1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Bağımlılık Okulu, Batı kapitalizminin Batı-dışı dünyada yarattığı tahribatları, sorunları ve yoksullaşmayı ilgi odağı seçen, Batı-dışı dünyadaki geri kalmışlığı ve azgelişmişliği doğrudan Batılı merkez ülkelerle olan bağımlılık ilişkilerine bağlayan geleneğin adıdır. Bağımlılık Okulu, Batı-dışı toplumlarda kapitalizmin ilerici rolünü yadsır ve onların kapitalist yolla gelişmesinin olanaksız olduğunu ileri sürer.​
Paul Baran, Andre Gunder Frank, T. Dos Santos, Giovanni Arrighi, Paul Sweezy, Immanuel Wallerstein ve Samir Amin'in görüşleri tarafından temsil edilen Bağımlılık Okulu, Batı-dışı dünyanın (üçüncü dünya toplumlarının) geri kalmışlıktan kurtulmasını öneren Batı merkezli teorilerin bir eleştirisi olarak görülebilir. Bu bağlamda Bağımlılık Okulu, modernleşme teorilerine yönelik en radikal meydan okumadır. Bağımlılık Okulu, modernleşme teorilerinin, Batı-dışı toplumların Batının sistemini takip etmeleri durumunda gelişeceklerini iddia eden iyimserci anlayışına karşı çıkar ve tam aksine, Batı-dışı toplumların geri kalmışlığının (kalkınamamışlığının) nedeni olarak ileri kapitalist (emperyalist) toplumları görür.​
Angotti'nin bildirdiği gibi, Bağımlılık Okulu'nun önemli önermeleri vardır. Bunlardan ilki, ikiciliğin eleştirisi yani gelişmeyi engelleyen ana kaynağın, azgelişmiş ülkelerin modern, Batı kapitalist ekonomilerinin özelliklerini bünyesinde barındırmayan geri, geleneksel kesimlerinde, içselleşmiş sosyal ve kültürel özellikler olduğunu ileri süren görüşün reddedilmesidir. Buna göre, bütün sosyal tarih bir ideal türden (geleneksel, azgelişmiş toplum) diğerine (modem, gelişmiş toplum) adım adım geçiş olarak açıklanmaktadır. Bu eleştiri, Bağımlılık Okulu'nun en ilerici unsurunu meydan getirir. Böylelikle Bağımlılık Okulu, dikkatleri doğrudan kapitalizmin ileri bir aşaması olan emperyalizmin ulusal baskı ve azgelişmişlikte oynadığı role çevirir.​
Bağımlılık Okulu'nun ikinci temel tezi, dünyanın merkez ve çevre olarak ikiye bölünmesidir. Dünyanın merkez ve çevre biçiminde bölündüğü düşüncesini kabul eden Bağımlılık Okulu'na göre, merkez, zengin ve bolluk içinde olan ülkelere, çevre ise yoksul ve kıtlık içinde bulunan azgelişmiş ülkelere işaret eder. Bu ayırımda esas olan sermayedir. Nitekim, Amin de, merkez ve çevre kavramlarını sermayenin yayılmasıyla bağlantılı olarak ele almıştır. Kısaca, Bağımlılık Okulu'na göre dünya, merkez ülkeler (Batı toplumları) ile çevre ülkeler (Batı-dışı toplumlar) şeklinde ikiye ayrılmıştır.​
Bağımlılık Okulu'na göre, gelişmişlik ve azgelişmişlik, tek bir dünya sisteminin birbirine bağımlı ve bölümsel yapılarını oluşturur. Bu bağlamda Dos Santos'un saptaması ilgi çekicidir: "Bağımlılık, bir grup ülke ekonomilerinin, diğer ülkelerin büyüme ve yayılmaları tarafından belirlendiği, bir belirleme durumudur. İki veya daha fazla ekonomi arasında veya bu ekonomilerle dünya ticaret sistemi arasındaki karşılıklı-bağımlılık ilişkisi, bazı ülkelerin kendi itici güçleri ile büyüyebilirken, bağımlı durumda olan diğer ülkelerin, kendi gelişmelerine olumlu veya olumsuz bir etkide bulunabilecek biçimde, ancak başat ülkelerdeki genişlemenin bir yansıması olarak genişleyebilmeleri durumunda, bağımlılık ilişkisine dönüşür."​
Dos Santos'a göre bağımlılık, azgelişmiş ülkelerin hem geri kalmasına hem de sömürülmesine neden olmuştur. O halde dünya ölçeğinde merkez ile çevre arasında eşitsiz gelişme başattır. Merkez ülkeler, yani Batılı gelişmiş ülkeler, çevre ülkeleri kendisine bağımlı kılmıştır. Çevre ülkelerin Batılı gelişmiş ülkelere bağımlılıkları her alandadır. Merkez ülkelerin sosyo-ekonomik ve politik üstünlükleri, Batı-dışı toplumların, yani çevre ülkelerinin sömürüsüne dayanır. Bu da merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasında kutuplaşma ve eşitsiz gelişmeye yol açmıştır.​
Bağımlılık Okulu düşünürlerinden Wallerstein, Arrighi, Frank ve Amin'e göre: "Kapitalist Dünya Ekonomisi olarak adlandırılabilecek bir toplumsal bütün mevcuttur. Doğuşu oldukça eskilere, muhtemelen XVI. yüzyıla gider ve tarihsel olarak Avrupa'dan başlayarak yayılmış ve, XIX. yy sonunda yerkürenin tümünü kaplamıştır. Motor gücü, sermayenin kesintisiz birikimi olduğu için kapitalisttir. İşçiler tarafından yaratılan artıkdeğere dünya burjuvazisi tarafından sahip çıkılmış, sadece işyerindeki doğrudan sahip çıkmayla değil, aynı zamanda çevre (periferi) bölgelerinden merkez ülkelere doğru artık aktarılması sayesindeki eşitsiz mübadele ile ilgilidir."​
Tüketilebilecek olandan daha fazla üretme eğilimi taşıyan kapitalizmin günümüzdeki formu, yani fiilen varolan şekli, dünya toplumları arasında kutuplaşmaya kaynaklık eden küreselleşmiş kapitalizmdir. Günümüz reel kapitalizminin ana karakteri, üretken sistemleri, teknolojiyi, uluslararası ticareti, finans pazarlarını ve sosyal yaşamın birçok görünümünü etkilemesi ve şimdiye değin eşi görülmemiş ölçüde Amerika, Japonya ve Avrupa Birliği'nin lehine bir dünya yaratmasıdır. Küreselleşmiş kapitalizm, dünya ölçeğinde merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasında, eşitsizliği yeniden üretme eğilimlidir. Düşük yoğunluklu demokrasi rejiminde yürüyen küreselleşmiş kapitalizm, dünya ölçeğinde bir düzenliliğe ve eşitliğe değil, küresel düzensizliğe ve eşitsiz gelişmeye yol açmıştır. Dünyadaki eşitsiz gelişmede ve küresel düzensizlikte merkez ülkelerin aygıtları ve tekelleri başat faktörlerdir.​
Günümüz modem dünya sistemine vücut veren küreselleşmiş kapitalizmde merkez ülkelerin tekelleri beş alana yayılmıştır. Dünya bazında merkez ve çevre ülkeler arasında eşit olmayan savaşımda merkezin teknolojik tekelleri, dünya ölçeğinde önemli finansal akımları kontrol eden tekelleri, gezegenin doğal kaynaklan üzerindeki tekelleri, kitle iletişimi (medya) tekelleri ve kitle imha silahları alanındaki tekelleri belirleyicidir. Söz konusu tekellerin yol açtığı eşitsizlik, dünyanın çoğu bölgesi için yoksulluk, güvensizlik üretmiş ve geniş kesimleri marjinalleştirmiştir. Marjinalleşen, modem dünya sistemine aktif bir öge olarak katkısı olmayan ülkeler; Afrika, Latin Amerika, Arap ve İslam dünyası ülkeleri ile Türkiye gibi üçüncü dünya ülkeleridir. Diğer yandan merkez ülkeler için bu durum, yani yukarıda bildirilen büyük tekeller vasıtasıyla transfer edilen sermaye, yaşasın iniltili küreselleşme sloganına dönüşebilmektedir.​
Bağımlılık Okulu'na göre, burada asil belirleyici olan ve Batının çıkarına hizmet eden kapitalist üretim tarzıdır. O halde, "çevrede yaratılan artığın merkez sermayesi tarafından gasbedilmesi doğrudan doğruya, bu sermayenin başlıca üretim araçlarını ele geçirmiş olmasından kaynaklanır."​
Bağımlılık Okulu, kapitalizmi, çevre toplumların geri kalmışlığının, çarpık ve deforme olmuş ekonomik gelişmelerinin esas nedeni olarak ele almıştır. Artık, çevre toplumlarında "normal" kapitalist gelişme mümkün değildir. Çevre toplumları bakımından kapitalist üretim tarzının ilerici misyonundan söz edilemez. Çevre toplumlarında kapitalizmin varlığı, orada geri kalmışlığı yaratmakta, yerleştirmekte ve yeniden üretmektedir. Bu bağlamda azgelişmişlik denilen olgu, çevre ülkeleri ile merkez ülkeler arasında var olan bağımlılık ilişkisinin, yani sömürü zincirinin bir ürünüdür.​
Azgelişmişlik, kapitalist gelişmenin sonucudur. Üçüncü dünya toplumları, kapitalizmin dünya sistemi olarak belirmesi ve etkinlik kazanmasının ürünüdür. Kapitalist merkez ülkeleri zenginliklerini, çevre toplumlarını sömürerek elde etmişler ve azgelişmişlik gerçeğini yaratmışlardır. Demek ki, dünya ölçeğinde bağımlılık yaratan kapitalist üretim tarzı, merkez ülkelerin çıkarına işlevde bulunmuş, dünyada düzene değil kaosa, zenginliğe değil yoksulluğa, eşitliğe değil eşitsizliğe yol açmıştır.​
Üçüncü dünya toplumlarının içinde bulunduğu krizlerin ve sorunların kaynağında merkez ülkeler vardır. Üçüncü dünyadaki sorunların nedenlerini, onun bizatihi kendi iç dinamiklerinde aramak büyük bir hatadır. Amin, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme kitabında şöyle diyor: "Eğer biz, Üçüncü Dünya'daki her tekil fenomeni kendi başına inceleseydik; onu dünya sisteminin diyalektiği içine yerleştirmek yerine, her tekil fenomenin nedenini Üçüncü Dünya'nın kendi içinde arasaydık, çok temel bir hata yapardık." Bu bağlamda Frank, bir ülkenin neden gelişemediğinin "iç" olgulara bakılarak anlaşılamayacağını, dolayısıyla, üçüncü dünya ülkelerinin gelişmemişliğinin "geleneksel" yapıların korunmasıyla ve "feodalizm"le açıklanamayacağını ileri sürmüştür.​
Bağımlılık Okulu, üçüncü dünya toplumlarının kapitalizme bağlı olarak gelişmesinin ve ekonomik bağımsızlığını korumasının olanaksızlığını savunmuş ve söz konusu toplumlarda kapitalizmin ilerici rolünü reddetmiştir. Okul düşünürlerine göre, çevre ülkelerin içinde bulundukları açmazlardan kurtulmalarının yolu, merkez ülkelerle olan bağımlılık ilişkilerini sonlandırmalarından geçer.​
19. yüzyıldan bu yana kapitalist dünya ekonomisine yönelik başkaldırılar ve muhalefet hareketleri söz konusudur. Eş deyişle, kapitalizme karşı toplumsal hareketler ve ulusal hareketler, yani sistem karşıtı hareketler vardır. Dünya ölçeğinde sistem karşıtı hareketler için giderek genişleyen bir toplumsal taban oluşmaya başlamıştır. Bu bağlamda çevre ülkelerin merkez ülkelerden kopması/bağlantıyı kesmesi gerekir. Amin'e göre, kopma/bağlantıyı kesme, bir reçete değil; bir ilke seçimidir, iç ekonomik kararların mantık ölçütünü, dünya sistemini yönetenlerden koparmak, yani küreselleşmiş değerin baskısından kurtarıp, onun yerine ulus ve halk ölçeğinde bir değer yasası koymaktır. Çünkü, çevre ülkelerindeki burjuvazi, tümüyle dış güçlere bağımlı olduğu (bağımlı burjuvazi) için, antiemperyalist bir rol üstlenemez. Zaten, Amin'in bildirdiği gibi, emperyalizm sonucu olarak "millî" olmayan ve doğası gereği komprador bir burjuvazi oluşur. Çevre ülkeler bakımından kapitalist genişleme, gelişme olarak değerlendirilemez. Kapitalizm, "bir gelişme sistemi" değildir.​
Bağımlılık Okulu'na göre, çevre ülkeler merkez ülkelere bağımlı olduğu sürece oralarda demokrasinin de gelişmesi olanaklı değildir. Çevre toplumlarında demokrasinin gelişememesinin ana nedeni, çevre toplumlarının kendi iç dinamikleri değil, tam tersine onların merkez ülkelere olan bağımlılığıdır. "Kapitalist dünya sisteminin çevresinde demokrasi olmaması, eski çağların bir kalıntısı değil, ...reel kapitalizmin kutuplaştırıcı yayılmasının kaçınılmaz bir ürünüdür."​
Frank'e göre, kapitalist dünya ekonomisinin işleyişi, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde, gerçek bir ulusal hükümranlığın kullanılmasını ve halk tarafından halk için gerçek demokratik kararların uygulanmasını engellemektedir.​
Üçüncü dünyanın kurtuluşu, Batı ile olan bağımlılık ilişkilerini bitirmesiyle mümkündür. Çünkü, Batı toplumları ilerledikçe üçüncü dünya toplumları geri kalmaktadır. Wallerstein ve diğerlerine göre üçüncü dünya toplumlarındaki krizlerin nedeni, Batıdır.​
Sonuç olarak, Bağımlılık Okulu, üçüncü dünya toplumlarındaki negatif durumları, ileri kapitalist toplumlar ile olan bağımlılık ilişkilerine bağlayan bir anlayıştır. Bağımlılık, üçüncü dünyanın sömürülmesine yol açmıştır. Batı-dışı toplumlardaki geri kalmışlık probleminin ana nedenini kapitalizmde aramak gerekir. Eş deyişle, üçüncü dünya toplumlarının içinde bulundukları olumsuz koşulların nedeni kendi geleneksel yapıları değil, aksine Batının onları sömürüsüdür. Batının ilerlemesi ve büyük ekonomik gelişme sağlaması, Batı-dışı toplumları sömürmesine bağlıdır. Batı toplumları, çeşitli alanlardaki tekelleri (teknolojik, finans, medya ve kitle imha silahları ve doğal kaynaklar üzerindeki tekelleri) aracılığıyla Batı-dışı toplumları hammadde, tarımsal ürünler ve ucuz işgücü bakımından sömürmektedir. Kısaca, üçüncü dünyanın sosyal teoriye yaptığı en büyük katkısı olan Bağımlılık Okulu, Batı-dışı toplumlardaki tüm olumsuzlukların, anti-demokratik düzenlerin ve yoksullaşma gibi ana problemlerin kaynağında Batının sömürgeci düzenini görmektedir.​
S. AMİN, Üçüncü Dünya, Demokrasi ve Sosyalizm(çev. Y. Bener F. Başkaya), Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara, 1992;​
S. AMİN, Avrupamerkezcilik Bir İdeolojinin Eleştirisi (çev. M. Sert), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1993; S. AMİN, Kaos İmparatorluğu Yeni Kapitalist Küreselleşme(çev. I. Soner), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1993; S. AMİN, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme(çev. S. Lim), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1997; S. AMİN, Kapitalizmin Hayaleti-Günümüz Entelektüel Modalarının Bir EleştirisUçev. C. Algan), Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1999; S. AMİN, Değişim Halindeki Dünya Sistemi (çev. F. Başkaya), Cantekin Mat. Yay. Tie. Ltd. Şti, Ankara, 2000; G. ARRIGHI T. K. HOPKINS -1. WALLERSTEIN, Sistem Karşıtı Hareketlerfçev. C. Kanat, vd), Metis Yayınları. İstanbul, 1995; Z. CİRHİNLİOĞLU, Azgelişmişliğin Toplumsal Boyutu, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1999; M. ERSOY (der. ve çev.), Emperyalizm, Gelişme ve Bağımlılık Üzerine, V Yayınları, Ankara, 1992; E. ETZIONI HALEVY, Social Change The Advent and Maturation of Modem Society, Routledge and Kegan Paul, London, 1981; A. G. FRANK, Capitalism and Underdevelopment in Latin America, Monthly Review Press, New York, 1967; I. WALLERSTEIN, Sosyal Bilimleri DüşünmemekOn dokuzuncu Yüzyıl Paradigmasının Sınırları(çev. T. Doğan), Avesta Yayınları, İstanbul, 1999; I. WALLERSTEIN Vd., Genel Bunalımın Dina mikleri(çev. F. Akar), Belge Yayınları, İstanbul, 1984. Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., BAĞIMLILIK, BATILILAŞMA, EMPERYALİZM, KAPİTALİZM, MODERNLEŞME, WALLERSTEIN.​
 
Konuyu Başlatan Benzer Konular Forum Cevaplar Tarih
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 0
1000Fikir Felsefe 1

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst