1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Bağdaşabilircilik / Bağdaşmazcılık, özgür irâdenin determinizm ile bir arada olup olamayacağı, onunla bağdaşıp bağdaşmadığı sorusuna verilen yanıtların sonucu olan iki karşıt etik tavrı tanımlar. Bağdaşabilircilikle ilgili hemen hemen tüm felsefî tartışmalar, determinizmin, "alternatif olanaklar durumu" -özgür failin "başka türlü de davranabilmesi" durumu ile bağdaşıp bağdaşmadığı sorusu üzerinde yoğunlaşmıştır. Özgür irâdenin veya irâde özgürlüğünün determinizmle bağdaştığını düşünen bağdaşabilircilere göre, biz özgür failler olduğumuz kadar, yaptığımız şeylerden de ahlâksal olarak sorumluyuzdur. Onlara göre, özgürlük determinizmle bağdaşabilir, çünkü özgürlük esasen bir kimsenin bir eylemde bulunduğunda ya da seçim yaptığında zorlanmamış, yahut engellenmemiş olması anlamına gelir. Dolayısıyla diyebiliriz ki, bağdaşabilirciler 'özgür' kelimesini özgür irâdenin belirlenimcilikle bağdaşabileceği bir anlamda kullanırlar. Bağdaşabilirci özgürlük, bir kimsenin yaptığı şeyde fiziksel veya psikolojik olarak zorlanmamış olması durumudur. Karakterimiz, kişiliğimiz, tercihlerimiz ve genel dürtülerimiz, hiçbir koşulda sorumlu tutulamayacağımız olaylar (genetik kalıtım, yetiştirilme biçimi, sonraki deneyimler gibi) tarafından belirlenmiş olabilir. Ancak, bağdaşabilirci özgürlüğe sahip olmak için bunların hiçbirisine hâkim olmak gerekmez. Bunlar bizi zorlamaz yahut engellemez, çünkü bağdaşabilir özgürlük, bir kişinin, kendi durumundan yola çıkarak en iyi olanı tercih edeceği ya da düşüneceği şekilde seçim yapması ve eylemde bulunmasıdır. Dolayısıyla, özgürlük determinizmle bağdaşabilir. Tabiî ki bir kimse istediği her şeyi yapamayabilir, ama zaten çok az insan özgür irâdenin ya da özgür eylemenin istenen her şeyi yapabilmek olduğunu düşünmüştür. Bu sonuncu görüş, özgürlüğün anlamıyla ilgili görüşlerden yalnızca bir tanesidir. Bağdaşabilircilere göre, özgür irâde, basit olarak herhangi bir edimde hakikî tercihlere ve fırsatlara sahip olmak ve bunların arasından ne istendiğine veya en iyisinin ne olarak düşünüldüğüne göre seçim yapabilmektir.​
Bağdaşabilirciliğe Örnekler
Felsefe tarihinde bağdaşabilirciliğin ne şekillerde ortaya çıktığını anlamak için birkaç örnek üzerinde durabiliriz.​
Epikürosçular: Her şeyin çok ufak ve bölünemez atomlardan oluştuğu doğa görüşü Leukippos ve Demokritos tarafından geliştirilmiş ve Epikürosçuların öğretilerinde, devam etmiştir. Böyle bir doğa ya da varlık anlayışı, olup biten her şeyin atomların hareketleri ve bileşimleriyle açıklanabilmesi durumunda, insan davranışlarının da atomların hareketleriyle anlaşılabileceği ve atomların hareketine indirgenebileceği görüşünü ortaya çıkardı. İlk atomculara göre, ruh bile atomlardan oluşmuş olduğu için, bu görüş, insanın düşünceleri ve arzuları için de doğru olmalıydı. Söz konusu varlık anlayışı veya doğa görüşünden yola çıkarak Epikürosçular, insan özgürlüğü açısından bu görüşün ne gibi sonuçlar doğurduğuna baktılar. Bu filozoflar, en üst iyi olduğunu düşündükleri mutluluk ve acıdan bağışık olmaya ulaşmanın aracını keşfetmekle ilgilendiler. Ancak onlara göre, eğer insanın bu araçları seçme özgürlüğü olmasaydı, en yüksek iyiye ulaşmanın yolunu bulmaya çalışmak boş bir uğraş olurdu. Atomculuk görüşü doğru olsaydı, insanın ne olduğu ve iyi bir yaşama ulaşıp ulaşmadığı, yalnızca tüm bedenlerin oluşmuş olduğu atomların davranışlarıyla ilgili bir meseleye dönüşürdü. Epikürosçular, atomların ara sıra kendi kendine olan bir hareket gücü olduğunu, yani atomların bir sapma gücü bulunduğunu iddia ettiler. Epikürosçuların görüşüne göre, bir atomun yönünü değiştirmesi için başka bir atomla çarpışması, etkileşime girmesi gerekirdi, ancak onlar atomların yollarını ara sıra, hiçbir sebep olmadan da, kendiliğinden değiştirebileceklerini iddia ettiler. Bu görüşle birlikte bu filozoflar doğada bir olumsallık ve belirsizlik unsuru olduğunu, her şeyin fiziksel kanunlarla belirlenmediğini ve böylelikle insanın belli bir yere kadar özgür olabileceğini, yani çağdaş terimlerle ifade edersek bir özgür irâdeye sahip bulunduğunu savunmuş oldular.​
Leibniz: Modem çağda ise, Leibniz, Tanrı'nın mutlak iyiliğinden ortaya çıkan ahlâkî determinizm ile alternatif olanakların varlığını birleştirmek için çabaladı. Ona göre, iki tür zorunluluk vardı: Mutlak olan ve koşullu olan. Tanrı'nın mutlak iyiliğinden yola çıkarsak varolan dünyanın, zorunlu olarak mümkün en iyi dünya olduğu için, tek mümkün dünya olması gerekirdi. Ancak bu yalnızca Tanrı'nın iyi olması koşuluyla doğru olabilirdi. Dolayısıyla, bu dünyanın zorunluluğu sadece koşulludur. Mutlak anlamda, yani Tanrı'nın iyiliğini göz önünde tutmazsak, Spinoza'nın aksine, bu dünya mümkün birçok dünyadan yalnızca bir tanesi olur. Bir şeyin mutlak anlamda zorunlu olabilmesi için, bu şeyin yadsınmasının bir çelişki içermesi gerekir ve bu anlamda ne Tanrı'nın ne de insanın edimleri zorunludur. İnsanın eylemleri, her şeyde olduğu gibi, ancak yeter sebep varsa zorunludur. Leibniz'e göre, bu eylemler mutlak hiçbir anlamda zorunlu olmadıkları için, insanın özgürlüğüyle tutarlılık sergilerler.​
Hobbes: Modern felsefenin bir başka önemli ismi Hobbes'un maddeciliğine göre, olup biten her şeyin, insan davranışları, düşünceleri ya da herhangi başka bir alanda olsun, bir nedeni vardı ve dolayısıyla her şey, maddî zerrelerin değişimleriyle nedensel olarak belirlenmekteydi. Ancak yine de Hobbes, özgürlüğü basit olarak dışsal kısıtlama ya da engelin olmayışı diye ve böylelikle cansız şeylerin bile sahip olabileceği bir şey olarak tanımladığı için, fizikî determinizmin insan özgürlüğü ile tutarlı olduğunda ısrar etti. Ona göre, engellenmemiş olarak hareket eden herhangi bir şey, özgür bir kendilik olarak düşünülebilirdi. Örneğin, akışı engellenmemiş bir ırmağın suyu yukarı doğru çıkmakta ya da nehir yatağının karşı tarafına akmakta özgür değildir, ama yine de aşağı doğru serbestçe akar. Aşağı doğru akmak suyun doğası ve esas niteliğinin bir parçasıdır ve su özünün bir parçası olarak serbestçe akar.​
Hobbes, insan doğasını da bu analojilere uygun bir şekilde yorumlamıştı. İstemli tüm insan eylemlerinin nedeni, fiziksel güçlere benzeyen arzu ve istikrahın genel güdülerinin karşılıklı işleyişidir. İstemli bir hareketin en yakın ya da o anki nedeni irâdenin bir edimi olmakla birlikte, onun edimi hiçbir zaman nedeni olmama anlamında özgür değildir. İrâdenin edimine neden olan bir tür arzu ya da nefrettir. Karar vermek, Hobbes'a göre, zıt isteklerin karşılıklı olarak arka arkaya gelmesi, yarışan dürtüler arasındaki bir tür tereddüttür, öyle ki istekler birbirine yakın güçte oldukları için biri diğerinin üstesinden hemen gelemez.​
Hobbes, böylelikle tüm insan davranışlarının fiziksel olarak belirlenmiş olduğunu iddia etmesine rağmen, bu görüşten yola çıkarak insanın kendi eylemlerinden sorumlu olmadığı sonucunu çıkarmaz. Epikürosçular, fiziksel olarak belirlenmiş bir davranışın özgür olmadığını varsaymış ve böylece kendi varsayımlarından yola çıkarak tüm insan davranışlarının fiziksel olarak belirlenmiş olduğu görüşüne karşı çıkmışlardı. Oysa Hobbes, istemli bir edimin nedeninin irâdenin edimi olduğunu iddia etmekteydi. Ona göre, istemli bir hareket, salt irâde edimlerinin nedenleri olmasından dolayı, daha az istemli olamazdı. Birçok filozof Hobbes'un materyalizmini reddetmesine rağmen, özgürlük anlayışı söz konusu olduğunda onu takip etti.​
Örneğin Schopenhauer, Hobbes'un açıklamalarının aynılarını ortaya koyarak, irâdenin edimlerinin özgür olup olmadığını sormanın saçmalık olduğunu söylerken, özgürlüğü engel ve kısıtlamaların yokluğu olarak tanımladı. 20. yüzyılda M. Schlick, A. J. Ayer ve daha pek çokları, özgürlüğün nedenselliğe değil, fakat sınırlamaya zıt olduğu görüşünü paylaştılar. Bu görüşler determinizm ile özgürlük arasındaki, sadece görünüşte var olan karşıtlığı ortadan kaldırma konusunda önemli bir yer tutarlar. Bugün de birçok filozof bu bakış açısının doğru olduğu ve dolayısıyla özgür irâde sorunsalının olmadığı görüşündedirler.​
Locke: Locke'a göre, bir kimse kendi zihninin tercihine uygun olarak edimde bulunduğu sürece özgürce eyliyordur ve bu durum onun eylemlerinin nedensel olarak belirlenmiş olmasıyla tamamen tutarlıdır. Locke özgürlüğü, "bizim seçeceğimize ya da isteyeceğimize uygun bir şekilde eylemde bulunabilmek veya bulunmamak" olarak tanımlamaktaydı. Bu tanım da yine, özgür eylemlerin nedensiz olduklarını değil, bunlann eylemde bulunanın seçimi ya da isteği doğrultusunda neden olunduğunu ortaya koyuyordu. Locke'a göre, bir eylemin mükemmel bir şekilde istemli olabilmesi ve yine de kaçınılmaz olması açık örneklerle zaten ortadadır. Bir kimse, istediği, tercih ettiği ya da seçtiği şeyleri yapmakla istemli ve özgürce eyler. Ancak Locke, arzu veya tercihler ile istemler arasında bir ayırım yapmıştır. Buna göre, insan isteyemeyeceği bazı şeyleri tercih edebilir. Örneğin, bir kimse yürümek yerine uçmayı tercih edebilir; ancak bunu isteyemez. Buradan hareketle, Locke'un özgürlük tartışmasının temelinde determinizmin doğru, belirlenimsizcilik veya indeterminizmin akıldışı ve kabul edilemez olduğu genel varsayımının bulunduğu söylenebilir. Dolayısıyla buradaki felsefî sorunsal, onun anladığı şekilde determinizmin insanın özgürlüğü ile bağdaşabilir olduğunu göstermekten ibarettir. Ve Locke'a göre, özgür irâde sorunsalı, ancak "istemli", "özgür" ve buna benzer önemli kavramların doğru bir şekilde tanımlanması ve açıklanmasıyla sona erer.​
Hume: Aynı empirisist, liberal ve bağdaşabilirci gelenek içerisinde yer alan Hume'un felsefesinin en temel noktasında, onun nedensellik konusundaki görüşleri bulunur. Nedenselliğin esasen sabit/değişmez ardışıklık olduğu, nedenlerle bu nedenlerin sonuçları arasında zorunlu bir ilişki bulunmadığını savunan Hume'a göre, esas önemi olan soru, Kim insan eylemlerinin nedensel olarak belirlenmiş olup olmadIğı değildir, çünkü insanlar hep bunun böyle olduğuna zaten inanmışlardır; aynı şekilde esas problem, insan eylemlerinin özgür olup olmadığı sorusu da değildir, çünkü insanlar bu konuda da hep böyle olduğunu düşünmüşlerdir. Önemli olan soru, evrensel olarak paylaşılan bu iki görüşün ikisinin de nasıl doğru olabileceği sorusudur ve Hume'a göre bunun yanıtı, bir kimsenin eyleminin nedeni olduğu ve aynı zamanda da özgür olduğunu çözümlemekte yatar. Ona göre, nedenler, sonuçlarının ortaya çıkmasını zorunlu kılmazlar. İnsan eylemlerinin nedenlerinin olup olmadığı sorusu, onların düzenli olarak bağlandıkları bir şeyin olup olmadığı sorusudur.​
Tarih boyunca bazı eylemler, tıpkı nedenler ve sonuçları arasında bulunan aynı değişmezlik ve düzenlilik ilişkisi gibi, hep bazı güdülerle birlikte düşünülmüştür. İnsan eylemlerinin de, o halde, her şeyin bir nedeni olması gibi, nedenleri vardır. Ancak Hume buradan yola çıkarak insan eylemlerinin özgür olmadığı sonucu yerine, bunun tam karşıtı sonucu öne sürer, çünkü ona göre, özgür eylemin doğası, onun doğrudan doğruya eyleyenin güdüsünden çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla, Hume özgürlüğü, kişinin kendi irâdesinin belirlenimlerine göre -yani, güdülerine göre eylemde bulunabilmesi olarak tanımlar. Bu tanım kişinin özgür eylemlerinin bir nedeni olduğunu varsayar. Dolayısıyla, bir kimsenin eylemleri, bu eylemlerin nedeni olduğu zaman değil, fakat daha ziyade bu kimsenin eylemleri, onun kendi irâdesi dışındaki belirlenimlerin sonucu olduğu zaman, özgür olamaz.​
Mill: Bağdaşabilirciliğin bir diğer önemli ismi de, yine İngiliz empirisist, liberal gelenek içinde yer alan J. S. Mill'dir. Nitekim, özgürlük konusunda, o, kısmen Hume ve kısmen de Locke ile aynı olan bir kuramı savunmuştur. Nedensellik sabit/değişmez bir aradalık olup, insan, istemli olarak eylemde bulunduğunda, hep en güçlü arzu ya da istikrahlarına uygun olarak eylemde bulunur; adalet, ahlâk ve kanunların idaresi davranışın nedensel belirlenimini gerektirir. Mill'e göre, bir kişinin eylemleri irâdesi ile, irâdesi arzuları ile, arzuları güdüleri ile ve güdüleri de karakteri ile belirlenmiş olmasına rağmen, karakterinin kendisi onun irâdesine boyun eğer.​
James: Bu son konuya pek fazla açıklık getirmeyen Mill'den sonra, çağdaş Amerikan düşünürü William James, özgür irâde ile ilgili tartışmalarında çok yararlı bir ayırım yapar. Bu ayırım onun "Katı" ve "ılımlı" determinizm olarak adlandırdığı ayırımdır. Bağdaşabilirciliğin bir diğer adı olan ılımlı belirlenimcilik derken James, aynen Hobbes, Hume ve Mill gibi, determinizmin doğru olduğunu söylerken, bununla bir şekilde özgürlük ve sorumluluğu da tanıyan bir belirlenmişliği kastetmekteydi. Oysa katı deterministler, insanın kendisinin her ne ise o olduğunu, olduğundan başka bir şey olamayacağını, her ne yapıyorsa ondan başka bir şey yapamayacağını ve dolayısıyla, ahlâksal ayırımların akıldışı olup, hiçbir zaman için insana ya da başka bir şeye uygulanamayacağı görüşünü savundular. Katı determinizmin felsefe tarihinde çok az savunucusu olmuştur (Fransız Aydınlanmasının materyalist filozofu Baron d'Holbach, bu az sayıdaki filozoftan biriydi). Buradan da anlaşılacağı üzere, filozoflar daha ziyade determinizmi özgürlük ve ahlâkla bağdaşhrmaya çalışmışlardır.​
Moore: Bu şekilde anlaşılan bağdaşabilirciliğin 20. yüzyıldaki önemli temsilcilerinden bir tanesi G. E. Moore'dur. Moore, bağdaşabilircilik-bağdaşmazcılık tartışmasına, şartlı ya da koşullu çözümlemeden yola çıkarak bir çözüm getirmeye çalışır. Ona göre, "yapmayı seçmiş olsaydık eğer, B'yi gerçekten yapmış olurduk" koşullu olgusundan dolayı, B yerine A'yı yapma konusunda irâde özgürlüğü sergilediğimizi söylemek gerekir. A eyleminin başka diğer unsurlarla birlikte gerçek seçim tarafından belirlenmiş olması olanağına bir engel oluşturmadığı sürece, irâde özgürlüğü ile determinizm bağdaşır.​
Hobart: İrâde özgürlüğü determinizm ilişkisi bağlamında Hume'un görüşünü takip eden R. E. Hobart'a göre ise, özgür irâde öğretisi ile belirlenimcilik arasındaki anlaşmazlık salt bir yanlış anlamadan kaynaklanan bir ihtilaftır. Bu iki iddia aslında birbiriyle tamamen tutarlıdır; biri diğerini gerektiren bu iki görüşün birbiriyle zıtlaşmasının tek sebebi, bizim analitik imgeleme olan doğal yönelimimizdir. Hobart, determinizmin doğru olduğunu değil, belirlenimciliğin ancak irâdemiz özgür olduğu, sürece doğru olduğunu, olguların bu ikisinin birlikteliğini gösterdiğini savunmuştur.​
Sonuç Çıkarımı
Geçtiğimiz.25 yıl, bağdaşabilirciliğin özgür irâde ve sorumluluk ile ilgili bakış açısına karşı yönelmiş olan bir çıkarımın etkin tartışmasına tanık olmuştur. "Sonuç Çıkarımı", "Bağdaşmazcılık Çıkarımı", "Kaçınılmazlık Çıkarımı" gibi çeşitli adlarla anılan bu argüman şöyle ifade edilebilir: Determinizm doğruysa eğer, o zaman olup biten her şey, üzerinde hiçbir kontrolümüzün olmadığı ve önleyemeyeceğimiz geçmiş olaylar ve yasaların bir sonucudur. Ancak kontrolümüzün ötesinde olanın sonucu olan her ne ise, bu şeyin kendisi bizim kontrolümüz altında değildir. O halde, determinizmin doğru olması durumunda, olup biten hiçbir şey, kendi eylemlerimiz ve düşüncelerimiz de dahil olmak üzere, bizim kontrolümüz altında değildir. Kimi filozoflar bu argümanın bağdaşabilirciliğin ümitlerini boşa çıkardığını düşünürken kimileri de argümanın temel varsayımını sorgulamışhr.​
Sonuç Çıkarımı birbirlerinden bağımsız olarak 1970'lerde David Wiggins, Peter van Inwagen, James Lamb ve Cari Ginet tarafından geliştirilmiştir. O zamandan bu yana van Inwagen, Widerker, Ginet, O'Connor, Fischer ve başkaları tarafından yapılan açıklamalarla daha da geliştirilmiştir. Buradaki temel akılyürütme, Diodoros Cronos'un çıkarımı ile benzerlik gösterir. Cronos'a göre, geçmiş sabit ve kaçınılmaz olduğu ve olanaksız olan olanaklı olanı takip edemeyeceği için, olan ve olacak olan şeylerin dışında hiçbir şey olanaklı değildir. Bağdaşabilirciliği savunanlar Sonuç Çıkarımına, Stoacıların Diodoros eleştirisinden yola çıkarak daha baştan saldırmışlardır. Bazıları ise, ahlâkî sorumluluğun başka türlü yapabilmeyi gerektirdiği varsayımını reddederek, Sonuç Çıkarımı'nın ahlâkî sorumluluk ile olan ilgisini inkâr etmişlerdir.​
Peter van Inwagen'a göre, irâde özgürlüğü ile determinizmin bağdaşabilir olduğu tezi, inanılması güç bir tez olmaya devam etmektedir. Ancak irâde özgürlüğü ile determinizm bağdaşmaz ise, bir tür gizemle karşı karşıyayız demektir, çünkü irâde özgürlüğü kesin olarak veya karşı çıkılmaksızın vardır ve üstelik belirlenimsizcilik ile de bağdaşmaz görünmektedir. Kısacası, eğer özgür irâde belirlenimsizcilik ile bağdaşmaz ise, ortada bir gizem söz konusudur. Özgür irâde ile belirlenimsizciliğin bağdaşmaz olduğu ile ilgili çıkarımlar, inanılır ve manalı çıkarımlardır, ancak su sızdırmaz değildirler. Birçok filozof "failin nedenselliği" (agent causation) kuramının, geçmiş olay durumlarınca belirlenmemiş olan edimlerin özgür edimler olabileceğini gösterdiğine ikna olmuştur. Ancak failin nedenselliği düşüncesine karşı birçok karşıt görüş geliştirilmiştir. Bu konudaki karşıt görüşler, failin nedenselliği kavramının tutarsız olduğu ya da failin nedenselliği gerçeğinin "doğalcılık" ile ya da "bir bilimsel dünya görüşü" ile tutarsız olduğu üzerinde temellenmiştir. Van Inwagen'a göre, failin nedenselliği kavramının, özgür irâde ile belirlenimsizciliğin bağdaştığını savunan felsefecilere hiçbir yararı yoktur. Aslında failin nedenselliği olanaklıdır ve gerçekten de vardır. Ancak edimlerimiz ya da onların nedensel öncülleri, failin nedenselliğinin ürünleri olsalar bile, özgür irâde ve belirlenimsizcilik bağdaşamaz. Sonuç olarak Inwagen'a göre, özgür irâde hiç kuşkusuz vardır, ancak bu konu bir gizem olarak kalmaktadır.​
Bağdaşmazcılar, Sonuç Çıkarımı'nın çeşitli yorumlarını kullanarak belirlenimciliğin alternatif olanaklar durumu ile bağdaşmadığı görüşünü geliştirdiler. Diğer taraftan, bağdaşabilirciler, başka türlü yapabilme gücünün, determinizme zıt olmadığını ya da özgürlük ve sorumluluğun, alternatif olanaklar durumunu hiçbir şekilde gerektirmediğini göstermeye çalıştılar. Ancak yine de her iki görüş de, başka türlü yapabilme gücü veya alternatif olanaklar üzerinde yoğunlaştı. Robert Kane'e göre ise, bağdaşabilircilik sorusu sadece alternatif olanaklar üzerinde yoğunlaşılarak çözülemez. Alternatif olanaklar, özgür irâde tartışmalarında yer alacaktır, ancak görevleri sanıldığının aksine, çok daha karmaşıktır. Bir bağdaşmazcı olan Kane, alternatif olanaklar durumunu, bağdaşabilirciliğe karşı bağdaşmazcılığı savunmak için kullanmıştır. Ona göre, bağdaşmazcılığı ateşleyen ikinci bir gerekçe de "Nihaî Sorumluluk"tur. Buradaki düşünce şöyle ifade edilebilir: Herhangi bir eylemde nihaî anlamda sorumlu olmak için, failin, eylemin ortaya çıkmasında yeterli bir sebep oluşturan her şeyden sorumlu olması gerekir. Örneğin, eğer bir alternatif, failin karakter ve güdülerinden kaynaklanıyor ve onlarla yeteri kadar açıklanabiliyorsa, o zaman bu seçenekten nihaî anlamda sorumlu olabilmesi için, failin, hiç değilse kısmen, geçmişte kendi irâdesiyle gerçekleştirdiği seçimler ya da eylemlerden dolayı, şu an sahip olduğu karakter ve güdülerden sorumlu olması gerekir. Bu görüş Aristoteles'in iddiasını çağrıştırır. Aristoteles'e göre, eğer bir kimse karakterinden gelen kötü edimlerinden sorumlu tutulacaksa, onun bu edimlerin kendisinden kaynaklandığı kötü karakterin oluşumundan da, geçmişte bir zamanda sorumlu olmuş olması gerekir. Kane'e göre, bağdaşmazcılığın savunmasında alternatif olanaklar durumunun yani sıra ve ondan daha önemli olarak, "nihaî sorumluluk" durumunun merkezde yer alması gerekir. Eğer failler eylemleri için yeter sebep olan herhangi bir şeyden şu ya da bu şekilde sorumlu olacaklarsa, failin yaşam tarihinde yeter sebepleri ya da güdüleri olmamış olan (ve dolayısıyla belirlenmemiş olan) bazı eylemler olmadığı sürece, geçmiş eylemlerin olanaksız bir sonsuz geriye gidişi gerekecektir. Bu çıkarım, başka türlü yapabilme gücü (alternatif olanaklar durumu) yerine, gerçekte yaptıklarımızın kaynakları ya da temelleri -şartlar, sebepler ya da güdülerüzerinde yoğunlaşır. Karakterlerimiz, güdülerimiz ve amaçlarımız nereden gelmektedir? Kim onları üretmiş ve kim onlardan sorumludur? Bunların oluşumunda sorumlu olan biz miyiz, yoksa başka biri ya da başka bir şey mi, yani Tanrı, kader, kalıtım ve çevre, doğa ya da yetiştirilme, toplum ya da kültür mü? Kane'e göre, geleneksel "özgür irâde sorunsalı"nın özü burada yatmaktadır. Bağdaşmazcılığın savunusunda özgür irâdeyi ortaya koymak için kullanılması gereken durumlar, alternatif olanaklar durumu, nihaî sorumluluk durumu ve belirlenimsizciliktir.​
Bağdaşmazcılar iki gruba ayrılır: Özgürlükçüler (libertarians) ve özgür irâde ile ahlâkî sorumluluk konusunda karamsar olanlar, ya da özgürlüğün olmadığı kuramını savunanlar. Özgürlükçüler, bağdaşabilirci özgürlük anlayışının geliştirilebileceğini düşünürler; özgür irâdemizin olduğunu, özgür irâdenin belirlenimcilikle bağdaşamayacağını ve bu sebeple belirlenimciliğin yanlış olduğunu iddia ederler. Başka bir deyişle, irâde özgürlüğünün determinizmle bağdaşmaz olduğunu savunan bağdaşmazcılık içinde, özgürlükçülük insanın kendisini, dış baskı, etki ya da zorlamalardan bağımsız olarak, kendi ideallerine, motiflerine ve isteklerine göre yönlendirebileceğini, kişinin dış koşullan, psikolojik ve biyolojik yapısının belirlediği koşulları aşmayı başararak, kendi isteklerine, ideal ve hedeflerine uygun hareket edebileceğini söyler. Kimi özgürlükçü öğretiler, görüşlerini temellendirmek için, bir özgürlük duygusunun, yani kişinin veya ahlâkî öznenin, ya ahlâkî karar anında, ya da eylemden sonra geriye bakıp düşündüğünde, kararının özgürce verilmiş bir karar olduğunu, aynı koşullar söz konusu olduğunda, başka türlü eyleyebilmesinin pekâla mümkün olduğunu görmesine, hissetmesine bağlı olan öznel bir duygudan; önümde her zaman alternatif eylem tarzlarının mevcut olduğunu, geleceğin, benim dışımda, benden bağımsız olarak belirlenemeyeceğini bilmenin yol açtığı duygudan, aynı koşullar söz konusu olduğunda, başka türlü davranabilmenin mümkün olduğunu bilmenin yarattığı belli bir özgürlük sevincinden söz ederler. Bununla birlikte, özgürlükçülerin, belirlenimsizciliğin irâde özgürlüğü ve ahlâkî sorumlulukla nasıl örtüşeceğini göstermek durumunda olduklarını unutmamak gerekir.​
Diğer taraftan, irâde özgürlüğü konusunda karamsar olanlar, özgür eylemenin açık ve önemli bağdaşabilirci bir anlamı olduğunu, yani gerçekten de zorlanmadığımız zaman en iyisini isteyebileceğimiz veya düşünebileceğimiz ve seçebileceğimiz anlamda özgür olabileceğimizi iddia ederler, ancak özgürlüğün bu bağdaşabilirci anlamının yeterli olmadığı konusunda da ısrar ederler. Onlara göre, bağdaşabilirci özgürlük anlayışı irâde özgürlüğü konusunda, istediğimiz ya da sahip olduğumuza inandığımız şeyi karşılamaz. Üstelik bu, bağdaşabilircilerin bir şeyleri göz ardı etmelerinden de kaynaklanıyor değildir. Gerçek şudur ki hiçbir şey, istediğimizi düşündüğümüz ya da genellikle sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeyi karşılamaz. Daha güçlü bir özgür irâde kavramını oluşturmak için geliştirilebilecek tüm çabalar boşa çıkacaktır. Çoğu zaman ahlâkî anlamda sorumlu olduğumuzu düşünsek bile, bunun mutlak anlamda olması olanaklı değildir. Mutlak anlamda ahlâkî sorumluluğa sahip olmak için gerekli olan güçlü irâde özgürlüğüne hiçbir şekilde sahip olamayız.​
A. J. AYER, Philosophical Essays, London, 1954; B. BEROFSKY(ed), Free Will and Determinism, New York, Harper & Row Publishers. 1966; D. DENNETT. Elbow Room, Oxford, Oxford University Press, 1984; R. DOUBLE, The Non-Reality of Free Wilf New York, Oxford University Press, 1993; J. M. FISCHER. The Metaphysics of Free Will, Oxford, Backwell, 1994; H. FRANKFURT, The Importance of What We Care About, Cambridge, Cambridge University Press, 1988; C. GIN ET, "Reasons Explanations of Action: Causalist Versus Noncausalist Accounts", The Oxford Handbook of Free Will içinde, Oxford University Press, 2002; R. E. HOBART, "Free Will as Involving Determinism and Inconceivable without It", Mind 43(1934); T. HOBBES, Leviathan, Cambridge, Cambridge University Press, 1996; D. HUME, Enquiry Concerning Human Understanding, Oxford, Clarendon Press, 1975; R. KANE, The Significance of Free Will, New York, Oxford University Press, 1996; R. KANE, "Some Neglected Pathways in the Free Will Labyrinth", The Oxford Handbook of Free Will içinde, Oxford University Press, 2003; J. LOCKE, An Essay Concerning Human Understanding, Oxford: Clarendon Press, 1975; T. O'CONNOR, Agents, Causes and Events, New York, Oxford University Press, 1995; P. VAN INWAGEN, An Essay on Free Will, Oxford. Clarendon Pres, 1983; P. VAN INWAGEN, “Free Will Remains a Mystery", The Oxford Handbook of Free Will içinde, Oxford University Press, 2002; D. WIDERKER, "Responsibility and Frankfurt-Type Examples", The Oxford Handbook of Free Will içinde, Oxford University Press, 2002.​
Ayrıca bkz., ARİSTOTELES, BERGSON, DETERMİNİZM, EPİKÜROSÇULUK, HOBART, HOBBES, HUME, İRÂDE ÖZGÜRLÜĞÜ, JAMES, LEIBNIZ, LOCKE, MILL, MOORE, ÖZGÜRLÜK, SONUÇ ÇIKARIMI, VAROLUŞÇULUK.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst