bir serbestiye dayanan üç devreye ayrılmaktaydı. Birinci devrede, hükümlünün cezası belirli bir süre hücrede çektirilir. İkinci devrede, ceza toplu olarak infaz edilir ve hükümlüler çalıştırılır. Üçüncü devrede ise hükümlü iyi hâli gözlenmişse yarı açık veya açık cezaevine sevk edilerek cezası buralarda infaz edilir.​

Değerlendirme
Bugün tüm bu sistemlerin terk edildiği söylenmelidir. Öncelikle ceza miktarı ne olursa olsun hücre cezasına son verilmiştir. Hücre cezası sadece bir disiplin yaptırımı niteliğinde olup bu durumda dahi hükümlünün bazı haklarına dokunulamaz. Hapis cezası suçlunun kişiliğindeki özellikler göz önünde tutulmak suretiyle tamamen bireyselleştirilmektedir (CGTİHK m.23, 24).​

DİKKAT: Günümüzde hapis cezalarının mümkün olduğunca çektirilmemesi, onun yerine seçenek yaptırımlara başvurulması öngörülmektedir. Nitekim 5237 sayılı TCK m.50, 1 yıla kadar (kısa süreli) hapis cezalarının maddede öngörülen yaptırımlardan birine çevrilebilmesi bakımından hâkime takdir yetkisi vermektedir.​




Yine işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır (TCK m.51). Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda uzlaşmanın varlığı hâlinde kamu davası açılmaz ya da açılmış olan davanın düşmesine karar verilir (TCK m.73). Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adli para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların faili öngörülen para cezasını öderse, hakkında kamu davası açılmaz; açılmışsa düşer (TCK m.75). Nihayet, belli suçlar bakımından kamu davasının açılmasının ertelenmesine (CMK m.171), hükmün açıklanmasının geri bırakılması (CMK m.231) da hapis cezalarına önemli bir alternatiftir.​

Bununla birlikte hapis cezalarının hâlen koğuş sistemi içinde infaz edilmesi infazın hükümlünün iyileştirilerek (ıslah ve terbiye edilerek) topluma iadesini sağlamak amacı ile bağdaşmamakta; tersine, topluma kazandırılarak sosyalleştirilmesini olanaksız kılmaktadır.​


CEZA KAVRAMI

Cezanın Tanımı

Tipe uygun, hukuka aykırı, kusurlu insan davranışı olarak tanımlanan suç karşılığında uygulanan yaptırıma ceza denir. Cezalar hürriyeti bağlayıcı nitelikte olabilceği gibi para cezası da olabilir. Yine hürriyeti bağlayıcı nitelikteki cezalar tek tip olmayıp işlenen suçun özelliğine gore farklı sürelerle belirlenebilir. Ayrıca belirtmek gerekir ki ceza mutlak suretle bir suçun karşılığı olmak zorunda değildir. Kabahat niteliğindeki düzene aykırılık eylemleri için de öngörülen yaptırımlar arasında idari para cezaları mevcuttur ve bu cezalar da infaz hukukunun konusunu oluşturmaktadır.​

KİTAP: Ceza kavramı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Haluk Toroslu, Ceza Müeyyidesi, Ankara 2010.​




Cezanın Amaçları
Geleneksel olarak cezanın amaçlarını iki grupta toplamak mümkündür: Birincisi, ceza ödetmeye (tenkile) hizmet eder; diğer bir deyişle, işlenmiş kusurlu bir fiil, bir kuralın ihlali üzerine misilleme tepkisidir. İkincisi, önlemeye hizmet eder; yani, toplum (genel önleme) veya bireyler (özel önleme) üzerinde etkili olmak suretiyle suçu önlemeye çalışır. Bugün baskın olan görüş, ödetici ve önleyici amaçları bir araya getirmiş olan karma görüştür. TCK de bu görüşü kabul etmiştir. Bu bağlamda ceza, bir yandan suçluyu topluma uyumlu bir hâle getirmeyi, gerekirse toplumdan uzaklaştırmayı amaçlarken diğer yandan kanunda düzenlenmek ve infaz edilmek suretiyle korkutmalıdır.​

Gerçekten bugün uzlaştırıcı teoriler geçerli olup bu teorilerin ulaştığı çizgi ceza hukukunun günümüzdeki özel işlevini de ortaya koyar: Ceza hukukuna özgü amaçlardan ilki toplumsal yaşantı yönünden en önemli değerleri özel biçimde korumaktır. Ceza temel hak ve özgürlükleri sınırlamış olduğu için ancak çok önemli durumlarda ortaya çıkabilir. Bu nedenle kural olarak örneğin bir sözleşmenin ihlali cezalandırılmaz. Bu yönüyle ceza hukuku hukuk sistemi içinde diğer hukuk dallarına yardımcıdır, son çaredir. Bunun zorunlu bir sonucu olarak ceza hukuk yaptırımları arasında da özgürlüğü bağlayıcı ceza son çare olmalıdır.​

Genel ve özel önleme, ceza hukukunun özel işlevi bakımından da önemli rol oynar. Genel önlemenin bir işlevi yerine getirdiği açıktır. Ancak özel önlemenin gerçekleşmesi yani bireyin uslanarak yeniden topluma kazandırılması için infaz konusunda bazı özel düzenlemelere ve kurumlara ihtiyaç bulunur. Bu nedenle özellikle 16. yy.dan itibaren infaz hukukunun temel ilkeleri saptanmaya başlanmış infaz kurumları yeniden şekillenmiştir. İnfaz kurumları yeniden sosyalleşmeye olanak sağlayacak şekilde teçhiz edilmelidir. Ancak gerekli önlemler alınsa da cezaevi ortamının yarattığı psikolojik durum bireyi farklı davranışlara itebilmektedir. Bu durum özellikle kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezalarda dikkat çekmektedir. Bu nedenle kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezalara alternatifler üretilmelidir. Nitekim kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar (TCK m.50) ve yine ön ödeme kurumu (TCK m.75) bu amaçla kabul edilmiştir.​

Ancak cezanın önleme işlevi mesela, itiyadi suçlarda etkili olmayabilir. Bunlara karşı güvenlik önlemi uygulanabilir. Yine özel önleme işlevi de küçük suçlularda her zaman etkili değildir. Bu nedenle bu kişiler hakkında güvenlik tedbirleri uygulanır.​

Bunun bir sonucu olarak çağdaş ceza kanunlarında ceza yanında güvenlik tedbirleri de kabul edilmiştir.​

Bugün ceza hukukunda faile kusurundan daha ağır ceza uygulanmaması benimsenmiştir: Kusur ceza hukuku. Bu, ödetme olarak karşımıza çıkar. Ama ödetme ana hedef değil, yardımcıdır.​

TCK m. 3 (GEREKÇE): “Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka olan güvenlerinin pekişmesi ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde gösterilebilmesi için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu hususa ceza kanunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da vurgulanmak istenmiştir.”​




CEZANIN NİTELİKLERİ
Cezanın yukarıda ifade edilmeye çalışılan bu amaçları yerine getirebilmesi bazı niteliklere sahip olmasını gerektirir:​

  • Ceza mutlaka kanunda düzenlenmiş olmalıdır (kanunilik ilkesi).​
TCK m. 2 (GEREKÇE): “Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir.”​



  • Ceza bireyselleştirilebilir olmalıdır.​
  • Ceza sadece (o) suçu işleyen kişiye uygulanmalıdır (cezaların şahsiliği ilkesi).​
TCK m. 20 (GEREKÇE): “Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kişiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir..”​



  • Ceza insan onuru ile bağdaşabilir olmalıdır.​
TCK m. 3 (GEREKÇE): “Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluşturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir.”​



  • Ceza geri alınabilir ve düzeltilebilir olmalıdır.​
  • Ceza devlete az yük getirmelidir.​
  • Ceza suçlu için etkili olmalıdır.​

CEZANIN TÜRLERİ VE İNFAZI

Cezanın Türleri

Cezalar hukuki nitelikleri ve yöneldikleri değerler bakımından bazı ayrımlara tabi tutulabilir.​

Hukuki nitelikleri yönünden cezalar asli ceza, fer’i (ek) ceza, seçimlik ceza ve tamamlayıcı ceza şeklinde ayrılabilir.​

Asli ceza, yasada suçun asıl karşılığı olarak öngörülen cezadır.​

Ek ya da fer’i ceza ise yasanın asıl cezaya ek olarak belirlediği cezadır. Ek cezanın en önemli özelliği asli cezadan bağımsız olarak, tek başına hükmedilmesinin olanaksız bulunmasıdır.​

Seçimlik cezalar ise esas itibarıyla asıl ceza olup öngörüldüğü suça ilişkin olarak hâkim tarafından seçilebilen cezalardır. Örneğin, hakaret suçunda hapis veya para cezası öngörülmüştür. Seçimlik cezanın varlığı hâlinde bu cezalardan sadece biri uygulanabilir. Her iki cezanın birlikte uygulanması mümkün değildir.​

Nihayet asli cezaya yasal sonuç olarak eklenen cezalara da tamamlayıcı cezalar denir. Bunlar ceza mahkûmiyetinin doğrudan sonucu olduğundan ayrıca hükümde gösterilmese de infaz sırasında uygulaması yapılır.​

Yöneldikleri değerler yönünden ise cezalar yaşam hakkına, özgürlüğe, mal varlığına ve şerefe yönelik olabilir. Çağdaş ceza hukukunda bireyin yaşam ve şerefine yönelik cezalara yer verilmemesi gerektiği kabul edilir ve bunun sonucu olarak artık idam cezalarına, ceza kanunlarında yer verilmez. Nitekim 5237. TCK idam cezasına ve 765 s. TCK m. 43’te yer alan hükmün ilanına yer vermemiştir. Bununla birlikte iftira suçunu düzenleyen TCK m. 267/9 “Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir” hükmünü getirmek suretiyle buna aykırı bir düzenlemeye yer vermiştir.​

TCK’nın Yaptırım Sistemi
TCK suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımları, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlemiştir. Cezalar ise hapis ve adli para cezasıdır. Burada cezalar incelenecek, güvenlik tedbirleri ve infazı aşağıda ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.​

Cezalar ise hapis ve adli para cezası olmak üzere iki çeşittir. Kanunsuz ceza olamayacağına göre bu iki cezadan başka bir cezaya hükmedilemez.​

TCK’da asli-fer’i ceza ayrımına da yer vermiş değildir. Gerçekten TCK m.53 vd. hükümlerinden de anlaşılacağı üzere daha önce fer’i (ek) ceza olarak nitelenen bazı cezalarınartık güvenlik tedbiri olarak kabul edildiği anlaşımaktadır.​

Bununla birlikte TCK’da seçimlik cezanın korunduğunu söyleyebiliriz. TCK m. 98/1, m.100, m.105/1, m.125/1, m.259 buna örnek olarak verilebilir.​

TCK m. 53 (GEREKÇE): “Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, işlediği suçtan dolayı kişinin etkin pişmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması olduğuna göre, suça bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süreyle sınırlandırılması gerekmiştir. Bu nedenle madde metninde söz konusu hak yoksunluklarının mahkûm olunan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar devam etmesi öngörülmüştür. Böylece, kişi mahkûm olduğu cezanın infazının gereklerine uygun davranarak bunun tamamlanmasıyla kendisinin tekrar güven duyulan bir kişi olduğu konusunda topluma da bir mesaj vermektedir. Bu bakımdan hak yoksunluklarının en geç cezanın infazının tamamlanması aşamasına kadar devam etmesi, suç ve ceza politikasıyla güdülen amaçlara daha uygun düşmektedir.”​




Yine TCK’nın 647 sayılı CİHK’de mevcut olan uzun süreli-kısa süreli hapis cezası ayrımına son vermiş olduğu söylenebilirse de hemen aşağıda görüleceği üzere (m.49/2, m.50), TCK’da kısa süreli hapis cezası varlığını korumaya devam etmektedir. Bir kısım cezalar kısa süreli kabul edildiğine göre, geri kalan cezaların uzun süreli olduğu ileri sürülebilir. O hâlde yasa açıkça zikretmese de uzun-kısa süreli hapis cezası ayrımını korumaktadır.​

Tablo 2.1

2019-09-06_22-00-18.png


TCK’DA CEZALAR

Hapis Cezaları

Hapis cezaları, özgürlüğü bağlayıcı cezalardır. Bu cezalar, kişinin özgürlüğünün kısıtlanması suretiyle yerine getirilirler. Bu çerçevede hapis cezası, failin işlediği suç karşılığı olarak kanunda öngörülen süre için özgürlüğünden yoksun bırakılması şeklinde tanımlanabilir. Hapis cezaları, ceza infaz kurumlarında infaz edilir.​

5237 s. TCK hapis cezalarını​

  • ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası,​
  • müebbet hapis cezası ve​
  • süreli hapis cezası​
olmak üzere üçe ayırmıştır.​

DİKKAT: 765 s. TCK m.11’de yer alan ağır hapis, hapis ve hafif hapis cezası ayrımına son verilmiştir.​




Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder.​

Bu hapis cezasının müebbet hapis cezasından farkı, infaz rejimi yönündendir. Buna göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası sıkı güvenlik rejimine (sistemine) göre çektirilir (TCK m.47).​

Öte yandan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası zamanaşımı yönünden özellik gösterir: Dava zamanaşımı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıldır (TCK m.66/1-a). Öte yandan, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmı’nda yazılı ağırlaştırılmış müebbet cezasını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi hâlinde dava zamanaşımı uygulanmaz (TCK m.66/7). Ceza zamanaşımı ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda kırk yıldır (TCK m.68/1-a).​

Taşımış olduğu özellikler sebebiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı ayrıca düzenlenmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz rejimine ait esaslar şunlardır (CGTİHK m.25; Tüzük m.47):​

a. Hükümlü, tek kişilik odada barındırılır.​

b. Hükümlüye, günde bir saat açık havaya çıkma ve spor yapma hakkı tanınır.​

c. Risk ve güvenlik gerekleri ile iyileştirme ve eğitim çalışmalarında gösterdiği gayret ve iyi hâle göre; hükümlünün, açık havaya çıkma ve spor yapma süresi uzatılabileceği gibi kendisi ile aynı ünitede kalan hükümlülerle temasta bulunmasına sınırlı olarak izin verilebilir.​

d. Hükümlü, yaşadığı yerin olanak verdiği ve idare kurulunun uygun göreceği bir sanat veya meslek etkinliğini yürütebilir.​

e. Hükümlü, kurum idare kurulunun uygun gördüğü hâllerde ve on beş günde bir kez olmak üzere (f) bendinde gösterilen kişilere, süresi on dakikayı geçmemek üzere telefon edebilir.​

f. Hükümlüyü; eşi, altsoy ve üstsoyu, kardeşleri ve vasisi, belirlenen gün, saat ve koşullar içerisinde on beş günlük aralıklarla ve günde bir saati geçmemek üzere ziyaret edebilirler.​

g. Hükümlü hiçbir suretle ceza infaz kurumu dışında çalıştırılamaz ve kendisine izin verilmez.​

h. Hükümlü, kurum iç yönetmeliğinde belirtilenlerin dışında herhangi bir spor ve iyileştirme faaliyetine katılamaz.​

i. Hükümlünün cezasının infazına, hiçbir surette ara verilemez. Hükümlü hakkında uygulanacak tüm sağlık tedbirleri, tıbbi tetkik ve zorunluluklar hariç ceza infaz kurumlarında, mümkün olmadığı takdirde tam teşekküllü Devlet ya da üniversite hastanelerinin tek kişilik ve yüksek güvenlikli mahkûm koğuşlarında uygulanır.​

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanların cezaları yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarında infaz edilir (CGTİHK m.9). Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fiziki engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tabi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır (CGTİHK m.9/1). Toplam cezasının üçte birini bu kurumlarda geçirerek iyi hâl gösteren hükümlülerin, tutum ve kişiliklerine uygun diğer ceza infaz kurumlarına gönderilmelerine karar verilebilir (CGTİHK m.9/5).​

Öte yandan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilen kişiye yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunduğu süre içinde mazeret izni, özel izin veya iş arama izni verilmez (CGTİHK m.93/1).​

Tekerrür hâlinde işlenen suçtan dolayı koşullu salıverilmeden yararlanabilmek içinse mahkûm olunan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuz dokuz yılını çekmek gerekir (CGTİHK m. 108).​

Yine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar ancak otuz yılını çektikleri takdirde koşullu salıverilmeden yararlanabilir (CGTİHK m. 107/2). Bununla birlikte ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı verilmişse bu süre otuz altı yıldır (CGTİHK m.107/4).​

Nihayet TCK’nın İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölüm, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Beşinci Bölüm, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar” başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz (CGTİHK m. 107/16). Müebbet hapis cezasına mahkûm edilen bir hükümlünün yeniden özgürlüğüne kavuşabilme umudunun bulunması gerekir. Kanımızca bu, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası için de geçerlidir. Ancak görüldüğü üzere yasa koyucu burada bir tercihte bulunarak bazı suçları işleyenler bakımından hükümlünün en azından koşullu salıverilme olanağından yararlanabilmesinin önüne geçmiştir.​

Müebbet Hapis Cezası
Müebbet hapis cezası kural olarak yaşam boyunca yani ölene kadar devam eden ceza türüdür. Yukarıda da belirtildiği gibi müebbet hapis cezasına mahkûm edilen bir hükümlünün yeniden özgürlüğüne kavuşabilme umudunun bulunması gerekir. Gerçekten bugün genel olarak kabul edildiği üzere hükümlünün yeniden topluma dönme umudunu besleyecek af ya da özellikle koşullu salıverilme olanağı mevcut olmalıdır.​

Nitekim 5275 s. CGTİHK m. 107’ye göre müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmi dört yılını çekmekle diğer şartların da varlığı hâlinde koşullu salıverilir. Bununla birlikte suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olan hükümlü otuz yılını çekmekle koşullu salıverilir. Tekerrür hâlinde bu süre otuz üç yıldır.​

Müebbet hapis cezası süreli hapis cezasına uygulanan infaz rejimine göre infaz edilir (Tüzük m.8). Görüldüğü üzere müebbet hapis cezası bakımından özel bir infaz rejimi öngörülmediği gibi koşullu salıverilmeye esas olan süre daha azdır.​

Müebbet hapis cezasına mahkûm edilen hükümlünün yeniden topluma dönebilmesi mümkündür.​

Öte yandan müebbet hapis cezası da zamanaşımı yönünden özellik gösterir: Dava zamanaşımı, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi beş yıldır (TCK m.66/1-b). Öte yandan, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmı’nda yazılı müebbet cezasını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi hâlinde dava zamanaşımı uygulanmaz (TCK m.66/7). Ceza zamanaşımı ise müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıldır (TCK m.68/1-b).​

Avrupa Konseyi Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkûm Olanların Cezaevi İdaresince Yönetimi Hakkında R (2003) 23 Sayılı Tavsiye Kararı​
A. Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkûmların Yönetilmesi İçin Genel İlkeler​
• Ömür boyu hapis veya uzun süreli mahkûmların farklı kişisel özellikleri dikkate alınmalı ve cezalar uygulanırken kişisel planlar yapılmasına dikkat edilmelidir.​
• Cezaevi yaşamı, toplum içindeki hayatın gerçeklerine mümkün olduğu kadar yakın olacak şekilde düzenlenmelidir.​
• Mahkûmlara, günlük cezaevi yaşamında bireysel sorumluluk alma olanağı sağlanmalıdır.​
• Ömür boyu hapis veya uzun süreli mahkûmların, dış toplum, kendileri, diğer mahkûmlar ve cezaevinde çalışan ya da ziyarete gelen kişiler açısından teşkil ettikleri riskler arasında açık bir ayrım yapılmalıdır.​
• Ömür boyu hapis ve uzun süreli mahkumlar arasında sadece cezaları nedeniyle ayrım yapılmamalıdır.​
• Ömür boyu hapis ve uzun süreli mahkûmların cezalarının yönetilmesi için yapılacak olan kişisel planlama, cezaevi sistemi içinde tedrici ilerleme sağlamayı hedeflemelidir.​




Süreli Hapis Cezası
Kanunda aksi belirtilmediği sürece, bir aydan az yirmi yıldan fazla olmayan hapis cezasına süreli hapis cezası denir.​

765 s. TCK’da hapis cezaları ağır hapis, hapis ve hafif hapis cezası olarak ayrılmış, ağır hapis cezası müebbet ve muvakkat olarak ikiye ayrılmış, muvakkat ağır hapis cezası 1 yıldan 24 yıla, hapis cezası 7 günden 20 yıla ve hafif hapis cezası da 1 günden 2 yıla kadar kabul edilmişti. 647 s. İnfaz Kanunu ise bir yıldan yukarı olan cezayı muvakkat uzun süreli hürriyeti bağlayıcı ceza, bir yıldan az süreli hürriyeti bağlayıcı cezayı ise kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza olarak tanımlamıştı.​

TCK’nın eski düzenlemeleri tümüyle ortadan kaldırdığını fakat sadece kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya aynı tanımlamayı getirerek kısa süreli hapis cezası şeklinde yeniden düzenlediğini görmekteyiz. Bununla birlikte, TCK m. 50/4’e göre “taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa... adli para cezasına çevrilebilir.” şeklindeki düzenlemeden kısa süreli-uzun süreli hapis cezası ayrımının örtülü bir şekilde devam ettiği de söylenebilir. Bu durumda bir yıldan fazla hapis cezası uzun süreli hapis cezasıdır.​

O hâlde, kural olarak kanunda aksi belirtilmediği sürece hapis cezaları 1 aydan az, 20 yıldan da fazla olamaz. Ancak yasada suçun cezasının alt ve üst sınırları gösterilmişse mahkeme bu gösterilen sınırlar arasında bir cezaya hükmedecektir.​

DİKKAT: Bir cezada alt sınır belirtilmiş üst sınır belirtilmemişse üst sınır en fazla 20 yıl olabilir. Üst sınır belirtilmiş alt sınır belirtilmemişse bu durumda mahkeme bir ayın altında ceza veremez.​




Kısa Süreli Hapis Cezası
Hükmedilen bir yıl ve daha az süreli hapis cezası kısa süreli hapis cezasıdır. Kısa süreli hapis cezasının önemi ve özelliği, hapis cezasının kısa süreli olması durumunda bu cezanın para cezasına ve bazı başka yaptırımlara çevrilebilme olanağının varlığıdır. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar m.50’de düzenlenmiştir.​

Cezanın kısa süreli olup olmadığını belirlemek bakımından yargılama sonunda hükmedilen somut ceza esas alınır. Birden fazla cezaya hükümlülük hâlinde hapis cezasının kısa süreli olup olmadığının belirlenmesinde her bir cezanın süresi ayrı ayrı göz önünde bulundurulur.​

TCK’da kısa süreli hapis cezasının bazı tedbirlere çevrilebileceği kabul edilmiştir. Bu noktada öncelikle kısa süreli hapis cezasına seçenek olan kurumun hukuki niteliği ve kullanılan terim üzerinde durulmalıdır. 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’da bu konuda “ceza ve tedbirler” terimi kullanılmakta iken yeni TCK “yaptırım” terimini kullanmıştır. Böylece eskiden bu kurumların ceza mı, tedbir mi olduğu, tedbir ise burada sayılan tedbirlerden tümünün önleyici niteliğe sahip olup olmadığı yönündeki tartışma sona ermiş görünmektedir. Yeni TCK bunların tümünü yaptırım olarak kabul etmiştir. Ceza hukuku yaptırımları cezalar ve güvenlik önlemleri olarak ikiye ayrıldığına göre yeni TCK’nın üst bir terim olarak yaptırım terimini tercih etmesi, burada sayılanların her iki niteliğe de sahip olabileceğini göstermektedir. Bu çerçevede maddede sayılı yaptırımlar incelendiğinde adli para cezası dışında kalan yaptırımların güvenlik tedbiri olarak kabul edilmesi gerekir. Nitekim m. 50/5 ve 7’de yer alan “Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir” ve “Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir.” hükümlerinden de maddede sayılı kurumların bir tedbir olduğu anlaşılmaktadır.​

Seçenek Yaptırıma Çevirme Koşulları
Çevirmenin ilk ve objektif nitelikteki koşulu, cezaya ilişkin olup hükmedilen cezanın 1 yıl ve daha az hapis cezası olmasıdır. Şayet sanık birden fazla suçtan mahkûm olmuşsa 1 yıllık sürenin belirlenmesinde toplam ceza miktarı değil, her bir suçtan dolayı alacağı ceza ayrı ayrı ele alınır.​

Ancak taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde adli para cezasına çevrilebilir. Ancak bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz (TCK m.50/4).​

O hâlde örneğin, TCK m. 85’e göre taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, beş yıl hapis cezası ile cezalandırılsa dahi bu ceza adli para cezasına çevrilebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, çevirmenin sadece adli para cezası bakımından mümkün olması, yoksa m.50’de yer alan diğer tedbirlere çevrilmenin söz konusu olmamasıdır.​

Söz konusu düzenlemeden çıkan diğer bir sonuç da bilinçli taksir durumunda hapis cezasının adli para cezasına çevrilebilmesi için kısa süreli hapis cezası olması gereğidir.​

Bununla birlikte, hâkim her kısa süreli hapis cezasını maddede sayılı yaptırımlardan birine çevirmek zorunda değildir. Nitekim m.50/1’de “çevrilebilir” denmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir. Hâkim bu konuda tam bir takdir yetkisine sahiptir. Hâkimin takdir yetkisi aynı zamanda adli para cezasına mı, yoksa seçenek yaptırıma mı hükmedeceği konusunu da kapsamaktadır.​

İşte yasa koyucu hâkimin kısa süreli hapis cezasını maddede sayılı yaptırımlardan birine çevirip çevirmeme hususunda karar verirken bazı kriterlerden yararlanabilmesine olanak sağlamıştır. Bu da çevirmenin ikinci ve subjektif nitelikteki koşuludur. Buna göre hükümlüye ilişkin bazı hususlar hâkimin bu konuda takdir yetkisini kullanırken ona yardımcı olmakta ve böylece objektif bir uygulama olanağı da sağlamaktadır. Bu kriterler aynı zamanda cezanın bireyselleştirilebilmesi bakımından hâkim için son derece önemlidir. Buna göre çevirme hâlinde suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler dikkate alınmalıdır. 647 s. CİHK’ye göre ise çevirme sırasında suçlunun kişiliği, sair hâlleri ve suçun işlenmesindeki özelliklerin dikkate alınacağı öngörülmekteydi. Görüldüğü üzere TCK hükümlünün sosyal ve ekonomik durumu ile yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığın da çevirme sırasında dikkate alınmasını aramaktadır. Böylece TCK pişmanlığa yargılama sırasında da bir sonuç bağlamış olmaktadır. Gerçekten suç sonrası pişmanlık cezada indirim ya da cezasızlık sebebi oluştururken yargılama sırasındaki pişmanlık çevirme sebebidir.​

Öte yandan buradaki sayımın sınırlı olmadığı “sair hâller” teriminden anlaşılmaktadır. Yargıtay da istikrar kazanan değişik kararlarında “suçlunun kişiliği, yargılamadaki davranışları, medeni durumu, işi, sosyal çevresi”nin çevirmede esas alınması gerektiğini ifade etmektedir. Kanımızca sanığın ahlaki eğilimleri çevirmede dikkate alınmamalıdır.​

Hâkim hükmedilen cezanın kısa süreli olması durumunda hükümlüye ilişkin söz konusu hususları değerlendirip olumlu ya da olumsuz bir yargıya ulaşmak zorundadır. Bu nedenle kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına ya da önleme çevrilip çevrilmemesi isteğe bağlı değildir; herhangi bir talep olmasa da hâkim bunu re’sen değerlendirmelidir. Bu nedenle mahkemenin bu yönde bir karar verme yükümlülüğünün bulunmadığı yönündeki görüşe ve Yargıtay kararlarına katılmak mümkün değildir. Nitekim Yargıtay da yeni tarihli bir kararında yaptırımların kişiselleştirilmesi ilkesi gereği hâkimin istek olmasa da çevirme hakkında re’sen karar vermesi gerektiğini kabul etmiştir.​

Hâkimin, kısa süreli hapis cezasının adli para cezası ya da önlemlerden birine çevrilip çevrilmemesi konusundaki takdir yetkisi, keyfilik olarak anlaşılmamalıdır. Hâkim, neden çevirdiği ya da çevirmediği konusunda yasal ve yeterli gerekçe göstermek zorundadır. Aksi hâlde bu bir bozma sebebi olarak kabul edilmektedir (CMK m.289/1-g).​

Nihayet burada tartışılması gereken bir husus da şu olabilir: Çevirme sırasında hâkimin esas alacağı bazı kriterler, takdiri hafifletici sebep için de gerekçe oluşturabilir mi? Örneğin, sanığın pişmanlığı hem takdiri hafifletici sebebin uygulanması hem de çevirme için gerekçe oluşturabilir mi? Kanımızca buna engel bir durum yoktur. Zira her iki kurum nitelik olarak birbirinden farklıdır.​

Seçenek Yaptırıma Çevirme Zorunluluğu
Bazı hâllerde çevirme zorunludur (TCK m.50/3). Buna göre daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla​

  • Mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile​
  • Fiili işlediği tarihte on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, maddede yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.​
Söz konusu düzenleme karşılığı olan 647 s. Kanun m.4’ten bazı yönlerden farklılaşmakta ve daha lehe düzenlemeler getirmektedir. Gerçekten;​

  • Uygulamada asıl mahkûmiyet, m.50 hükmüne göre çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğuna göre (TCK m. 50/5), daha önce özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilmiş para cezasına mahkûm edilmiş olma, hükmolunan 30 güne kadar özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına ya da tedbire çevrilmesine engel değildir. Görüldüğü üzere TCK sadece daha önce hapis cezası ile mahkûm edilmemiş olma koşulunu aramaktadır. Halbuki 647 s. Kanun m. 4/2’ye göre hükmolunan otuz güne kadar (otuz gün dâhil) hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin çevirme zorunluluğu suç tarihinden önce, para cezasına veya tedbire çevrilmiş olsa dahi, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilmemiş olanlar hakkında söz konusu olabilmekteydi. Dolayısıyla 647 s. Kanun bakımından daha önce hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza para cezasına veya tedbire çevrilmiş olsa dahi sonradan hükmolunan 30 güne kadar özgürlüğü bağlayıcı cezanın çevrilebilmesi zorunlu değildi.​
  • Bir diğer fark ise TCK’nın 647 s. Kanunda yer almayan fiili işlediği tarihte altmış beş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezasının m.50’de yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi imkânını getirmesidir. O hâlde fiili işlediği sırada 65 yaşını doldurmuş hükümlünün, çocuk hükümlü gibi kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına veya yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunludur. Bu değişiklik olumlu olmuştur.
    Nihayet yukarıda belirtilen durumlarda mahkemeye, hapis cezasının seçenek yaptırımlardan birine çevirip çevirmeme konusunda takdir yetkisi verilmemiş olmakla beraber, mahkeme yine de hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak adli para cezasına veya diğer seçenek yaptırımlardan birine çevirme hususunda, diğer bir deyişle seçenek yaptırımın türünün seçiminde takdir yetkisine sahiptir.​
Seçenek Yaptırıma Çevirme Yasağı
TCK m.50/2’ye göre suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde hapis cezasına hükmedilmişse bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez. Örneğin, TCK m.125 hakaret suçunun cezasını üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak kabul etmiştir. Bu durumda mahkeme böyle bir seçim imkânı varken sanığı üç ay hapis cezasına mahkûm ederse artık bu üç aylık hapis cezasını adli para cezasına çeviremeyecektir. Gerçekten hâkimin adli para cezasının öngörüldüğü seçenekli cezalar bakımından hapis cezasını tercih etmesinin gerekçesi büyük bir olasılıkla hükmedilen hapis cezasının neden adli para cezasına çevrilmediğinin de gerekçesini oluşturacaktır. Bu nedenle bu kayıtlama yerinde olmuştur. Nitekim 647 s. Kanunda bu konuda bir düzenleme bulunmaması tartışmalara yol açmış ve 4.2.1974 tarihli İBK ile para cezası verme olanağı varken kısa süreli cezaya hükmedilmiş olmasının çevirmeye engel olmayacağı kabul edilmişti.​

Bununla birlikte, kanımızca, çevirme yasağı sadece adli para cezası bakımından öngörülmüş bulunduğundan hükmedilen hapis cezasının m.50’de sayılı diğer yaptırımlardan birine çevrilmesi mümkün olmalıdır.​

647 s. Kanun m. 4/son da yer alan “Bu madde hükümleri sırf askerî suçlar ile askerî disiplin suçları ve birinci fıkranın 3 ve 4 numaralı bendi hükümleri de subaylar, askerî memurlar ve astsubaylar hakkında uygulanmaz.” şeklindeki düzenlemeye TCK m. 50’de yer verilmemiştir. Bu durum karşısında konu TCK m. 5’te yer alan “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” düzenlemesi ile birlikte değerlendirildiğinde kısa süreli hapis cezası ister özel ceza yasalarında isterse ceza içeren yasalardaki suçlar için de öngörülmüş olsun TCK’nın genel hükümleri içinde yer alan m.50 gereği adli para cezasına ya da maddede sayılı yaptırımlardan birine çevrilebilir sonucuna ulaşılmalıdır. Bununla birlikte TCK m.5’in yürürlüğü 5560 sayılı Kanun ile 31 Aralık 2008 tarihine kadar ertelenmiştir.​

Benzer sonuca ertelemeye ilişkin hüküm getiren diğer özel ceza kanunları ve ceza hükmü içeren kanunlar bakımından da ulaşmak mümkündür. Diğer bir deyişle bunda böyle erteleme bakımından diğer kanunlarda bir düzenleme bulunsa dahi sadece TCK m.50’de yer alan hükümler uygulanacaktır.​

Bununla birlikte 31.03.2005 tarih ve 5329 sayılı Kanunla Askeri Ceza Kanunu’na eklenen ek madde 8’e göre: “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri bu kanunda yer verilen suçlar hakkında da uygulanır. ... Yedek subaylar hariç olmak üzere subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ve Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel hakkında mahkemelerce verilen kısa süreli hapis cezaları Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerinde yazılı olanlar dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilemez”.​


Kısa Süreli Hapis Cezasının Çevrilebileceği Yaptırımlar

Adli Para Cezasına Çevirme

Kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir (TCK m.50/1). Çevirmede esas alınacak para miktarı TCK m.52/2’de belirtilmiştir. Buna göre bir gün karşılığı en az 20, en fazla 100 TL olmak üzere adli para cezasına çevrilir. Bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir. Bu durumda örneğin, 6 ay hapis cezasına mahkûm edilen bir kişinin bu cezası adli para cezasına çevrilecek, şayet bir gün karşılığı 20 TL olarak kabul edilecek olursa 180x20=3600 TL olacaktır.​

Belirtilmelidir ki hapis cezası yerine adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, 647 sayılı CİK m.6’dan farklı olarak söz konusu cezanın ertelenmesi mümkün değildir.​

Hükümden önce şahsi özgürlüğü sınırlama sonucunu doğuran bütün durumlarda (yakalama, gözaltına alma, tutuklama gibi) geçirilen süreler nedeniyle adli para cezasından indirim yapılırken bir gün yüz Türk lirası sayılır. Gerçekten “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.” (TCK m.63)​

Her bir suç için belirlenen kısa süreli hapis cezası ayrı ayrı paraya çevrilmelidir. TCK’da cezaların toplanması öngörülmemiştir. Bu nedenle her suçtan ayrı ayrı verilen hapis cezaları da toplanmayacağına göre, adli para cezasına çevrilmeleri de zorunlu olarak ayrı ayrı yapılacaktır.​

Hapis cezası için bir günün, adli para cezası için bir Türk lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez (TCK m.61/6)​

Tedbire Çevirme

Kısa süreli hapis cezalarının adli para cezası dışında aşağıdaki tedbirlere de çevrilebileceği kabul edilmiştir.​

  • Aynen İade, Suçtan Önceki Hâle Getirme veya Tazmin Suretiyle Tamamen Giderme​
  • Bir Eğitim Kurumuna Devam Etme​
  • Belirli Yerlere Gitmekten veya Belirli Etkinlikleri Yapmaktan Yasaklanma​
  • Ehliyet ve Ruhsat Belgelerinin Geri Alınması, Belli Bir Meslek ve Sanatı Yapmaktan Yasaklanma​
  • Gönüllü Olarak Kamuya Yararlı Bir İşte Çalıştırılma​
Çevirmenin Sonuçları
Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir (TCK m.50/5). O hâlde gerek cezanın ertelenmesi ve gerekse tekerrür açısından hapis cezasının yerine çevrilmiş olan para cezasına veya tedbire itibar edilmelidir. Yine bundan sonra hükmolunan kısa süreli hapis cezasının zorunlu olarak adli para cezası veya tedbirlerden birine çevrilmesi sırasında da önceki hükümlülüğün adli para cezası ya da tedbir olduğu esas alınır.​

Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz (TCK m.50/6). Diğer bir deyişle uygulamada asıl mahkûmiyet çevrilen yaptırım değil, hapis cezasıdır.​

Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda tedbir, hükmü veren mahkemece değiştirilir (TCK m.50/7). Burada dikkat edilmesi gereken iki husus vardır:​

  1. Tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememiş olması gerekir. Örneğin, tazmin konusunda fail yeterli mali güce sahip olmayabilir.​
  2. Değiştirilecek olan yaptırım tedbir niteliğinde olan yaptırımdır. O hâlde adli para cezasının yerine getirilememiş olması durumunda bu maddede sayılı tedbirlerden biri ile değiştirilmeyecektir. Nitekim, adli para cezasını düzenleyen TCK m.52/4’e göre “Hâkim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler hâlinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir”.​
Kısa Süreli Hapis Cezalarının Özel İnfaz Usulleri
5237 s. TCK’da düzenlenmemiş olmakla birlikte CGTİHK m.110’da kısa süreli hapis cezalarının özel infaz usullerine de yer verilmiştir. Konumuz kısa süreli hapis cezaları olduğuna göre bu hapis cezalarına ilişkin özel infaz usullerinin burada incelenmesi gerekli görülmüştür.​

Altı ay veya daha az süreli hapis cezası özel infaz usulüne göre çektirilebilir. Özel infaz usulüne tabi tutmanın ihtiyari olduğu belirtilmelidir. Öte yandan cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesi kararı, henüz infaz başlamadan verilebileceği gibi infaza başlandıktan sonra da verilebilir (CGTİHK m. 110/4).​

Özel infaz usulleri şunlardır:​

  • Hafta sonu infaz
    Altı ay veya daha az süreli hapis cezası her hafta cuma günleri saat 19.00’da girmek ve pazar günleri aynı saatte çıkmak suretiyle infaz edilebilir. Buna hafta sonu infaz denir (CGTİHK m.110/1 a).​
  • Geceleri infaz
    Altı ay veya daha az süreli hapis cezası her gün saat 19.00’da girmek ve ertesi gün saat 07.00’de çıkmak suretiyle geceleri infaz edilebilir ki buna da geceleri infaz adı verilir (CGTİHK m.110/1 b).
    Hafta sonu ve geceleri infaz usulünün kabul edilmesi ile hükümlünün iş, eğitim veya topluma uyum sağlayacağı faaliyetleri yapabilmesi olanağı sağlanmış olmaktadır. Hükümlüye “yarı özgürlük” olanağı tanınarak, sosyal yaşama yeniden katılma isteğine destek olunabilir.​
  • Konutta infaz
    Mahkûmiyete konu suç nedeniyle doğmuş zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesine dair hukuki sorumlulukları saklı kalmak üzere;
    a. Kadın veya altmış beş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları altı ay,
    b. Yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları bir yıl,
    c. Yetmiş beş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları üç yıl​
veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkemece veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir (CGTİHK m.110/2).​

Konutta infazın şu avantajlarından söz edilebilir: Birincisi, bu tür özel infazın maliyeti, hapis cezasının cezaevinde infazının maliyetinden çok daha düşüktür. İkincisi, farklı durumlara uydurulmaya uygun olmasıdır. Üçüncüsü, hükümlünün cezaevinde infazın ortaya çıkaracağı sorunlar olmaksızın etkisiz hâle gelmesi sağlanabilecektir.​

Bununla birlikte konutta infazın bazı zorluklarının bulunduğu da söylenmelidir. Özellikle konutta infazın takibi, hükümlünün kontrolü konusunda yeterli personelin bulunmamasından kaynaklanan sıkıntılar ortaya çıkabilir. Yine suçun yoğun bir şekilde ortaya çıktığı bölgelerde örneğin, uyuşturucunun yoğun şekilde kullanıldığı bir çevrede konutta infaz mümkün olduğunca tercih edilmemelidir.​

Söz konusu uygulama zorluklarını ortadan kaldırmaya yönelik olarak bazı ülkelerde elektronik izleme yöntemleri geliştirilmiştir. Bu yöntemler telefon robotu, kilitli bilezik ve telefon gerektirmeyen verici cihazlar gibi yöntemlerdir. Böylece kişinin konutta bulunup bulunmadığı ve kendisi hakkında hükmedilen cezaya bağlı kısıtlamalara uyup uymadığı denetlenebilmektedir.​

Özel infaz usulüne karar verecek mahkeme, hükmü veren mahkeme veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemedir (CGTİHK m.110/1). Bu infaz usulünün gereklerine geçerli bir mazeret olmaksızın uyulmaması hâlinde cezanın baştan itibaren infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir (CGTİHK m.110/6). Verilen kararlara karşı itiraz yolu açıktır (CGTİHK m.110/7).​

Nihayet kural olarak cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesine karar verilenler hakkında koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz (CGTİHK m.110/5).​

Adli Para Cezası

Kavram

Para cezası suçlunun mal varlığına yönelik bir yaptırım olup işlenen suçun karşılığı olarak yasada öngörülen sınırlar arasında belirlenerek, hükümlüden alınan bir miktar paranın devlet hazine ödenmesi şeklinde tanımlanabilir. TCK m.52/1’de para cezası, hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesi şeklinde tanımlanmıştır.​

Para cezasının, ekonomik durumları birbirinden farklı kişilerde değişik etki yapması sebebiyle eşitlik ilkesine aykırı olduğu, suçla ilgili olmayan kişileri de etkileyebildiği, suçlunun ıslahına yaramadığı, devleti suçluluktan yarar sağlama eğilimine sürüklediği gibi gerekçelerle eleştirilmesi yanında, bölünebilmesi ve geri alınabilmesinin daha kolay olması nedeniyle özgürlüğü bağlayıcı cezaya göre bireyselleştirmeye daha yatkın olduğu da söylenmelidir. Ayrıca çağdaş ceza hukukunda para cezası, bu olumsuz yanları bertaraf edilerek uygulanmaya çalışılmaktadır.​

Para Cezasına İlişkin Sistemler
Para cezalarının belirlenmesinde iki sistem vardır: Klasik sistem ve gün para cezası.​

765 s. TCK tarafından da kabul edilen klasik sisteme göre hâkim yasanın saptadığı sınırlar çerçevesinde belirlediği meblağı para cezası olarak hükmeder. Bu sistem farklı şekillerde uygulanır:​

  • Maktu para cezası: Para cezası, sabit bir miktar olarak belirlenir. Hâkimin, işlenen suç, fail ve onun mali durumunu göz önünde bulundurarak bir meblağ belirlemesi mümkün değildir.​
  • Alt ve üst sınırları belirlenmiş para cezası: Yasa koyucu para cezasının alt ve üst sınırlarını belirlemiş olup hâkime bu sınırlar içinde para cezasını belirleme yetkisi tanımıştır.​
  • Nisbi para cezası: Bu usulde ne üst sınır ne de hâkimin takdir yetkisi bulunmamaktadır. Suçtan doğan zarar veya elde edilen yarar ya da katları para cezasının belirlenmesinde esas alınır.​
Gün para cezası sisteminde ise önce suçlunun kusuru ve cezanın amaçları göz önünde bulundurularak bir gündelik sayı belirlenir. Buna birim gün sayısı da denebilir. Bu, suçlunun kaç gün para cezası ödeyeceğinin saptanmasıdır. Bundan sonra suçlunun mali durumu göz önüne alınarak, bir günlük ortalama gelirinden onu yoksulluğa düşürmeyecek bir miktarı günlük olarak belirlenir. Gündelik sayı ile günlük çarpılarak, ödenmesi gereken para cezası miktarına ulaşılır. Böylece para cezasının belirlenmesinde zengin-fakir arasındaki eşitsizlik giderilmeye ve para cezası meblağının suçunun ekonomik durumuna en uygun bir şekilde belirlenebilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.​

TCK’da Para Cezası
5237 sayılı TCK para cezası yaptırımını adli para cezası olarak belirlemiştir. Bu terimin seçilmesinin gerekçesi, idari nitelikteki para cezasından farkının ortaya konulması şeklinde açıklanmaktadır. Buna göre adli para cezası yasada yazılı usule göre belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesi şeklinde tanımlanabilir (TCK m. 52/1; CGTİHK m. 106/1). O hâlde adli para cezasının saptanmasında gün para cezası sisteminin kabul edildiği söylenmelidir. Böylece 5237 s. TCK’nın 765 s. TCK’da benimsenen klasik sisteme son verdiği söylenmelidir.​

Ancak bu sistem aynı suçu işleyen kişilerin ekonomik durumlarının farklı olması nedeniyle farklı cezalar ile cezalandırılmasını sonuçlayacağından TCK m. 3’te yer alan eşitlik ilkesi ile bağdaşmadığı da söylenebilir. Ancak gün para cezasının ortaya çıkışında belirleyici olan ve klasik sisteme nazaran avantajlarını da ortaya koyan amaçların gözden uzak tutulmaması gerekir. Gerçekten gün para cezasının ortaya çıkışındaki temel amaçlar, zengin-fakir suçlu arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak ve ekonomik açıdan paranın sürekli değer yitirdiği ülkelerde cezanın etkinliğini devamlı kılmaktır. Yine hâkimin kararında gün birimini ve gün birimine karşılık gelen parasal miktarı gerekçesiyle ayrı ayrı göstermek zorunluluğu (TCK m.54/2), para cezasının tayininde değerlendirme sürecini açık ve net bir şekilde ortaya koymakta ve kontrol imkânı sağlanarak keyfilik önlenmektedir.​

TCK adli para cezasının ne şekilde saptanacağını da düzenlemiş bulunmaktadır. Buna göre adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanır.​

Bununla birlikte, suç tipinde adli para cezası ile hapis cezası seçimlik olarak düzenlendiğinde, takdiri açıdan hapis cezasının alt ve üst sınırı gözetilerek gün biriminin belirlenmesi yerinde olacaktır. Böylece para cezasının ödenememesi hâlinde uygulanacak tazyik hapsinin süresi bakımından dengesiz ve adaletsiz sonuçların ortaya çıkması önlenmiş olur. Nitekim 6.12.2006 ve 5560 sayılı Kanun’la 5237 sayılı TCK m.61’e f.9 eklenmiş ve “Adli para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” düzenlemesi getirilmiştir. Örneğin, hakaret suçunun cezası hapis cezası ya da adli para cezası olarak hükmedilebilir (TCK m.125). Buna göre hâkim adli para cezasına hükmedecekse gün birimin altı sınırı üç aydan az, üst sınırı da iki yıldan fazla olamaz.​

Yine hükümde gün birimin sadece üst sınırı gösterilmiş ise alt sınır beş gün; alt sınır gösterilmiş üst sınır gösterilmemiş ise üst sınır yedi yüz otuz gün olacaktır.​

Yeni TCK’nın Alman Ceza Kanunu’ndaki gün para cezası sistemini benimsediği söylenmelidir. O hâlde birinci aşamada 5 günden az, Kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde 730 günden fazla olmamak üzere birim gün sayısı belirlenir; ikinci aşamada ise suçlunun ekonomik ve kişisel durumu göz önünde tutularak bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar bulunur. Bu miktar en az yirmi ve en fazla yüz Türk lirası olabilir (TCK m.52/2). Nihayet üçüncü aşamada belirlenen bu iki rakam birbiriyle çarpılır.​

Öte yandan adli para cezası için bir Türk lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez (TCK m. 61/6).​

Hâkim kararında, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktarı ayrı ayrı göstermek zorundadır (TCK m.52/3).​


Adli Para Cezasının İnfazı
Adli para cezası iki şekilde infaz edilir:​

Hâkim, ya adli para cezasının tamamının ödenmesi için mehil verir (ödemeyi erteler) ya da adli para cezasının taksitler hâlinde ödenmesine karar verir.​

Gerçekten hâkim, kişiye, ekonomik ve şahsi hâllerini göz önünde bulundurarak adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebilir. Görüldüğü üzere hâkimin para cezasının ödenmesini erteleyebilmesi mümkündür.​

Bununla birlikte hâkimin adli para cezasının belirli taksitler hâlinde ödenmesine karar verebilmesi de mümkündür. Bu durumda taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir (TCK m. 52/4).​

Öte yandan para cezası Cumhuriyet savcısı tarafından da takside bağlanabilir: Buna göre hükümde, adli para cezası takside bağlanmamış ise bir aylık süre içinde adli para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine geri kalan kısmının birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verilir. İlk taksitin süresinde ödenmemesi hâlinde verilen ikinci takside ilişkin izin hükümsüz kalır (CGTİHK m.106/6).​

Bu durumda para cezasının savcılık tarafından takside bağlanmasının koşulları şu şekilde sıralanabilir:​

  • Mahkemece adli para cezasının ödenmesinde taksit veya mehil öngörülmemiş bulunmalıdır.​
  • Hükümlü savcılıktan bu yönde bir talepte bulunmuş olmalıdır.​
  • Hükümlü bir aylık süre içinde para cezasının üçte birini ödemiş olmalıdır.​
  • Ödeme birer ay ara ile iki eşit taksitte olmalıdır.​
Adli para cezasını içeren ve kesinleşen ilam Cumhuriyet Başsavcılığına verilir (CGTİHK m.106/2). Birden fazla kişinin birlikte suç işlemeleri veya bir kişinin birden fazla suç işlemesi hâlinde hükmolunacak para cezalarının her biri için Cumhuriyet Başsavcılığına ayrı ilam gönderilir. Bundaki amacın cezaların miktarı farklı olabileceğinden, yanlışlık yapılmasını önlemek olduğu ifade edilmektedir.​

Cumhuriyet savcısı otuz gün içinde adli para cezasının ödenmesi için hükümlüye bir ödeme emri tebliğ eder (CGTİHK m.106/2; İnfaz Tüzüğü m.56/2). Çağrı kâğıdı, hükümde gösterilen adrese tebliğ edilir. Hükümlü, adres değişikliklerini mahkemeye veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdür. Aksi hâlde hükümde gösterilen adreste yapılan tebligat geçerlidir (CGTİHK m.20/3). Ancak kurumda bulunan ve kanun hükümlerine göre vasi atanması zorunlu olan hükümlülere yapılacak tebligat, vasilerine yapılır (İnfaz Tüzüğü m.56/2). Şayet mahkeme tarafından adli para cezasının ödenmesi için mehil verilmişse ödeme emri bu mehil dikkate alınarak gönderilmelidir.​

Hükümlü, ödeme emrinde belirtilen miktarı ödemelidir.​

Adli Para Cezasının Ödenmemesi
Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir. Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilir.(18/6/2014-6545/81 md. ile değişik CGTİHK m.106/3). Adli para cezasının hapse çevrilerek kamuya yararlı bir işte çalıştırma tedbirine dönüştürüleceği mahkeme ilamında yazılı olmasa bile söz konusu hüküm Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanır (CGTİHK m.106/5).​

Süresinde ödenmeyen para cezasına gecikme zammı uygulanamaz.​

Adli para cezası yerine çektirilen hapis süresi üç yılı geçemez. Birden fazla hükümle adli para cezalarına mahkûmiyet hâlinde bu süre beş yılı geçemez (CGTİHK m.106/7). Bunun için hükümlünün mükerrer olması gerekmez. Tek bir ilamda birden fazla adli para cezasına hükmedilen hâllerde de birden fazla hüküm var sayılır.​

Hükümlü, hapis yattığı veya kamuya yararlı işte çalıştığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse hapisten çıkartılır veya kamuya yararlı işte çalıştırılma sona erer (18/6/2014-6545/81 md. ile değişik CGTİHK m.106/8).​

Öte yandan, 5237 sayılı yeni TCK dışındaki yasalarda yer alan adli para cezaları gün sistem ile belirlenmediğinden, bunların ödenmemesi hâlinde hapis cezasına çevirme bir gün yüz Türk lirası hesabı ile gerçekleştirilir (CGTİHK geç.m.1; İnfaz Tüzüğü m.56/11).​

Adli para cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve bunun infazında koşullu salıverilme hükümleri uygulanamaz. Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adli para cezasıdır (CGTİHK m.106/9).​

Öte yandan adli para cezasının ödenmemesi durumunda hapse çevrilmesi hâlinde söz konusu hapis cezasının koşulları mevcutsa özel infaz usullerine göre infaz edilebilip edilemeyeceği tartışmalıdır. CGTİHK m.106/9’da adli para cezasından çevrilen hapsin ertelenemeyeceği ve bunun infazında koşullu salıverme hükümlerinin uygulanamayacağı ifade edilmiş ise de özel infaz usullerine ilişkin bir yasak getirilmemiştir. Kanımızca kanunda açıkça yasaklanmadığına göre koşulları mevcutsa söz konusu hapis cezasının özel infaz usullerine göre infazı mümkündür. Yargıtayın bu konudaki kararları çelişkilidir.​

Nihayet infaz edilen hapsin süresi, adli para cezasını tamamıyla karşılamamış olursa geri kalan adli para cezasının tahsili için ilam, Cumhuriyet Başsavcılığınca mahallin en büyük mal memuruna verilir. Kalan adli para cezası bu makamlarca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre tahsil edilir (CGTİHK m.106/11).​

Çevirme Yasağı
Çocuklar hakkında verilen adli para cezası ile kısa süreli hapis cezasından çevrilen adli para cezasının ödenmemesi hâlinde bu cezalar hapse çevrilemez. Bu takdirde para cezasının tahsili için ilam, Cumhuriyet Başsavcılığınca mahallin en büyük mal memuruna verilir. Bu makamlarca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre kalan adli para cezası tahsil edilir (CGTİHK m.106/4; İnfaz Tüzüğü m.56/3, 10).​


Kendimizi Sınayalım

1. İnfazın koşulu aşağıdakilerden hangisidir?

a. Sanığın ikrarı​

b. Suçun kovuşturuluyor olması​

c. Kesinleşmiş bir hükmün varlığı​

d. Hükmün temyize gönderilmiş olması​

e. Delillerin toplanması​


2. Kesin hüküm ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a. Bir hüküm aleyhine kanun yoluna gidilmesi halinde, hüküm ancak kanun yolu başvurusunun sonuçlanmasıyla kesinleşir.​

b. Mahkemelerce verilmiş olan hükmün kesin ya da kesinleşmiş olması bireylerin güven içinde yaşamaları için zorunludur.​

c. Kesinleşmiş mahkeme kararları değiştirilemez, yerine getirilmesi geciktirilemez.​

d. Bir kişi belli bir fiilden dolayı bir soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmış ve hakkında verilen hüküm kesinleşmiş ise aynı fiilden dolayı ikinci bir kovuşturmaya maruz bırakılamaz.​

e. Kesin hüküm yasama ve yürütme organları ile idare ve kişileri bağlamaz.​


3. İlâmların infazında yetkili merci aşağıdakilerden hangisidir?

a. Cumhuriyet savcısı​

b. Cezaevi müdürü​

c. Mahallin en büyük mülki amiri​

d. Adalet bakanı​

e. Yargıtay başkanı​


4. Aşağıdakilerden hangisi müddetnamede bulunması gerekli unsurlardan biri değildir?

a. İnfaz defteri numarası​

b. Hükümlünün ceza infaz kurumuna alındığı tarih​

c. Hükümlünün ceza infaz kurumundan salıverileceği tarih​

d. Ceza süresi​

e. Hükümlünün sağlık durumu hakkında rapor​


5. Topluluk sisteminin sakıncalarıyla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a. Aynı koğuşta kalan hükümlüler salıverildiklerinde diğer hükümlülerce tanınma ve utanç tehlikesine maruz kalır; bu da onların topluma uyumlarını önler.​

b. Hükümlüler kendilerini yalnız hisseder.​

c. Suçlular sürekli iletişim içinde bulunduklarından eğilimlerini, “uzmanlıklarını” birbirlerine aktarır, birbirlerine önerilerde bulunur; bu da cezanın ıslah edici etkisini ortadan kaldırır.​

d. İdareciler, mahkûmları bir bütün olarak göz önüne almak zorunda olduklarından iyiyi kötüden, ıslah olanı olmayandan ayıramaz.​

e. Bu sistemde mahkûmlar “en azılı” mahkûmların etkisi altında kalırlar, bu durumda ilk defa suç işleyen mahkûmların da bir süre sonra itiyadi suçlu haline gelmesine neden olur.​


6. TCK’da aşağıdaki hapis cezası türlerinden hangisi hiçbir şekilde düzenleme altına alınmamıştır?

a. Müebbet hapis cezası​

b. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası​

c. Süreli hapis cezası​

d. Kısa süreli hapis cezası​

e. Ağır hapis cezası​


7. Aşağıdakilerden hangisi kısa süreli hapis cezasını ifade eder?

a. Bir yıl ve daha az süreli hapis cezası​

b. İki yıl ve daha az süreli hapis cezası​

c. Üç yıl ve daha az süreli hapis cezası​

d. Dört yıl ve daha az süreli hapis cezası​

e. Hafif hapis cezası​


8. Aşağıdakilerden hangisi kısa süreli hapis cezasının çevrilebileceği tedbirlerden biri değildir?

a. Aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderme​

b. Belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanma​

c. Ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınması, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanma​

d. Gönüllü olarak kamuya yararlı bir işte çalıştırılma​

e. Yüksek öğretim yapmaktan yasaklanma​


9. TCK’nın benimsediği para cezası sistemi aşağıdakilerden hangisidir?

a. Maktu para cezası sistemi​

b. Alt sınır para cezası sistemi​

c. Alt ve üst sınır para cezası sistemi​

d. Nispi para cezası sistemi​

e. Gün para cezası sistemi​


10. Aşağıdakilerden hangisi hakkında verilen adlî para cezası ile kısa süreli hapis cezasından çevrilen adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, hapse çevrilemez?

a. Çocuklar​

b. Kısmi akıl hastaları​

c. Kısmi akıl hastaları ve çocuklar​

d. Sağır ve dilsizler​

e. Yirmi yaşından küçükler​

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1. c Yanıtınız yanlış ise “İnfazın Koşulu” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

2. e Yanıtınız yanlış ise “Kesin Hüküm Kavramı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

3. a Yanıtınız yanlış ise “İlâmların İnfazında Yetkili Merci” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

4. e Yanıtınız yanlış ise “Müddetname” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

5. b Yanıtınız yanlış ise “İnfaz Sistemleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

6. e Yanıtınız yanlış ise “TCK’da Cezalar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

7. a Yanıtınız yanlış ise “Kısa Süreli Hapis Cezası” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

8. e Yanıtınız yanlış ise “Tedbire Çevirme” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

9. e Yanıtınız yanlış ise “Yeni TCK’da Para Cezası” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

10. a Yanıtınız yanlış ise “Çevirme Yasağı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.​

Yararlanılan Kaynaklar
Demirbaş, T (2008). İnfaz Hukuku, Ankara.​
Karakurt, A (2009), Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara​
Kurt, M (2006), Türkiye’de Ceza İnfaz Kurumlarının Sorunları, Ankara.​
Özbek, V. Ö. (2014), İnfaz Hukuku, Ankara.​
Özbek V. Ö., Kanbur M. N., Doğan K., Bacaksız P., Tepe İ. (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara.​
Özbek V. Ö., Kanbur M. N., Doğan K., Bacaksız P., Tepe İ. (2013), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara.​
Tezcan, D. Erdem, M. R. Sancakdar, O. Önok, R. M. (2011) İnsan Hakları El Kitabı, Ankara.​
Toroslu, H. (2010), Ceza Müeyyidesi, Ankara.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst