İslam felsefesinin önemli bir diğer önemli filozofu da Platoncu çizgide yer almakla birlikte, onun gerisine, atomcularla Pythagorasçılara kadar giden doğalcı filozof Ebu Bekr Muhammed İbn Zekerriyya el-Râzî’dir (864-925). Buna göre, İslam düşüncesinde Tabiîyyun akımının önderliğini yapan Râzî, İslam akaidine aykırı bir görüş ortaya koymasının yanı sıra, Aristoteles felsefesine olan hasımlığıyla ün kazanmıştır. Onun büyük önemi doğalcılığıyla İslam felsefesinin üzerinde yükseldiği entelektüel zemini genişletmesinden, aklı vahyin önüne geçirmesinden, böylelikle de daha rasyonalist bir felsefeye çıkacak yolu sonuna kadar açmasından ve dolaylı olarak da beş ezeliilke teorisi ve peygamberlik teorisinin reddi gibi, Batı’da telaffuzu dahi mümkün olmayan teorileriyle 9. ve 10. yüzyıl İslam dünyasının, felsefenin gelişimine olabildiğince uygun olan entelektüel atmosferinin ifade edilmesine aracılık etmesinden meydana gelir.​
Râzî yorumcularına göre, onun doğalcılığı büyük ölçüde hekimliğinden, dünyaya bir hekim olarak yaklaşmasından, alemi bir hekim olarak kavramasından kaynaklanır. Gerçekten de bilimadamı olarak kabul edilen ve Ortaçağın en büyük Müslüman âlimlerinden biri olan Râzî, felsefeyle tıbbın aynı kaynaktan geldiğini ve aynı araştırma yöntemlerini kullandığını düşünmüş, bu yüzden felsefenin tıptan bir adım ileri gitmemesi veya bir adım geri kalmaması gerektiğini öne sürmüştür. Felsefede kendisini esas itibariyle Sokrates ve Platon’un öğrencisi olarak görmüş, bilginin ilerlemesine sonsuz bir inanç beslerken, belirli bir düzeyde eşitlikçiliğin savunuculuğunu yapmıştır. Gerçekten de Sokrates’i bütün filozofların hocası olarak gören Râzî eserlerinde, Sokrates dışında Pythagorasçılara, Demokritos’a, Platon, Aristoteles ve Porpyrhos’a sık sık atıfta bulunmuştur. Felsefenin hiçbir zaman bir ve aynı kalmadığını ve onun peşine takılanlar arasındaki küçük farklılıklar yoluyla ilerlediğini söyleyen Râzî’ye göre, filozof olmak hakikate sahip bulunmak değil fakat yolda, hakikat yolunda olmaktır.​
Râzî gerek bilimsel çalışmalarında, gerekse felsefi görüşlerinde ödün vermez rasyonalizmiyle öne çıkar; bu yüzdendir ki hakikat yolunda akıldan başka bir güç ya da ilkeye ihtiyaç bulunmadığını söyleyen Râzî, Tanrının aynı doğruları bütün insanlara ilham ettiğini öne sürerken, peygamberlik diye bir şeyin olamayacağını söylemiştir. Onun etiği de rasyonalist veya entelektüalist bir etik olup temelinde akıl bulunur: Aklın eylem alanındaki görevi, davranışı düzenleyip ona yön vermek ve tutkuları kontrol altında tutmaktır.​
(a) Beş Ezeli İlke ve Yaradılış
İslam metafiziği tarihinde gerçekten ayrıcalıklı bir konum işgal eden Râzî, içinde yer aldığı İslami geleneğe aykırı, ilham aldığı Yunan felsefesi geleneğine uygun olarak, sadece Yaratıcının (Bârî) değil, madde, ruh, mekân ve zamanın da ezeli olduğunu iddia etmişti. Söz konusu beş ilkenin ezeliliğini Yunanlıları da aşacak şekilde, çok daha toparlayıcı bir sentez içinde ortaya koyan Râzî’de bundan bile paradoksal olan şey, onun Yunan’da dahi bir araya gelmesi mümkün olmayan filozoflar ve bu filozofların görüşlerini kendi metafizik anlayışına temel yapmış olmasıdır. Ondan önce Kindî’nin zaman zaman yaptığı, ondan sonra da Fârâbî ve İbn Sînâ’nın yapacakları gibi, Platonik felsefeden kimi unsurlarla Aristoteles’in sisteminden kimi öğeleri bir sentez içinde, farklı oranlarla bir araya getirmek hiç kuşku yok ki makul ve anlaşılır bir şeydir, zira iki filozofun görüşleri arasında bir devamlılık vardır. Aynı şekilde Pythagorasçı bakış açısıyla Platon’un görüşlerinden birlikte yararlanmak da fazlasıyla anlaşılır bir şeydir çünkü bu iki filozoftan her ikisi de aynı çizgide yer alır; hatta Platon kendi sistemini inşa ederken, Pythagoras felsefesinden çok yararlanmıştır. Fakat Pythagorasçı ve Platoncu unsurlara, atomcu felsefeden veya materyalist Demokritos’tan felsefi birtakım öğeler eklemek çok anlaşılır değildir. Râzî birçok bakımdan hayli özgün olan eklektik sisteminde, Aristoteles’e şiddetle karşı çıkarken, işte bunu yapar.​
Buna göre, Râzî atomculuğuna ve dolayısıyla materyalizmine koşut olarak, öncelikle maddenin ezeli olduğunu ve evrende boşluğun varolduğunu öne sürer. Maddenin ezelioluşu, yaratmayı da tıpkı Platon’da olduğu gibi, şekilsiz maddeye şekil verme olarak tanımlamayı ve dolayısıyla yaratıcının da ezeli olmasını zorunlu kılar. Başka bir deyişle, şekil verme olarak yaratma, yalnızca yaratma eyleminin failini değil fakat aynı zamanda yaratma eyleminin kendisinde kaim olacağı veya gerçekleşeceği bir dayanağı, yani maddeyi (heyula) gerektirir. Ezeli olan madde ise kendisinin kaim olabileceği bir yeri, yani boşluğu mantıksal ve ontolojik olarak kaçınılmaz hale getirir ve bu yer de Râzî’nin metafiziğinde ezeli olan üçüncü ilke olmak durumundadır. Bununla birlikte, söz konusu mekân, Aristoteles’te olduğu gibi, cismin işgal ettiği yer ya da ihtiva ettiği cismin en dış sınırı olarak cüzi mekândan ziyade, cisimden bütünüyle bağımsız olan sonsuz külli mekândır. Aynı şey, Râzî’ye göre, zaman için de geçerlidir. O zaman görüşünde de Aristoteles’in harekete bağlı olan, ölçülebilir ve sınırlı zaman görüşünden farklı olarak, rasyonel dünyanın süre ölçüsü olan mutlak zamanın da ezeli olduğunu savunur.​
Evrensel ruhun veya dünya ruhunun ezeliliğine gelince, Râzî bunu, maddenin ezelioluşuyla kendi yaradılış teorisinden apaçık bir sonuç olarak çıkarmamızı ister. Buna göre dünya ruhu, tıpkı kendisi gibi ezeli olduğu maddeden ayrı, ona tümden yabancı bir varlıktır. Fakat o maddi evrene süzülmek, özde yabancı olduğu maddeye meftunluğu nedeniyle maddi formla birleşmek için yakıcı bir arzu duymuştur. Başka bir deyişle, Râzî yine Platon gibi, ruhun temelde maddeden ayrı olduğunu söylemiş fakat bunun hemen ardından da onun bu ezeli ilke için şehevi bir aşkla yanıp tutuşurken, madde ile birleşme mücadelesi içine girdiğini söylemiştir. İşte maddeye form kazandırma olarak evrenin yaratılışı, bu amaca kendi başına ulaşmaya hiçbir şekilde yetili olmayan evren ruhunun söz konusu arzusunun bir sonucu olmak durumundadır. Râzî’ye göre, Yaratıcı işte bundan dolayı, yani ruhun maddeyle birleşebilmesi ve böylelikle de kendi arzusunu karşılayabilmesi veya tatmin edebilmesi için maddi dünyayı, fiziki evreni yaratmak zorunda kalmıştır.​
Râzî’de Yaratıcının insanı kendi ilahi özünden yaratması da yine aynı ruh-madde ilişkisiyle bağlantılıdır. Buna göre Yaratıcı, bir yandan da bireysel ya da cüzi ruhlar toplamı olan evren ruhunu (anima mundi) maddeye olan bağımlılığından kurtarabilmek, ona gerçek yerinin makulat âlemi olduğunu anımsatmak, maddi formlara ve cismani tat ya da lezzetlere dalmış olan ruhu uyuşukluğundan kurtarıp saf formlara yöneltmek, onun gerçek kaderinin bilincine varmasını sağlamak için insana özündeki ilahi cevher dolayısıyla aklı göndermiştir. Başka bir deyişle Yaratıcı, aklı bulunduğu yerde insanda uyumuş olan ruhu uyandırmak ve bu yaratılmış âlemin onun gerçek yurdu, mutlak saadet ve sükûn yeri olmadığını ona göstermek için gönderir. Maddenin bağlarından kurtulmak hususunda, her insan için yalnızca tek bir araç vardır ki o da felsefedir. Râzî’ye göre, bütün bireysel insani ruhlar kurtuluşa eriştikleri zaman, dünya çözülüp dağılacak ve şekillerinden mahrum kalan madde ilk haline dönecektir.​
(b) Etik
Râzî ahlak görüşünü “bütün filozofların hocası” diye nitelendirdiği Sokrates’in etik anlayışına ve Platon’un psikolojisine dayandırır. Ruhun yaradılışla olan ilişkisi dikkate alındığında, bu onda, etiğin yine tıpkı Platon’da olduğu gibi, metafiziğe tabi olduğu anlamına gelir. O da radikal bir düalizm içinde, insanın ruh ve beden gibi iki bileşenden meydana geldiğini söyler. Bunlardan gerçekten var olan, sadece ezeli değil fakat aynı zamanda ebedi olup, beden karşısında mutlak bir bağımsızlık içinde bulunan ruhtur. Beden sadece ruhun amaçlarını gerçekleştirebilmesi için bir araç olarak vardır. İnsanın özü, özsel unsuru olan ruh ise üç parçaya ayrılır. Bu parçalar sırasıyla rasyonel, akli ya da ilahi ruh, hayvani ruh ve nihayet şehevi veya nebati ruhtur. Buradan da anlaşılacağı üzere, Râzî’de ruhun üç parçaya ayrılması Platonik bir tavrı yansıtmakla birlikte, onun akli, hayvani ve nebati ruh diye bölümlenmesi, daha ziyade Aristotelesçi bir stratejiyi açığa vurur. Nitekim bundan sonra ruh, rasyonalist Râzî’de, Aristoteles’te olduğu gibi, son çözümlemede rasyonel parça ve akıldışı parça diye ikiye ayrılır.​
Erdem, işte bu durumun bir sonucu olarak, ruhun akli parçasının akıldışı parçayı denetim altında tutmasından, onu tahakkümü altına almasından meydana gelir. Râzî’nin söz konusu erdem anlayışı da Yunan felsefesindeki her nesnenin, her parçanın kendi doğasına, özüne uygun düşen gerçek görevini veya işlevini tam ve eksiksizce yerine getirme anlamında erdem telakkisine uygundur. İnsandaki ilahi öz olan akıl, insana ruhunu maddeye olan bağımlığından, maddeye meftunluğunun yol açtığı uyuşukluk halinden kurtulması için Yaratıcı tarafından verilmiş olan ilahi varlık ya da güçtür. Aklın görevi, öyleyse, bu durumu, yani yaradılışı, Yaratıcısını ve evren düzenini bilmektir. Onun etik anlayışının iki temel erdemi, buna göre, bilgelik ve adalettir. İnsana erdemli olma, akla söz konusu işlevini gerçekleştirme imkânı veren şey, Râzî’ye göre, yalnızca tefekkür, eşdeyişle felsefedir. Felsefe yapmak, şu halde Sokrates’in, Platon’un Phaidon adlı diyaloğunda öğrencisinin ağzından söylediği üzere, ölmeye hazırlanmaktır çünkü ruh felsefe yoluyla maddeye olan bağımlılığından kurtulup, mutlak bir özgürlük haline erişir; felsefi tefekkür yoluyla doğum ve ölüm çarkının dışına çıkıp mutlak ölümsüzlüğe erişir.​
Aksi durumda, yani ruhun akıllı parçasının akıldışı parçayı denetim altına alması yerine, akıldışı parçanın baskın çıkması durumunda, bundan Râzî’ye göre, her türlü kötülük ve erdemsizlik çıkar. Ruhu temelde mekân, madde ve zamandan oluşan bu dünyaya ait bir unsur haline getirip, bu dünyaya mahkûm eden, söz konusu kötülük ya da şeytani eğilimlerin başında hırs, tamah, öfke, yalan, oburluk, sarhoşluk, cinsel dürtü, dünyevi şeref düşkünlüğü ve ölüm korkusu gelmektedir.​
Kaynakça:​
Felsefe Tarihi / Ahmet Cevizci​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst