Francis Bacon, (22 Ocak 1561 - 19 Nisan 1626) çağının en önemli isimlerinden birisi olarak kabul edilen İngiliz filozof ve devlet adamıdır. Bilim ve mantık tarihinde önemli bir şahsiyet olan Francis Bacon, politik kariyeri altmış yaşında sonlanınca kendisini tamamen felsefeye adamıştır. Çalışmalarının pek azını ölümünden önce tamamlayabilmiştir. Bacon, bilimsel yöntemin temellerini atan kişi olarak kabul edilmektedir. İngiliz felsefe okulu ampirizmin kurucularındandır.​
Bacon, Londra’nın politik güç sahibi ailelerinden birinin çocuğuydu. Cambridge’de eğitim gördü ve yirmi yaşında parlamentoya seçildi. 1617 yılında ona devlet mührünü saklama görevi verildi. Bir yıl sonra İngiltere’nin en önemli adli unvanı olan “lord şansölyelikle” onurlandırıldı.​
Davacılardan rüşvet aldığını kabul edince Bacon’ın adli kariyeri 1621 yılında son buldu. Para cezası kesildi ve görevden alındı. Bir süreliğine Londra Kulesi’nde hapsedildi. Bu ünlü cezaevi, barındırdığı yüksek profilli suçlularla tanınmaktaydı. Zindandan çıktıktan sonra kamu işlerinden men edildi. Bacon, hayatının kalan kısmını gözden düşmeden önce de hobi olarak ilgilendiği yazmaya ve bilimsel deneylere adadı.​
Bacon yazılarında, akla dayanan felsefe ile vahiye dayanan teolojinin birbirinden ayrılması gerektiğini savundu. Mantık, astronomi ve matematik üzerine yazdı. Aristo’nun (MÖ 384-322) batılı entelektüellerin savunduğu tümdengelimci mantığını eleştirerek tümevarımcı mantığı savundu. Tümdengelimci mantık özel durumlarla ilgili sonuçlara varmak için kıyas yönteminin kullanılmasını kapsıyordu. Örnek vermek gerekirse George Washinton bir adamsa ve adamların da kolları varsa, tümdengelimci mantığa göre George Washington’un da kolları olmalıydı.​
Tümevarımcı mantık ise gözlenen olaylardan hareketle genel prensipler geliştirilmesine dayanıyordu. Örneğin; buz her gözlemde soğuktu. Bu yüzden rahatlıkla tüm buzların soğuk olduğu söyleyenebilirdi. Bu mantık, eleştirilmesine rağmen modern ampirik bilimin temel prensiplerinden birini oluşturmaktadır.​
Bacon’ın bilimsel hedeflerinden birisi de soğuk ve sıcağın doğasını anlamaktı. Ne yazık ki bu konudaki araştırmaları ölümüne neden oldu. Bir tavuk ölüsünü karla doldurarak yaptığı bir deney sırasında bronşit oldu. Öldüğünde altmış beş yaşındaydı.​
Bacon'la ilgili olarak bunlar söylenirken, bir yandan da onun çok zayıf, oldukça sıradan bir bilim adamı olduğuna birçokları tarafından işaret edildiğini söylemek gerekir; çünkü onun Gilbert, Galileo ve Harvey gibi çağdaşları tarafından gerçekleştirilen kavramsal ve matematiksel hamlelerinin gerçek anlamını kavrayamadığı öne sürülmüştür. Yine, çok övündüğü tümevarımsal yöntemin ne özgün ne de bilimsel ilerleme için özellikle yararlı olduğu savunulmuştur. Öte yandan, onun her ne kadar kendisi teslim etmemiş olsa da, saldırdığı gelenek ve düşünürlere çok şey borçlu olduğu gösterilmiştir. Gözlem ve deneyimin savunuculuğunu yaparken, kabul görmüş tavırları sorgulayan Palissy, Telesia, Cardana ve Campanella gibi adamların; gelecekle ilgili olarak Leloy ve diğerleri tarafından savunulan iyimser ve umutlu görüşlerin; Ramus'un Aristoteles'in mantığı ve yöntemine yönelik eleştirisinin; simyacıların ve büyüden faydalanmak isteyenlerin sergilediği doğayı kontrol altına alma arzusunun; işte bütün bunların Bacon üzerinde oldukça derin bir etkisi olmuştu.​
Fakat her şey bir yana, onun, geç onaltıncı yüzyıl düşüncesinin bu çok çeşitli unsurlarını, apayrı ve kişisel bir mesaj içinde bir araya getirebilmiş olduğunu söylemek gerekir. Kendisinin de gördüğü gibi o bir savaşçıydı, zamanın felsefî araştırmalarının sıradan bir katılımcısı olmaktan ziyade, insanları şeylerin doğasına karşı birleşik güçlere katılmaya, insan imparatorluğunun sınırlarını genişletmeye, kısacası eylemde bulunmaya çağıran bir çığırtkan ya da tellaldı.​
Gerçekten de, Bacon'un yazılarının ve propagandasının yöneldiği amaçlar arasında, insanın doğa üzerindeki egemenliği, bunun sonucu olarak dünyadaki durumunun iyileştirilmesi, içinde yaşadığı toplumun ayrılmaz bir parçasını oluşturan eğitimsel, hukukî, İdarî ve dinî kurumlarm geliştirilmesi vardı. Bütün bu amaçlar, hiç kuşku yok ki, pratik amaçlar oldukları için, onu, sözcüğün gerçek veya lafzi anlamıyla bir filozof olarak görmek kolay değildir. Kendi başına bilgelik, onun için ilginç olmadığı gibi, pek büyük bir değer de taşımamaktaydı. Bilgeliğin sadece pratik ve maddî bir değeri olması durumunda, o erişilmeye değer bir şey olabilirdi. Bacon seküler bilgi ve öğretimi dinî eğitim ve bilgiden tamamen ayırmıştı. Seküler bilgi ve eğitim bağlamında, "İnsanî bilgi ile İnsanî güç/iktidar bir ve aynı şeydirler" diyen Bacon için, insanlığa doğaya ilişkin araştırmada pratik ve verimli sonuçlar elde etme imkânı verecek bir yöntem temin etmek, hayatî bir önem taşımıştır. Gerçekten de yöntem konusu, onun en çok ilgilendiği ve eserlerinde en çok üzerinde durulan konu olmuştur. Geleneksel felsefeyle ilgili çalışmalarında her seferinde büyük bir hayal kırıklığına uğrayan, Grek, Skolastik ve Rönesans düşünürlerine sürekli olarak saldırıp, en sonunda hepsinden insanın yeryüzündeki yaşamını iyileştirecek en küçük bir şey üretemedikleri gerekçesiyle tamamen vazgeçen Bacon'a göre, iman, insanın Cennetten kovulurken kaybettiği masumiyeti, bilim ise, doğa üzerindeki hakimiyetini yeniden elde etmesine yardım eder. O daha önceki araştırma yöntemlerini bu yönden apaçık başarısızlıkları nedeniyle mahkûm ederken, bilgiye etkinliği ve verimliliği mutlak olan bir yöntem temin etmeye koyulur.​
Birçokları onun yönteminin oldukça sıradan bir yöntem olduğunu, doğaya dönüş tavsiyesinden başka hiçbir şey ihtiva etmediğini söylemiştir. Gerçekten de, dikkatli gözlem önerisi, mutlak olarak kesin genellemelere götürecek oldukça zahmetli bir tümevarım süreciyle ilgili açıklamaları özde, onun daha önceki filozofların muğlak hipotezleri ve soyutlamaları için geliştirilmiş bir panzehirdir. Bununla birlikte geliştirmiş olduğu yöntem, onun programının sadece yarısını oluşturur. Araştırma çabası veya sürecinin organizasyonuyla ilgili olan diğer yarısı da aynı ölçüde, hatta daha bile önemlidir. Zira Bacon, bireysel bilim adamları tarafından kullanılan yöntem ve işlemleri denetlemek ve geliştirmek istediği kadar, bilimsel ilerlemeyi teşvik edecek veya geliştirecek psikolojik ve sosyal etkileri kontrol altında tutmayı amaçlıyordu. Dolayısıyla, o bilginin eski çağlarda neden bu kadar az ilerlediğini açıklamaya çalışırken, üretkenlikten yoksun toplumlarm kültürel, politik ve diğer kusur ve bozuklukları üzerinde yoğunlaşmıştı. Söz gelimi, ona göre, Yunanlılar efsanelerine çok bağlı olup, bir tarih duygusundan ve başka insanların farklılığıyla ilgili bir bilinçten yoksundular. Onun meşhur idolleri işte bilimsel ilerlemeyi engelleyen bu türden olumsuz etmenler üzerinde yoğunlaşır. İnsan zihnini engelleyen belli başlı psikolojik, kültürel, linguistik baskılar üzerinde duran Bacon'a göre, bilginin ilerlemesi sadece insan zihninin aslî eksik ve kusurları tarafından değil, fakat kişinin fizikî ihtiyaçları, ardalanı ve çevresi tarafından da engellenir. Dolayısıyla Bacon, bilginin kendi zamanında ilerlememesinin nedenleri üzerinde durduğu zaman, onun aklında daha ziyade, bireysel bilim düşünürlerini, yanlışlarından çok, kurumların, eğitimin, bir bütün olarak toplumun yetersizlikleri vardır. Bilim adamlarının elbette yeni bir yöntem, doğa konusunda daha iyi bir yaklaşım benimsemeleri gerekir, fakat bunun bilim cemaatinin yeni baştan organizasyonuyla tamamlanması gerekir. O mucitlere ödül verilmesini, üniversitedeki müfredatın baştan aşağı değişmesini, alimler arasındaki temasın güçlendirilmesini, kütüphanelerin geliştirilmesini, araştırmacılara ayrılan kaynakların sınırsızca arttırılmasını istiyordu. Bacon sabit ve sürekli ilerlemenin ancak dikkatli ve sabırlı bir planlamayla mümkün olabileceğine inanıyordu.​
Bacon'un eserleri, bütün bilimlerin birliğine inandığı için, hemen hemen her konuyu ihtiva etmekteydi. Araştırma yöntemleri, olguya ilişkin gözlemle başlayıp, yavaş yavaş dikkatli gözlemlere yükselecek şekilde, bütün konularda hep aynı olmak durumundadır. Bütün araştırmaların en yükseği olan ilk felsefe, bütün bir bilgi alanıyla ilgili genellemeleri ihtiva edecektir.​
Wilham Harvey, Bacon'u bir bilim adamı olarak çok vasat bulur; bunun nedeni hipotezlerin ve matematiğin hayatî önemini fark edememiş olmamasıdır. Bununla birlikte, o Bacon'un on yedinci yüzyıl düşüncesinde eşsiz bir konum işgal ettiğini savunur. O sadece bir devlet adamı değil, fakat aynı zamanda bilim stratejistidir; saygın bir kâşif değil, fakat esas ve öncelikle bir organizatör ve bilim peygamberidir. Deney ve tümevarıma yaptığı vurguya sonradan büyük bir değer verilmiş olsa da, ona beslenen saygı daha ziyade organize ve verimli bir işbirliği olarak bilim telakkisinin sonucudur. Leibniz, her ne kadar matematik konusundaki cehaletinin, onu, fiilî bilimsel gelişme sürecinin dışında bıraktığını düşünse de, onun önemini teslim edenlerin başında gelir. Descartes da, ondan radikal bir biçimde farklı bir bilim anlayışı benimsemiş olsa bile, onun önemini tanıyanlarındır. Ve Bacon, İngiliz iç savaşı sırasında çağdaşları tarafından göz ardı edilen adam, yalnızca toplumu reformdan geçirmek isteyen ihtilalciler için değil, fakat programını hayata geçirme bilinçli teşebbüsüyle, 1662 yılında Londra'da Royal Society'yi kuran Boyle gibi bilim adamları için de bir kahraman olmuştur. Avrupa'da kurulan diğer bilim akademileri, Royal Society'î takip ederken gerçekte ondan ilham almıştı; felsefe alanında ise Hobbes, Locke, onsekizinci yüzyıl ansiklopedistleri ve Bentham onun etkisini yansıtan filozoflar arasında yer alır. Şu halde, bilginin sistematik organizasyonunun, bilgi karşısında kuşkucu bir tavrın, bilim için İnsanî amaçların ve doğa kadar insan ve toplumun da savunuculuğunu yapmasıyla Bacon, insanın kendisi ve evrenle ilgili kavrayışında yeni bir çağın başında bulunur.​
Hayatı
'Sir' ya da 'Verulam Baronu' olarak da tanınan Bacon'un babası, Kraliçe Elizabeth'in saltanatı döneminde Adalet Bakanı olan Nicola Bacon'dur. Annesi, İngiltere'nin büyük nüfuza sahip kişilerinden biri olup, hazine bakanlığına kadar yükselmiş olan Lord William Cecil'in baldızı, Anne Cooke'tu. Bacon'un annesi, teoloji, Yunanca ve Latince eğitimi görmüştü. Oğlunun eğitimini üzerine almış ve bunun için her türlü sıkıntıya katlanmıştı. Bacon, daha onüç yaşında iken Cambridge'deki Trinity Koleje gönderilmiştir. Orada üç yıl kalan ancak okulun, öğretim program ve yöntemlerinden hiç hoşlanmayan Bacon, daha o yaşlarında Aristoteles'e bağlı kalmanın doğru olmadığı, felsefeyi daha verimli kılmak gerekliliği yönünde bir bilinç geliştirmişti. Nitekim o daha bu dönemden başlayarak, skolastik felsefenin boş, kısır ve verimsiz olduğunu ilan eder. 1576'da hukuk öğrenimi görmek için Gray's Inn'e başlamıştır. aynı kurumda hocalık, baro yönetim kurulu üyeliği ve daha sonra da sarayın hukuk danışmalığını yapmıştır. 1584'de parlamento'ya giren Bacon, 1603 de Jacques I zamanında şövalye unvanını alır. O 1607'de başsavcı olmuş, 1613'de en yüksek hukukçu rütbesini (Attornal General) ve en nihayetinde de, sırf Bacon için icad edilen Verulam Baronu unvanını almıştır.​
Eserleri
Bacon'un felsefesi, özde geçmişin bilim ya da bilgeliğine yönelik bir eleştiriyle bilimlerin yeni baştan inşâsına ve yeni bilimin yönteminin oluşturulmasına dönük proje ve önerilerden, yani eleştirel bir boyut ile yapıcı bir boyuttan meydana geldiği ve bilimin modern dünyanın şekillenmesinde ve düzenlenmesinde oynayacağı rolü hesaba katarak pratiğin hizmetine koşulmuş bir teoriden oluştuğu için, eserleri de doğallıkla bu genel eğilimi yansıtır. Nitekim, onun ilk eseri olan, önce İngilizce sonradan Latince basılmış Ahlâk ve Politikaya Dair Denemeler (1597) adlı kitabı, özde onun bu ikinci alanla ilgili kitabıdır. Ve Bacon'un bu eserdeki düşünceleri, onun ‘ününü arttırıp, kendisini çağının birinci sınıf yazarları arasına sokmuştur. aynı şekilde, İnsanî bilginin yetkin hale gelmesi ve artması için gerekli vasıtaları gösterdiği The Advancement of Learning [İlâhî ve İnsanî Bilginin İlerlemesi] (1605) adlı eseri onun yapıcı, kurucu yönüyle ilgili bir eser iken, De Sapientia Veterum [Eskilerin Bilgeliği] (1609), daha ziyade ikinci kategoriye giren bir kitap olmak durumundadır. Bacon'un bunu takip eden eseri, 1620'de yayınladığı Novum Organum'dur. Bilimlerin evriminde büyük rol oynamış olan Novum Organımı adlı eserde Bacon, Aristoteles'in Organon adlı eserine karşı, bilimlerin ilerlemesini sağlayacak yeni bir mantık veya yeni bir yöntem önermiştir. Bunların dışında, Bacon 1622'de Vents'lerin Tarihi, Hayat ve ölümün Tarihi, Yoğunluk ve Seyreklik Tarihi, Ağırlık ve Hafiflik Tarihi, Isı, Işın, Manyetizmaya Dair araştırmalarını yazar. Bütün bunlar, merak uyandırıcı deneyleri de içine alan gözlem tablolarıdır. Katibi Rawley, bunları Sylva Silvarum, Sive Historia Naturalis [Ormanlar Ormanı veya Doğal Tarih] adıyla yayınlamıştır. Bu eserdeki bin adet gözlem, yüzlük gruplar halinde on bölüme ayrılmıştır. Bunların dışında Henry VII'nin Tarihi ve diğer bazı kitapçıkları vardır.​
Bacon aslında Great Instauration [Büyük Yenilenme] adında bir eser planlamaktaydı. Bu eser altı bölümden oluşacaktı. (1) The Division of the Sciences [Bilimlerin Bölümleri]; (2) The Hew Organon or Directions Concerning the Interpratation of Nature [Yeni Âlet veya Tabiatın Yorumu Üzerine Talimatlar]; (3) The Phenomena of The Universe, or a Natural and Experimental History for the Foundation of Philosophy [Felsefeye Temel Olarak Evren Fenomeni veya Doğal ve Deneysel Tarih]; (4) The Ladder of Intellect [Aklın Merdiveni]. (5) The Forenunners, or Anticipation of the New Philosophy [Yeni Felsefenin Öncüleri veya Habercileri]. (6) The New Philosophy or Active Science [Yeni Felsefe veya Aktif Bilim]. Bacon, tasarladığı söz konusu Great Instauration adlı eseri bitirememiştir.​
Bilim Sınıflaması
Bacon söz konusu eserlerinden Bilginin İlerlemesi'nde, bilimleri, insan aklını veya insanın rasyonel ruhunu geleneksel bir tarzda üçe ayırarak sınıflar. Buna göre, o aklın veya aklî ruhun ilk melekesi olan belleğe, tarihi, imgeleme şiiri; akılyürütmeye de felsefeyi bağlar. Esas bilgi ağacını meydana getiren felsefenin kökü, "varlık" ve "yokluk", "imkân" ve "imkânsız" gibi genel kavramları ve "aynı şeye eşit olan şeyler birbirlerine eşittirler" benzeri en genel aksiyomlarla ilgili olan ilk felsefedir. Bu kökten üç dal çıkar: Tanrı'yı konu alan teoloji, doğayı konu alan doğa felsefesi ve insanı konu alan felsefe. Teolojiden salt akla dayanan doğal teolojiyi anlayan Bacon'a göre, akıl burada Tanrı'nın varoluşunu ve doğasını yaratılmış şeylere bakarak ele alır. Spekülatif felsefe ve uygulamalı felsefe diye ikiye ayırılan doğa felsefesini, Bacon, Aristoteles'in dört neden teorisini temele alarak ikiye ayırır. Buna göre, fizik maddî ve fail nedenleri, metafizik ise formel ve final nedenleri ele alır. Fizik göreli olarak sınırlı bir nedensellik alanı içinde özgül madde türlerini veya cisimleri ele alıp tikel fenomenlerin nedenlerini araştırırken, metafizik genel formları, yani sabit yasaları, temel ve ezelî-ebedî yasaları konu alır.​
Bacon'a göre, doğa felsefesini tamamlayan bilim matematiktir. Matematiği saf ve uygulamalı matematik diye ikiye ayıran Bacon'un gözünde saf matematiğin kapsamı içine, sürekli soyut niceliği konu alan geometri ve konusu somut nicelik olan aritmetik girer. Uygulamalı matematik ise perspektif, müzik, astronomi, mimari gibi bilimlerden oluşur. Felsefesinin üçüncü ana bölmesini oluşturan insan felsefesini, o philosophia humanitas ya da antropoloji ve philosophia civilis ya da politik felsefe olarak ikiye ayırır. Bunlardan antropoloji öncelikle insan vücudunu ele aldığı için tıbbı, sonra da insan ruhunu konu aldığı için psikoloji ve mantığı ihtiva eder. Politik felsefe ise, iyi insanla iyi toplumun kurucu unsurlarını ele aldığından, kendi içinde etik ve politika olarak iki dala ayrılır.​
Program
Bilginin güç olduğunu söyleyen, hiçbir çıkara hizmet etmeyen hakikati, bütünüyle bir kenara atıp, bilgiyi, sağlayacağı sömürü ve tahakküm imkânları için isteyen, bilginin özsel özelliğini, doğruluk yerine, faydada gören, bütün bir geçmişin bilgeliğini inkâr edip, bilimlerin, bütün bir İnsanî bilginin yeni baştan inşâsını kendisinin en büyük amacı yapan Bacon, amacını ortaya koyarken, iki önkabulde bulunur: (1) Şimdiye kadar bilgi diye geçmiş olan her şey mutlak olarak yanlış olup, salt bir hatadan ibarettir (yoksa kendisinin kalkıştığı böylesine bir yeniden inşâ hareketine hiç gerek olmazdı). (2) İnsan zihni ihtiyaç duyduğu doğru ve sağlam bilgiyi elde edebilme güç ve yeteneğine sahiptir (aksi takdirde, bu türden bir yeniden inşâ hiçbir şekilde mümkün olmazdı).​
Bacon, şu hâlde, bilimlerin yeniden inşâsı amacı doğrultusunda, sırasıyla insan zihninin bilgiye ulaşacak güç ve yeterliliğe kendisine göre sahip gibi görünmemesinin nedenlerini ortaya koyar, sonra başta Ortaçağ bilimi olmak üzere, mevcut bilgi anlayışlarını kıyasıya eleştirir ve en nihayetinde, insanın istenen bilgiye ulaşmasını mümkün kılacak yöntemi formüle etmeye geçer. Zira ona göre, insan aklının, bir konuyu araştırırken yöntemsiz ve plansız davranmaması gerekir. Yöntem, insan akli için gerekli olup, tıpkı elin bir iş yaparken bir âlete ihtiyaç duyması gibi, aklın da yardımcı ve destekleyici bir âlete ihtiyacı vardır. Bu âlet de yöntemdir. İnsanın doğayı anlayıp, ona hükmedeceğini, "bilginin güç olduğunu", doğa yasalarını ve doğal nedenleri bilmenin, nesneleri tanımamızı ve doğa üzerinde egemenlik kurmamızı mümkün kılacağını söyleyen Bacon'a göre, doğaya bakmadan ve deneyim yapmadan yalnızca kelimeler ve kavramlarla düşünmek, yöntemsiz ve plansız hareket etmek demektir. Böyle hareket etmesine izin verilmemesi durumunda aklın kendisinden bekleneni veremeyeceğini, aklın gücünün boş yere yüceltilmiş olacağını, onun bize sunduğu asil yardımların araştırılmadan kalacağını söyleyen Bacon'a göre, doğayı gözlemeksizin yalnızca aklın gücüyle ortaya konan aldatıcı düşünceler, spekülasyonlar, kuramlar bir çeşit delilikten başka bir şey değildir. Bilim yapmak demek, doğayı tanımak ve onu kontrol altında tutmak demektir. Bacon, "doğa" dediğinde sadece dışımızda gödüğümüz dünyayı kastetmez. "Doğa" onun terminolojisinde birçok anlama gelir: (i) Her bir nesne; (ii) bunların oluşturduğu birlik, (iii) kendimize inceleme konusu olarak belirlediğimiz her şey; (iv) zihnimizdeki kavramlar (adalet, güzellik, iyilik, vb.), (v) Birşeyi o şey yapan şey yani öz (Platon'da idea, Aristoteles'de cevher, töz); (vi) şu varlık; (vii) zihnimizde veya dışarıda belirli olan veya olmayan şey; (viii) Form; (ix) doğa yasası; (x) Aristoteles'teki tanım; (xi) betimleme ve (xii) yaratıcının yarattıkları üzerine vurduğu damga.​
İdoller
Bacon'a göre, bütün bu anlamları içeren doğayı tanımayı engelleyen birtakım idoller vardır. Buna göre, insan zihninin kusursuz bir ayna görevi gören başlangıçtaki durumu ile onun önyargılarla, yanlış fikirlerle, geleneğin geçersiz kavramlarıyla bozulmuş, olanı tahrif eden mevcut hali arasında bir ayırım yapan, zihnin doğaya ilişkin doğru bilgiye erişebilmesi için temizlenmesi, putlardan arındırılması gerektiğini söyleyen Bacon'da, idol, şu hâlde önyargı, sabit fikir, doğruluğu incelenmeden kabul edilmiş kanaat olarak tanımlanabilir. O, sırasıyla Kabile veya soy idolü, Mağara idolü, Pazar idolü ve nihayet Tiyatro idolü olmak üzere, dört idol türü ayırır. Doğanın anlaşılmasına, doğru yorumlanmasına engel olan bu idoller, zihne yeni bilgilerin girişini güçleştirir ve bilimlerin yenilenmesi işine engel oluşturur. Bacon, bu idolleri göstermenin büyük bir hizmet olduğunu düşünmektedir.​
Ona göre, insan doğasının ayrılmaz bir parçasını oluşturan Kabile veya Soy İdolleri, insanın kendisini her şeyin ölçüsü olarak görmesinden kaynaklanır. Çünkü, insan, duyularını ve algılarını kendisine refere eder, nesneleri çarpıtır. Doğa, "Sili generis" yani, kendine özgü olduğu halde, orada paraleller, bağıntılar, eşlenikler icat eder. İnsanın bir şeyleri doğru algılamasının en büyük engeli ve kaynağı, onun kayıtsız oluşu, yetersizliği ve duyularının hatalarıdır. İnsan akli soyutlama yapar, halbuki, doğayı soyutlamak yerine, önce ince ince tetkik etmek gerekmektedir. Bunlardan anlaşılacağı gibi, kabile veya soy idolleri, insanın ruh yapısından, önyargılarından, sınırlı yetilerinden ve tutkularından, duyularının yetersizliğinden kaynaklanır.​
Bacon insan soyuna ortak olan idollerden sonra, her bireye özgü olan putlara geçer. Gerçekten de, Mağara İdolleri, ona göre mizaç, eğitim, alışkanlık, zihnin ve bedenin yapısı, otoritelere bağlılık, kişiler arası ilişkiler gibi nedenlerden kaynaklanır. Bacon her bireyin ayrı ayrı kendisinde bulunan Mağara idolünün bilimlere şu şekilde zarar verdiğini düşünür. Örneğin, Aristoteles, doğa felsefesini kendi mantığına hizmet eder duruma getirmiştir. Bazı kimyacılar, birkaç ocak deneyi yapmışlar, Gilbert mıknatıs üzerine deney yapmış ve bunlara uygun bir felsefe sistemi kurmuşlardır. İşte, onların kendilerince üstün olan bu uğraşları, onları mağara idolüne sokmuştur. Bunun gibi, belli çağlar lehine çalışmak da bir mağara idolüdür. Bazıları İlkçağa hayrandır, bazıları yeniliğe kucak açar. Bazıları ise, eskiyi atmadan yeniliğe de karşı çıkmadan orta bir yol tutturur. Bu tutumlar, felsefe ve bilimlere zararlıdır, çünkü doğru hüküm vermeye engel oluşturur, akli acele onay vermeye yöneltirler. Halbuki, doğruluk, değişken olan zaman parçalarında değil, doğanın ve deneyimin ışığında aranmalıdır. Demek ki, mağara idolünden kurtulmak için, kişi, zihnine aldığı ve orada duran her şeyden şüphe etmelidir.​
Pazar İdolü ise, insanın diğer insanlarla ilişkilerinden kaynaklanan bir idol türünü tanımlar. Bu ilişkilerde anlaşma aracı dildir. Dolayısıyla, burada sözcüklerin insan zihni üzerindeki olumsuz etkilerine, insanların sözcükleri şeyleştirme eğilimlerine işaret edilir. Pazar İdollerinin gerisindeki mantığa göre, insanlar birbirleriyle sözcükler ve dil aracılığıyla ilişki, iletişim kurarlar ve sözcüklerin yarattığı iki büyük tehlike vardır. Sözcükler her şeyden önce, muğlaktırlar veya çoğunluk belirsiz anlamlı olabilirler; onlar şeyleştirilmeye uygun bir yapıdadırlar. Bacon'a göre, kelimelere yanlış anlamlar yüklenmesi, her şeyi karışıklığa itmiş ve insanları yanlışa sürüklemiştir. Bu nedenle, Pazar İdolü, en kaygı verici idol türüdür. İnsanlar, kendi akıllarının kelimeleri yönlendirdiğini zannederler. Oysa, durum tersinedir; zihni kuşatan bu sözcük, kavram ve adlar onu yönlendirirler ve sonuçta insanlar gerçek hiçbir şeye tekabül etmeyen, olsa olsa birtakım kurguları adlandıran sözcükleri, sanki onlar şeylerin isimleriymiş gibi görebilirler. Kaba hatlarıyla 'şey'leri tanımlayan sözcükler doğaya karşıt olup, sözcüklerden ibaret olan tanımlar da, doğal maddî nesneleri anlamaya yetmez. Çünkü gerçek nesneler kötü tanımlanmıştır, 'şey'lerden aceleci ve düzensiz bir şekilde soyutlanmışlardır. Yine Bacon, sözcüklerde farklı çarpıtma ve hata dereceleri olduğunu söyler. En az hatalı sınıf, tözlerin adları olanlardır. Bunun gibi az soyut olanlar daha az hatalı, çok soyut olanlar ise daha çok hatalı tanımlanmışlardır. En yanlış sınıf ise, duyularımızın doğrudan doğruya algıladığı nesneler hariç, ağır, hafif, seyrek gibi nitelikleri gösterenlerdir.​
Dördüncü idol türünü oluşturan Tiyatro İdolleri, Bacon'un gözünde, "doğa"yı kurgularla anlamak, dünyayı maymunca taklit etmek anlamına gelir. Bu idol türü doğuştan değildir. Dogmalar, yanlış ispat kuralları, gelenek, güven, astroloji, simya ve büyü faaliyetleri, bâtıl inançlar bu idolün kaynağını oluştururlar. Bununla birlikte, bu idoller esas itibariyle geçmişin felsefe sistemlerinin çok çeşitli dogmalarının insan zihninde yarattığı çarpıtmaları, salt düşsel bir tiyatro oyunundan başka hiçbir şey olmayan eski sistemlerin ürünleridir.​
Mevcut Bilimin Eleştirisi
Bacon, işte bu idollerin ışığında kendi zamanındaki bilimleri ve mantık sistemlerini eleştirir. Kendi zamanında bilinenlerin çoğunun şans eseri olarak elde edildiğini, bilinenlerin yeniden düzenlenip tekrar tekrar sunulduğunu, bilimlerin keşif yapmak için yöntemleri olmadığı gibi uygulama yapmak için planları da bulunmadığını söyleyen Bacon'a göre, bütün bunlar, "doğa"yı olduğu gibi anlamaya engel olmuştur. Aristoteles'e dayalı olan mantık sistemi, "doğa"yı araştırmadığı gibi hataları da güçlendirmiş, dünyayı insan düşüncelerine, düşünceleri de kelimelere esir etmiştir.​
O, önce eleştirdiği bilim anlayışının temelinde bulunan tasıma, onun bilimin ilkelerine uygulanamayacağını söyleyerek karşı çıkar. Çünkü, tasım doğanın inceliğine denk düşmediği gibi, uygun da gelmez. Nesneleri dikkate alacağına onay vermeye zorlayan tasımın temelinde kavramlar vardır. Bu kavramlar ise, "doğaya" bakılarak elde edilmiş değillerdir. Doğa hakkında acele ile ve vaktinden önce verilen yargılara tabiatın öncelemnesi, "şey"lere bakarak uygun bir biçimde verilen yargılara da doğanın yorumu adını veren Bacon'a göre öncelemeler, bilinen olaylarla ilgili verilmiş hükümlerdir. Öncelemeler ve mantık bilinenleri onaylamaya zorlar. Öncelemeler yapmakla yetinmek, eski bilgilerin üzerine yenilerini eklememek ve dolayısıyla bilimlerde ilerlemeden vazgeçmek anlamına gelir.​
Bacon'a göre, bilimle uğraşanlar ya empirisistler ya da dogmatiklerdir. Empirisistler, karıncaya benzerler, yalnızca yığarlar; dogmatikler, örümcek gibidirler, kendi ağlarını örerler. Arı ise her ikisini yapar. Bahçenin ve çevrenin çiçeklerinden alması gerekeni alır, onu işletir. Felsefenin işi de armınkine benzemelidir. O halde, deneysel ve rasyonel alan birlikte ele alınmaldır. Buradan da anlaşılacağı üzere, Bacon'un amacı, teorileri, mekanik sanatları, astrolojiyi simya ve büyü faaliyetlerini felsefe sistemlerini ve doktrinleri çürütmek veya onlar hakkında bir tartışma yapmak değildir. Çünkü onun yöntemiyle bu disiplinlerin yöntemleri ve başlangıç noktaları arasında hiçbir benzerlik yoktur. Onlar, kendi yollarına bağlı kalmışlar ve hatalarını arttırmışlardır. Çünkü, Bacon'un deyimiyle, "doğru yolda giden bir topal, doğru yolda gitmeyen birini yarışta geçer. Doğru yolda gitmeyen birinin ustalığı ve hızı ise ancak hatasını güçlendirmeye yarar."​
Bacon'a göre, Aristoteles, doğa felsefesini mantık aracılığıyla bozmuş ve bir kategoriler dünyası oluşturmuştur. Mantık, onay vermeye zorlar, bu durum ise, zihni itaat altına alır. Aristoteles, tanımların ve 'şey'lerin iç gerçekliğine bakmamış, sadece önermelerdeki üsluba bakmakla yetinmiştir. O, önce karar vermiş sonra verdiği kararla bağdaştırmak için deneyim yapmıştır. Bu nedenle deneyi bütünüyle bırakan modern izleyicilerinden daha çok kınanmıştır.​
Bacon, empirik okula da eleştirilerde bulunur. Emprik okul ona göre, teorik okuldan daha anormal davranmıştır. Çünkü genel kavramlarla uğraşmayıp, birkaç deneyin sınırlı karanlığına saplanıp kalmıştır. Simyacıların çalışmaları ve Gilbert'in felsefesi buna örnektir. Bacon'a göre, yalnızca deneyle uğraşanlar da, acele ve vakti gelmeden genelleme yapabilirler ve 'şey'lerin ilkeleri olarak bunları verebilirler.​
Bacon, felsefeye bâtıl inançların sokulmasına da karşı çıkmıştır. Ona göre, felsefe, çok geniş bir alana sahip olduğundan, bâtıl inanç ve teoloji ile zaman zaman karışmıştır. Batıl inanç dolu felsefeye örnek olarak Pythagoras Okulu verilebilir. Bâtıl inanç hatanın yüceltilmesine yardım eder. Bu nedenle, o büyük bir kötülük olup, insan zihni üzerinde bir veba işaretidir. Bunun gibi, bazı modernler dine dayalı bir tabiat felsefesi kurmak istemişlerdir. Dayanak olarak da, Eyüp'ün kitabının "Yaradılış" bölümünü ve Kutsal Kitabın buna uygun başka bölümlerini seçmişlerdir. Bu tutum da önlenmelidir. Demek ki, doğa felsefesi içinde hiçbir şey doğru olarak araştırılmamış, kaydedilmemiş, tartılmamış ve ölçülmemiştir. Belirsiz ve karanlık birtakım gözlemler, yanlışlara ve kesin olmayan bilgilere neden olmuştur.​
Bacon'a göre, şimdiye kadar insanlığın sahip olduğu bilimlerin temelinde Eski Yunan düşüncesi yatmaktadır. Eski Yunan bilgeliği ise, araştırmacı olmayıp, didaktik ve tartışmacıdır. Yunanlıların bilgisi sınırlı ve kıttı, onlar dünyanın küçük bir kısmını, fablleri ve gelenekleri bilmekteydiler. Eski Yunanlıların ortaya koyduğu ürünler ve sonuçlara bakılacak olursa, onlar arasında insanlığa yardımcı olan ve insanlığı yücelten neredeyse tek bir deneyin bile olmadığı görülür. Eski Yunan'daki teoriler, doğadan kopuk olmasaydı, bilimler bu günkü durgun ve verimsiz halinde olmazdı. Mekanik sanatlara bakıldığında durumun tersine olduğu görülür. Çünkü, bu sanatlar doğaya ve deneye dayalı olarak çalışmaktadırlar. Bu nedenle de gelişmiş ve büyümüşlerdir.​
Bacon'a göre, "Aristoteles'in felsefesinden daha iyi hiçbir şey ortaya konamamıştır" şeklindeki bir düşünce bütünüyle yanlıştır. Aristoteles ve Platon'un felsefelerinin, çürük tahtaların yüzmesi gibi, çağların dalgaları içinde zamanımıza kadar geldiğini söyleyen Bacon, bilimin hedefinin iyi belirlenmemiş olduğunu, esas hedefin, keşifler ve zenginliklerle insan hayatını donatmak olması gerektiğini öne sürer. Halbuki, para karşılığı bilgi sunan öğreticiler, keşif için zaman ayırmamışlardır. Onların amaçları sadece ün elde etmek olmuştur. Bu nedenle de, eldeki bilgileri yeniden düzenleyerek ve değiştirerek sunmuşlardır.​
Bilimin amacı ve hedefi iyi belirlenseydi bile, insan zihni yine de hatalı bir yol izlerdi. Çünkü, bilimde duyulardan başlayan ve doğru bir deneye varan bir yol hiç olmamıştır. Her şey, karışıklığa, şansa, delil bulma telaşına, tutarsız deneylere ve yanlış bağlantılara terk edilmiştir. Oysa, gerçek deneyim bir ışık bulmakla başlar, sonra, düzenlenmiş ve özümsenmiş deneyle ilerler. Bu deneylerden 'aksiyom'lar türetilir. Böylece, insan ışığın gösterdiği yolda ilerler. Eğer, insanlar bu yolda ilerlemez de yanlış tecrübenin labirentine düşerlerse, bilim de doğru bir istikamette ilerlemez ve insanlar merak etmeyi bir yana bırakırlar. Deneyler ve tikeller hakkında konuşmanın verimsiz ve işe yaramaz olduğunu ve zihnin ön plana geçirilmesi gerektiğini öne süren önyargı, gerçek deneyim yolunu kapatmıştır.​
Bacon'a göre, artık İlkçağa duyulan hayranlık bir kenara bırakılmalıdır. İnsanın deney ve gözlem ile bilgi stoku artan kendi zamanından daha çok şey beklemesi gerekir. Çünkü, uzun yolculuklar ve seyahatler aracılığıyla doğada birçok yeni nesne keşfedilmiştir. Bunlar felsefeye ışık tutar hale getirilmiştir. İlkçağ hayranlığı, otoritelere duyulan güven, eldeki keşiflere duyulan hayranlıkla yetinmek, insanın yarattığı endüstirinin ilerlemesine engel teşkil eder.​
O, kendi zamanındaki bilimlerin tam, mükemmel ve bitmiş gibi sunulmalarını eleştirir. Bu bilimler her şeyi kucaklar gibi görünmelerine rağmen, boş bir topa benzemektedirler. Bacon, ilk ve en eski gerçeklik araştırıcılarının, bütün sanatları kavramayı iddia etmeksizin bir şeyler elde etmeye çalıştıkları, elde ettiklerini biriktirdikleri ve bir yönteme bağlı kalmadan kısa dağınık özdeyişler halinde sundukları için, daha dürüst ve başarılı olmuşlardır. Demek ki, insanlar, tam, mükemmel ve bitmiş görünen sistemler yüzünden bir şey aramamaktadırlar.​
Bacon, tanrısal ve İnsanî işlerin karıştırılmasına ve felsefî doktrin olarak sunulmasına, Kutsal Kitabın sırlarının doğanın sırları gibi sunulmasına da karşı çıkar. Çünkü, ona göre, doğa felsefesi irâdeyi; din ise Tanrı'nm gücünü temsil eder. Fakat, din, cehalet ve tedbirsiz gayretler yüzünden, doğa felsefesine zıt düşülmüş ve gerçek bilim araştırması engellenmiştir. Bacon'a göre, bilginin gelişmesine hizmet etmek amacıyla kurulan okullar, üniversiteler ve çeşitli topluluklar, aslında bilimlerin ilerlemesine engeldir. Çünkü, buralardaki dersler ve incelemeler, bilinenlerin dışında bir şey vermezler. Bu kurumlarda öğretilen şeyler, birtakım otoritelerin eserlerine zincirlenmiş gibidir. Halbuki, bilimlerde ve sanatlarda her yenilik ses getirmelidir, rasyonel olan budur. Ancak, durum bunun tersinedir. Çünkü, bilimi idare eden güçler onu baskı altında tutmak isterler. Bunun yani sıra, bilimsel yeni girişimlerin ödüllendirilmemesi de bilimin gelişmesini önler. Bilim, övgü ve ödülden yoksun kalan güçlü bir cinsin işidir.​
Bacon, bütün bunların yani sıra bir şeyi araştırmanın ve bulmanın ümitsiz ve imkânsız olduğu fikrine saplanmanın da bilimlerin ilerlemesine engel teşkil etmiş olduğunu söyler. İnsanlar, "hayat kısa; tabiat, karışık ve çapraşık; yargılar, zayıf ve yanıltıcıdır" diye düşündükleri zaman, bu düşünce ve tutumları onları ilerlemekten ve araştırma yapmaktan ahkoyar. Bu düşünceler, üstün yargılâma gücü olan kimselerin zihinlerine bile kolayca girmektedir. O halde, idoller ile birlikte bu düşünce ve tutumlardan da sakınmak gerekir.​
Yöntemi
Bacon, bütün bu eleştiri ve açıklamalardan sonra, en iyi ispat şekli olarak deneyi gösterir. Bunun üç koşulu vardır. Deneyde yapılan şeye bağlı kalınmalı; ilgili deneyde yapılan şey, diğer ben2er konulara da uygulanabilmeli ve nihayet, iyi bir yöntem kullanılmalıdır. Bacon, kendi zamanında kullanılan deney yöntemi olarak, Gilbert'in ve simyacıların altın elde etmek için yaptıkları deneyleri örnek gösterir. Ona göre, bu deney yöntemi ile herhangi bir nesnenin doğası başarılı bir şekilde araştırılamaz. O zamana kadar insanlar, deneyleri avantaj, fayda veya ün elde etmek için yapmışlardır. Halbuki, deney yaparken Tanrı'nın uzgörüsü ve düzeni taklit edilmelidir. Çünkü, Tanrı ilk gün, ışığı yaratmış ve bütün bir günü bu işe ayırmıştır. O halde, deney yaparak nedenler ve aksiyomlar keşfedilmeli, faydadan ziyade ışık veren deneyler aranmalıdır. Bu tür deneyler, bizi aldatmazlar ve yanlışa düşürmezler. Sonuç ne olursa olsun, bir nesnenin doğal nedenini keşfetmeye yarayıp, meseleyi ortaya çıkarır ve yapılan tahmini doğrularlar. Deneylerin sadece bir kez yapılması yerine, belirlenmiş bir kural ile sürekli ve düzenli şekilde geliştirilmesi gerekitiğini söyleyen Bacon'a göre, bilimin deney temeli üzerine yeniden inşâ edilmesi gerekir. Tek çare budur. Fakat, deney temelinde zihne bilgi sunabilecek derecede yeterince iyi araştırılmış tikel olayların bir stoku ve koleksiyonu olmadığı unutulmamalıdır. Tikellerin çokluğu ve geniş bir alana yayılmış olmaları, zihni rahatsız eder, bununla birlikte, bu zihin için tehlike değil ümit verici bir durumdur. Çünkü, imgelemin kurguları tikellerden daha çoktur ve insanlar bu kurgularla çok zaman harcamışlar ve deneye çok az yer vermişlerdir. Deneyler yapılırken iyi bir sıralama yapılmamış, emek ve sonucun birliğine bakılmamıştır. Oysa, toplanan materyaller üzerinde bir almanak meydana getirilmesi, deneylerin kağıda geçirilmesi, düşüncelerin yazılması gerekir. Araştırılan konular, bir sıraya ve düzene konmalıdır, tablolar oluşturulmalıdır, zihin bu tablolardaki düzenlenmiş ve özetlenmiş şeyle meşgul olmalıdır. Bir yöntem ve kural ile sırasıyla yeni tikelleri belirleyerek ve tanımlayarak aksiyomlar ya da genel önermeler türetilirse, daha önemli sonuçlar elde edilebilir. Bacon'a göre, bu yol, aksiyomlara doğru, çıkan sonuçlara doğru inen inişli çıkışlı bir yoldur. Zihin tikellerden başlar, bir kesiklik ve ara olmaksızın en alttaki aksiyomlara, oradan aradaki aksiyomlara, son olarak da, en genel aksiyomlara doğru tırmanır. En alttaki aksiyomlar, yalın deneyden biraz farklıdır. En yüksek ve en genel olanlar kavramsaldır, soyuttur. Aradaki aksiyomlar gerçektir, sağlamdır, hayat doludur. İnsanlığın işi ve geleceği bunlara bağlıdır. Bunlar, genel olanların ötesindedir, soyut değildir. Doğru bir biçimde 'aradakiler' olarak adlandırılmış aksiyomlardır.​
Aksiyomlar, şeylerin formlarını ya da özünü ortaya koyan önermelerdir. Başka bir deyişle, formdan ne ereksel nedeni, ne verili doğayla yalnızca sabit bir birliktelik içinde bulunduğu gözlenen başka bir doğa anlamında bir nedeni, ne de araştırılan fenomenle ilgili salt matematiksel bir betimlemeyi anlayan Bacon'da form, bir fizikî özellik, doğa ya da özdür, araştırılan fenomenin gerçek nedenidir, bireylerin kendisine göre davrandıkları sabit yasadır. Form verildiğinde, doğa da kaçınılmaz bir tarzda ondan çıktığına göre, form belli bir doğa ya da özü meydana getiren yasa olmak durumundadır. Formu bu şekilde tanımlayan Bacon, daha sonra yeni dört adımlı tümevarım yöntemini, ısı formuna uygular. Yöntemin birinci adımında, ısı fenomeninin ortaya çıktığı örnek durumların bir listesi yapılır. Bacon, "öz ve mevcudiyet listesi" (tabulae essentiae et praesentiae) adını verdiği bu birinci evrede, "güneş ışınları, yanarak aydınlatma, alev püskürmesi, doğal sıcak banyolar, yün" benzeri tam yirmi yedi farklı durum tespit eder. Söz konusu birinci adım, gerçekte, onun güvenilmez sonuçlara götürdüğü, çelişik bir örnekten dolayı tehlikeye girdiği, genel olarak az sayıda olguyla ve çok aşikâr olanlarla yetinerek karar verilmesi sonucunu doğurduğu için, şiddetle eleştirdiği basit sayma ile tümevarıma karşılık gelir. Araştırılan fenomenin, söz gelimi ısının ortaya çıktığı durumların veya olumlu örneklerin bir listesini yapmak ve buradan ısının nedeninin varlığı bütün bu örneklerde açıkça gözlenen bir özellik olduğu sonucuna varan ve dolayısıyla, bu birinci adımı hiçbir şekilde yeterli bulmayan Bacon, yönteminin ikinci adımında, olumlu örneklerin tek tek her birine yakın olan, fakat kendilerinde ısının ortaya çıkmadığı olumsuz örneklerin bir listesini verir.​
Başka bir deyişle, o, burada ısı veriyormuş gibi görünen ama aslında ısı vermeyen örnekleri sıralandığını belirttikten sonra, tabula graduum veya tabula comparativa adını verdiği üçüncü adımda İncelenmekte olan fenomenin ve formu araştırılmakta olan doğanın değişen derecelerde mevcut olduğu durumların bir listesinin yapılacağını öne sürer. Isı örneğinde, onun kendi listesi tam kırk bir örnekten oluşur. Onun yeni yönteminin dördüncü adımı ise, ısı formuna sahip olmayan örneklerden meydana gelen bir dışlayıcı tabloya tekabül eder. Yani, Bacon'a göre, örnekleri karşılaştırarak, verili doğa (onun örneğinde ısı) mevcut olduğu zaman hep mevcut olup, o mevcut olmadığı zaman da hep namevcut olanı, söz konusu doğanın değişimine bağlı olarak değişeni keşfetmemiz gerekir. Bunun için de önce, söz konusu doğanın mevcut olduğu bir örnekte mevcut olmayanı veya ilgili doğanın mevcut olmadığı bir durumda mevcut olanı ya da söz konusu doğanın değişimlerine bağlı olarak değişmeyeni, verili doğanın formu olmadığı için dışta bırakmalıyız. İşte bu, onun yönteminin en önemli adımını oluşturan rejectio ya da exclusio, yani dışta bırakma işlemidir. Olumlu bir sonuca, yani pozitif bir genel önermeye erişinceye kadar süren bu işlem, Bacon'a göre, doğru bir tümevarımın temelini meydana getirir. Nitekim, o, bütün bu karşılaştırma ve dışta bırakma işlemlerinden sonra, ısı formuyla ilgili olarak, ısının bir hareket olduğu, söz konusu hareketin (i) çevreye ve yukarı doğru, (ii) eşbiçimlilikten yoksun, (iii) hızlı bir (iv) genleşme [türsel ayırımlar] olduğu sonucuna varır.​
Eleştirisi
Doğa biliminde gözlem ve deneyin önemini fark eden, ve dolayısıyla insanlara "deney yapın", "deney en iyi ispat şeklidir", "kavramları bırakın, şu gördüğümüz doğayı inceleyin" diyen Bacon, modern bilimsel yöntemin empirik ve tümevarımsal boyutunu ortaya koymuş olmakla birlikte, onun tümdengelimsel boyutunu unuttuğu, matematiğin önemini atladığı için eleştirilmiştir. Gerçekten de, formları araştırırken ölçme yapmayan, ölçme yerine kavramsal tanımlamalar ileri süren Bacon'un tersine Galileo, deney yapmakla kalmayıp, ölçümler arasında oranlar kurarak buradan evrensel yasalara varmıştır. Deneyi matematikle birleştirebilen Galileo gibi matematiksel sonuçlara ulaşamayan Bacon'un "ısı bir harekettir" önermesinin evrensel bir yasa niteliği kazanamaması doğaldır.​
Bu eleştiriler tamamiyle doğru ve haklı olmakla birlikte, onun aslında, yöntemiyle yönteminin konu aldığı şeyler veya gerçeklik arasındaki uyuşmazlığın, bu yöntemin yeni bir gerçeklik anlayışı gerektirdiğinin, bilgi teorisi veya metodoloji ile gerçeklik görüşü arasında olmazsa olmaz bir ilişki veya korelasyon olduğunun hiç farkına varmamış olması nedeniyle eleştirilmesi gerekir. Başka bir deyişle, klâsik felsefeyle Skolastik düşünüşü tümden reddettiğine ve bu felsefenin bütün kavramlarını, yanlış ve geçersiz oldukları gerekçesiyle attığına inanan Bacon, bu felsefenin en temel kavramlarından birini, töz kavramını korumuştur. Buna göre, o evrenin bireysel tözlerden meydana geldiğini ve bu çok çeşitli tözlerin belirli özellikleri, kendisinin deyimiyle doğaları paylaştığını apaçık bir şey olarak görmüştür. Nitekim, Bacon'un bakış açısından, bir bilim adamı insanı araştırma konusu yaparsa, o tek tek bütün insanları insan yapan bir şeyi arar; bilim adamı, insanı insan yapan bu özü bulup çıkarmak durumundadır. Bu ise, Bacon'un şiddetle karşı çıktığı Aristoteles otoritesine dayalı Ortaçağ düşünce geleneğinin en temel kavramı olarak tümeldir, özdür.​
Ek Bilgiler
1- Ortada kanıt olmamasına rağmen Bacon’un, William Shakespeare (1564-1616) oyunlarının gerçek yazarı olduğundan şüphe edilmektedir. Her iki adam da aynı dönemde Londra’da yaşamıştır. Bu tezin destekçileri oyunlarda Bacon’un yazı tarzına benzer izlere rastlandığını iddia etmektedir.​
2- 1603 yılında Bacon’a şövalyelik nişanı verilmişti. 1618’de baron oldu. 1621’de bir viskontluk kurdu. Öldüğü sırada resmi unvanı 1. Aziz Alban Viskontu’ydu.​
3- Bacon, rüşvet aldığı için müebbet hapse mahkum olmuş olsa da Kral 1. James (1566-1625) tarafından affedildiği için Londra Kulesi’nde sadece dört gün kalmıştır.​
F. BACON, The Works of Francis Baconfeds. R. L. Ellis, J. Spedding, D. D. Heath), 7 vols., London, 1857-59; F. BACON, Novum Organum(çev. S. Önal Akkaş), Ankara, Doruk Yayınlan, 1999; F. H. ANDERSON, The Philosophy of Francis Bacon, Cambridge, Cambridge University Press, 1926; A. CEVİZCİ, Onyedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi, Bursa, Asa Yayınları, 2001; B. VICKERS, Francis Bacon and Renaissance Prose, Cambridge. 1968; K. R. WALLACE, Francis Bacon on the Nature of Man, Urbana. III., 1967.​
Aynca bkz., AKILCILIK, ARİSTOTELES, BİLİM FELSEFESİ, BİLİMCİLİK, BİLİMSEL YÖNTEM, CAMPANELLA, DENEYİMCİLİK, GILBERT.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Entelektüelin Kutsal Kitabı - Biyografiler / Noah D. Oppenheim, David S. Kidder​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Filozoflar 0
Piramit Sanatçılar 0
Piramit Asiler ve Reformcular 0
Piramit Din Adamı ve Peygamberler 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst