Bardaysan, 154 ile 222 yılları arasında yaşamış Urfalı Süryani filozof ve ilahiyatçıdır. Paganizmden Hıristiyanlığa uzanan serüveniyle kendi kişisel yaşamında adeta Urfa şehrinin tarihte yaşadığı tecrübeyi yansıtmakta olan Bardaysan, İran asıllı olduğu söylenen zengin bir ailenin çocuğu olarak Urfa'da doğdu. Putperest olan annesi ve babası (Nuhama ile Nah'sirram), onu da bir putperest olarak yetiştirdiler. Zamanın Urfa kralı VIII. Abgar Manu'ya yakın olduklarından çocukları Bardaysan saray çevresinde eğitim görme fırsatı buldu. Bardaysan'ın ergenliği döneminde Urfa'da baş gösteren politik gerginlik, Bardaysan ve ailesinin Urfa'dan geçici olarak ayrılmalarına ve yöredeki bir diğer önemli putperest merkez olan Hierapolis'e (Mabbug'a) yerleşmelerine neden oldu. Burada, Bardaysan, ünlü putperest hoca Anuduzbar'ın öğrencisi oldu ve ondan politeist teoloji ile Babil astrolojisi öğrendi. Daha sonra yeniden Urfa'ya dönen Bardaysan, Urfa piskoposu Hystaspes'in çahşmalarından/vaazlarından oldukça etkilendi ve nihayet vaftiz olarak Hıristiyanlığa girdi. IX. Abgar'ın (179216) krallığı döneminde Bardaysan Urfa'da oldukça etkiliydi; bunda, teolojik alandaki başarılı çalışmaları yani sıra IX. Abgar'la kurduğu yakın dostluğun da önemli katkısı vardı. Bu dönemde Bardaysan, bir yandan Babil ve Eski İran gelenekleriyle Gnostik kültürden etkilenen bir kozmoloji, antropoloji ve teoloji ile başkaları tarafından yaygın Hıristiyan geleneğinin dışında görülen bir dinsel anlayış ortaya koyarken, bir yandan da Urfa'da taraftar bulmuş olan Marcionculuk ve Valentinusculuk gibi akımlara yönelik reddiyeler/eleştiriler yapmaktaydı. Bu durum, Urfa'nın Romahlarca ele geçirilişine kadar sürdü. Nihayet Urfa'nın Romahlarca işgal edilmesi (216) üzerine Bardaysan 63 yaşındayken Ermenistan'a kaçtı ve çalışmalarını orada sürdürdü. Sonradan Bardaysan'ın tekrar Urfa'ya geldiği ve orada 68 yaşındayken öldüğü söylenmektedir.​
Bardaysan sonrası dönemde onun fikirleri oğulları ve talebeleri tarafından sürdürülmüş ve geliştirilmiştir. Yalnızca Urfa ve civarında değil, Roma gibi önemli merkezlerde de Bardaysan'ın fikirleri taraftar bulmuş ve kısa zamanda Bardaysancılık adı verilen akım yaygınlık kazanmıştır. Nitekim çok geçmeden, Hıristiyan ordodoksisini savunan Urfalı Af ram, Epiphanius ve Eusebius gibi çeşitli yazarlar, eserlerinde Bardaysancılıkla ilgili bilgiler vermeye ve bu akımın heretik/sapkın bir akim olduğunu vurgulamaya başlamışlardır.​
Bardaysan'la ilgili ilk elden kaynakları iki grupta toplayabiliriz: (1) Bardaysan ve talebeleri tarafından yazılan eserler ve (2) Bardaysan ve Bardaysancılarla ilgili görüşleri yansıtan erken dönem Hıristiyan yazarlara/kilise babalarına ait eserler. Bardaysan'ın kendisi tarafından kaleme alman eserlerden günümüze kadar gelen olmamıştır. Urfa'nın Romahlarca fethi üzerine kaçıp yerleştiği Ermenistan'da yazmış olduğu Süryanice ilahiler içeren kitaptan bazı fragmentler Urfalı Afram (ö. 373) tarafından günümüze kadar ulaştırılmıştır. Afram, eserinde Bardaysancılara karşı şiddetli eleştiriler yöneltirken bu fragmentleri aktarmaktadır.​
Bunun dışında kilise tarihçisi Eusebius, Bardaysan'ın Süryani dilinde oldukça mahir birisi olduğunu ve bu dilde Marcionculara ve diğer bazı akımlara karşı diyaloglar kaleme aldığını anlatır. Ayrıca o, Bardaysan'ın Antoninus'a hitaben kader hakkında bir diyalogu ile diğer konularda bazı eserler de yazdığını söyler. Eusebius'a göre, Bardaysan'ın bu eserleri, öğrencilerince Süryaniceden Yunancaya çevrilmiştir. Diğer taraftan Epiphamus'un, Bardaysan'ın Yunanca bildigine dair rivayeti dikkate alındığında, Bardaysan'ın bazı eserlerini Yunanca yazmış olabileceği ihtimali de vardır. Bundan başka Bardaysan'ın astrolojik ve teolojik çeşitli risalelerle, Ermenistan ve Hindistan'a ilişkin bazı yazılar da kaleme aldığı söylenmektedir.​
Bardaysan'ın öğrencisi Philippus tarafından kaleme alınan ve Bardaysan'ın Awida ile tartışmasını yansıtan "Ülkelerin Hukuku Kitabı" başlıklı eser, Bardaysancılıkla ilgili günümüze kadar ulaşan tek eserdir. Bu Süryanice metin, büyük ihtimalle, Eusebius ve Epiphanius gibi erken dönem yazarlarca, Bardaysan'ın Antoninus'a hitaben yazdığı söylenen kaderle ilgili diyaloglardan oluşan metinle aynıdır. Zira "Ülkelerin Hukuku Kitabı", kozmoloji ve astrolojinin yani sıra insan irâdesi, sorumluluğu ve kaderle de ilgili bir metindir. Her ne kadar Bardaysan tarafından kaleme alınmamış olsa da bu kitap, Bardaysan'ın dilinden onun kozmolojiye, astrolojiye ve kadere ilişkin görüş ve düşüncelerini tartışmaktadır.​
Bardaysan ve Bardaysancılıkla ilgili bilgi veren diğer ilk elden kaynakları ise erken döneme ait çeşitli Hıristiyan yazarlarca kaleme alınan heresiolojiler, kilise tarihleri vb. eserler oluşturmaktadır. Bunlar arasında başta Urfalı Afram olmak üzere, Epiphamus'un, Eusebius'un, Moses bar Kepha'nın, Barhadbeşebba'nın, Theodor bar Konai'nin vb. yazarların çalışmaları sayılabilir. Ayrıca, İbnu'n-Nedim ve Mesudî gibi Müslüman yazarlar da eserlerinde Bardaysancılıkla ilgili bilgiler vermektedirler.​
Bardaysan'ın bir Gnostik olup olmadığı öteden beri tartışılmaktadır. Örneğin Drijvers, Bardaysan'ın fikirleriyle Gnostisizm arasında oldukça önemli farklılıklar olduğunu, dolayısıyla onun Gnostik olduğunu söylemenin bir hata olacağını belirtmektedir. K. Rudolph ise Bardaysan'ın öğretilerinin doğu Gnostisizminin özel bir türü olarak kabul edilebileceğinden emindir. Diğer taraftan, gerek erken dönem kaynaklarda yer alan rivayetler gerekse Bardaysan ve Bardaysancıiığın çeşitli görüşleri dikkate alındığında, bunlarla erken dönem Gnostik gelenekler arasında önemli paralellikler olduğu görülmektedir. Kilise tarihçisi Eusebius, Bardaysan'ın başlangıçta ünlü heretik Valentinus'un bir takipçisi olduğunu, ancak sonradan ondan ayrıldığını söyler ve her ne kadar Valentinus'tan ayrılmış olsa da Bardaysan'ın heretik düşüncelerden ayrılmadığını, farklı boyutta onları temsil edip sürdürdüğünü vurgular. Eusebius'un verdiği bu bilgi dikkate alındığında Bardaysan, bir Hıristiyan gnostik olan Valentinus'un takipçisi olan bir kişidir. Diğer taraftan Bardaysan'ın Marcion ve Valentinus gibi Gnostiklere karşı eleştiriler yönelttiği; onlarca savunulan çeşitli Gnostik öğretilere ve asketizme karşı çıktığı da bilinmektedir. Dolayısıyla Bardaysan, Runciman'ın ifadesiyle kendisini Gnostik olarak gören birisi değildir. Ancak, her ne kadar Bardaysan, bazı Gnostik akımlara eleştiriler yöneltmiş olsa da aslında, onun da birazdan üzerinde duracağınuz gibiTanrı ve karanlık veya ruh ve beden düalizmi, bedenin kötülük âlemine ait olarak ilahi âleme yükselişe konu olamayacağı vb. düşünceleriyle, kozmolojisinde ve antropolojisinde Gnostik düşüncelerden etkilenmiş bir teolog olduğu anlaşılmaktadır.​
Bardaysan'ın Marcionculuğa karşı çıkışının temel nedenleri arasında, daha önce de değindiğimiz gibi, Marcionculuğun düalist tanrı anlayışıyla maddî yaşamı dışlamaya çalışan asketizmi başı çekmektedir. Bardaysan, Marcionculuğun kurtarıcı iyi tanrı-yarahcı kötü tanrı düalizmini kabul etmemekte, tanrının birliğini vurgulamaktadır. Bardaysan, Marcionculuğun asketizmi ön plana çıkarmasını da kabul etmemektedir. Her ne kadar bedenin ilahi âleme yükselemeyeceğini savunsa da dünyadan el etek çekme fikrine de sıcak bakmamaktadır. Şüphesiz onun bu tutumunda bizzat kendisinin Urfa saray çevresinde yetişmiş birisi olarak iyi bir müzik ve spor eğitimi almış olması gibi nedenler de muhtemelen etkili olmuştur.​
Erken dönem yazarlar, eserlerinde, Bardaysan'ı çeşitli isimlerle anmaktadırlar. Bardesanes isminden başka o, Julius Afrikanus'un kullandığı gibi "Partlı", Hippolytus'un kullandığı gibi "Ermeni" ya da "Ermenistanlı" veya Porphyrius'un kullandığı şekilde "Babilli" ismiyle de anılmaktadır. Bunlardan başka o, yaygın şekilde "Arami filozof" olarak da adlandırılmaktadır. Ona verilen bu isimlerin/lakapların, onun ait olduğu etnik kimlik ve coğrafya yani sıra genel kültürel görünümü ile ilgili olduğu açıktır. Örneğin ona Babilli denilmesi, büyük ihtimalle onun Babil astrolojisiyle uyum içerisinde görülen astrolojik düşüncelerinden kaynaklanmaktadır.​
Bardaysan, bir taraftan kadere bağımlılıktan bahsederken bir taraftan da insanın kendisini diğer tüm varlıklardan üstün kılan özgür irâdesinden söz eder. Ona göre, Tanrı tarafından insana verilen bu özgür irâde, insanı meleklerle eşit hale getirmiştir. Ay, güneş, yıldızlar, denizler vb. bütün varlıklardan farklı olarak insan, Tanrı'nın suretinde yaratılan bir varlık olarak diğer varlıklar üzerinde istediği şekilde tasarrufta bulunabilir. Ay, güneş ve yıldızlar gibi varlıklara gelince; Bardaysan'a göre bunlar, kısmî özgürlüğe/irâdeye sahip varlıklardır. Bunlar, bir yönden Tanrı'nın âleme koyduğu yasaya bağlıdırlar, bir yönden ise kendi cüz'î irâdelerine sahiptirler. Dolayısıyla insanla birlikte bu varlıklar da yargı gününde yaptıklarından sorumlu olacaklardır.​
Bardaysan'a göre, insan beden ve-ruhtan oluşan bir düaliteye sahiptir. Beden maddî âleme ait bir varlık olarak ruha göre değersizdir. Ruh, İlahî emirlere cevap veren bir cevher olarak insanın gerçek benliğini temsil etmektedir. Dört saf unsurun karanlıkla karışımından oluşan beden ise maddî bir varlık olarak kötülüğün kaynağı olarak görülür. Bardaysan, tıpkı Cerdo ve Marcion gibi, insanın yalnızca ruhsal varlığının İlahî âleme yükselebileceğini, bedenin ise ait olduğu âlemde, yeryüzünde kalacağını savunur. Diğer taraftan Bardaysan, insanda bir üçüncü unsurdan, candan da bahsetmektedir. Can, yaratılışta maddî bedene hayat veren ve bedeni bu dünyada hayatta tutan cevher olarak görülür. Ruh ise, candan farklı olarak, insanın sorumluluk taşıyan ve kurtuluşa konu olan gerçek benliğidir. Bardaysan'ın bu insan anlayışının Gnostik antropolojiyle uyum içerisinde olduğu açıktır. Zira bütün Gnostik geleneklerde insanın varlığıyla ilgili olarak ruhbeden düalitesinin ön plana çıktığı bilinmektedir.​
Erken dönem Hıristiyan yazarların verdikleri bilgiler dikkate alındığında, Bardaysancıların âlem anlayışı da Gnostik kozmolojiyle uyum içerisindedir. Bardaysan'ın, Tanrı ve karanlık/kaos (hyle) düalizmine dayalı pesimistik bir âlem anlayışına sahip olduğu görülmektedir. Bardaysancılığın kozmolojisi, Daralı İvannis, Theodor bar Konai vb. çeşitli Ortaçağ kaynaklarınca kısaca anlatılır. Bunlar arasında en detaylı anlatı ise M. S. 6. yy sonlarında yazan ve Nusaybin ilahiyat okulunda yetişmiş olan Barhadbeşebba tarafından tasvir edilmektedir. Barhadbeşebba, "Kilise Tarihi" isimli eserinde, Daysancılık adını verdiği heretik akımın, Rab (Tanrı) ve Karanlık düalitesi arasında diğer dört temel unsurun varlığını da kabul ettiklerini anlatır. Buna göre, başlangıçta/ezelde Tanrı, en yücelerde, tamamıyla kötü ve düşman olan, karanlık ise en aşağılarda, derinliklerde idi. Bu iki zıt güç arasında ışık, ateş, rüzgar ve sudan oluşan diğer aslî varlıklar bulunmaktaydı. Bunlardan ışık doğuda, rüzgar batıda, ateş güneyde, su ise kuzeyde bulunmaktaydı. Böylelikle ezelî dönemde birbirine zıt varlıklar olan Tanrı ile karanlık ve bu ikisi arasında bulunan dört temel unsur birbirinden ayrı konumdaydılar. Ancak bir talihsizlik eseri bu dört aslî unsur hareket etmeye ve birbirine karışmaya başladı. Bu karışım sonucunda ağır olan unsurlar aşağıya doğru kaymaya, hafif olanlar ise yukarıya doğru yükselmeye başladı. Bu durumdan yararlanan karanlık, bu unsurlarla karışma fırsatı buldu. Bunun üzerine aslî unsurlar, Tanrı'ya yakarıp müracaat ederek yardım istediler. Bu isteğe cevap veren Tanrı, karmaşaya müdahale etti ve Logos'u (Kelam'ı) gönderdi. Logos, kötü ve düşman olan karanlığı saf unsurlardan ayırarak, aşağılardaki kendi âlemine gönderdi. Saf unsurları da İlahî sırra göre ait oldukları kendi yerlerine yerleştirdi. Böylelikle o, bu karışıma müdahale yoluyla bu dünyayı yarattı ve bu dünyaya bir müddet var olma süresi tayin etti. Bu ilk dönemde tamamıyla karanlıktan soyutlanarak temizlenememiş olanlar için Logos ileride tekrar gelecek ve onları da temizleyecektir. Bardaysan kozmolojisine göre, yaratılışta kendi yörüngelerine yerleştirilen 7 gezegen, kısmen dünyanın yönetilmesiyle de görevlendirilmişlerdir.​
Bardaysan'ın bu kozmolojisinin Maniheizm üzerinde büyük etkisi olmuştur. F. C. Burkitt, Bardaysan'ın kozmolojisiyle Şabi kozmolojisi arasında da yakın bir irtibat olduğunu vurgular. Maniheizm de ezelî dönemde tanrısal âlemi temsil eden ışık ile kötülük âlemini temsil eden karanlık arasında kesin bir ayrılık olduğunu; ışığın yücelerde bulunmasına karşılık karanlığın en aşağılarda yer aldığını düşünür. Daha sonra, karanlık güçlerinin ışık âlemine saldırı planlarını bertaraf etmek amacıyla yüce Tanrı'nın, aslî unsurlarla, yani ateş, rüzgar, su, ışık ve hava ile donatılmış ışık elçisini gönderdiğini; bunun karanlık güçlerce esir alınmasıyla bu aslî unsurların karanlığın eline geçtiğini ve sonraları bu karışımdan âlemin yaratıldığını ileri sürer. Maniheizme göre tanrı, bu gidişe son vermek amacıyla maddî âleme İlahî elçiler gönderir; bu elçilerin yürürlüğe koydukları bir arınma mekanizmasıyla ışık unsurları karanlıktan ayrılarak ait oldukları İlahî âleme yükselirken, karanlık kendi âlemi olan aşağılara döner. Bu kurtuluş operasyonu, karanlığın tutsak ettiği son ışık unsuru kurtulana kadar devam edecektir. Nihayet dünyanın sonlarına doğru yeryüzüne gelecek olan İlahî elçi (Muhteşem İsa), bu kurtuluş operasyonunu hızlandırarak, iyilikle kötülüğün karışımına son verecektir. Bunun sonunda da ezelde/başlangıçta var olan aslî durum, yani ışıkla karanlığın veya tanrısal âlemle kötülük âleminin birbirinden mutlak ayrı oldukları durum tekrar te'sis edilmiş olacaktır.​
Bardaysan, kendisinin bir zamanlar, tıpkı Kaideliler gibi astroloji ile uğraştığından bahsetmektedir. O, bazılarının yıldızlar ve gezegenlerin insan kaderi üzerinde etkili olduğunu düşündüğünden bahseder. Buna göre, zenginlik, fakirlik, hastalık vb. durumlar yedi gezegenle yıldızların etkisi ile meydana gelmektedir. Bardaysan, bu görüşlere kısmen katıldığını kısmen de karşı çıktığını vurgular.​
Bir Hıristiyan olarak Bardaysan'ın Kristolojisi hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Bardaysan, İsa Mesih'i, yaratılışta aktif rol oynayan Logos'la özdeşleştirmektedir. Bardaysancılar, Hayatın Babası ve Anası ile bunların oğullarından da bahsetmektedir. Burada söz konusu olan oğul, İsa Mesih'tir. Ayrıca onlar, Kutsal Ruh'u dişi bir varlık olarak düşünmüşler ve bunun iki kızından, yer ve sudan bahsetmişlerdir.​
Bardaysancılar, diğer Gnostikler gibi, Tanrı'yı "bilinmeyen yüce Tanrı" olarak adlandırmış ve onun bütün İlahî unsurların rabbi olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca onlar beyaz giymenin ışık yanında yer alma anlamına geldiğini düşünerek beyaz giymeye özen göstermişler; siyah renkten kaçınmışlardır.​
Bardaysancılık, Urfa'da varlığını Bardaysan sonrası dönemde bir müddet sürdürmüştür. İbn Nedim, bir zamanlar onların Güney Mezopotamya'dan Çin'e ve Horasan'a kadar oldukça geniş bir bölgeye dağılmış vaziyette yaşadıklarından bahsetmektedir. Beşinci yüzyılda piskopos Rabbula döneminde onlar, Ortodoks Hıristiyan öğretilerine dönmeye zorlanmışlardır. Zamanla Bardaysancıların önemli bir kısmı Maniheizme girmiştir. Bununla birlikte Bardaysancılar varlıklarını İslâmî dönemlere kadar devam ettirmişlerdir.​
J. P. ARENDZEN, “Bardesanes and Bardesanites”, The Catholic Encyclopedia, http://www.newadvent.org/cathen/02293.htm BARDAİSAN, The Book of the Laws of the Countries, (Süryanice metinle birlikte İngilizceye çeviren: H. J. W. Drijvers), Assen 1965; F. C. BURKİTT, Church and Gnosis, Cambridge, 1933; H. J. W. DRİJVERS, Bardaisan of Edessa, tr. G.E. van BaarenPape, Assen, 1966; H. J. W. DRİJVERS, “Bardaisan of Edessa and the Hermetica”, JEOL, 1970; EPİPHANİUS, The Panarion of Epiphamus of Salamis(tr. F. Williams), Leiden, Brill 1987; EUSEBIUS, The Church History[Christian Classics Ethereal Library 2000, (Harry Plantinga 1999, USA) başlıklı CD]; S. N. LIEU, Manichaeism, Manchester, 1985; K. RUDOLPH, Gnosis: The Nature and History of an Ancient Religion( tr. ed. R. Me. L. Wilson), Edinburgh, 1983; S. RUNCIMAN, The Medieval Manichee, Cambridge, 1955.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., İSLAM FELSEFESİ, LOGOS, ORTAÇAĞ FELSEFESİ.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst