1000Fikir

Yönetici
Yönetici
Mesajlar
1,941
Aura Frankfurt Okulu düşünürlerinden, çağdaş sanat ve kültür üzerine, politik boyutu da oldukça güçlü eleştirel analizleriyle tanınan Walter Benjamin'de yoğun olarak geçen bir terim olarak, sanat eserine, mekanik yeniden üretim çağından önce, biriciklik statüsü yükleyen, eşsiz bir konum kazandıran niteliği, bir sanat eserinin özgünlüğünün, erişilemezlik, eşi olmamaklık ve sahiciliğinin esere kazandırdığı gizemli niteliği ifade eder.​
Çalışmalarının önemli bir bölümünde çağdaş dünyanın belirleyici özellikleri, teknolojinin genel olarak gerçekliğe özel olarak da sanata bakışımızı değiştirmesi olgusu üzerinde yoğunlaşan Benjamin'e göre aura ya da hâle, sanat eserinin kendine özgü Aydınlık ve parıltıdır. Söz konusu aurayı yaratan şey, onunla ilgili hic et nunc duygusudur. Başka bir deyişle, ona göre bir sanat eseri ait olduğu geleneğin içinde, hem burada oluşu hem de burada olmayışı anlamında, gizemli "aura deneyiminde" ortaya çıkan bir fenomendir. Onun aurası, öyleyse öncelikle sanat eserinin her bakımdan ait olduğu geleneğin bir sonucu olmak durumundadır. Buna göre, sanat eseri aynı anda hem burada ve şimdiye ait olandır, hem de başka bir yere ait olduğu için, şimdi ve burada olmayandır. Bir Venüs heykeli nitekim Yunan geleneğinde oldukça farklı bir anlam taşımış, farklı bir temsil ifâde etmiş ve farklı bir deneyime yol açmış iken, Ortaçağ geleneğinde keşişlerin gözünde her şeye kadir Tanrı'nın bir idolü olarak bulunur. Her iki dönemin de heykeli şimdi ve burada olan fakat aynı zamanda şimdi ve buradan uzak olan, anlamı şimdi ve burada olmaklığı tarafından tüketilemeyen bir şey olarak deneyimlediğini savunan Benjamin'e göre, sanat eserinin aurasını oluşturan en temel özellik erişilemezliktir. Buna göre, erişilmezlik niteliği sanat eserinin aurasının en temel öğelerinden biri olup, çok büyük bir bölümüyle sanatın kendisinden çıktığı rituel ve sihirsel bağlam ile ilintilidir. A uranın tarih öncesi veya rituel boyutuyla olduğu kadar, onun tarihselliğiyle de ilgilenen Benjamin'e göre, sanat eserinin curasının bir diğer belirleyici unsuru sahiciliktir. "Nesnenin sahiciliği, onun kendi sürekli varlığından tutun da yaşanan tarihe tanıklık edişine kadar, en başından beri, nesnenin taşıyıp aktarabileceği her şeyin özüdür." Benjamin'in gözünde, sanat eserinin mirasını meydana getiren bir diğer unsur da, biricikliktir. "Bir sanat eserinin biricikliği, onun geleneğin dokusu içinde konumlanışından koparılıp ayırılamayan özelliğidir."​
Benjamin, mekanik yeniden üretim çağında, sanat eserinin erişilemezliğini, sahiciliği ve biricikliğini, dolayısıyla da aurasını yitirdiğini söyler. Sanatın aurasınm yitirilmiş olmasına ağıt yakarken, kültürün bir bütün olarak meta üretimi endüstrisine dönüştüğünü, buna bağlı olarak da kültür ürünlerini "şeyleştirme"nin veya bu ürünlere şeyleştirerek bakmanın giderek daha bir kaçınılmaz hale geldiğini belirten Benjamin'e göre, mekanik yeniden üretimle birlikte sanat eserinin kült değerinin yerini teşhir değeri almıştır.​
O, bununla birlikte, bunun büsbütün olumsuz bir şey olmadığı kanaatindedir. Başka bir deyişle, Benjamin, Frankfurt Okulu'nun, "sanatın sadece kapitalist kültür endüstrisinin bir tutsağı haline getirmeye yaradığını" öne süren, kitle toplumunda kitle kültürünün yeni bir siyasal işlev yüklendiğine, mekanik yeniden üretim çağında yeni sanatın kitleleştirilmiş izleyicisini, okuyucusunu, dinleyicisini statükoyla uyumlu hale getirmeyi işlev edindiğini savunan diğer düşünürlerinden, özellikle de Adorno'dan ayrılır ve bu durumun sanat eserinin demokratikleşip politikleşmesine hizmet ettiğini öne sürer. Geleneksel sanatın «urasına karşı, fotoğraf ile sinemayı, estetiği politize etmenin yolları olarak öne sürerken, yeni sanatın ilerici potansiyeline beslediği inançla, onun insanın özgürleşmesine katkıda bulunacağını savunan Benjamin, özellikle de fotoğraf ve sinemanın devrimci işlevine vurgu yapar. Başka bir deyişle, modern çağdaki, yani on dokuzuncu yüzyıl sonlarıyla yirminci yüzyılda sanat eserlerinin yeniden üretimini, manidar olmaktan daha öte bir şey olarak gören, bu yeniden üretim sürecinin bizatihi kendisinin örneğin fotoğrafın negatifinin, "orijina İlerin" gerçek anlamda çoğa İt imini sağlaması olgusunun devrimci bir nitelik taşıdığını savunan Benjamin'e göre, "sanatın mekanik yeniden üretimi kitlelerin sanata karşı tepkisini değiştirmiş bulunuyor. Picasso'nun resmine karşı takınılan gerici tutum, Şarlo'nun filminde ilerici bir tepkiye dönüşmektedir. İlerici tepki, bir uzmanın anlayış ve bakış tarzı içinde, görsel ve duygusal ilgilerin birbiriyle kaynaşması şeklinde ortaya çıkar. Sinema perdesinde ise, bu durum kamunun eleştirel ve alımlamacı tutumlarının örtüşmesi şeklinde tezahür eder."​
Sanatın ancak eleştirel düşünmeye, eleştirerek yaşamaya imkân verdiği ölçüde sanat, hatta başarılı sanat olduğunu, çağdaş sanat ya da kültürün baskıcı ideolojilerin nasıl yeniden üretilip yayıldıklarını açığa vuran en iyi mekâna karşılık geldiğini öne süren Benjamin'e göre, fotoğraftaki teknik, sanatın ikincil boyutunu değil de, tam da özünü oluşturur. Bunun içindir ki, sanatsal fotoğraf çalışması, gelenek tarafından kutsanmış bir orijinal klâsik resmin mirasını taşımaz, fakat o, auranın basit bir yadsınması da değildir. O klâsik sanat eserlerinin yeniden üretilmesinin demokratik potansiyellerini takdir etmek yanında, tekniğin gelişmesiyle ortaya çıkan yeni estetik olanaklarla da yakından ilgilenir. Dönüştürülebilirlikle birlikte yeni bir "özgünlük telakkisinin ortaya çıktığını belirten Benjamin'e göre, sanat eserinin yeniden üretimi, başkaca şeyler yanında onun farklı bağlamlar çokluğundan anlam kazanabilme olanağıyla da ilgilidir. İnsanların tam da, mekanik yeniden üretimin sanat eserinin «urasını kaybetmesine yol açtığını, onun değerini düşürdüğünü düşündükleri bir sırada, o yeni bir yaratıcılık formunun ortaya çıktığına işaret eder. Benjamin'in filmi de, yeni bir sanat tekniği olarak görür. Filmde, (izleyicinin oyuncuyla özdeşleştiği bir yer olan) tiyatrodan farklı olarak, film izleyicisi, ona göre, kamera ile aynı konumda bulunabilir. Bu da iki şeye işaret eder. İlk olarak, beklentilerin tersine izleyici, bir filmi izleyişi sırasında aktif bir rol oynayabilir ve ikinci olarak o film, "algı alanımızı" değiştirebilir. Böylece tam da, Freud ve psikanalizin, insanların dikkatine sunduğu dil sürçmesi olgusu ve genelde bilinçdışı kavramlarına benzer biçimde kamera da, insanların, çevrenin değişik yönlerine ilişkin bugüne kadar dikkat etmedikleri bir duyarlılık geliştirmelerine yol açar.​
W. Benjamin, Estetize Edilmiş Yaşam(çev. Ü, Oskay), İstanbul: Der Yayınları, 1995.​
W. Benjamin, Tek Yön(çev. T. Turan), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1999.​
R. Geuss, Eleştirel Teori [çev. F. Keskin), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2002.​
M, Jay, Diyalektik İmgelem (çev, Ü. Oskay), İstanbul: Ara Yayıncılık, 1989.​
P. Slater, Frankfurt Okulu (çev. A, Özden), İstanbul: Kabala Yayınevi, 1998​
G. Smith(ed.), Benjamin: Philosophy, Aesthetics, History, Chicago, Chicago University Press, 1989.​
B, Witte, Walter Benjamin: An Intellectual Biography(trans. by J. Rolleston), Detroit, Wayne State University Press, 1991.​
Felsefe Ansiklopedisi / Etik Yayınları​
Ayrıca bkz., BENJAMIN, ELEŞTİREL TEORİ, FRANKFURT OKULU, KİTLE KÜLTÜRÜ, SANAT FELSEFESİ, SİNEMA.​
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum İstatistikleri

Konular
1,554
Mesajlar
2,334
Üyeler
24
Son Üye
Tabu
Üst