1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Barış Politikası, özel olarak Karl Jaspers'in "dünya politikası" olarak belirlediği, iletişim, hakikat ve özgürlükle ilgisini kurduğu, siyaset felsefesinin temel kavramıdır. 1958 yılında, Federal Almanya'da verilen Alman Yayınevleri Barış Ödülünü kazanan Jaspers, ödül töreninde "Wuhrheit, Freiheit und Friede" [Hakikat, Özgürlük ve Barış] başlıklı yaptığı konuşmada, dünya politikası olarak barış politikasının koşullarını dile getirmiştir. Ona göre, bu koşullar şunlardır: "İlkin: İnsanın iç barışı olmadan dış barış olmaz. İkincisi: Barış yalnızca özgürlükle vardır. Üçüncüsü: Özgürlük yalnızca hakikatle olur"

Bu üç temel önermede, Jaspers, siyaset felsefesini varoluş felsefesi ile buluşturmaktadır. Barış kavramı, onun felsefesinde, yalnızca politika bilgisinin sınırları içerisinde değerlendirilmez. Bu kavramın felsefe ile yakın ilgileri vardır. İnsan olmanın ve barışın önündeki en büyük engeli, totalitarizmi ve bunun sonucunda oluşan iletişimsizliği gören Jaspers, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Almanya'nın içinde bulunduğu durumu eserlerinde kaleme almıştır.​

"Hemen hemen her şeyimizi kaybettik: Devleti, fizik varlığımızı güvence altına alan koşulları, ama daha da kötüsü, bizi birbirimize bağlayan geçerli normları, ahlâksal onuru, halk olarak birleştiren kendilik bilincini." Bu saptamadan sonra, Jaspers, gerçekten her şeyin kaybedilip kaybedilmediğini sorar. Bu sorunun yanıtı, onun siyaset felsefesinde merkezî bir rol oynayan iletişimdir. İnsanlar yaşıyorsa, birbirleriyle konuşabilmelidir. İnsanların birbirleriyle özgürce konuşması, kişi için ilk ödevdir. İnsanlar birbirleriyle konuşmayı öğrenmek zorundadır, diyen Jaspers'in iletişim görüşü, onun barış kavramıyla yakından ilişkilidir. Felsefe tarihinde, az örneğini bulabildiğimiz, politikayı, iletişim ve hakikatle ilgisinde düşünen Karl Jaspers, barışın sağlanmasının koşullarını, onun felsefe ile olan ilişkisinde ele almaktadır.​

Jaspers'e göre, insanların sık sık dile getirdikleri bir özlemi vardır. Hemen hemen herkes, savaşın olmadığı, kitle imha silahlarının hiçbir zaman kullanılmayacağı, atom bombasının artık üretilmediği bir barış istemektedir. Jaspers'e göre, insanların özlemini duydukları bu barış, yalnızca "dünya barışı" ile olanaklıdır. Ancak, bugün dünyada yaşanan durumlardan, dış barışın yalnızca, güçlü milletlerde ve güçlü iktidarlara sahip toplumlarda olanaklı olduğu düşünülmektedir. Oysa, dünya barışı, yaşayan her insanın bir talebi olarak düşünülmelidir. Dünya politikası olarak barış politikasının başarılı olması isteniyorsa, herkesin ve her devletin kendi içinde gerçekleştirmesi gereken bazı koşulları vardır. "Hakikat, Özgürlük ve Barış" adlı konuşmasında, Karl Jaspers, barışın bu koşullarının neler olduğunu açıklamaktadır.​

İç Barış Olmadan Dış Barışın Olmaması

Jaspers'e göre, barış hiçbir şekilde mücadele etmemek değildir. İnsanın güce dayalı mücadelesi, tinsel ve sevenlerin mücadelesine dönüşmek durumundadır. Güce dayalı mücadele, iletişimi ortadan kaldırır, onu yok eder. Burada söz konusu olan önemli nokta, zafer kazanmak değil, hakikattir. İnsanların dayanışmasıyla, birlikte girdikleri böylesi bir mücadele sayesinde, her birey kendisine dönüp bakmaktadır. "Sevenlerin mücadelesi", içinde entelektüel gücü de barındıran, kişinin karşısındakini eşit göremeyen gücünün bütün araçlarını ortadan kaldırır. "Sevenlerin mücadelesi", nasıl öncelikle kişinin kendisinde başlıyorsa, dünya barışı da, ilkin devletlerin kendi yurtlarında başlar. İç politikada olanaklı olmayan barış, dış politikada da olanaksızdır.​

Barışın özgürlükle varolması

Tek tek bireylerin ve devletlerin iç barışı özgürlükle varolur. Çünkü, yalnızca özgürlük barışı olanaklı hale getirebilir. Bu noktada, Jaspers, Kant'ın siyaset felsefesinden etkilenmiştir. Yalnızca "cumhuriyetçi hükümet biçimiyle" meydana getirilebilen barış, silahların susması değil, iç hesaplar olmaksızın bu durumun devam ettirilmesidir. O, Kant'ın, cumhuriyetçi hükümet biçiminden (Monarşi, Aristokrasi, Demokrasi gibi), bir devlet biçimi değil, bugün "demokrasi idesi" olarak adlandırılan "özgürlüğün hükümet biçimini" anladığını ifade etmektedir. Bu biçim, doğru olan şeyin bir kez bulunduğu, teknik bir yasayla ve bazı koşullarla değişmez.​

Jaspers'in söz konusu ettiği özgürlük nedir? Jaspers, bir devletin, hükümet biçimi sayesinde, iç ve dış özgürlüğünü, tek tek kişilerin varoluşsal özgürlüğü ile olan ilgisine bağlamaktadır. Özgürlük, kişiler ve devletler tarafından farklı biçimlerde yorumlanabilir. Dış özgürlüğe, zorba bir devlet de sahip olabilir. Özgür demokratik bir yasaya, içsel özgürlüğü olmayan insanların oluşturduğu bir halk da sahip olabilir.​

Jaspers'e göre, özgürlük, tek tek bireylerin özgürlüğü biçiminde başlar, cumhuriyetçi hükümet biçiminde ortak bir biçim alır, yabancı devletlerden gelen baskıya karşı, kendini savunur. Ancak, bu üç noktanın bütünlüğünde özgürlük gerçekleşebilir. Jaspers, önce özgürlük, sonra barış demektedir. Ancak bunun tam tersi bir isteyiş vardır. İnsanlar, önce barış sonra, özgürlük demektedir. Oysa, bu yanıltıcıdır. Demokrasinin ve özgürlüğün, sadece biçimsel olarak uygulanışı, insanlık tarihinde birçok olumsuz sonuç doğurmuştur. Demokrasiyi "biçimsel" algılama, totaliter egemenliklerin doğmasına neden olmuştur. Hitler, buna bir örnektir.​

Jaspers'in, önce özgürlük anlayışını, Almanya'nın tekrar birleşmesi sorununda da görmekteyiz. Jaspers, "Freiheit und Wiedervereinigung" [Özgürlük ve Yeniden Birleşme] adlı yazısında ve 10 Ağustos 1960 yılında Alman televizyonunda, Thilo Koch ile yaptığı bir söyleşide, Almanya'nın birleşmesinin öncelenmesinden çok, "özgürlüğün öncelenmesi"ne vurgu yapar. Bu öncelemenin dışındaki pratik öneriler, ikincil planda kalmaktadır.​

Dünya barışı, insanlık için "tek kurtarıcı"dır. Fakat, her zaman savaşlar ve çatışmalar olmuştur. Savaşların sürmemesi, kişilerin kendi özgürlüklerini korumaları ile olanaklı gözükmektedir.​

Özgürlüğün yalnızca Hakikatle Varolması

Özgürlük, kişilerin çoğu zaman yanıldıkları gibi, keyfilik ve öylesine bir düşünme olmayıp, o hakikatle bağlantılıdır. Özgürlük olmadan nasıl barış olmuyorsa, hakikat olmadan da özgürlük olmaz. Bu önemli bir noktadır. Hakikatle ilişkili düşünülmeyen, kaynağının hakikat olduğunu göremeyen özgürlük "boş"tur. Peki hakikatten ne anlamak gerekir? Bu soru, eskiçağlardan bu yana filozoflar tarafından sorulmuştur. Jaspers felsefesinde, hakikat, insanın, onu arayışta devamlı yolda olduğu, hiçbir zaman ona içerik olarak sahip olamadığı bir kavramdır. "Aklın düşünüş biçiminde" bulunan hakikat, özünde, iletişimseldir. İletişimin kesilmesiyle hakikat de ortadan kalkar.​

Hakikat kavramı, Jaspers'in siyaset felsefesi içinde temel bir kavramdır. Hakikat, masanın üstünde duran ve hemen kavranan bir nesne gibi değildir. Hiçbir zaman ona, genel geçer olarak sahip olduğumuz düşünceler gibi sahip olamayız. O, yalnızca, onun için çaba gösterildiğinde, gerçekliğine ulaşır. Hakikat, hep yeniden sınanır. "Hakikati isteme" (Der Wille zur Macht), "özgürlüğü isteme" (Der Wille zur Freiheit) ile özdeştir. Politik sorunları tartışan kimse, düşüncede özgür nefes alıp verilen zemini de yaratmak ve politik havayı temizlemek istemektedir.​

Jaspers, hakikat anlayışını, 1948 yılında yayımlanan Von der Wahrheit [Hakikat Üzerine] adlı eserde ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Bu eseri, "Hitler rejiminin en kötü yıllarında" kaleme alan Jaspers, "hakikatsizliği" politik olarak özgür dünyada, insanın "en büyük tehlikesi" olarak görmektedir. Özgür dünyanın özgürlüğü gerçekleştirdiğini iddia etmek de mümkün değildir. "Demokrasi idesi", politikacıların, ekonomi ile ilgilenenlerin manipülasyonu ile "biçimsel bir demokrasi" haline dönüşme tehdidi altındadır. Oysa, demokrasi, kuru bir ilkeler bütünü değil, bir yaşam biçimidir.​

Barış sorusu, yalnızca dünya sorusu değil, herkes için geçerli olan ve herkesin kendisine sormak zorunda olduğu bir sorudur. Barış sorusunda/sorununda, hakikat, önkoşul olarak, merkezde yer almaktadır, çünkü, hakikat, insanların iç barışını sağlayabilmektedir. Hakikatten uzaklaşma, insan için "asil kötülük"tür, bütün barışın ortadan kalkmasıdır. Gizlenmeden kayıtsızlığa kadar, yalandan kişinin kendisine söylediği yalana kadar, düşüncesizlikten doktrin haline gelen doğruluk fanatizmine kadar, bireyin samimiyetsizliğinden kamuda olanın samimiyetsizliğine kadar söz konusu olan hakikatsizlik, barışın ve özgürlüğün önünde büyük bir engeldir. Dünyada, gücün yerini, adaletin alması gerektiği halde bu sağlanamamıştır. Jaspers'in umudu, barış ve adaletin sağlandığı bir "dünya düzeni"dir. Jaspers, bu düzeni sağlamaya çalışmanın, herkesin sorumluluğu olduğunu dile getirmektedir.​

Jaspers, barış politikası kavramını, Die Atombombe und die Zukunft des Menschen. Politishes Bewusstsein in unserer Zeit [Atom Bombası ve İnsanın Geleceği. Zamanımızda Politik Bilinç] adlı eserinde de geliştirmektedir. Jaspers'e göre, insanlığın karşısına atom bombasının üretilmesiyle, insanlığın karşısına yeni bir durum çıkmıştır. İnsanlık, bütünüyle, ya yok olup gidecek ya da moralpolitik bir dönüşümle bu durumdan kurtulacaktır. Dünya barışı, insanın moral-politik bilinç dönüşümüyle gerçekleşebilir.​

Bu nokta, Jaspers'in politikanın özgürlükle olan ilişkisini sorguladığı yerdir. Bir nesne hakkındaki rasyonel bilgi, politik bilincin kazanılması için yeterli değildir. İnsan, yalnızca koşullu olan eylemler değil, koşulsuz eylemlerde de bulunmaktadır. Bu eylemler, kişinin varoluşunun farkında oluşu ile gösterilir. Farkında oluş, kişinin politik bilincini de belirlemektedir. Her bireyin içsel bağımsızlığı, bir devlette politik bilincin de temel taşını oluşturmaktadır. Böylece, her devlette geliştirilen insanın kendi özgürlük bilinci, dünya barışının sağlanması açısından da önem taşır. Kişilerin kendi olmalarını sağlayan içsel dönüşüm, özgürlüğü amaçlamaktadır. Özgürlük, insanın özgür ve doğru yaşamı için, dünya barışı için gereklidir. Özgürlük de kendini, hakikatin ışığında olgunlaştırmaktadır. Böylelikle, Jaspers'in hakikatle ilişkilendirdiği barış, ideolojilerin, hakikate sadece kendilerinin sahip olduğunu iddia eden parti programlarının, açıklığa kapalı öğretilerin dogmatik ve yıpratıcı tehlikelerinden kurtarılmaktadır.​

Barışın dogmatik tehlikelerden kurtulması, aklın, insanın kendisi olmasını sağlayan varoluşu ile ilişkilendirilmesi, Jaspers felsefesinin en çok vurgu yapılan yönlerinden biridir. Onda, barış ve demokrasi, aklın yolu olarak ele alınmaktadır. Jaspers, Kant'ın yaptığı gibi, akli, anlama yetisinden ayırmaktadır. "Felsefî düşünüş biçimi" olarak akıl, politikada elde edilen bütün duruşları eleştirmektedir. Böylece, barışın koşullarından biri olan demokrasi, kendini eleştirme yeteneği kazanmaktadır.​

Jaspers "barış politikası" kavramı ile, politikayı felsefe ile buluşturmaktadır. Bunu, politize olan ve politikleşmeye açık bir felsefe olarak anlamamak gerekir. Jaspers'in bu anlayışı, onun "devlet adamlığı idesi"nde açıkça görülebilir. Ona göre, "Derin düşünce" ve "somut eyleme" devlet adamında buluşmalıdır. Devlet adamı, kararlar verir ve verdiği kararlar etkisini hissettirir, ancak hakikatin derinliğine sahip değildir, filozof ise, etkisi hissedilen kararlar vermez ancak onda, hakikatin derinliği vardır. Bu yüzden, Jaspers, felsefe ile politikanın buluşması gerektiğini düşünür. Aklın ön plana çıktığı bir devlet adamı idesinde barış, yaşam bulmaktadır. Jaspers'in sözünü ettiği "devlet adamı idesi", dünya barışını olanaklı kılan "yeni bir politika" geliştirebilir.​

Dünya barışı, "özgür isteme"den ayrı tutulamaz. Bu isteme sayesinde, güç, yerini, hukuk ve adaletin üstünlüğüne bırakmaktadır. Ama gerçekliği de görmek ve doğru anlamak gerekir. İnsan dünyası, doğruyu ve adaleti tam anlamıyla sağlayamamıştır. Ancak, adaletin sağlanması konusunda insan çaba göstermek zorundadır.​

J. HERSCH, Karl Jaspers, Fine Einführung in sein Werk, München/Zürich 1980; G. HOFMANN, Politik und Ethos bei Karl Jaspers, Oberwernersdorf/Sudeten 1969; K. JASPERS, Wahrheit, Freiheit und Friede, Reden zur Verleihung des Friedenspreises des Deutschen Buchhandels, München 1958; K. JASPERS, "Geleitwort für die Zeitschrift ‘die Wandlung·, Rechenschaft und Ausblick. Reden und Aufsaetze, München, 1951; K. JASPERS, Freiheit und Wiedervereinigung, München, 1960; K. JASPERS, Die Atombombe und die Zukunft des Menschen, München, 1982; Y. ÖRNEK, "Politik und Freiheit”, Jaspers Today: Philosophy at the Threshold of The Future(ed. by L H Ehrlich R. Wisser), Washington, 1987; H. PIEPER, Selbstsein und Politik, Beihefte zur Zeitschrift für philosophische Forschung, Heft 28, Meisenheim am Gian, 1973; R. WISSER, Philosophie in der Bewaehrung, Würzburg, 1995.​

Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​

Ayrıca bkz., BARIŞ ETİĞİ, BARIŞ VE FELSEFESİ, DEMOKRASİ, DÜNYA POLİTİKASI, ETİK, JASPERS, ÖZGÜRLÜK, TOTALİTARİZM.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst