1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
"Bağlam olmazsa, sözlerin ve eylemlerin hiçbir anlamı olmaz... karmaşıklık ve devingenlik bağlamı tanımlamayı ve biçimsel olarak incelemeyi güçleştirmektedir. ... İnsanlar, hakkında düşünmeksizin bağlamı kullanmakta çok beceriklidirler" denir. Kopytko, bağlamın kapsamının kesin olmadığını belirtir, ancak onun belirli özelliklerini sayar. Ona göre, bağlam en azından şunları kapsamalıdır: Taraf kişinin kimliği ve rolü; zaman, mekân ve toplumsal alanlara ilişkin varsayımları; taraf kişilerin neleri bildiklerine ya da olduğu gibi kabul ettiklerine dair varsayımları; taraf kişinin toplumsal etmenler ve kanallar hakkındaki bilgisi. Kopytko, dil kullanımıyla ilgili şu soruları yöneltir: "(1) Dil kullanımına ilişkin içselleştirilmiş bağlamsal bilgi, (a) dil kullanıcılarının algı, akılyürütme, edimbilimsel yorumlama durumun tanımlanması vs. gibi diğer bilişsel yetilerini; (b) tutumlarını ve duyuşunu; ve (c) davranışını nasıl etkiler? (2) Bir dil kullanıcısının bilişsel becerileri, onun bağlamı algılamasını ve yorumlamasını nasıl etkiler? (3) Edimbilimsel bağlam nasıl edinilir ve beyinde depolanır? Son olarak, (4) bağlamsal edimbilimsel bilginin belirgin özellikleri nelerdir?" Kopytko'ya göre, dil kullanıcıları ile dil kullanımına ilişkin bağlamsal bilgi arasındaki karmaşık karşılıklı bağımlılık, etkileşim içindeki tarafların dil kullanımına ilişkin içselleştirilmiş bağlamsal bilgilerinin; karmaşık bilişsel, duyuşsal, toplumsal ve iletişimsel durumlarla karşılıklı ilişkisinden kaynaklanmaktadır.​
Bağlam sözcüğünün İngilizce karşılığı context, Latince contextus'a dayanır. Contexere, dokumak, bir araya getirmek, birlikte örülmüş veya dokunmuş anlamlarına gelmektedir. Bir dilsel biçimin önünde ya da ardında bulunan, onunla yakından bir ilişki içinde olan ve anlamının oluşmasına yardım eden unsurların toplamıdır. Ayrıca, geniş anlamıyla, bir durumu veya olayı çevreleyen olgular ya da gerçekler bütünüdür "... bir göstergenin, birlikte bulunduğu öteki göstergelerle oluşturduğu ve anlamını aydınlatan bu bütüne" bağlam denir. Dilbilimde, bağlam ikiye ayrılır: Dilsel bağlam ve dil-dışı bağlam. "Anlamın belirlenmesinde dil dışı etkenleri, konuşanların özelliklerini, içinde bulunulan durumu da hesaba katan" kavrama durum bağlamı denir.​
Firth, dilbilimsel çalışma açısından durum bağlamının şu kategorileri işin içine alacağını düşünür: (A) Taraflara ilişkin özellikler: Kişiler, kişilikler, (i) Tarafların dilsel eylemleri, (ii) tarafların dil-dışı eylemleri. (B) İlgili nesneler. (C) Dilsel eylemlerin etkileri.​
Bir konuşmadaki kişilerin sayısı, bunların birbirlerine göre konumları, konuşmanın konusu, yeri, ilgili olduğu nesneler ve cümlenin sonucu anlamı etkileyen unsurlar olarak ele alınmaktadır.​
Deli Hymes'a göre, iletişim bağlamı, SPEAKING (SPEAKING, İngilizce'de KONUŞMA demektir ve bileşenlerin ilk harflerinin biraya getirilmesi sonucunda geliştirilmiştir) kısaltmasıyla kurguladığı şu bileşenlerden oluşur:​
İletişimin mekânı ve iklimi: Mekân, söz eylemin (speech act) yeri ve zamanı iken; iklim, psikolojik ya da kültürel ortama karşılık gelir. Örneğin, Profesör A'yı anmak için üniversite sosyal tesisinde akşam yapılan bir toplantıda konuşmanın havası, içeriğe göre ciddileşebilir veya gevşeyebilir.​
İletişimin tarafları: Konuşmacı ve dinleyici(ler)dir. Doğrudan taraflar, Profesör A'nın arkadaşları, yakınları ve diğer davetlilerdir. Sosyal tesis çalışanları da dolaylı taraflar sınıfına girebilir.​
İletişimin hedefleri: Konuşmanın amacıdır. Anma etkinliğinin amacı, ölümünden sonra Profesör A'yı onurlandırmaktır.​
İletişim düzeni: Söz eylemi oluşturan söz olaylarının sırası ve biçimlenişidir. Konuşma, Profesör A'nın başarılarının sıralanmasıyla başlayabilir. Konuşma bitince alkışlanır ve Profesör A'nın bir yakını plaket almak için sahneye davet edilir.​
İletişim anahtarı: Söz eylemin şiddetini ayarlamaya yardımcı olabilecek unsurlardır. Profesör A hakkında konuşan kişi, ciddiyeti dağıtmak için, onun ders veriş biçemine benzer bir yol izleyebilir ve Profesör A'nın tarzını kusursuzca taklit ederek, örneğin, onun gibi gözlüğüyle oynayabilir.​
İletişim araçları: Konuşma biçimleri ve biçemleridir. Muhtemelen, konuşmacı tesiste olağan durumlarda rahat bir dil kullanır, ancak üniversite rektörünün bulunduğu anlarda dikkatlice kurulmuş düzgün bir dil kullanma yoluna gidebilir. İletişim kuralları: İletişim olayını ve tarafların haraketlerini yöneten toplumsal kurallardır. Tesisteki konuşmanın değişik anlarında dinleyicilerin söz kesmeleri ve katkıları hoş karşılanabilir, ancak aynı akademisyenlerin bir konferansta iletişim kurallarına uymaları beklenir. İletişim türü: Şiir, ders konuşması, dua, küfür vb. gibi her bir belirgin iletişim çeşidine karşılık gelir. Tesiste serbest konuşma, anma konuşması gibi iletişim türleri gözlenebilir.​
Wendell Haris, bağlamın yedi boyutuna ilişkin şu bilgilerin, bağlamın tam olarak kavranmasında önemli olduğunu vurgular: (i) Dünya bilgisi, (ii) dil bilgisi, (iii) yazar hakkında bilgi, (iv) metin türü hakkında bilgi, (v) yazarın, hayalî okuyucusunun kendisiyle paylaştığını varsaydığı toplumsal, kültürel, ve tarihî gerçekler ve durumların bilgisi ortak bilgi, (vi) ortak bilgi boyutunun aksine, iletişimde ya da metinde bir söylemin ortaya çıktığı özel bir duruma ait bilgi özel bilgi, (vii) metin içindeki önermelerin, olayların, eylemlerin, alt metinlerin ve bunların veriliş tarzının toplamı olan metin-içi bilgi.​
Cook, bağlamın kapsamına şu unsurları alır: Konuşmanın şiddeti, yüz ifadesi; konuşmacılar arasındaki ilişkiler; yaş, cinsiyet ve toplumsal konumlar; zaman ve mekân; aynı kültürel geçmişi paylaşma derecesi. Cook, Kopytko ve Akman'la aynı görüşü paylaşır ve bağlamın sistematik bir betimlemesinin yapılmasının güç olduğunu belirtir. İncelenecek malzemenin aşırı fazla, öznel, kaygan ve bulanık olabileceğini vurgular. Akmajian ve Lyons'ın da söylediği gibi, iletişim bağlamındaki insanların niyetlerini, amaçlarını, inançlarını, arzularını, genel kabullerini, önsayılhlarını ve uzlaşılarını nesnel bir biçimde ölçmek olanaksızdır. Yalnızca iletişim konusunda genel düzeyde ilke, sınıflandırma ve kavramlar geliştirmek olasıdır. Kibarlık (dolaylama) olguları ve stratejileri ve söz eylem kuramı bunlara örnek olarak verilebilir.​
Anlam oluşumu ve kullanımı konularına dönük kuramlar oluşturulurken bağlam ön plana çıkar. Göstergebilimi oluşturan üç boyut tanımlanırken, bağlama belirleyici bir rol verilir: “Dizimbilgisi, anlambilim ve pragmatik. Bunlardan ilki işaret ilişkisi, ikincisi işaret-nesne ilişkisi, üçüncüsü ise daha çok, işaretle bunu kullananın ilişkisi üzerinde durur." Pragmatik, edimbilim ya da kullanımbilim terimleriyle de karşılanır. Dizimbilgisi, dilsel biçimler arasındaki ilişkileri, dilsel biçimlerin düzenlenme sıralarını ve düzgün cümle kuruluşlarını inceler. Dizimbilgisel bakışta, gönderim yapılan herhangi bir dünya veya dil kullanıcıları dikkate alınmaz. Anlambilim, dilsel biçimlerle dünyadaki varlıklar arasındaki ilişkileri ele alır. Gösteren ile gösterilen arasındaki bağıntılar üzerinde durulur. Edimbilim ise, dilsel biçimler ile onları kullananlar arasındaki ilişkilere odaklanır. Bu üç bölümlük sınıflandırmada, insanları anlam bakımından yalnızca edimbilim inceler. Anlamda insan boyutu devreye girince, bağlam konusu öne çıkar.​
Anlamın çok değişik tanımları yapılmıştır ve bağlamla ilişkisi hep merkezî olmuştur. Aşağıdaki tanımlarla, bağlamın sözlük anlamı arasındaki benzerlikler dikkate değerdir. "Bir sözlükte, bir sözcüğe eklenen diğer sözcükler", "bir nesnenin bir dizge içindeki yeri", "sözcüğün ...dil içindeki kullanılışı." Anlam türleri belirlenirken başlangıç olarak göndergesel anlam alınır. Bu terimle eşanlamlı olarak "temel anlam öğesini içeren anlam", "kavramsal anlam", "kavramsal içerik", "sözlüksel anlam" ... kullanılır. "Gönderge", "sözcükle dile aktarılan, dış dünyadaki bir nesne, bir olgudur." Göndergesel anlam da, genel olarak bir sözcüğün temel anlam öğesini içeren, temel anlamını oluşturan ve bir ses bileşimiyle ilk olarak dile yansıtılan kavram, anlamdır. Örneğin, Türkçede semizotu, soğukluk cacığı gibi isimler aynı bitkiye gönderimde bulunurlar.​
Ogden ve Richards'a göre, sözcükle nesne arasında doğrudan bir bağıntı bulunmamaktadır. Sözcükle düşünce ya da kavram arasında, yine, kavramla nesne arasında ilişki vardır. Sınırsız olarak betimlenen bir evrende, şeyler sonsuz sayıdadır, ancak nesneler sayılabilir. Nesneler; ihtiyaç duyulan, kullanılan, bir işlev yerine getiren ve bu sebeplerle adlandırılan şeylerdir. Bütün nesneler şey iken, bütün şeyler nesne değildir. Nesneler somut veya soyut olabilir. İnsanoğlu gördüğü, dokunduğu, tattığı, kokladığı ve duyduğu şeyleri adlandırdığı gibi, bu özelliklere sahip olmayan ancak hayal ettiği, simgesel olarak düşündüğü, inandığı ve hissettiği şeyleri de adlandırma gereğini duymuştur. Her bir anlam, bir nesneye ya da nesneler ilişkisine karşılık gelir. Öyleyse, temel bağlam için gerekli unsurlar şunlardır: Nesneleşmiş bir şey, onu algılayan-yorumlayan bir varlık, nesnenin beyinde kavramlaşmış hali ve o kavramın ses, yazı vs. simgelerle gösterimi.​
'Elma' şeyini keşfeden, onu kullanan, bir işlev için tüketen ve bu sebeplerle onu adlandırılan bir canlı (insan), 'elma' şeyinin beyinde kavrama dönüştürülmesi (imge vs. olarak), beyindeki düşünce ya da kavramı temsil eden ses birleşimi /elma/ ya da onun yazı biçimi ve 'elma' şeyinin kendisi. Aslında temel bağlamda gerçekleşen, bir şeyin nesneleşme sürecidir. Öyleyse, temel bağlamlar, bir insanda şeylerin nesnelere dönüştürüldüğü ilişkiler ve işlemler toplamıdır. Bir toplumu oluşturan çok sayıda insan aynı şeylere ihtiyaç duyup, onları kullanır, onlara belirli işlevler yüklerler ve bu sebeplerle onları aynı şekilde adlandırırlarsa sözvarlığını beraberce oluşturmuş olurlar. Gerçekte onları birbirine benzeştiren unsurlar dilsel olmayıp, ortak dilsel biçimlere kaynaklık eden bağlamsal ortaklıklardır.​
Nesneye temel anlam yüklendikten sonra, ona başka anlamlar eklenebilir ya da aynı dilsel simge birden fazla işlev için kullanılabilir. Örneğin, 'çay' sözcüğü göndergesel olarak bir bitkiyi anlatır. Ancak, bir iletişim ortamında 'Çay?' biçiminde sorulursa, 'Çay içmek ister misin?' anlamında kullanılabilir.​
Doğadaki varlıklar arasında bir örüntü ve bütünlük olduğuna göre, insanın diğer insanlarla, canlılarla ve cansız varlıklarla ilişkilerinde de birliktelik, etkileşim, tamamlayıcılık ve bütünlük gözlenebilir. İnsanî ve insan-dışı kültürler incelendiğinde, hepsinde anlamlı bağlamların ve bağlamlararası geçişlerin olduğu fark edilebilir. İnsanların dilsel simgeler ve yapılar yoluyla yansıttığı gerçeklikler, fark edilen bu bağlamların ve bağlam şebekelerinin ifadesidir. Yani, zaten doğada olan bağlamlar, kabaca da olsa dile -sözdizimine, anlam içeriklerine ve söz edimlerine izdüşürülür.​
Göstergebilim genel çerçevesinden bakıldığında, dizimbilim-anlambilim ve edimbilim üçlemesinin; mantık, matematik, retorik, estetik, fiziksel, dirimsel bilimler, toplumbilim, ruhbilim ve insan bilimlerinde çok önemli roller oynayabileceği söylenebilir. Zaten, insan göstergebilim, hayvan göstergebilim, bitki göstergebilim ve fizik göstergebilim alt dalları bütün bilimleri kümelendirmektedir. Canlı, cansız bütün varlıkların oluşumları ve devinimleri belirli bağlamlarda gerçekleşir. Bağlamlarda, hem olağanlıklar yaşanır hem de durumlara göre değişimler olur. Örneğin, sn iki hidrojen ve bir oksijen birleşimi sabitliğiyle oluşur ve sıvı hali insanlar için olağan haldir, ancak duruma göre buz veya buhar biçimlerine dönüşebilir. Yine ateşi söndürme işlevini olağan bir şekilde yapan suya dönüşen birleşim, gökyüzünde bir çeşit bulut bağlamında ateş çıkaran bir nesneye dönüşebilir. Mevsimler, genellikle ortalama olarak belirli dönemlerde olağan hallerinde yaşanabilirken, bazı dönemlerde olağandışı havalarla karşılaşma olasılığı vardır. Pamuk bezden yapılmış bir beyaz mendil, olağan bağlamda teri ya da ıslak yüzeyi kurulamak işlevi için kullanılırken, olağandışı bağlamlarda; halay başı çekmek, savaşta teslim olmak, ıslatıp hastanın ateşini düşürmek, yazın başı korumak, tozdan korunmak amacıyla ağzı burnu kapatmak, kapalı toplumlarda yere atarak sevgiliye mesaj vermek, kız istemeye giderken simgesel olarak sepette kullanmak vs. gibi başka işlevlere aracılık edebilir. Mendile benzer bir şekilde, çoğu dil simgeleri de, olağandışı bağlamlarda pek çok farklı işlevler yerine getirebilirler.​
Doğadaki olağan bağlamlar ve olağandışı bağlamlar gibi, dil kullanımında da temel bağlamlar ve olağandışı bağlamlar olabilir. aynı seslerden ve biçimden oluşan dilsel bir simge, olağandışı bir bağlam meydana gelince, olağan anlamından ve işlevinden uzaklaşıp, yeni görevler ve anlamlar yüklenebilir. Aferin temel bağlamda bir takdir etme işlevi yerine getirirken, olağandışı bir bağlamda tonlamada ve vücut dilinde yapılacak değişikliklerle iğneleme amacıyla söylenebilir. Nasıl?, olağan bir bağlamda herhangi bir işin yapılma yolunu sorgulayan bir söz iken, olağandışı bir bağlamda Tekrar eder misin(iz), (söylediğini(zi) tam anlayamadım) anlamını aktarmak için kullanılabilir.​
Dil gelişim kuramlarında bağlamın yeri konusuna gelince, en fazla iletişimsel bağlama önem verenin toplumdilbilimselci yaklaşım olduğu görülür. Söz edimleri, yargı, edimsel yön ve etkisel yön kavramlarıyla dil işlevleri sınıflandırılmış ve dili edinen bir kişinin, temelde, dil işlevlerini öğrendiği vurgulanmıştır. Davranışçı, bilişselci ve sözdizimci yaklaşımlar, iletişimsel bağlamların üzerinde toplumdilbilimciler kadar durmamışlardır. Bilişselciler, dil edinimine veri sunan bağlam olarak nesneler ve eylemler dünyasını, yani fizikî çevreyi, merkeze oturtmuşlardır. Onlara göre dil, fizikî evrendeki nesneler arasındaki ilişkilerdeki düzenliliklerden türemiştir (hal grameri kuramı). Davranışçılar, dilin etki-tepki yoluyla şartlandırıldığını ve çevrenin pekiştirme ve örnek oluşturma gibi görevler yerine getirdiğini ileri sürmüşlerdir. Yaklaşımlarını zengin ve açık-uçlu iletişim bağlamları yerine, kalıplara ve bol tekrara dayalı bağlamlar üzerine kurmuşlardır. Sözdizimciler ise, önceliği doğuştan getirildiğini iddia ettikleri temel cümle kalıplarına ve dil edinim aygıtına vermişlerdir. Çevrenin dil gelişimine katkısı bağlam sunmak şeklinde olmayıp, beyinde doğuştan var olan evrensel dil yapılarının dönüşmesine yardım edecek dil yığınlarının sunulmasıdır. Kişi, dil edinim aygıtıyla getirdiği derin yapıda bulunan evrensel temel cümle kalıplarını, içine doğduğu dile özel kurallara dönüştürerek yüzey yapılara ulaşacaktır.​
Son olarak, dil gelişim kuramlarındaki ilerlemelere koşut olarak, yabancı dil eğitiminde bağlama ve dil işlevlerine daha çok ağırlık veren şu yabancı dil öğretim yöntemleri ve yaklaşımları geliştirilmiştir: İletişimsel Dil Öğretim Yöntemi, İşlevsel-Kavramsal Program, Sözsel Yaklaşım, Doğal Yaklaşım, Görev-merkezli Dil Öğretimi, ve Etkileşimli Dil Öğretimi.​
A. AKMAJIAN, VE DİĞERLERİ, Linguistics: An introduction to Language and Communication, Cambridge, Massachusetts Institute of Technology Press, 1995; V. AKMAN, "Rethinking Context as a Social Construct," Journal of Pragmatics, 32 (2000), pp. 743759; V. AKMAN C. BAZZANELLA, “The Complexity of Context: Guest Editors’ Introduction", Journal of Pragmatics, 35 (2003), pp. 321-329; D. AKSAN, Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim 3, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1982; D. AKSAN, Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim 1, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1987; D. AKSAN, Anlambilim: Anlambilim Konulan ve Türkçenin Anlambilimi, Ankara, Engin Yayınevi, 1999; P. BROWN S. LEVINSON, Politeness: Some Universals of Language Usage, Cambridge, Cambridge University Press, 1987; G. COOK, Applied Linguistics, Oxford, Oxford University Press, 2003; J. DE ELY, Basics of Semiotics, Bloomington, Indiana University Press, 1990; J. R. FIRTH, Papers in Liguistics, Oxford, Oxford University Press, 1957; A. KOCAMAN, Dilbilimsel Anlambilim. Dilbilim ve Anlambilim Konuşmaları I, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1980; R. KOPYTKO, “Against Rationalistic Pragmatics·', Journal of Pragmatics, 23 (1995), pp. 475-491; R. KOPYTKO, “From Cartesian Towards non-Cartesian Pragmatics", Journal of Pragmatics, 33 (2001), pp. 783-804; J. LYONS, Kuramsal Dilbilime Giriş(çev. A. Kocaman), Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1983; C. MORRIS, Göstergeler Kuramının Temelleri. Dilbilim Seçkisi: Günümüz Dilbilimiyle İlgili Yazılardan Çeviriler(çev. Y. Salman), Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1982; R. E. OWENS, Language Development: An Introduction, Columbus, Merrill Publishing Company, 1988; J. SEARLE, Speech Acts: An Essay in the Philosophy of Language, Cambridge: Cambridge University Press, 1969.; G. YULE, Pragmatics, Oxford, Oxford University Press, 2000.​
Ayrıca bkz., ANLAM, ANLAM KURAMLARI, ANLAMBİLİM, BAĞLAMCILIK, BÜTÜNCÜLÜK, DİL FELSEFESİ, PSİKODİLBİLİM, TOPLUMDİLBİLİM.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst