1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Diğer insanların ve hatta evrim cetvelinin üst düzeylerinde yer alan memelilerin, oldukça gelişmiş bir robotun, sosyalleşme özelliği yüklenmiş bir bilgisayarın ve hatta bir uzaylının gerçekten de kendimiz gibi duygu, düşünce ve diğer zihinsel özelliklere sahip olduklarından nasıl emin olunabileceği sorusu, klâsik olarak başka zihinler problemi olarak bilinir. Başka zihinler problemi, özellikle analitik felsefe geleneği içinde ele alınmıştır. Başka zihinler problemine yaygın ve geleneksel olarak bulunan çözüm, benzerlik veya analoji argümanı olarak bilinir. Diğer insanların ve hatta üst düzey hayvanların davranışları kendi davranışlarımıza benzer olduğunda, onların davranışlarının da aynen bizimki gibi benzer zihinsel durumlarla ilişkili olduğunu, kendi duygu ve davranışlarımızdan hareketle çıkarsama eğilimindeyizdir. Elbette karşımızdaki bir varlığın davranışlarını, özellikle de sözel davranışlarım gözleyerek, onun düşünen, bilinçli bir varlık, yani "bir başka zihin" olduğuna karar veririz. Bedendeki hasarlar ve inlemeden ağrıyı çıkarsarız. Gülümseme ve kahkahadan zevki türetiriz. Çevredeki uyaranların karmaşık bir düzenlenmesiyle istekler, yönelimler ve inançları çıkarsarız.​
İşte, bu tür çıkarımları neye dayanarak yaphğınuzı sorguladığımızda, başka zihinler problemi ile karşı karşıya kalırız. Gözlenen belli davranışlardan hareket ederek belli zihinsel süreçlerin varlığını çıkarsamak dışsal davranışlarla içsel zihinsel süreçler arasında genel olarak birbirine karşılık gelen bir bağlantı olduğunu varsaymaktır. Bu bağlantı da genellikle "eğer bir varlık D davranışında bulunuyorsa, genellikle Z zihinsel durumu içindedir" şeklinde kurulur. Bu tür psiko-davranışsal genellemeler "eğer gök gürlerse, o zaman yakınlarda bir yerde şimşek çakmıştır (veya çakacak)" türünden deneysel genellemelerle aynı türdendir. Her iki çıkarım biçiminin doğruluğu da benzer şekilde ortaya konur; başka bir deyişle, bu tür genel önermelerin doğruluğu, söz konusu olgular arasında normal olarak yer alan bağlantılara ilişkin geçmiş yaşantılarımıza dayanır. Biz nerede, ne zaman gök gürlediğini duysak mutlaka ondan hemen önce veya sonra şimşek çaktığını da görürüz.​
Ancak, elimizdeki tek gözlem kendi davranışımız olduğunda, kendimizin dışındaki bir başka varlıkla ilgili psiko-davranışsal çıkarımlarımızın doğruluğuna ne kadar güvenebiliriz? Diğer varlığın zihinsel süreçleri, eğer zaten varsa, sadece varlığın kendisi tarafından gözlenebilir; biz onları gözlemleyenleyiz. Dolayısıyla, doğru bir karar verebilmek için gereken deneysel verilerden yoksunuz. Bu durumda, bu tür psiko-davranışsal genellemelerin doğruluğuna güvenilemez. Buna bağlı olarak, bir başka varlığın davranışlarından hareketle onun belli zihinsel durumlar içinde olduğuna karar vermek de doğru bir çıkarsama olmaz; yani, bir kişi kendi dışında bir başkasının da zihinsel süreçlere sahip olduğundan emin olamaz.​
Bu sonuç her ne kadar akla aykırı da olsa, şüpheci tavır da o kadar kuvvetli görünür. Başka zihinlere inanmak davranışlardan çıkarım yapmayı gerektirir; bu tür çıkarımlar genel olarak diğer varlıklar hakkında genellemelere gitmeyi zorunlu kılar; bu tür genellemeler, genel olarak varlıkların yaşantılarına dayandıklarında ancak, doğrulanabilirler; oysa böylesi bir durumda bizim genelleme yapmak için elimizde olan tek yaşantı, kendi yaşantımızdır.​
Başka zihinler problemi felsefe tarihinde en çok üzerinde durulan ve çözüm aranan problemlerden biri olmuştur. Bunun sebeplerinden birisi de, bu probleme en yaygın çözüm olarak verilen benzerlik argümanının birçok eleştiriye açık olmasıdır. Sadece kendi zihnimizi örnek alarak başkalarının da benzer zihinsel süreçlere sahip olduğuna karar vermek yeterince güçlü ve sağlam bir çıkarım değildir. Bu yüzden özellikle davranışçılık ekolü içinde Wittgenstein, Strawson ve J. Wisdom gibi düşünürler tarafından bu probleme çeşitli çözüm yolları önerilmiştir.​
Benzerlik Argümanı
Başka zihinler problemini çözmede en klâsik yaklaşım benzerlik argümanıdır. Kişinin zihinsel süreçleri ile davranışları ve fiziksel durumları arasında bağlantı vardır. Dolayısıyla, psiko-davranışsal bağlantı iki taraflı kurulabildiği için, kendimiz hakkında uygun genellemelere varabiliriz. Diğer insanların da benimkine benzer bedenleri olduğunu ve benimkine benzer davranışlar sergilediklerini görüyorum. Eğer kendi hakkımda vardığım genellemeler doğru ise, benzerliğe dayanarak, benim hissettiğime benzer zihinsel durumların diğer kişilerin bedenleriyle, aynen benim zihinsel süreçlerimin benim bedenimle olduğu gibi, ilişkili olacağını mantıksal olarak çıkarsayabilirim. Örneğin, çürümüş bir dişim ağrıdığında inlerim, şikayet ederim ve çenemi tutarım. Benimkine benzer bir başka beden de, benim dişim ağrıdığında vücudumun sergilediğine benzer davranışlarda bulunuyorsa, o zaman bu bedenin de benimki gibi diş ağrısı çeken bir beden olduğunu anlarım.​
Benzerlik Argümanına Getirilen Eleştiriler: Benzerlik argümanına getirilen ilk eleştiri, argümanın sonucunu tam bir kesinlikle ortaya koymamasıdır. Bu eleştiriye göre, zihinsel ve fiziksel durumlar arasında gözlenen bağlantının benzer durumlarda da aynı şekilde olduğu sonucuna varabilmek için, önce çok sayıda ve çeşitli örneklerde bu bağlantının gözlenmesi gerekmektedir. Ama, benzerlik argümanında, bu sonuca varabilmek için dayandığımız örnek sadece kendi durumumuzdur, yani başka zihinlere ilişkin bilgimiz sadece tek bir örnek olan kendi durumumuzdan hareketle yapılan tümevarımsal bir genellemedir. Ayrıca, diğer bedenlerin davranışı ve özellikleri benimkinden kesinlikle farklılıklar gösterir. Kendim ve başkaları arasındaki farklılıkların belli bir durumda bende olup da onlarda olmayan zihinsel durumlardan kaynaklanıp kaynaklanmadığından asla emin olamam.​
Bununla bağlantılı başka problemler de vardır. Eğer birisinin başka zihinlere ilişkin bilgisi sadece kendi durumuna ilişkin gözlemleri ile sınırlı ise, o zaman renk körü olan kişilerin diğer insanların kendilerinin göremediği renkleri gördüğüne inanmaları veya sağır bir kişinin bir başkasının kendi duyamadığı sesleri duyduğuna inanması imkânsızdır. Bu görüşe göre, başka zihinlerin içeriği kişinin kendi zihninin içindekilerle sınırlıdır.​
Benzerlik argümanına getirilen diğer eleştiriler argümanın yapısı ile ilgilidir. Bu eleştirilerden ilkine göre, argümanın sonucunun doğruluğunu test etmek imkânsızdır; diğerine göre ise, argümanın geçerliliği, kişinin zihinsel bir sürece sahip olmanın ne demek olduğunu sadece kendi yaşantısına dayanarak öğrenmesi gerektiği olgusuna dayanmaktadır.​
Buna göre, başka zihinlerin varlığını benzerlik argümanına dayanarak bildiğini iddia eden birisi, aynı zamanda sonucun doğruluğunu daha direkt bir şekilde test etme imkânından yoksundur, çünkü bunu yapabildiğinde benzerlik argümanına dayanmak zorunluluğu ortadan kalkar. Sonucun doğruluğunun daha direkt bir yoldan test edilmesi sadece kişinin sözel ve bedensel davranışlarının gözlenmesinden öte, o kişinin zihinsel süreçleri hakkında farklı, hatta belki telepatik bilgi sahibi olmayı gerektirir ki, bu da pratikte imkânsızdır. Bu durumda benzerlik argümanını savunan birisi, "sonucun doğruluğunun daha direkt bir şekilde test edilmesinin deneysel olarak imkânsız olan şeyler arasında bulunmadığını, dolayısıyla bu, argümanı çürütmek için kullanılamayacağını" söyleyebilir.​
Argümanın geçerliliğinin, kişinin zihinsel bir sürece sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu sadece kendi yaşantısına dayanarak öğrenmesi gerektiğini bildiren diğer eleştiriye gelince, bunun imkânsız olduğunu göstermek amacıyla, iki argüman geliştirilmiştir. Wittgenstein tarafından geliştirilmiş ilk argümana göre, benzerlik argümanı, kişinin ağn veya kızgınlık gibi zihinsel bir durumu öncelikle belirleyebilmesini, daha sonra ortaya çıktığında da tanıyabilmesini gerektirmektedir. Ancak sorun, bu yaklaşımda doğru ve doğru olmayan tanımlamayı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir ölçütün olmamasıdır. Oysa, doğru ve yanlış tanımlamanın birbirinden ayrılması ve bu ayırımın belli ilkelere bağlanması sağlıklı bir tanımlama yapmak için son derece gereklidir. Böylece, benzerlik argümanı, bir yandan kendi zihinsel süreçlerimizi doğru tanımlayabilmemizi zorunlu kılarken, diğer yandan, herhangi bir anlamın tanımlanması nosyonunu olduğu gibi ortadan kaldırmaktadır.​
P. F. Strawson tarafından geliştirilen ikinci argüman daha karmaşıktır. Strawson'a göre, yüklem fikri yüklemin anlamlı bir şekilde yüklendiği belli sayıda bireyin varlığını gerektirir. Zihinsel nitelikler söz konusu olduğunda, bu kapsam hem bireyin kendisini hem de diğerlerini içerir: Kişi kendi ve öteki nosyonuna sahip olmadan zihinsel bir nitelik nosyonuna sahip olamaz. Ancak kendi nosyonu, zihinsel ve diğer niteliklerin öznesi nosyonu ile aynı şey olduğundan, zihinsel nitelikler nosyonu olmadan, kendi nosyonuna sahip olamaz. O halde, kişi zihinsel niteliklere sahip bir özne nosyonuna sahip olmadan kendi nosyonuna sahip olamaz. Ama bu da ancak kişinin, diğer öznelerin bu tür niteliklere nasıl sahip olduğunu bilmesiyle mümkündür. Oysa, benzerlik argümanına göre kişi öncelikle kendi ve kendi durumu hakkında bir nosyona sahip olmalıdır; daha sonra kendinden hareketle ve benzerlik yoluyla başkalarının ne tür zihinsel süreçlere sahip olabileceklerini keşfedebilir. Aslında kendi nosyonuna sahip olmadan da kişi benzerlik argümanını kullanabilir. Belli bir bedene (diyelim, kendi bedenine) sıcak ütü değdiğinde acı bekleneceğini öğrenebilir. Bir başka benzer bedene de sıcak ütü değdiğinde acı bekleneceğini öngörebilir. Ancak, kısa bir süre sonra sonucunun hatalı olduğunu anlayacaktır, çünkü kendi bedeninden başka bir bedene sıcak ütü değdiğinde, acı hissi duymamaktadır.​
Benzerlik argümanına getirilen eleştiriler probleme daha farklı çözümler üretilmesine yol açmıştır. Bunlardan en bilineni ve üzerinde tartışılanı davranışçılık ekolü içinde önerilen çözümdür.​
Davranışçılık ve Çözüm Önerisi
Benzerlik argümanının içine düştüğü zorlukları gören davranışçılar, bütün psikolojik ifadelerin davranışlar düzeyinde anlaşılıp açıklanabileceği temeline dayanan bir çözüm üretmişlerdir. Davranışçılara göre, benzerlik argümanının temel sorunu zihinsel durumlarla davranışlar arasında kurulan genellemelerin deneysel gözlemle tam olarak desteklenememesidir. Buna sebep olarak da o genellemelerin başlangıçta deneysel genellemeler olmadığını ve doğruluklarının da deneysel genellemelerden değil, fakat tamamen tanımdan kaynaklandığını iddia ederler. Onlara göre, bu tür genellemeler içerdikleri psikolojik terimlerin işlevsel tanımlarıdır. Bu şekilde ele alındıklarında, onlar deneysel doğrulanmaya gereksinim duymazlar. Böylece, olması gerektiği şekilde davranan veya davranacağına inanılan her varlık tanım gereği bilinçli, duyarlı ve zekîdir.​
Ancak, zihinsel durumlar veya psikolojik süreçlerle ilgili genellemeler, çoğunlukla davranışçıların iddia ettikleri gibi işlevsel tanımlamalara uymazlar. Daha da önemlisi, davranışçılar, tek bir psikolojik terim için uygulanacak yeterli ve gerekli davranışsal koşulları belirlemekte dahi yetersiz kalmışlardır. Ayrıca psikolojik süreçlerle ilgili genellemelerin tanım gereği doğru olduğu da yanlıştır; onlar, aksine, günlük dildeki açıklayıcı ve yordayıcı işlevleri bağlamında, basit deneysel doğrulardır.​
Hem genel olarak davranışçılığa hem de davranışçılığı temele alarak başka zihinler sorununa çözüm üreten bir yaklaşıma karşı getirilebilecek en temel eleştiri, kişiye özel ilk elden psikolojik önermelere davranışçı bir açıklamanın getirilmesinin imkânsız olmasıdır. Örneğin, ben dişim ağrıyor dediğimde, bunu kendi davranışlarımı gözlemleyerek ve içinde bulunduğum durumu değerlendirerek söylemiyorum. Kendimin diğer, olası durumlarda nasıl davranabileceği konusunda da fikir yürütmüyorum. Bu tür akılyürütmeler yalnızca benzerlik argümanının geçersiz olduğunu göstermekle kalmayıp aynı zamanda zihinsel süreçler ve davranışlar ve içinde bulunulan durumlar arasındaki bağlantının rastlantısal değil, mantıksal olduğunu da göstermektedir. Davranışçılara göre başka zihinler problemini çözümünü güçleştiren en önemli faktör ilk elden zihinsel süreçler ve bunların kişiye özel statüsüdür. Eğer ilk elden zihinsel süreçlerin kendimize ait özel süreçler olduğu fikrinden vazgeçersek, o zaman zihinsel süreçlerle davranışlar ve içinde bulunulan durumlar arasındaki ilişkinin gerçekten de mantıksal bir ilişki olduğunu görürüz.​
Davranışçılığın başka zihinler problemine getirdiği çözümün yetersizliği iki noktada toplanabilir. İlk olarak, eğer zihinsel süreçlerimle ilgili önermeler sadece bana özel durumlar ve benim davranışlarımla ilgili olmayan önermelerse, o zaman onları nasıl açıklamalıyız? İkinci olarak, benim kendime ilişkin olarak ortaya koyduğum "ben acı hissediyorum" önermem ile bir başkasının benim hakkımda söylediği "o acı hissetmiyor" önermesi birbiri ile çelişmektedir. Eğer ilk önermenin benim davranışlarım hakkında olmadığını kabul ediyorsak, ikinci önermenin de benim davranışım hakkında olmadığını kabul etmek zorundayız. Ancak, eğer ikinci önerme benim davranışım hakkında değilse, o zaman zihinsel süreçlerle davranışlar ve içinde bulunulan koşullar arasındaki bağın mantıksal bir bağ olduğu görüşünü çürütmüş oluruz.​
Probleme farklı bir açıdan yaklaşacak olursak, davranışçı çözüme alternatif bir çözüm önerilebilir. Halk psikolojisi teorisi çerçevesinde formüle edilen bu çözüme göre bireyin sürekli davranışları en iyi arzular, inançlar, algılar, duygular vb. durumlar bağlamında açıklanabilir ve yordanabilir. Bu, çoğu insanın davranışlarını anlamada kullanılan en iyi yol olduğuna göre, diğerlerinin de "başka zihinler" olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Dolayısıyla, diğer varlıkların, hatta makinelerin bile, eğer onlara atfettiğimiz psikolojik süreçler, onların sürekli davranışlarını açıklamakta ve yordamakta başarılı oluyorsa, o zaman bu tür psikolojik süreçlere sahip olduğunu kabul etmek zorundayız.​
P. M. CHURCHLAND, Matter and Consciousness. London, England, MİT Press, 1992; R. L. GREGORY, The Oxford Companion to the Mind, Oxford, New York, Oxford University Press, 1987; J. SHAFFER, Philosophy of Mind, Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hali, Inc., 1968; The Encylopedia of Philosophy (ed. by P. Edwards), Vol 5 & 6), USA: Macmillan, Inc., 1972.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca, bkz., ANALİTİK FELSEFE, DAVRANIŞÇILIK, HALK PSİKOLOJİSİ, PSİKOLOJİ, STRAWSON, WITTGENSTEIN, ZİHİN FELSEFESİ.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst