1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Kişi yaşamı boyunca iç dengesini bozabilecek içsel veya çevresel birtakım zorlanmalara maruz kalır. Kısacası, bu durum kişinin yaşadığı strestir ve yaşanılması kaçınılmazdır. Başka bir anlatımla stres, organizmanın tehlike içinde olduğu şartlar ve etkenler karşısında dengenin bozulduğu zamanki durumudur. Bir durumun yahut olayın stres kaynağı olabilmesi için organizma tarafmdan o şekilde algılanması ve yorumlanması gerekir. Değerlendirilmesi gereken temel nokta, stresin insan yaşamında neden var olduğu değil, kişinin karşılaştığı stres durumlarıyla, psikolojik bunaltı veya fiziksel semptomlar geliştirmeksizin başetmesini mümkün kılacak beceriler geliştirip geliştiremediğidir. Stresli algılanıp yorumlanan durum veya olaylar karşısında kişinin bunların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak veya azaltmak için başvurduğu duygusal, bilişsel, davranışsal tepkilerin hepsine birden başetme denmektedir.​
Kişi yaşamda zorluklarla karşılaşabilir. Bu zaten hayatın doğası gereğidir. Yaşam sadece güzellikleriyle değil aynı zamanda sorunları ve zorluklarıyla da anlam kazanır. Sorunsuz bir yaşam istemek ölü bir yaşam istemekle eşdeğer değil midir? Stres, modem yaşamın yakından tanıdığı kavramlardan biridir. Yaşamın stresiyle bir bütün olduğunu kabul ettikten sonra sorulması gereken, ne yapılması gerektiğidir? Yaşam stresli olabilir ama önemli olan zorluklar ve sorunlar değil, kişinin bu zorluk ve problemlerle nasıl başettiğidir. Stres literatüründe son yıllarda, kişinin hayatında zorluk ve sıkıntıların olup olmadığının yani sıra, bunlarla nasıl başettiğinin de önemi artmıştır.​
Bilişsel stres modeline göre olaylardan çok, kişinin onları nasıl algıladığı önemlidir. Stres algısı kişisel ve çevresel etmenlerin bir bileşkesidir. Daha doğrusu kişinin bir olayı ya da durumu stresli görmesi, çevresel ve kişisel faktörler arasındaki ikili bir etkileşimin sonucudur. Stresli bir olay karşısında bireyin iki tür değerlendirme yaptığından söz edilmektedir. Stresli bir olayla karşılaştığında birey ilk etapta, olayın ciddiyetini gözden geçirdiği birincil değerlendirme aşamasını tamamlar. Daha sonra ikincil değerlendirmede birey, olayla başetmek için gerekecek kişisel kaynaklarının yeterli olup olmadığının bir değerlendirmesini yapar. Eğer birey karşılaştığı sorunla başetmek için ihtiyacı olan kaynaklarının gerekli olandan daha az olduğuna kanaat getirirse, o zaman stres hisseder.​
Başetme kabaca, bir sorunun yahut olumsuz bir olayın çözümü için ya da kişi üzerindeki etkisinin en aza indirilmesi için başvurulan bilişsel ve davranışsal stratejiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Kişinin başetme kaynakları başetmeyle ilgili birtakım davranışsal beceriler, bilişsel esneklik, genel yeterlilik duygusu, kontrol duygusu, sosyal destek ve benzeri duygu ve davranışlardan oluşmaktadır. Burada başetme çok geniş anlamda tanımlanmaktadır. Birçok yazar, başetmeyi "amaç yönelimli bir davranış" olarak tanımlar.​
Başetmenin tanımındaki zorluklardan yola çıkan Kröhne, değişik başetme tanımlarındaki ortak özellikleri belirtmektedir. Krohne'ye göre, değişik başetme tanımlarındaki ortak özellikler şunlardır: (1) Başetme amaç değil bir süreçtir. (2) Başetme süreci davranışsal olduğu kadar bilişsel edimleri de içermektedir. (3) Başetmede kişi, zor olarak algıladığı bir duruma odaklanır. (4) Başetmenin amacı varolan kişisel kaynaklar ve gerekli olan kaynaklar arasındaki dengesizliği gidermeye yöneliktir. (5) Başetmede kullanılan stratejiler ve kişisel özellikler arasında önemli farklılıklar vardır.​
Başetme literatüründe iki tür başetmenin varlığından söz edilmektedir. Birincisi sorıuıodaklı başetmedir. Bu tür başetmede birey akılcı olarak, karşılaştığı soruna odaklanır ve mevcut kaynaklarını problemle nasıl başedeceği ve sorunu nasıl çözebileceği yönünde yoğunlaştırarak kullanır. Bu aslında sorun çözme davranışına benzemektedir. Sorunlara böylesi bir yaklaşım, çözüm üretilmesinde ve başetme bakımından daha etkilidir. Diğer taraftan duygu-odaklı başetme karşılaşılan sorunlarla başetmede duygusal tepkileri ön plâna çıkarmaktadır. Bu tür başetmede kişi duygusal tepkilerini dengede tutabilmek için çaba sarfeder. Burada birey stres kaynağının yarattığı duygulanımlarla başetmeye çalışmaktadır. Bu tür başetmenin stresin olumsuz etkilerini azaltmada sorun-odaklı başetmeden daha az etkili olduğu belirtilir.​
Başetme, psikoloji biliminde oldukça yeni olmasına karşın gündelik hayatta önemli bir yere sahiptir. Gündelik dilde çok sık kullanılmasına rağmen kabaca yaşam zorluğu olarak dilimizde ifade edebileceğimiz stresin yoksunluk, kayıp, gürültü, hastalık, iş yükü, kişisel sıkıntılar gibi kaynaklan vardır. Herhangi bir olay tek başına stres oluşturmaz. Önemli olan, bir olayın yahut durumun kişi tarafından stresli olarak algılanıp algılanmadığıdır. Örneğin, Appley ve Trumbull insanların olaylan stresli algılayıp algılamayacaklarını etkileyebilecek beş noktaya dikkat çekmektedir. Bunlar: Kişinin başetme kaynakları: Eğer kişinin bu tür kaynakları bolsa olayları stresli algılamasına gerek kalmaz. Kişinin stres kaynağına karşı tutumu: Olayın kaynağına karşı kişi olumlu bakıyorsa olayı stresli görmez.​
Kişinin stres kaynağıyla daha önce tanışık olup olmaması: Kişi stres kaynağını daha önceden tanıyorsa, olayı stresli algılama olasılığı azalır. Kişinin olayı riskli yahut tehlikeli algılayıp algılamaması: Kişi olayı tehlikeli ve riskli görüyorsa stresli algılar. Kişinin strese yatkınlığı: Kişilik özellikleri olarak bireyin strese yatkınlığı varsa stres algılar.​
Yaşayan her birey zorlu olaylarla karşılaşır. Önemli olan kişinin zorluklarla karşılaşıp karşılaşmadığı değil, karşılaştığı sorunlarla nasıl başettiğidir. Zorluklarla başedemeyen kişinin hem fizik hem de ruh sağlığı tehlikededir. Bu anlamda, başetmeyle ilgili zorluklar ruh sağlığı sorunları geliştirmede birer "yatkınlaştırıcı" faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Karşılaştığı zorluk ve problemlerle nasıl başedeceğini bilemeyen birey kolaylıkla umutsuzluk ve çaresizlik duygularına teslim olur. Bilindiği gibi ruh sağlığı sorunlarının ortaya çıkışında, bu iki duygu nedensel öneme sahiptir.​
Stresle başetme yolları her zaman etkili olmamaktadır. Değinildiği gibi, etkili olmayan başetme yöntemleri hem ruhsal hem de psikosomatik hastalıkların ortaya çıkmasına birincil derecede katkıda bulunmaktadır. İlaç, alkol veya sigara kullanma, savunma düzeneklerini aşırı bir biçimde kullanma ve saldırganlığı etkili olmayan baş etme yolları olarak değerlendirebiliriz. Bu tür davranışların ortaya çıkardığı durumlar kişinin kendisi için birer stres kaynağı oluşturmaktadır. Onun için yaşamın zorluklarıyla başedebilme ve üstesinden gelebilmekten uzaktır. Ruh sağlığıyla ilgili literatür incelendiğinde başedilemeyen stresin insan yaşamında nelere mal olduğu kolaylıkla görülür. Yaşamda karşılaştığı zorlukların üstesinden gelemeyen veya bu zorlukların etkilerini en aza indirecek stratejileri geliştiremeyen kimseler depresyon, kaygı gibi yaygın ruhsal sorunların yani sıra gastrointestinal ve deri hastalıkları gibi birtakım psikosomatik hastalıkları geliştirdikleri bilinmektedir.​
Sadece ruhsal sıkıntılar değil zorluklarla baş edememenin ölümcül birtakım sonuçlara yol açtığı görülmektedir. İntihar sorunuyla ilgili olarak yapılan çalışmalar, kendi canına kıyan yahut kıymayı düşünen ve bunun için girişimde bulunanların, yaşamın zorluk ve sıkıntılarıyla başetmede pek başarılı olamayan kimseler olduğunu göstermektedir. İntihar davranışı gösteren ergenler yeterince gelişmemiş ve uygun olmayan başetme stratejilerini kullanmaktadırlar. Örneğin Cole, ergenlerde yaşamı sürdürme ve yaşama tutunma ile ilgili başetme becerilerinin, intihara karşı önemli bir bilişsel koruyucu etmen olduğunu belirtmektedir. Yaşları 8 ile 13 arasında değişen çocuk psikiyatrik hastalarla yaptıkları çalışmada Asarnow, Carlson ve Guthrie, intihar düşüncesi olan çocukların intihar düşüncesi olmayanlardan daha az aktif bilişsel başetme yöntemlerini kullandıklarını ve intihan yaşam zorluklarıyla başetmek için kullanılabilecek bir başetme stratejisi olarak görme oranlarının daha fazla olduğunu bulmuşlardır.​
Benzer şekilde yetişkinler arasında görülen intihar olaylarının da başetmeyle yakından ilişkili olduğu belirtilmektedir. İntihar bağlamında başetme, merkezî konumda olan bir koruyucu faktördür. Yufit ve Bongar intihar eden kimselerin kişisel ve çevresel etmenlerden kaynaklanan sıkın hlanyla etkin ve etkili bir biçimde baş edemediklerini belirtmektedirler. Yazarların kanısına göre, bireylerin içinde bulundukları yaşam evrelerinde değişik sıkıntılarına koşut değişik başetme stratejileri geliştirmeleri gerekmektedir. İntihar girişiminde bulunan hastaların bulunmayanlara oranla sorunları görmemezlikten gelme (suppression) ve yerine koyma (arkadaş kaybedersem başka bir arkadaş edinirim) mekanizmalarını daha fazla kullandıkları saptanmıştır. Ayrıca, intihar girişiminde bulunan ve kendini öldürmeyi düşünen hastaların kızdığı zaman birşeyler yemek, sorunları ilgisi olmayan yollarla (replacement) çözmeye çalışmak gibi yöntemleri daha sık kullandıkları görülmektedir.​
Yaşam kimin kaşığına hangi lokmanın çıkacağının belli olmadığı bir lotodur. Zorluk ve sıkıntılar her zaman olabilir. Önemli olan bunlarla nasıl başedildiğidir. Birçok insan son derece zor olaylarla karşılaşmakta ama herhangi bir sağlık sorunu yaşamamakta veya kendi canlarına kıymamaktadırlar. Önemli olan kişinin ne tür veya ne kadar zorlukla karşılaştığı değil ama başetme becerilerinin olup olmaması ve etkililiğidir. Başetme becerilerinin etkin ve yeterli olmaması kişiyi ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara yatkınlaştırıcı bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek ruhsal sorunların sağaltımı gerekse önlenmesi için geliştirilecek stratejiler bağlamında başetmenin önemi yadsınamaz. Yaşam zorluklarıyla nasıl etkin ve etkili bir biçimde baş edilebileceğinin geniş kitlelere, ömeğin okullarda, öğretilmesi koruyucu halk sağlığı açısından önemli bir stratejidir.​
M. H. APPLEY R. TRUMBULL(eds), Development of the Stress Concept: Dynamics of Stress, New York, Plenum Press, 1986; J. R. ASARNOW G. A. CARLSON D. GUTHRIE, "Coping strategies, selfperceptions, hopelessness, and perceived family environments in depressed and suicidal children", Journal of Consulting and Clinical Psychology, 55(1987), pp. 361-366; D. A. COLE, “Psychopathology of adolescent suicide: Hopelessness, coping beliefs, and depression”, Journal of Abnormal Psychology, 98(1989), pp. 248-255; S. FOLKMAN R. S. LAZARUS, “If it changes it must be a process: A study of emotion and coping during three stages of college examination", Journal of Personality and Social Psychology, 48(1985), pp. 150-170; S. FOLKMAN R. S. LAZARUS, "Stress process and depressive symptomatology”, Journal of Abnormal Psychology, 95(1986), pp. 107-113; S. A. JOSEPHO R. PLUTCHIK, "Stress, coping, and suicide risk in psychiatric inpatients" Suicide and LifeThreatening Behavior, 24(1994), pp. 48-57; R. S. LAZARUS, "From psycological stress to the emotions: A history of changing outlooks", Annual Review of Psychology, 44(1993), pp. 1-21.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca, bkz., İNTİHAR, KAYGI, KLİNİK PSİKOLOJİ, PSİKOLOJİ.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst