1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Bağlamcılık, "bir şeyle doğrudan bir ilişki içerisinde bulunarak, o şeyin bir anlamda kaynağını oluşturan ve söz konusu şey karşısındaki tavırlarımızı, ona ilişkin bilgilerimizi etkileyen anlamlar, düşünceler, önkabuller, yargılar ve perspektifler toplamı" anlamında kullanılan bağlamı, anlam, bilgi, değer gibi çeşitli alanlarda gerisi olmayan son merci, temel ölçüt olarak kabul eden yaklaşımın adıdır. Bu terim, her ne kadar hep aynı şekilde tanımlanmasa da, bu yaklaşımı kabul edenler tarafından kullanılmakta ve bu tavrı kabul edenler kendilerini "bağlama" olarak isimlendirmektedirler. Tarihî olarak dilbilimde ve etnolojide geliştirilmiş olmakla birlikte, daha sonra dil felsefesi ve sosyal bilimlerde, özellikle düşünce tarihi yazarlığında bir ilke olarak dikkate alınmış; 20. yüzyılın son çeyreğinde Anglo-Sakson kültür dünyasında bilgi teorisinin şüpheciliği aşma konusunda önemli bir imkân sağladığı düşüncesi ile çok sayıda taraftar bularak felsefecilerin gündemine girmiştir.​
Giriş
Batı Felsefesinde dilde ve düşüncede olduğu kadar, olup bitmiş olaylarda, onların dilsel ve dildışı bağlamını dikkate almak, çok gerilere gitse de, bunu bir zemin ve ilke olarak görme genel olarak Alman düşüncesinde ve Alman idealist felsefesinde; özellikle Dilthey ve onun tarihselci okulunda; daha sonra da Heidegger'in dünya kavramı üzerinden bir taraftan wortfeldtheorie (anlam/kelime alanı teorisi) Leo VVeisgerber üzerinde etkili olurken, aynı zamanda hermeneutikte de etkin olmuş; bu arada yapısalcılık ve yapısalcılıkla irtibatlı olarak gelişen tarih yazarlığında da doğrudan bu isimle olmamakla birlikte, etkin olmuştur. (Andrew Davison'un, özellikle tarih ve sosyal bilimlerde Skinner ve Pocock gibi tarihçiler tarafından kullanılan bağlamcılığı, hermeneutik içerisinde ve onunla irtibatlı olarak ele alması, hem haklıdır hem de bunun bir kanıtıdır.) Son zamanlarda kullanıldığı haliyle bağlamcılık, bağlamı, açıklamalarda kendisine başvurulacak faktörlerden biri olarak kabul etmenin ötesinde, olayların, anlamın, iyinin ve doğruyu kavramanın aslî merciinin bağlam olduğunu ve sorunların her şeyden önce içinde ortaya çıkarak, ne iseler o oldukları bağlama müracaatla anlaşılacağı ve çözüleceğini kabul eder. Başka bir ifade ile, sorunların ve sorunları kavrama ve çözmenin bağlamları dışında, Tanrı veya akıl gibi, bunları aşan bir varlık ve bilme ilkesi bulunabileceğini reddeder. Bu durum bağlamın değişken olduğunu fark edince, her şeyin, bilgi, iyi ve doğrunun bağlamın değişmesi ile değişebileceğini iddia ederken, genel olarak bilgi, ahlâk ve bilimde kabul edilen evrenselci bakış açısına bir meydan okuma; radikal bir göreciliği, göreci bir görecilikle aşma denemesi olarak kabul edilebilir. Ancak bağlamcılığın tam olarak neyi ifade ettiği, bağlam teriminden ne anlaşıldığına ve bu terimin nasıl kullanıldığına bağlıdır.​
Günlük dildeki anlamı ile de irtibatlı olarak felsefe, dil bilimi, tarih ve sosyal bilimlerde bağlamcılık, sorunları ele alırken, bunları yalın bir şekilde değil de, onları kuşatan çevreleri ile doğrudan irtibatlı olarak ele almanın gerekli olduğu tezini savunan bir yaklaşımın adıdır. Bir yönüyle dilbilim ve etnolojide olduğu gibi yapısalcılığın bir türü olarak görülebilirse de, yapısalcılıkta bulunan rasyonalist unsurları reddederek, bu tavrı epeyce bir yere kadar göreceli bir hale getirdiği için tam bir yapısalcılık sayılamaz. Diğer taraftan, her şeyi çevresi ile bağlı olarak kavradığı için, bunu kavrayanın durduğu yeri esas almasından dolayı bir tür "perspektivizm" olarak görülebilirse de, perspektivizmden, bağlamı, kavrayandan bağımsız bir ilişki düzeni olarak dikkate aldığı için ayrılmakta; perspektivizmin düştüğü görecelikten uzaklaşarak, görece objektivist bir tavrı benimsemiş olmaktadır. Bağlamcılık, yine bağlamı, kavrayanların kurguladığı veya icat ettiği bir şey olarak değil, özneden bağımsız mevcut olarak kabul etmesi yönünden ise, gerçekçilikle buluşmaktadır. Ancak bağlamı objektif ama zamansal ve tabakalı olarak kavraması yönünden, gerçekçilikten ayrılmaktadır. Bağlamcılığın ilk savunucularından kabul edilebilecek olan Peter Unger'in tezini, felsefî görecelilik (philosophical relativism) adı altında dile getirmesi de, bağlamcılığın görecelikle yakın akrabalığına işaret etmektedir.​
Bağlamcılık, ilginç bir şekilde, aynı adı kullanan araştırmacılar tarafından, farklı disiplinlerde farklı şekillerde uygulanmakta; yapılan çalışmalar genellikle, bir disiplin içerisinde bulunan bilim adamları tarafından diğer disiplinlerdeki tartışmalar dikkate alınmadan yürütülmektedir. Dilbilimdeki bağlamaların düşünce tarihi araştırmaları ile, bunların da bilgi kuramı alanında kendilerini "bağlamcı" olarak isimlendiren düşünür ve bilim adamları ile doğrudan bir bağları olduğuna dair bir alâmet bulmak oldukça zordur.​
Dilbilimde Bağlamcılık
Dil biliminde ve buna bağlı olarak dil felsefesinde bağlamcılık, dilde bulunan kelimelerin kendi başlarına herhangi bir anlamlarının bulunmadığını; kelimenin anlamının, içinde bulunduğu cümle içindeki işlevine tekabül ettiğini; cümlenin anlamının da dil dışı bağlam içindeki fonksiyonu ile örtüştüğünü savunmaktadır. Dilbilimsel bağlamcılık, dildeki kelimelerin anlamının, öncelikle kullanıldıkları dilsel ve daha sonra dil dışı bağlamdaki işlevine bağlı olduğunu savunur. Bağlamı olmayan bir söz olmadığına göre, her bir sözün anlamı, ancak söylendiği bağlamda ve bağlama bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Bu yaklaşım şeklinin ilk ve en önemli savunucularından). R. Firth (görüşlerini Malinowski ile birlikte, onun çalışmalarını da dikkate alarak geliştirmiştir), bir sözün anlamını, bağlamda bir "iş görmesi" veya "gördüğü iş" olarak tanımlamıştır. Buna göre, bir sözün anlamı, sadece sözlükteki "karşılığı" olmayıp, onun söylenmesi esnasında gerçekleştirilen her şeyle ilgilidir. Örneğin, bir yörenin aksam ile konuşan birisi, o yöreli olduğu için aksanlı konuşur ve aksanlı konuşması aynı zamanda onun o yöreli olduğunu ifade eder. Daha başka bir ifade ile, bir insan bir şeyi söylerken, ne olduğunu (hangi yöreli olduğunu) da, belirli bir bağlamda belirli bir şekilde davranarak ifade eder. Buna göre anlam, kendisini bağlamsal ilişkilerden oluşan bir "kompleks" olarak ortaya koyar ve dilbiliminin fonetik, gramatik, sözlükbilim ve anlambilim gibi alt dalları bu kompleksin sadece bir yönü ile ilgilenirler. Firth'e göre, bir ifadenin anlamının tahlil edilmesi, elde bulunan olguların bir bağlama yerleştirilmesidir ki, buna kabaca "bağlam içinde bağlam oluşturma" demek uygun olur; bu durumda bir şeyi bağlama yerleştirme, kendisinden daha geniş bir bağlamı gerektirir. Bütün bağlamların birbirleri ile ilişkileri içinde ve birlikte teşkil ettikleri en geniş bağlama kültür bağlamı denir. Kültür bağlamını, içinde birbirinden ayırt edilebilir anlamlı durumların ortaya çıkabileceği bir "matrix" olarak nitelemek mümkündür. Dil biliminde bağlamcılık, kısaca ifade etmek gerekirse, dil ve kültürün birbiri ile derûnî bir irtibatının bulunduğuna dair yaygın tezin, özel bir tatbiki olarak gelişmiştir denilebilir.​
Felsefede Bağlamcılık
Felsefede, özellikle bilgi teorisinde, bağlamcıık, bilgiyi, kabaca, belirli bir ilişki düzeni içinde bulunan şeyleri, bu ilişki düzeni içinde kavramak olarak tanımlayan yaklaşım olarak bilinmektedir. Ahlâk felsefesinde de benzer bir şekilde ahlâkî iyinin, mutlak değil, kullanıldığı bağlama göre anlam değiştirdiği tezini kabul etmek ve savunmak anlamına gelmektedir.​
Bilgi teorisinde bağlamcılık, hem taraftarları hem karşıtları hem de hakkında yazanlar tarafından "bilgi iddiasının doğruluğunun, bu iddianın gerçekleştiği bağlama bağlı veya bağlamla ilgili olduğu" tezini benimsemek anlamında kullanılmaktadır. Bağlamcılık 20. yüzyılın 70'li yıllarında başlayan bir tartışma süreci içerisinde, insan bilgisini çeşitli gerekçelerle inkâr eden radikal şüpheciliğin gerekçelerini mutlak bir şekilde reddetmek yerine, göreceli bir hale getirerek, bunun üzerinden etkisini kırma konusunda bir imkân sağladığı düşünülerek geliştirilmiş; günümüzde bilgi teorisi alanında özellikle Amerika'da ciddî bir şekilde tartışılan bir yaklaşım haline gelmiştir. Buna göre, neye "bilgi" denileceği, doğrudan bağlamla ilgili olarak dikkate alınan "standartlara göre, değişmekte; bu standartlar arasında radikal bir şüphecinin "bilgi" için koyduğu ve ulaşılması en zor Cilan standartlara her zaman ulaşmak mümkün olmasa da, bu başkalarının, başka bağlamlarda "bilgi" için yeterli bulduğu standartları, meselâ bir tarih dersinde öğrencilerin bilgiden bekledikleri ile günlük hayatta, hattâ muhtelif bilimlerde standartlar değişik olduğu için "bilgi" olarak kabul edilen şeyler değişmektedir. Duruma göre, bir gazetede çıkan bir haber, bilgi değeri taşırken, başka bir bağlamda "deney", daha başka bir bağlamda ise sadece mantıkî zorunluluk içerisinde gerçekleşmiş bir çıkarım bilgi değeri taşımaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi, bilgi teorisinde söz konusu olduğu haliyle bağlamcılık, bağlamı, muhatapların beklentilerinden oluşan standartlarla tanımlamakta ve buna bağlı olarak da neyin bilgi olarak geçerli olacağının, daha önce pozitivistlerin yaptığı gibi, tek bir ölçütü veya standardı olamayacağını savunmaktadırlar.​
Bilgi teorisinde bağlamcılığın üç ayrı kaynaktan, sorun kümesi/çözüm tekliflerinden kaynaklandığı kabul edilir. Bunlardan birincisi, yukarıda da kısaca işaret edilen, şüpheciliğin en azından bir ölçüde aşılması gayretidir. İkincisi ise Gettier Problemi olarak bilinen bir sorundur. Kısaca, bilginin analitik felsefeciler nezdinde klâsikleşmiş "gerekçelendirilmiş doğru inanç" olarak tanımlanmasının, insanı çeşitli ortamlarda çelişkilerle karşı karşıya bıraktığını ortaya koyan Edmund Gettier'in, bu itirazını da aşma yolunda bir imkân olarak geliştirilmiştir. Üçüncü kaynağı ise, 20. yüzyılın 70'li yıllarında Dretske ve Goldman tarafından dile getirilen Bilginin Uygun Alternatifler Teorisi (Relevant Alternatives Theory of Knowledge) teşkil etmektedir. Bunlann yanında özellikle J. L. Austin'in "Other Minds", Robert Nozick'in "Knowledge and Scepticism" ve David Lewis'in "Elusive Knowledge" başlıklı makaleleri, bilgi teorisinde bağlamcılığı geliştirmeye çalışanların önemli ve öncelikli referansları olarak dikkat çekmektedir (Bu yazıların hepsi birlikte yeniden neşredildi: Knowledge, Readings in Contemporary Epistemology, s. 339384).​
En genel olarak, bilgi teorisindeki bağlamcılığın üç temel özelliğinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi, bilginin sabit ve evrensel olmayıp, "indexical", yani şahıs ve işaret zamirleri gibi, kullanıldığı yer ve zamana bağlı olarak karşılığını değiştiren bir ifade olduğu tezi ile dile getirilir. Neyin "bilgi" olarak kabul edileceği, bağlamalara göre, tarihî ve epistemolojik şartlara bağlı olarak değişmektedir. İkinci özellik, "bilgi"nin neyi ifade edeceğini, neler olduğu bağlam içinde belirgin hale gelen, ilgili veya uygun altematiflerin (relevant alternatives) elenmesi yoluyla belirlendiğini söylemektedir. Üçüncüsü özellik ise, "biliyorum" ifadesinin bağlama bağlı değişkenliğinin fark edilmesi, şüpheciliği "genel geçer" ve aşılamaz bir sorun olmaktan çıkarıp, bilgi iddiası konusunda daha dikkatli olunmasını sağlayan, faydalı bir "kaygı" haline getirmektedir.​
Bağlamcılığın, "bilginin ne olduğu veya neyin bilgi olarak geçerli olacağı belli bir şekilde bu iddianın ileri sürüldüğü bağlama bağlı olduğu" ilkesini savunmakla birlikte, bu ilkeyi temellendirirken takip ettikleri yöntemler açısından birbirlerinden farklılık gösteren birçok temsilcisi ve savunucusu bulunmaktadır (Bu tartışmaların bir değerlendirmesi için bkz., Black, "Contextualism in Epistemology"). Bu alandaki tartışmalar oldukça yeni olduğu için, bu tartışmalar henüz tam anlamı ile şekillenmiş ve nispeten kalıcı bir form almış sayılmazlar.​
Ahlâk felsefesinde ise bağlamcılık, bilgi teorisine paralel olarak, bir şahsın eyleminin ahlâkî açıdan makbul olup olmadığı ile ilgili verilecek bir hükmün doğruluk değeri veya kabul edilebilirliğinin, bu hükmün verildiği bağlama bağlı olduğu tezi ile dile getirilir. Bilgi teorisinde olduğu gibi ahlâkî hükümlerde de bağlamcılık, metafizik herhangi bir varsayım veya esası dikkate almaksızın, insanların verili durumlardaki ahlâkî olarak kabul edilen davranışlarını ve değerlendirmelerini inceleyerek, bu inceleme neticesinde ulaşılan neticeleri ahlakîliğin ölçüsü olarak kabul etmekte; bunu ahlâkî değerlendirmelerin gerisi olmayan zemini olarak kabul etmektedir. Burada da, genel geçer ahlâkî kurallar aramak yerine, oluşu ve yokoluşu kabul edilen standartlarla açıklanabilecek bağlamların kendi ahlâkî değer tanımını da birlikte oluşturduğunu; bu standartların değişmesi ile birlikte aynı davranış hakkındaki ahlâkî yargının da değişebileceğini; bu değişmenin bir çelişki olmayıp, anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir şey olduğunu savunmaktadır.​
Siyasî Düşünce Açısından Bağlamcılık
Siyasî düşünce ve tarih araştırmalarında dilbilimi, dil felsefesi ve hermeneutikten istifade edilerek geliştirilen ve daha çok Cambridge'de bulunan Quentin Skinner J. Pocock, John Dunn ve James Tully gibi bir grup düşünce tarihi araştırmacısının "yöntemi"ni ifade eden bağlamcılık, bu araştırmacıların dile getirdikleri gibi araştırma konusu olan insan eylemlerini, sadece eylemi gerçekleştirenlerin kasıtlarını (intention) dikkate alarak değil, bunun yanında bu kasıtların meselâ konuşurken söylenen bir söz, bir söz eylem üzerinden etkin olmasını sağlayan bağlamı da dikkate almayı öngörmektedir. Burada bağlam denilenin üç ayrı veçhesi özellikle vurgulanır: Birincisi dilsel, ideolojik, rasyonel. argümantatif, söylemsel, retorik ya da düşünsel bağlam gibi çeşitli adlar verilen öznelerarası bağlamdır. Bağlamın bu veçhesi yaygın varsayımlardan, söz dağarcığından, uylaşımlardan, tartışma tarzlarından, kavramsal ayırımlardan, yani öznelerarası anlam bağlamının söz eylemleri "en iyi şekilde anlamlandırma "ya yardımcı olan özelliklerinden oluşur. İkinci veçhe, konuşan aktörlerin katılıp söylemler ürettikleri "genel toplumsal ve düşünsel" matris'tir. Toplumsal ya da siyasal koşulların -ya da söz konusu koşullar hakkında onlara katılan kişilerin yaptıkları yorumlarınoluşturduğu matris, söz ediminin uğraşacağı "sorunları belirler" ve bu eylemi açıklamak için mutlaka hesaba katılması gerekir. Son olarak, üçüncü veçhe de, konuşmacının veya eylemi gerçekleştirenin kişisel biyografisi, yani hayatıdır. Yazarın/konuşmacının kişisel tarihi konusunda, söylediklerini anlamlandırmakla ilgisi olan bir açıklama sunmak, anlamın öznel boyutlarını araştırmak ve bu boyutların öznelerarası bağlamla olan (ve bu bağlam içindeki) ilişkilerini açıklamak için elzemdir.​
Özellikle düşünce tarihi alanında tatbik edildiği haliyle bağlamcılık, dil felsefesinde J. L. Austin tarafından geliştirilen söz eylem teorisine dayalı olarak temellendirilirken, bu alanda düşüncenin dil ile ilişkisine dayalı açıklamanın farklılığına bağlı olarak, kati ve yumuşak olarak nitelenebilecek yaklaşımlar geliştirilmiştir. Katı bağlamcı anlayışa göre dildeki temel "paradigmalar", yazarın veya konuşanın niyeti ve kastından bağımsız olarak, sözün anlamını tayin ettiği için, sözün sözel bağlamını dikkate almak, sözü doğru anlamanın gerekli ve muhtemelen yeterli şartını teşkil eder. Buna karşılık yumuşak bağlamcılık olarak nitelenecek olan yaklaşımda bağlamcılık, daha çok, dönemin dilsel uylaşımlarını (conventions) dikkate almanın, sözü anlamak için gerekli olduğu tezini savunmaktadır.​
Bağlamcılık, hakikat iddiasından tamamen vazgeçme ve her şeyi bağlama bağlı olarak doğru, iyi ve güzel olarak kabul etme gibi bir eğilimi içermesi açısından, Kari Otto Apel ve Jürgen Habermas gibi çok sayıda düşünür tarafından tenkit edilmiştir. Bir şeyin bağlama bağlı olarak doğru ve yanlış, iyi ve kötü, çirkin ve güzel olarak kabul edilebilmesi, mutlaklaştırılmış bir hümanizmin ulaşacağı nihâî görececiliğin bir örneği olarak nitelenmektedir. Bağlamcılığın taraftarları kadar karşıtları da artmaktadır.​
İslâm Düşüncesinde Bağlamcılık
İslam Düşüncesinde hem dil hem de anlam alanlarında bağlam dikkate alınmış; birincisi söz konusu olduğunda daha çok "isnâd", ikincisi ile ilgili olarak genellikle "hâl" ve "makam" kullanılırken, bu kavramlar aynı zamanda çeşitli seviyelerde farklılık arz eden gerçeklikleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bağlam, böylece, mutlaklaştırılmamakla birlikte, dilde "sevkü'l-kelâm" veya "siyak ve sibak" adı altında, anlam alanında "her makamın gerektirdiği bir söz vardır" (İi kiilli makaınin mekâhin) vecizesi ile dile getirilen bir tavır; diğer taraftan özellikle dinî ilimler arasında, bazı dinî delillerin bazı ilimlerin yakin taleplerini karşılamadığı gerekçesi ile kullanılamayacağı ifade edilirken; bunların ötesinde özellikle tasavvufta ve genel olarak yakîn'in, ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn ve hakkn'lyakîn mertebelerine ayrılması ve bunların her birisinin, farklı seviyede "doğru"ları ifade ettiğinin dile getirilmesi, adına bağlamcılık denilmese de, benzer düşüncelerin oldukça yaygın olarak bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca isnâd, hâl ve makâm gibi terimler, sadece semantik bir içerik taşımamakta; bunun ötesinde varoluşsal bir boyut üzerinden ontolojik bir söylemin temel terimleri olarak kullanılmaktadır. Ancak İslam düşüncesinde isnâd, hal, makam, sevkü'l-kelâm gibi terimler aracılığı ile ifade edilen tavır, bağlamı dikkate almakla birlikte, bağlamı hiçbir zaman nihaî mercii olarak kabul etmemiş; bunların gerisinde, hem ontik, hem ahlâkî bilgiye ölçü olarak, değişmez bir hakikat olduğu; bu farklılıkların sadece bir ve aynı şeyin farklı görünüşleri olduğu dile getirilmektedir.​
ABDÜNNAFİ İFFET EFENDİ, en-Nef’u‘lMuavvel Tercümetü't-Telhİs ve’l-Mutavvel, İstanbul, 1290; Ml BERVIR, ‘The Errors of Lingusitic Contextualism”, History & Theory, Vol. 36, Issue 1. February 1997, s. 276-298; T. BLACK, "Contextualism in Epistemology", The Internet Encyclopedia of Philosophy, A. CEVİZCI, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 5. baskı, 2001; A. DAVISON, Türkiye’de Sekülarizm ve Modemlik(çev. T. Birkan), İstanbul 2002; K. DEROSE, "Assertion, Knowledge and Context", Philosophical Review 111(2002), 167-203; K. DEROSE, Contextualism: An Explanation and Defense", The Blackwell Guide to Epistemologyfed. Greco and Sosa), Oxford, Basic Blackwell 2000 içinde, ss. 187-205; K. DEROSE, "Contextualism and Knowledge Attributions", Philosophy and Phenomenological Research 52 (1992), 913929; E. L. GETTIER, "Is Justified True Belief Knowledge?", Knowledge Readings in Contemporary Epistemology(ed. S. BerneckerF. Dretske), Oxford 2000, içinde, ss. 10Ι 5 [ilk yayınlanış tarihi Analysis 23 (1963), 121-123]; M. GOODHART, ‘Theory in Practice: Quentin Skinner’s Hobbes, Reconsidered", The Review of Politics, 62 (2000), Issue 3, 531-561; J. HABERMAS, Wahrheit und Rechtfertigung, Frankfurt/main 1999; M. JAY, ‘The Textualist Approach to Intellectual History”, Strategies: A Journal of Theory, Culture and Politics 4, no 7 (1991); T. LEWANDOWSKI, Linguistisches Worterbuch, Heidelberg-Wiesbaden, 1985, c. II, 574-579; J. LYONS, Semantik //(çev. J. Schust), München, Beck 1983; F. R. PALMER, Semantics, second ed., Cambridge, CUP. 1993; J. TULLY(ed.), Meaning and Context: Quentin Skinner and His Critics, Princeton, Princeton University Press, 1988; J. PRYOR, "Highlights of Recent Epistemology”, Brit. J. Phil. Sci. 52 (2001), 95-124; P. UNGER. Philosophical Relativity, Minneapolis, 1984; P. UNGER, “Contextual Analysis in Ethics", Philosophy and Phenomenological Research, 55 (1995); S. ET-TEFTAZÂNÎ, el-Mutawel ‘ale’t-Telhîs, Istanbul, 1310;​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., ANLAM, ANLAM KURAMLARI, DİLBİLİM, HÂL, HERMENEUTİK, İSNÂD, MAKÂM, MUKTEZÂ-YI HÂL, YAKİN.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst